Yabancılar bilgi istiyor

30 Mayıs 2011

Dış cari açığımızın kapanması için her ay 5 milyar dolara ihtiyacımız var. Şimdiye kadar ekonomimiz, her ay bu büyüklükteki bir açığı kapatacak döviz girişini sağladı. Ancak, artık dış açığın kolaya kolay kapatılamayacağı anlaşılıyor. Bu nedenle de, yabancılar ülkemize olan doğrudan yatırımlarını durdurdu; borsamıza ilgi göstermiyor ve özelleştirme ihalelerine girmek istemiyor.
Dış cari açığı düşürmek için Merkez Bankamızın aldığı tedbirler yeterli değil. Zaten, Merkez Bankası kanuni karşılıkları yükselterek piyasadan çektiği parayı, Açık Piyasa İşlemleri(APİ) ile tekrar piyasaya veriyor. Banka, kanuni karşılıkları yükseltmekle piyasadan yaklaşık 40 milyar TL çekmiş iken, aynı dönemde piyasaya 37.6 milyar TL vermiş. Neticede, bankalar faizsiz olarak Merkez Bankası’na verdikleri parayı, faizle Banka’dan geri almış oluyorlar ve piyasada çok limitli bir tutarda para daralması yaşanıyor.

Kafayı kumdan çıkarmak
Yabancı yatırımcılar, cari dış açığın önemli bir risk faktörü olduğunu düşünüyorlar. Cari açığın Merkez Bankası’nın aldığı tedbirlerle kapatılabileceği fikrinde değiller. Zaten, Merkez Bankası da ne yapmak istediğini ne yabancılara ne de bize anlatabildi.
Yabancılar

Yazının Devamı

Tarihten dersler

24 Mayıs 2011

A.W. Jones’un, 1950 yılında kurduğu fonunun Menkul Kıymet Piyasası’ndaki riskini dengelemek için, fondaki hisse senetleri kadar açık pozisyon yaratıp hisseleri açığa satarak riskini kapatmasından (hedge etmesinden) ilham alınarak, bugünkü “hedge fonlar” terimi türetildi. Ancak artık, çok az sayıdaki hedge fonu piyasaya karşı nötr olan tedbirler almış biçimde çalışıyor. 1997 yılı sonunda, Hedge fonların sayısı 4.500’ü ve yönettikleri aktiflerin değeri 300 milyar doları aşmıştı. Bugün bu rakamlar dörde katlandı. Günümüzdeki global krizi bu fonların yaratacağını kim bilebilirdi?

Finans merkezi olma hayali
1970’lerden başlayarak hem Japon şirketlerinin yabancılar tarafından devralınmasını hem de batmasını engellemek amacıyla Japon şirketleri arasında çapraz hissedarlıklar oluşturuldu. 1990’ların başında piyasadaki tüm büyük Japon şirketlerinin neredeyse % 70’i çapraz hissedarlıklarla yönetiliyordu. Böylece, Japon kapitalistleri kendilerini hem tüm şirketlerin hem de ülkenin sahibi gibi görüyorlardı. Üstelik, bu şirketler değerlerini, defter değeri ile piyasa değerinden hangisi yüksekse o kıstasla belirliyorlardı. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, Japon şirketleri ve

Yazının Devamı

Mali tarih de tekerrür eder!

23 Mayıs 2011

Borsamız düşüyor. Biz bu duruma “Ayı Piyasası” diyoruz. “Ayı Piyasası” terimi, “Ayıyı yakalamadan postunu satma” atasözünden türemiş. “Ayı piyasası” deyimiyle, düşen piyasaları kâra-zarara bakmadan satış yapan spekülatörlerin yarattığı anlatılmak isteniliyor.
Paul H. Nystrom “The Economics of Fashion” adlı kitabında kadın eteklerinin yerden yukarı kalan kısmının tarihsel ortalama olarak o kadının boyunun % 10’u kadar olduğunu hesaplamış. Aynı çalışma, tarih boyunca ekonomik kriz dönemlerinde eteklerin uzadığını, refah dönemlerinde ise eteklerin kısaldığını gösteriyor. Ancak, dinsel nedenlerle uzatılan eteklerin, krizlere neden olup olmadığı bilinmiyor.

3M Teorisi...
“Emerging Markets” (Büyüyen Piyasalar) terimi ilk kez IFC’de çalışan bir bürokrat tarafından 1986 yılında kullanıldı. Bunlar, az gelişmiş ülkelere doğrudan yatırım yapmak yerine onların borsalarına yatırım yapmanın ve böylece hem daha çok kazanmanın hem de istenildiği zaman ülkeyi terk etmenin mümkün olacağı piyasalardı. Hatta, bu sığ piyasaları kullanarak gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kriz çıkarılması bile mümkündü. Genel seçimlerden önce İMKB’nin düşmeye başlamasını benzer bir girişimle özdeşleştirme

Yazının Devamı

Küçük kıyamet

17 Mayıs 2011

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kıyamet ne zaman olacak?” Hoca: “Küçük kıyamet mi? Büyük kıyamet mi?” demiş. “Hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet” diye devam etmiş. Bizde de, “büyük kriz” değil ama “küçük kriz” fırsat kolluyor. Ekonomi yönetimi yıllardan beri piyasaya ilk kez müdahale etti. Onda da yanlış etti. Şimdi, seçim öncesi gereksiz yere borsa düşüyor, döviz yükseliyor. Oysa, ekonomi yönetiminin görevi, seçim öncesinde istikrarı sürdürmek olmalıydı.
Merkez, hükümetin de baskısıyla munzam karşılıkları yükseltince ne oldu:
- Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke borsaları yükseliyor, bizimki düşüyor. Hem kalıcı olarak ülkeye hem de sıcak para olarak borsaya giren yatırımlar durdu ve paralarını çekmeye başladılar.
- Özelleştirmeler bir bir iptal edilmeye başlandı. Kural hatası gibi görülse de, eskiden olsa, özelleştirme ihaleleri kazananlara para ve ortaklık teklifi yağardı.
- Krediler azalmadı; arttı.
- Cari açık yükseldi.
- Büyümenin durdurulması hedefleniyordu; durdurulamadı.

Yazının Devamı

Enerjinin yüzde 93’ünü dışardan sağlıyoruz

16 Mayıs 2011

Bab-ı eli Toplantıları’nın 106’ncısında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız vardı. Seçim döneminde olmamıza rağmen, Yıldız’ın politik atışmalara girmeden teknik bilgiler vermesini memnuniyetle karşıladım. Yıldız’ın enerji sorunlarımızla ilgili çarpıcı tespitleri şunlardı:
* Türkiye, enerji sektöründeki yatırımlarını özel sektör kanalıyla yapmaya karar verdi. Böylece, bütçe harcamalarının enerji yatırımlarına ayrılan bölümü, enerji ve sağlık gibi hayati konulara ayrılabiliyor.
* Türkiye, enerjisinin % 93’ünü dışardan sağlıyor. Dolayısıyla, yerli enerji kaynaklarının geliştirilmesi çok önemli. Ülkemizde bulunan 11.5 milyar tonluk kömür rezervinin enerjiye çevrilebilme olanağı var. Rüzgar enerjisi konusundaki büyümede, geçen yıl dünyada ikinci sıradaydık. Öte yandan, güneş enerjisi halen diğer enerji türleriyle rekabet edecek teknolojiye sahip değil.

Yoksulluk ikiye katlandı
* Afrika’nın, ekvatorun altında kalan Güney Afrika Cumhuriyeti hariç bölümünde 790 milyon kişi yaşıyor. Buna karşılık, sadece New York şehrinin kullandığı elektrik 790 milyon kişinin kullandığı elektrikten fazla.
* Dünyada 1.4 milyar insan henüz elektrikle tanışmadı. 2.7 milyar insan ise

Yazının Devamı

Tedirginlik

10 Mayıs 2011

Her şey iyi giderken, bankacılarla gereksiz bir gerginlik yaratılıyor. Geçen hafta televizyonda izlediğim iki ayrı programda (birisi Cübbeli Ahmet Hoca) faizin haram olduğu; bu nedenle bankalarda çalışanların günah işledikleri ifade edildi. Bu açıdan bakıldığında, Sayın Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı da, Merkez Bankası da bankaları hedef almış gibi görünüyor. Geçen haftaki bir konuşmasında Sayın Başbakan, kredi faizlerinin çok yükseldiğini, faizlerin çok düşük, hatta “0” seviyesinde olması gerektiğinden bahsetti. Bu gelişmeler, bankalarda çalışanlar arasında kaçınılmaz bir tedirginlik yaratıyor.
Öte yandan, seçimden sonra Anayasa’nın tamamen değiştirileceği dillendiriliyor. Son alınan internet sitelerine erişimin engellenmesi kararı da, isteyenlerin engellemeyi kullanacağı söylense de tedirginliği arttırdı. Avrupa Birliği Türkiye’deki basın özgürlüğü kısıtlamaları konusunda karar alsa da, Birlik’in daha önce gösterdiği samimiyetsizlik ve tek taraflılık nedeniyle aldığı bu karar önemsenmiyor.

Bilgileriniz güvende olabilir
Basın mensuplarının bilgisayarlarının arandığı, basılmamış kitapların toplatıldığı ülkeler için, bir ABD yazılım şirketi “Carbonite” adlı bir

Yazının Devamı

Tüketim biçimimiz değişiyor

9 Mayıs 2011

Türkiye’de ve dünyada tüketim tercihleri değişmeye başladı. Son yıllarda yaşanan ekonomik krizler, tüketim biçimimizin değişmesine ve bir malı satın alırken daha çok sorgulama yapmamıza neden oldu. Artık, “Alınmış alınmıştır”, “Sakla samanı gelir zamanı”, “Yerli malı kullan”, “Küçük olsun bizim olsun”, “Büyük gösterişlidir” anlayışları tamamen terk edildi.
Young & Rubicam’s Brand Asset Valuator (BAV), Türkiye dahil 50 ülkede yaptığı araştırmada yüksek kalite kadar toplumsal sorumluluğun da tüketici tercihlerini ciddi biçimde etkilemeye başladığını belirledi. Tüketiciler artık, sahip olmaktan zevk almadıkları bir malı, hiç almamaya özen gösteriyorlar. “Gösteriş saiki” ile yapılan tüketimin oranı da gittikçe azalıyor.
Krizler, insanların borçlanarak tüketim malı almaları anlayışını ciddi ölçüde ortadan kaldırıyor. Örneğin, ekonomileri kriz içindeki Avrupa ülkelerinde ve ABD’de 1995 yılından beri ilk kez, kişilerin gelirlerinin altında tüketim yaptıkları gözlendi.

Harcama biçimi vites küçülttü
1- İnsanlar, az şeyle yetinmeyi ve hatta bu az şeyden daha çok zevk almayı öğrendiler. BAV Araştırması, küçülen ailelerin yüzde 78’inin eskisinden daha mutlu olduğunu gösteriyor.

Yazının Devamı

Geleceği nasıl ipotek altına alırsınız?

3 Mayıs 2011

Türkiye’de kredi kartları kullanılarak, büyük ölçekli bir taksitli satış furyası başladı. Kredi kartlarının sağladığı bu olanaktan faydalanan birçok arkadaşımın, kazanmadıkları gelirlerini harcadığına şahit oldum.
Sonunda, taksitle mal alanlar da, bankalara olan borçlarını taksitle öder hale geliyorlar. Bankalar da, bu kâr zinciri sayesinde iyi kâr elde ediyorlar. Artan banka kârları, sanıldığı gibi verilen kredilerin yüksekliğinden değil, büyük ölçüde kredi kartları üzerinden gerçekleşti.
Bir süre sonra, biriken kredi kartları borcu nedeniyle birçok kişi iflasa sürükleniyor. Ancak, elde edilen kâr, tahsil edilemeyen paranın çok üstünde olduğu için bankalar kredi kartlarına mil, puan, taksit, aidat almama gibi tatlandırıcılar eklemek suretiyle, gittikçe daha da artan oranda kredi kartı işlemi yapıyorlar.

Gelişmiş ülkelerde taksit yok
Ne Amerika’da ne de Avrupa’da kredi kartları kullanılarak taksit yapılamıyor. Çünkü yasak. Kredi kartlarıyla yapılan taksitlendirme, “cin” bir fikir olarak bize sunuldu. Tüketimdeki ve ithalattaki patlamanın gerçek nedeni, artan kredi miktarı değil, taksitle yapılan satışlar oldu. Hükümet ve Merkez Bankası ise bu taksitli satış

Yazının Devamı