07.01.2025 - 14:08 | Son Güncellenme:
Bebek cinsiyetinin öğrenilmesinin ardından isim konusu üzerinden düşünülmeye başlıyor. Anne ve baba adayları doğacak kız ve veya erkek çocukları için uzun süre önceden araştırmalara başlıyor. 2025 yılında kız bebekler için birbirinden güzel, anlamlı ve modern isimler bulunuyor.
Anne ve baba adaylarının en çok kararsız kaldığı konulardan bir tanesi de isimler oluyor. En güzel ve en popüler isimleri doğacak yavrularına vermek isteyen adaylar derin bir araştırma içerisine giriyor. 2025 yılının en popüler isimleri;
Akasya: Bir süs ve gölge ağacı
Akel: Doğru dürüst işler yapan kimse
Alkım: Gökkuşağı
Alya: Yükseklik
Asel: Bal
Aylan: Açıklık, alan
Balca: Bala benzeyen
Balın: Sevgili
Benan: Parmakla gösterilen, tanınmış
Bengi: Sonsuz
Beren: Güçlü, kuvvetli
Bergüzar: Hatıra
Cansın: “Sevgi dolusun!” anlamına gelen isim
Cangül: İç açıcı
Cavidan: Kalıcı olan
Cemre: Şubat ayında birer hafta ile oluştuğu düşünülen sıcaklık artışları
Cevher: Öz, maya
Ceyda: Uzun boylu ve güzel kadın
Çağın: Yıldırım
Çağla: Coşkulu ol
Çakıl: Taş parçası
Çilen: Hafif yağan yağmur
Çiçek: Bitkinin güzel renkli, taç yapraklı bölümü
Deren: Toplayan
Dilara: Gönül alan
Dilay: Ay gibi güzel
Dilde: Ünü herkesin dilinde olan
Dora: Zirve
Ece: Kraliçe
Efil: Rüzgar
Erda: Beyaz karınca
Erem: Gönüllü, istekli olma
Ezgi: Melodi
Feray: Ay ışığı
Ferda: Yarın
Feris: Aydınlık
Fulya: Nergisgillerden bir tür çiçek
Füruzan: Aydınlık
Gizem: Sır
Gülbin: Gül fidanı
Gülce: Gül gibi
Gülriz: Gül saçan
Güzin: Seçkin
Hale: Güneş ya da ayın çevresinde görülebilen ışıklı daire
Hayal: Zihinde canlandırılan şey ya da gölge
Hazal: Kuruyan ağaç yaprakları
Helin: Yuva
Hoşneva: Hoş sesli
Ilgıt: Hafif, yavaş
Ilım: Yumuşaklık
Irmak: Nehir
Işıl: Parıldayan
Itır: Güzel koku veya ıtır çiçeği
İdil: Saf aşk
İlter: Yurtsever
İncinur: İnci gibi parlak olan
İren: Özgür
İyem: Güzellik
Jale: Kırağı
Janset: Güneşin doğumu
Jülide: Karmakarışık
Kamer: Ay
Kayra: İyilik, ihsan
Kumru: Güvercine benzeyen bir kuş türü
Kuzey: Yön adı
Lamia: Parlayan
Lerzan: Titreyen
Leyan: Parlayıcı
Leyla: Gece
Mavisu: Deniz
Mayda: Narin
Melda: Çok genç
Maral: Geyik
Mimoza: Çiçekli bir ağaç türü
Naz: Cilve
Neva: Ahenk
Nevra: Parlaklık
Nil: Lacivert
Nurçin: Işık toplayan
Olca: Bolluk, bereket
Orkide: Bir çiçek türü
Oya: İnce, nazik
Ömür: Hayat
Özben: “Gerçekten ben” anlamına gelen isim
Özden: Soyca temiz
Öykü: Hikaye
Özten: Teni düzgün olan
Pamira: Orta Asya’da bulunan bir sıradağ
Parla: “Işık saç” anlamına gelen bir isim
Pelin: Bir bitki türü
Perran: Uçan, uçucu
Renan: Çınlayan
Rengin: Parlak renkli
Ruken: Güler yüzlü
Rüçhan: Üstünlük
Seden: Gözü açık olan
Selin: Coşkun akan su
Selmin: Sevgi dolu olan
Serpin: Yağmur
Sumru: Bir şeyin üst tarafı
Şafak: Gündoğumu öncesi beliren aydınlık
Şebnem: Çiğ
Şermin: Utanan
Şule: Alev
Tanseli: Şafak vakti olan sel
Tünay: Gece ile ay
Tülin: Ayna
Ulya: En ulu
Umay: Çocukları ve hayvanları koruduğuna inanılan tanrı, devlet kuşu
Uzel: Usta
Ülker: Bir takımyıldızı adı
Ülkü: Amaç
Ünsel: Çok meşhur
Vera: Şüpheli şeylerden uzak duran
Verda: Gül
Vira: Aralıksız
Yazel: Günahsız
Yeşim: Değerli bir taş
Yonca: Bir bitki türü
Zeren: Kavrayışlı
Zeynep: Mücevherler
Zühre: Çoban yıldızı, Venüs
A'dan Z'ye bütün kız isimleri ile ilgili listemiz devam etmektedir.
Aba: Abla, ana.
Abaç: Annesine benzeyen, annesinin yapısında olan.
Abadan: şen, bayındır, mamur.
Abak: Eski Türklerde ölmüş ataların tapınılan heykelleri.
Abakay: Eski Türklerin büyük kadınlara verdiği ünvan.
Abasıyanık: Gönlünü kaptırmış, vurulmuş, kendinden geçmiş, aşık olmuş.
Abay: Ay’ın suya akseden yansıması.
Abaza: 1. Kuzeybatı Kafkasya’da yaşayan bir halk. 2. Bu halka mensup olan kims
Abbase: Ahmed b. Hanbel’in hanımının ismi. Hz. Abbas’a mensup olan.
Abdar: 1. Sulu, taze. 2. Parlak. 3. Sağlam vücutlu. 4. Nükteli. 5. Zarif, güzel, hoş. 6. Su veren hizmetçi.
Abendam: Güzel vücutlu, güzellik.
Abgül: Su gibi berrak ve duru olan gül.
Abıru: Yüz suyu, namus.
Abşar: Şelale
Abucan: Çok güzel dost.
Acar: 1. Becerikli. 2. Atılgan, ele avuca sığmaz. 3. Halk. 4. Yeni, taze
Acarbegüm: Güzel yüzlü, sevimli.
Acarbike: Güzel ve alımlı kadın
Acarhatun: Sevimli, güzel yüzlü kadın
Acem: 1. Açık ve doğru Arapça konuşamayan kimse 2. İran haklarından birine mensup.
Acer: Hz. İsmail (a.s.)´in annesi
Acunbüke: Çok güzel ve cana yakın
Acungüneş: Dünyayı aydınlatan güneş
Acunışık: Dünyayı aydınlatan ışık.
Aça: Ana, analık
Açalya: Açelya
Açanay: Ay gibi ışık saçan
Açangül: Açılan gül çiçeği
Açe: Sumatra adasının en kuzey kısmı. Önceleri burada Açe İslam devleti h
Açelya: Kokusuz çiçekler açan bitki.
Açıl: Büyü, serpil, geliş” anlamında bir söz. Açılmak eyleminden emir;
Açılay: Ayın şekilleri, yansıması
Açılel: Cömert, paylaşmasını bilen
Açkıngül: Açılmış gül gibi güzel olan.
Ada: Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası, cezire
Adacan: Sevimli, cana yakın
Adagül: Adada yetişen gül
Adalet: Hak ve hukuku uygunluk, hakkı gözetmek
Adanır: Adı ünlenen kimse
Adani: Doğurgan, üretken.
Adel: soyluluk, asillik, aristokrasi; soylular, asilzadeler.
Aden: Cennet Bahçesi
Adeviye: 1. İyilik, yardımseverlik. 2. Ünlü hanım mutasav-vıfe.İyilikseverl
Adıcan: Adı ile sevilen, adı sevgili, dost olan.
Adıgül: Adını gülden alan
Adıgüzel: Adı beğenilen, hayranlık uyandıran, sevilen.
Adın: ad sözcüğünün tekil ikinci kişi iyelik eki almış hali
Adınur: Adını ışıktan alan, adı ışık saçan.
Adışah: Adını şahtan alan.
Adışık: Adı güzel olan, adı ışık saçan.
Adile: Adaletli, hukuklu kişi
Adin: Cennet.
Adniye: Cennetlik.
Adviye: İyilik yapmak, yardımseverlik.
Afafet: 1. Afiflik, temizlik, temiz olan. 2. Fenalıktan, günah işlemekten kaçınma. 3. Namuslu olmak.
Afat: Afet, tufan. 2. Çok güzel kadın.
Afet: Çok güzel kadın manasındadır.
Afif: 1. İffetli, namuslu, ırz ve namus sahibi kadın. 2. Doğru, haramdan sakınan, yolsuzluğa sapmaz kişi.
Afife: Temiz, namuslu, iffetli.
Afitab: l. Güneş, gün ışığı. 2. Çok güzel, dilber, parlak yüz.
Afitap: Güneş / Çok güzel manalarını taşır.
Afiye: Sağlık, sağlamlık.
Afra: Ayın 13. gecesi, beyaz toprak.
Afret: Kadın. hanım, bayan.
Afşar: Atak, uyumlu
Afşin: Silah, zırh.
Aftabe: 1. Su kabı. 2. Güneş biçiminde yapılan mücevher
Aguş: Kucak.
Ağaça: Melike. 2. Kadın hükümdar.
Ağahanım: Zengin hanım, malı mülkü bol olan hanım.
Ağahatun: Zengin, hatun, varlıklı kadın.
Ağan: Ka.- Akanyıldız, ağma
Ağanbegüm: Göğe doğru yükselen kadın.
Ağbet: Akça yüzlü.
Ağca: Beyaz tenli kadın.
Ağça: Temiz, saf.
Ağgelin: Akça, pakça gelin.
Ağgül: Beyaz gül. 2. Gül gibi saflık taşıyan güzel.
Ağgün: Aydınlık gün.
Ağgünlü: günü aydınlık olan, ak günlü
Ağış: Göğe doğru yükselme, yükseliş.
Ağıt: Ölen bir kimsenin ardından okunan ezgi, söylenen söz
Ahenk: Uyumlu, uyum içinde olan
Ahfa: Kalb, ruh, sır, hafi, ahfa şeklinde sıralanan “letafeti hamse” sonuncusuna verilen ad.
Ahla: Çok tatı. Pek şirin.
Ahmer: Kırmızı, kızıl.
Ahra: Daha layık, münasip, uygun.
Ahsa: Arabistan’ın KuveytKatar kısmına verilen isim Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
Ahsen: En güzel, en iyi
Ahter: Yıldız.
Ahu: Güzel kadın
Ahucan: Çok güzel dost
Ahueda: Nazlı güzel
Ahuela: Çok güzel gözlü
Ahufer: Göz kamaştıran güzellik.
Ahugöz: Gözleriyle güzelliğini bütünleştiren.
Ahugül: Çok güzel
Ahugüzar: Becerikli güzel
Ahunaz: Nazlı güzel, nazenin
Ahunigar: Resim gibi güzel.
Ahunisa: Çok güzel kadın
Ahunur: Göz kamaştıran güzelliğe sahip olan
Ahuse: Coşkulu güzellik
Ahusel: Çoşkulu güzellik
Ahuser: Güzelliği gözler önünde olan, göz kamaştıran güzellik.
Ahuses: Güzel sesli
Ahusoy: Çok güzel bir soydan gelen.
Ahusu: Su kadar temiz ve güzel olan.
Ahusun: Güzelliği gözler önünde olan.
Ahuşan: Güzelliğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
Ahuşen: Güzel ve neşeli.
Ahutan: Tan vaktinin güzelliğine sahip olan.
Ahuten: Çok güzel bir tene sahip olan.
Ahuyar: Güzel sevgili, yar.
Aişe: Zenginlik ve bolluk gören.
Ajda: Çentik, çentikli, filiz.
Ajik: Badem, küçük dal, sürgün, filiz.
Ajlan: Hızlı, çabuk, telaşlı
Akaltan: Hem ak hemde al olan tan
Akaltın: Ak renkte altın, beyaz altın
Akaltun: Ak renkte altın, beyaz altın
Akanay: Yıldız kümesi.
Akanean: Sevgiliye akıp giden can.
Akangün: Hızlıca giden gün.
Akant: Iyi dilekli ant, ak ant, ak yemin
Akanyıldız: geceleri gökte görülen, hızla akıp giden ışıklı gökcismi
Akarsu: Belirli bir yatak üzerinde, yer üstünde ve yeraltında akan su. 2. Tek sıra inciden veya elmastan gerdanlık.
Akartuna: Akıp gitmekte olan Tuna, akar durumdaki Türk; akıncı Türk
Akartürk: su gibi akıp gider durumdaki Türk akıncı Türk
Akasiye: Akasya ağacı ve çiçeği.
Akasma: Beyaz, mavi, morumsu, pembe çiçek veren yabani, tırmanıcı bir bitki.
Akasya: Güzel kokulu çiçekleri olan bir ağaç
Akay: Ayın en parlak hali
Akbacı: Temiz, dürüst, içten.
Akbahar: Baharın güzelliğini temizliğiyle birleştiren.
Akbaşak: ak renkli başak
Akbilge: Alim, bilgili, dürüst kimse.
Akcan: Temiz ve dürüst kişi, candan insan
Akça: Temiz, saf, iyi niyetli kişi. 2. Beyaza yakın renkte olan.
Akçagül: Beyazımsı gül gibi olan kadın.
Akçakiraz: Bir kiraz çeşidi.
Akçan: Temiz, dürüst kimse
Akçasu: Berrak su gibi olan.
Akçay: Berrak, temiz, duru akan çay
Akçıl: Beyazımsı, solgun.
Akçiçek: Ak renkli çiçek, beyaz renkli çiçek.
Akda: Himaye altında olan cariye, kadın, köle.
Akdes: Kutsallığa yakın olan
Akdil: Saf dilli.
Akdolun: Temizliği ve saflığı her zaman için kendinde bulunduran.
Akeda: Nazlı temiz güzel.
Akel: Eli uğurlu anlamında
Akela: Temizliği ve gözlerinin güzelliğiyle herkesi büyüleyen.
Akfer: Beyaz ışık saçan.
Akgül: Beyaz gül
Akgülen: Temizliğiyle, saflığıyla tebessümü yüzünden hiç eksik etmeyen.
Akgün: Işıklı gün
Akgüneş: ak aydınlık Güneş; akça pakça ve güneş gibi aydınlatıcı
Akgüngör: aydınlık, gönençli, dirlik düzenlik içinde bir göresin anlamına bir dilek
Akhanım: Temiz, dürüst, saygıdeğer.
Akışık: Beyaz, parlak ışık.
Akibe: Son bitim.
Akide: Bir şeye inanarak bağlanış. 2. İnanç, din inancı.
Akife: Bir şey üzerinde azimle duran, sabırlı
Akik: Yüzük taşı. 2. Çok değerli olan.
Akile: Akıllı, akıl sahibi, kavrayışlı.
Akipek: İpek gibi yumuşak insan.
Akis: 1. Yankı. 2. Işığın veya bir şeklin bir satha çarpıp orada görünm
Akkadın: Temiz, dürüst ve saygıdeğer kadın.
Akkız: Beyaz kadın.
Akkor: Beyazlaşmış ateş
Akkutlu: Dürüstlüğüyle kutsanmış olan.
Akmar: Aylar, yıldızlar.
Akmer: Ay gibi beyaz (yüz)
Akmeriç: ak, aydınlık meriç
Akmut: ak dilek, ak göneniş
Akmutlu: bütün istek ve özlemleri yerine gelmiş olan; ak gönençli
Aknaz: Nazlı kız.
Aknigar: Beyaz resim.
Aknur: Beyaz, temiz ışık.
Akol: Dürüstlüğünle tanın.
Akören: ak, aydınlık kent kalıntısı
Akpak: Tertemiz, çok dürüst.
Akpınar: Berrak ve temiz su.
Akra: En güzel, en uygun olan
Aksel: Beyaz renkte taşkın su.
Aksen: Sen aksın, kirlenmemişsin, temizsin.
Akses: Sesi aydınlık saçan.
Aksev: Aydınlığı sev, ışık saç
Akseven: Ak rengi seven kimse.
Aksevil: Ak tenli ol ve sevil; akça pakça sevilen kimse.
Aksın: Temiz, doğru, dürüstsün., Akip Gitmek
Aksu: Temiz su gibi.
Aksuna: Güzelliğiyle ilgi çeken
Aksülün: Beyaz tenli.
Akşan: Temizliğiyle bilinen.
Akşen: şen şakrak,
Akşın: Beyaz tenli kadın
Akşin: Beyaz tenli kadın.
Aktaç: Dürüstlüğü ve temizliği nedeniyle şereflendirilmesi gereken. 2. Gelin tacı.
Aktan: Aydınlık, mehtaplı gece.
Akten: Beyaz tenli olan.
Aktolun: Beyaz dolunay. 2. Beyaz ay.
Akülke: Aydınlık ülke, mutlu ülke.
Aküs: Nazik, zarif, çekicilik, cazibe.
Akyar: Beyaz tenli sevgili
Akyıl: Temiz, güzel sene.
Akyıldız: Çoban yıldızı, uğurlu, kutlu yıldız.
Ala: Çok renkli, rengârenk
Âlâ Nur: Yüce yüksek ışık
Aladal: Çok renkli genç.
Alafer: Karışık renkli ışık.
Alagöz: Açık kestane renginde gözü olan.
Alagun: Yazın güneş buluta girdiği zamanki gölgeli hava.
Alagül: Çok renkli gül
Alagülen: Her şeye gülen.
Alagün: Yazın, güneş bulut arkasında kaldığında oluşan gölgeli durum.
Alagüz: Sonbaharın rengini taşıyan.
Alakuş: Karışık renkleri olan kuş
Alamet: 1. İşaret, iz, nişan. 2. Remiz, sembol. 3. Belirti, emare. 4. Çok iri, şaşılacak büyüklükte(meç.).
Alanay: Ayın ışık saçtığı zaman.
Alanaz: Her şeyde nazlanan.
Alangoya: Altın geyik. Ünlü Moğol destanının kutsal sayılan kadın kahraman
Alangu: Altın geyik. Ünlü Moğol destanının kutsal sayılan kadın kahraman
Alanur: Yarı ışıklı
Alapınar: Alaca pınar, ala pınar.
Alara: Mitolojide bir yer adı. Prenses manasındadır.
Alarcın: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan
Alases: Çok renkli bir sese sahip olan.
Alasoy: · Çok renkli bir soydan gelen.
Alasu: İyi ve temiz su.
Alaşan: İyi, kaliteli isim.
Alaşen: Keyfi yerinde olan.
Alaten: Teni karışık renkli olan.
Alayar: Renkli sevgili.
Alaz: Alev
Albeni: Çekicilik, güzellik.
Alcan: Can alıcı güzel. Can alan, cesur, yürekli.
Alcık: Yanaklarının pembeliğiyle sevimli olan.
Alçiçek: Kırmızı çiçek
Alçin: Bir küçük kuş.
Aldaş: Her iki yanağıda kırmızı olan.
Aldeniz: Kızıl renkli deniz.
Aleda: Nazlı, kaprisli
Alela: Yanakları kırmızı, gözleri ela olan.
Alev: Ateşin çıkardığı yalım
Aleyna: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan.
Algım: Sevdalı vurgun.
Algın: Birine gönül vermiş, vurgun, tutkun
Algun: 1. Aklı alınmış. 2. Al renginde, koyu ve parlak pembe. 3. Tümsek, te
Algune: 1. Serap. 2. Allık.
Algül: Kırmızı gül.
Algün: Kırmızı gün
Algüzar: becerikli, allı kadın.
Alım: Cazibe, gözü, gönlü çeken güzellik. 2. Kurum, çalım, gurur.
Alime: Çok okumuş, bilgin, aydın kadın.
Alin: Yükselen ışık, ışığın kaynağıdır.
Alipek: Al renkli ipek.
Alisa: Asil soydan olan
Aliya: Kızların güzeli, sultani, güçlüsü.
Aliye: Yüce olan
Alize: Tropik bölgelerde esen rüzgâr
Alkım: Gökkuşağı
Alkış: Birini Övme
Alkız: Kırmızı yanaklı, sağlıklı kız
Alköz: Kırmızı ateş.
Allı: Al renkli, al renge boyanmış.
Allıbahar: Al rengine bürünmüş bahar çiçekleri.
Allıcan: Al renkli yürekten dost
Allıçiçek: Al renkli çiçek.
Allıgül: Al renkli gül. 2. Kırmızı gül.
Allıgülen: Gülüşünde sıcaklık hissedilen
Allıgün: Al rengine bürünmüş gün.
Allıgüz: Al rengine bürünmüş sonbahar.
Allıı: Al renkli, al renge boyanmış.
Allıkız: Sağlıklı, al yanaklı kız.
Allınaz: Kırmızılara bürünmüş nazlı güzel.
Allınur: Al renkli ışık saçan.
Allısu: Al rengine bürünmüş su.
Allışan: Kırmızılara bürünmesiyle tanınan.
Allışen: Sıcak kanlı.
Allıtan: şafak vaktinin kızıllığı gibi güzel olan.
Allıten: Al renkli bir tene sahip olan.
Almabanu: Hanımefendi, prenses.
Almagül: Gül gibi güzel.
Almıla: Almak.
Almila: Al elma.
Almina: Al elma.
Almira: Ay tutulması esnasında ayın çevresinde görünen kızıllık.
Alpike: Kahraman kraliçe
Alpnur: Yiğit, cesur, yürekli, güzel kadın.
Alsan: Ün al, adın duyulsun.
Alseven: Mutluluk duyan.
Alsevin: Mutluluk duy.
Alsu: Al renkli su.
Alsuda: Suya yansıyan ay ışığı.
Alsun: Güzelliğini sunan.
Alşan: şanlı şöhretli, namlı.
Altaç: Al renkli taç.
Alten: Al renkli tene sahip olan.
Altın: Parlak, işlenebilen, değerli bir maden
Altın (Altun): Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
Altınay: Üstün nitelikli, değerli kimse.
Altınbaşak: Değerli kişi.
Altınbike: Altın gibi değerli kadın.
Altınçiçek: Üstün nitelikli, değerli kadın.
Altındal: Gelecek vaat eden genç
Altıngül: Üstün nitelikli, değerli kadın.
Altınhanım: Üstün nitelikli, değerli kadın.
Altınışık: Işığın en güçlü anı.
Altınışın: Işığın en güçlü anı.
Altınız: Işığın en güçlü anı.
Altıniz: Değerli yol.
Altınsaç: Sarı saçlı kadın.
Altıntaç: Altından taç.
Altun/ Altın: Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
Altuna: Kırmızı akan Tuna Irmağı.
Aluçe: Alıç, yeşil erik.
Alun: En yüksek melekler topluluğunun adıdır.
Alüze: Gamlı, kederli.
Alya: Yüksek yer, yükseklik, gök
Amade: Hazır, hazır olmak
Amber: 1. Güzel koku. 2. Güzellerin saçı.
Amelya: Çalışkan, gayretli.
Amile: Bir işi yapmakla yükümlü olan.
Amine: Gönlü emin, kalbinde korku olmayan.
Amira: Emir veren prenses, yönetici kadın
Amiran: miran
Amire: Buyuran, emreden. ·2. Bir işte emir verme yetkisinde olan.
Amre: Yaşam süren, yaşayan.
Anabacı: Anne ve kız kardeş.
Anabörü: Dişi kurt.
Anahanım: Anne olmuş kadın.
Anakadın: Anne olmuş kadın.
Anakız: Anne ve kız.
Anar: Anımsar, hatırlar.
Anargül: Anımsayan, hatırlayan güzel kadın.
Anber: Güzel kokulu, kül rengi madde.
Andaç: Anılar, hatıralar
Andelip: Bülbül.
Anı: Yaşanmış olaylardan belleğin sakladığı.
Anıl: 1. Anılmak eylemi. 2. Meşhur, ünlü. 3. Hatırlanan.
Anife: 1. Sert, şiddetli. 2. Haşin. 3. Geçmişte, pek yakında, burnun ucu denecek kadar yakından gecen. 4. Biraz önce, belirtilen, bahsedilen.
Anisa: Cana yakın.
Anka: Kaf Dağı'nda bulunduğu söylenen masal kuşu
Apak: Bembeyaz, çok ak, çok temiz.
Aral: Birbirine yakın adalar topluluğu.
Aram: Sakin, huzurlu.
Aramcan: 1. Gönül rahatı. 2. Sevgili, sevilen güzel.
Arasti: Süslü, hazırlanmış
Arca: Temiz, namuslu.
Arcan: Candan, namuslu dost.
Ardal: Çevresine saygılı olan.
Ardıç: Güzel kokusu ile bilinen bir ağaç türü.
Arefe: Herhangi bir zamandan, bir önceki zaman, önceki gün.
Aren: 1. Çölde bulunan en parlak ve gösterişli kum. 2. Çöl kumu. 3. Parlak kum tanesi.
Argana: Akıllı, bilgili.
Argül: Gençliğini ve güzelliğini koruyan.
Argüzar: Becerikli ve güzel kadın
Arıçel: Barış elçisi.
Arıel: Temiz, dürüst çalışan, hilesiz.
Arın: Katışıksız, temiz, kirden uzak
Arife: Bilgi sahibi zarif kadın
Arjin: Yaşam ateşi.
Arkay: 1. Yükselen.2. Çeşitli yönlere doğru çıkık bir durumda olan.
Armağan: Hediye, ödül
Arman: 1. Özlem, hasret. 2. Pişmanlık, teessüf.
Armanç: İdeal, ülkü.
Armina: Cesur, yürekli.
Armine: Emine. 2. Korkusuz, yürekli.
Armoni: Ses uyumu.
Arnisa: Namuslu kadın
Arrafe: 1 Falcı, kahin. Müneccim. 2. Hekim. 3. Göçebe Arap aşiretlerinin örfe vakıf umumi bilgileri.
Arsal: Namusuyla övünen.
Arsay: Çok saygın kadın.
Arsel: Çok coşkulu kadın.
Arsen: Kurtuluş, özgürlük
Arser: Gözler önünde olan.
Arsima: Yüzü ay gibi parlak, nurlu, uğurlu olan.
Arsoy: Çok namuslu bir soydan gelen.
Arsu: Su kadar berrak
Arsun: Yüreğindeki temizliği yansıtan.
Artaç: Arkadaş, meslektaş, dost.
Artanç: İnce ruhlu, duyarlı, sanatkar.
Artemis: Eski Yunan Tanrıçalarından biri, bereketin, ormanların ve dağların tanrıçası.
Artukmaç: Güzide, benzersiz.
Arukız: Sevimli kız, güzel kız.
Arüsek: 1. Gelin, küçük gelin. 2. Bebek gibi güzel kız. 3. İşlemecilikte kullanılan yeşil parlak sedef. 4. Ateş böceği. 5. Küçük bir mancınık çeşidi.
Arva: En güzel kadın
Arven: Akşam yıldızı, güzellik, tazelik.
Arya: Operada sanatçının orkestra eşliğinde söylediği uzun şarkı
Arziye: Toprakla ilgili, topraktan yetişen.
Arzu: İstek
Arzucan: Candan isteyen
Arzucuk: Candan sevilen.
Arzuela: Güzel gözlü kız.
Arzufer: Çevresine ışık saçan.
Arzugül: İstenilen, beğenilen gül.
Arzugülen: Sürekli tebessüm etmesi temenni edilen.
Arzugüzar: Yetenekleriyle her işin üstesinden gelmeye çabalayan. .
Arzuhan: İsteklerin efendisi.
Arzula: İste, heves et.
Arzum: İsteğim dileğim, hevesim.
Arzuman: 1. İstek, bahşiş. 2. Emel, heves, meyi. 3. Özlemek, müştak olmak. “Arzum” olarak da kullanılır. Meşhur halk hikayelerinde Kamber’in sevgilisi.
Arzunaz: Naz yapan, nazenin.
Arzunur: Yüreğindeki güzelliği dışarı saçan.
Arzusal: Kendini kanıtlamaya çabalayan, uğraşan.
Arzusel: Coşkulu istek.
Arzusoy: Meraklı bir soydan gelen.
Arzusu: Özünü içtenlikle dışarı vuran.
Arzuyar: İstekli sevgili.
Asalbegüm: Gerçek hanımefendi.
Asalbike: Gerçek hanım, gerçek güzel.
Asalet: Soyluluk. 2. Bir görevi yüklenmiş olan, o görevin sahibi olan kimse.
Asel: Cennetteki 4 ırmaktan biri, bal ırmağı.
Asena: Dişi kurt, güzel kız
Asfer: Yüzü soluk olan.
Asgar: En küçük, daha küçük.
Asıfe: Şiddetle esen rüzgar. Kur’an’da Yunus 22, İbrahim 18 ve En’am suresi 81. ayetlerde geçer.
Asılsay: Çok saygın bir aileden gelen.
Asılsu: Geçmişi su gibi berrak ve temiz olan.
Asılsun: Geçmişini gözler önüne seren.
Asılşah: Kudreti geçmişinden gelen.
Asılşen: Durmaksızın tebessüm eden.
Asıltan: Tan vakti kadar etkileyici ve romantik olan.
Asılyar: Gerçek sevgili.
Asılyel: Gönül dostu.
Asıma: Temiz, namuslu, sağlam karakterli
Asi: Başkaldırıcı, dikbaşlı.
Asilay: Ay gibi asil olan.
Asile: asi: le
Asime: İffetli, günahtan, haramdan çekinen.
Asime/Asıma: 1. Günahtan, haramdan çekinen. 2. Namuslu, iffetli.
Asimegül: Günah ve haramdan sakınan gül yüzlü.
Asiye: İsyankâr, üzüntülü
Aslı: Esası, özü olan
Aslıcan: Aslı ve can isimlerinin birleşimi ile oluşur. Esas can manasındadır.
Aslıcık: Kendine benzeyen, sevimli
Aslıdaş: Birbirine benzeyen.
Aslıgül: Kökü gül çiçeğinden gelen, özünde gül olan.
Aslıgülen: Çok neşeli olan.
Aslıgüz: Sonbaharın hüznünü yaşayan.
Aslıgüzar: Yeteneği doğuştan olan.
Aslıhan: Kökeni soylu han soyundan
Aslıkan: Geçmişini kendi iradesinde barındıran.
Aslım: Soyum sopum, kökenim; benim olan Aslı anlamlarını taşır.
Aslınaz: Nazlı olması geçmişinden gelen
Aslınur: Esası ışık olan.
Aslısel: İçi içene sığmayan, coşkulu
Aslısın: Geçmişi gözler önüne seren
Aslısoy: Çok büyük bir geçmişi olan.
Aslısu: Geçmişi su kadar temiz olan
Aslışan: şanı şöhreti geçmişinden gelen.
Aslıtan: Tan vakti kadar etkileyici ve romantic olan
Aslıten: Ağır başlı olan
Aslıyar: Gerçek sevgili
Aslıyel: Gönüldostu
Aslin: Eski ermenilerdeki bir kraliçenin adı
Asliye: Asılla, temelle ilgili olan.
Asma: Dalları çardak üzerine yayılan bitkilere genel olarak verilen ad 2. Belirli bir tür üzüm veren bitki.
Asmin: Yüksek dağlarda yetişen nadir bir çiçek adıdır.
Asrin: Bu çağa ayak uyduran, çağdaş bir insan.
Asu: Asi, isyankar
Asucan: Yerinde duramayan, hınzır çocuk
Asudal: Genç, afacan
Asudaş: Aynı düşüncede olan.
Asude: Sessiz, sakin dinlendirici
Asuela: Ela gözlü, yaramaz
Asufer: Işık saçan afacan.
Asugül: Hırçın gül.
Asugün: Hırçın çocuk.
Asugüz: Sert geçen sonbahar.
Asugüzar: Karakteri hırçın olan.
Asuhan: Gücünü hırçınlığıyla gösteren.
Asuman: Gökyüzü.
Asunaz: Nazlı yaramaz.
Asunur: Hırçınlığını dışarı vuran.
Asusoy: Hırçınlığı soyundan gelen.
Asutan: şafak vaktinin romantik hırçınlığı.
Asuten: Kızgınlığını belli eden.
Asuyar: Hırçın sevgili.
Asuyel: Sert rüzgar.
Asya: Yeryüzünün anakaralarından (kıta) birinin adı
Aşına: Bildik, tanıdık.
Aşikane: Belli etmeye çabalayan.
Aşikar: Meydanda olan apaçık.
Aşikare: Açıkça, belli ederek saklamadan.
Aşina: Bildik, tanıdık.
Aşk: Sevgi ve tutkuyla bağlılık
Aşkım: Sevdiğim, sevgilim
Aşkın: Aşmış, ileri, üstün
Aşkınay: Dolunay.
Atagül: Ataların anısı olan gül gibi güzel.
Atasagun: Eski Türklerde hekimlere verilen isim.
Atıfa: İlişkili bulma.
Atıfe: iyimserlik. 2. Sevgi, acıma.
Atıfet: iyimserlik. 2. Sevgi, acıma, içtenlik.
Atican: Taçlar.
Atike: Güzel kız.
Atiye: Armağan, hediye.
Atiyye: Bahşiş, hediye.
Atlas: 1. Üstü ipekten, altı pamuktan kumaş. 2. Büyük harita. 3. Köse, tüysüz.
Atsan: Susuz, susamış, teşne.
Attab: Yumuşak huylu. Sertlik yanlısı olmayan. Uyumlu. Attab b. Esid. Sahabeden. Mekke valiliği yapmıştır. Rasulullah tarafından atanmıştır.
Atufet: Şefkat, merhamet.
Atüfet: şefkat, merhamet, lutuf.
Atyeb: Çok güzel, pek güzel.
Aura: Canlı varlıkların enerji bedenine verilen isimdir. Ruhsal olan gözle görülemeyen nurdur.
Aurora: Kutup ışıması. Güneşten gelen yüklü parçacıkların dünyanın manyetik kutuplarında oluşturduğu ışımaya verilen isimdir.
Avgan: Mavi, gök mavisi, deniz mavisi.
Avi: Su rengi, sulak, suya ait.
Aviye: Temiz, pak.
Avniye: Yeniçeriler tarafından ve daha sonra Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk. Yardım etmiş. Yardımla ilgili anlamlarını taşır.
Avsır: şelale.
Avsün: Efsun, kutsama.
Avşar: 1. Oğuz Türklerinin boylarından biri.
Avunç: Teselli bulma, avunma.
Avüba: İklim, mevsim.
Avzer: Yaldız, parlak, süs,
Awaz: Beste, bestekar, ses, nida.
Ayaça: Sevgili hanım, sevgili kibar hanım.
Ayal: .Eş, hanım, zevce.
Ayaltın: Altın gibi parlak ay.
Ayan: Sözü dinlenen saygın, otoriter kadın.
Ayande: Çağdaş, 2. şimdiki, güncel.
Ayanfer: Bir yerin çok gözde olan kişileri, ileri gelenleri.
Ayas: 1. Dolunay. 2. Mehtap.
Ayasun: Ay kadar güzel.
Ayaz: 1. Duru ve sakin havada çıkan kuru soğuk. 2. Açık, bulutsuz hava. 3. Aydınlık, ışık. 4. Mehtap.
Aybahar: Ay kadar güzel, bahar kadar romantik.
Aybanu: Ay gibi güzel ve parlak hanımefendi.
Aybek: Put, sanem. İsim olarak kullanılmaz.
Ayben: Ben Ay gibi güzelim anlamında
Aybeniz: Ay gibi parlak tenli, ay benizli
Ayber: Ay meyvası.
Aybige: Büyük ay, dolunay.
Aybike: Ay gibi güzel ve el değmemiş kadın.
Aybiken: Eski Türk hükümdarlarından birinin hanımının ismi.
Aybirgen: Ay veren, ay sunan.
Aybüke: Ay gibi güzel kız.
Ayca: Ayın ilk dördünde aldığı yay biçimi, hilal.
Aycadır: Ay gibidir.
Aycagül: Ay gibi parlak olan güzel.
Aycahan: Ay gibi parlak olan güzel.
Aycan: İçi aydınlık
Aycennet: Ey cennet!” anlamında kullanılan bir ad.
Ayceren: Ay gibi güzel ve parlak ceylan.
Aycihan: Cihanı aydınlatan ışık.
Ayça: Aya benzeyen, ayın hilal hali.
Ayçağ: Ay gibi parlak çağ.
Ayçan: Ay gibi aydınlık kişi.
Ayçıl: 1. Ay gibi sürekli ışık ve parıltı yayan.
Ayçiçek: iri ve sarı renkli çiçekleri olan tohumlarından yağ çıkartılan bitki. 2. Ay gibi saf ve çiçek gibi masum.
Ayçil: “Ayçıl” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Ayçin: Ayçın, ay gibi, aya benzer
Ayda: Bir bitki adı
Aydacan: Candan, sevecen güzel.
Aydafer: Ay ışığını yansıtan.
Aydagül: Ayda, her ay gül anlamına bir dilek.
Aydagün: Geceyle gündüzü birleştiren.
Aydagür: Coşkulu kişi.
Aydan: Ay kadar güzel.
Aydanay: Ay’dan daha beyaz, daha parlak, daha ışıldayan.
Aydanaz: Nazlı güzel, nazenin.
Aydanur: Ay ışığı gibi.
Aydasoy: Ay kadar güzel bir soydan gelen.
Aydasu: Güzelliği ve saflığı yüreğinde taşıyan.
Aydasun: Güzelliğin ve saflığın örneği olan.
Aydaşan: Güzelliğiyle ünlenmiş olan.
Aydaşen: Güzel ve de şen şakrak olan.
Aydeniz: Hem ay hem de deniz
Aydenk: Ay kadar güzel.
Aydın: 1. Aylı gece, mukmin. 2. Aydınlık, ışıklı, parlak, ruşen, ziyadar, münevv3. Açık, belli, ortada, vazıh, aşikar, bahir. 4. Kutlu, uğurlu, mübarek, mesut. 5. Okumuş, kültürlü ileri fikirli, münevvKılıçarslanın hanımının ismidir. Erkek ve kadı
Aydınay: 1. Aylı gece, mukmin. 2. Aydınlık, ışıklı, parlak, ruşen, ziyadar, münevv3. Açık, belli, ortada, vazıh, aşikar, bahir. 4. Kutlu, uğurlu, mübarek, mesut. 5. Okumuş, kültürlü ileri fikirli, münevvKılıçarslanın hanımının ismidir. Erkek ve kadı
Aydil: Ay gibi açık sözlü.
Aydilek: Parlak, aydınlık dilek, iyi dilek güzel dilek.
Aydinç: Ay gibi dinç olan.
Aydoğdu: Doğmakta olan ay. Ay doğdu Bey. Ertuğrul Gazi’nin oğlu veya torunu (1302).
Ayduru: Ay gibi duru, parlak ve lekesiz olan.
Ayeda: Nazlı güzel.
Ayela: Güzelliği gözlerinde yansıyan.
Ayevi: Ay çevresinde oluşan ışık çemberi
Ayfer: Ay gibi ışık saçan.
Aygen: Gönül arkadaşı
Aygönül: Güzel gönüllü
Aygücan: Güzel ve yürekten kişi.
Aygül: Ay gibi güzel ve parlak renkli.
Aygülen: Tebessümünü yüzünden hiç eksik etmeyen.
Aygüler: Tebessümünü yüzünden hiç eksik etmeyen.
Aygün: Hem ay, hem gün
Aygünaz: Nazlı güzel.
Aygüner: Ay gibi güzel ve korkusuz olan.
Aygünur: Işık saçan güzel.
Aygüsoy: Yürekli insanların soyundan gelen.
Aygüsu: Güzelliği ve saflığı karakterinde olan.
Aygüzar: Güzelliğini ve yeteneğini birleştirmiş olan.
Aygüzel: Ay kadar güzel olan.
Ayhanım: Ay kadar güzel ve saygıdeğer olan.
Ayhatun: Ay kadar güzel ve saygıdeğer olan.
Ayışığı: Ay ışığı.
Ayilkin: İlk çocuklara takılan isim.
Aykal: Ay gibi parlak ve ışıklı kal
Aykaş: Kaşları ay gibi hilal olan.
Ayke: Sık koruluk.
Aykız: Ay gibi güzel yüzlü kız
Aykut: Kut getiren Ay, uğur getiren Ay, kutlu Ay.
Ayla: Ayın çevresindeki hare.
Aylan: Ay gibi güzel değerlere sahip olan
Aylin: Ayın çevresinde görülen ışıklı daire.
Aylis: Cennette bir bahçe, ay parçası.
Ayliz: Ay parıltısı.
Aymina: Cennette ki en güzel hurinin adı.
Aymira: Ay tutulması sırasında ayın etrafında görülen kızıl renk.
Aynamelek: Melek gibi, melek görünüşlü kadın.
Aynaz: Nazlı güzel.
Ayndilge: Pınar, su, kaynak. Antakya Halep arasında, Suriye sınırına çok yakın bir yerde bulunan kaynak su. Tarihte bu kaynak dolayısıyla önemli yerleşim bölgesi olmuştur.
Aynıfer: Gözün ışığı.
Aynıhayat: Hayatın gözü, hayat pınarı.
Aynigar: Resmedilecek kadar güzel olan.
Aynisa: Çok güzel kadın.
Ayniye: 1. Yeniçeriler tarafından ve daha sonra Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk. 2. Yardım etmiş. Yardımla ilgili.
Ayniyet: Aslının aynısı olma, özdeşlik.
Aynşems: 1. Güneş kaynağı. 2. Mısır’da bir kasaba. 3. Bir cins değerli taş.
Aynur: Ay gibi ışıklı.
Aypare: Ay parçası
Ayper: Ay parçası, Tek ay
Ayperi: Peri kızı gibi.
Aypınar: Hem ay, hem pınar.
Ayral: Benzerlerinden farklı olan, kendine özgü, değişik
Ayris: Ay ışığının kumsaldaki parıltısı.
Aysal: Ay gibi olan güzelliğiyle nam salmış olan.
Aysan: Ay gibi, ay yüzlü
Aysar: Ayın evrelerine göre huyu değişen kimse
Ayse: Rahat yaşam süren, yaşayan.
Aysel: Ay kadar parlak.
Aysema: Ay gibi parıldayan yüz
Aysen: Ay gibi güzel.
Ayser: Ay ışığı, Parlaklık, aydınlık.
Ayseren: Güzelliğini gözler önüne seren
Aysev: Çok seven.
Ayseven: Ay gibi güzel ve sevgi dolu
Aysever: Ay gibi güzel ve aydınlık sever.
Aysevil: Ay gibi güzel ve sevilen.
Aysevim: Ay gibi güzel ve sevimli.
Aysıl: Aya benzeyen.
Aysın: Sen aysın, ay kadar güzelsin
Aysima: Yüzü ay gibi parlak, nurlu, ışıklı
Aysoy: Çok güzel bir soydan gelen.
Aysu: Ay gibi parıltılı ve su gibi berrak
Aysuda: Güzelliği suya yansımış olan.
Aysun: Ay gibi güzel ve parlaksın.
Aysuna: Su gibi berrak ay.
Aysunar: Güzellik timsali.
Aysunay: Ay gibi ışık saçar,
Ayşan: Güzelliğiyle ünlenmiş olan.
Ayşe: Rahat ve huzur içinde yaşayan
Ayşecan: Neşe ile yaşayan.
Ayşegül: Güler yüzlü, rahat ve huzurlu.
Ayşehan: Egemen olarak yaşayan.
Ayşem: Ay ışığı – Benim Ayşem
Ayşen: Ay gibi neşeli, parlak ve aydınlık.
Ayşenur: Işıklı hayat
Ayşıl: Ayın ışıltısı gibi ışıl ışıl.
Ayşil: “Ayşıl” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Ayşim: “Ayşin” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Ayşin: Ay gibi, aya benzeyen.
Ayşirin: Güzelliği ve sevimliliği benliğinde olan.
Ayşule: 1. Ay kıvılcımı. 2. Ay ışığı.
Aytan: Ayın battığı, günün açtığı an.
Ayten: Parlak tenli.
Aytu: Ay’a benzeyen tuğlu.
Aytuna: 1. Çok bol. 2. Yavru. 3. Görkemli, gösterişli. 4. Karaor-manlardan doğan, Karadeniz’e dökülen, Avrupa’nın Volga’dan sonra en uzun ırmağı.
Aytunca: Balkan Yanmadası’nda Meriç ırmağının kolu.
Aytül: Narin güzel.
Ayyüksel: Yükselen ay.
Ayza: Ay gibi güzel yüzlü kız.
Ayzer: 1. Altın renginde ay. 2. Ay’ın altın rengini aldığı an.
Azade: Başı boş, serbest, özgür
Azahi: Özgürlük, hürriyet
Azel: Hür, Serbest
Azime: Kesin kararlılık, sebat.
Azimet: 1. Kuvveüi bir iradeye dayanan karar, yemin anlamına gelmektedir. 2. Herhangi bir kolaylığa başvurmaksızın bütün güçlüklerin irade gücüyle yenilerek yapılması gerekli olan dini vecibeler.
Azize: Onur sahibi yüce, ermiş.
Azmidil: Gönül yüceliği.
Azmiye: Niyetli, kararlı
Azra: Üstünde yürünmemiş kum.
Azref: 1. Çok zarif, en zarif. 2. Çok zeki.
Azze: 1. Dişi ceylan yavrusu 2. Ceylan kadar zarif. 3. Yüce, onurlu.
Bacı: 1. Büyük kız kardeş, abla. 2. Kız kardeş.
Bacım: benim kız kardeşim
Bade: Şarap, aşk, sevgi
Badegül: Bade ve gül kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş bir isimdir.
Badem: Gülgillerden ülkemizin her bölgesinde yetişen ağaç türüdür, bu ağacın yaş ve kuru yenen meyvesine verilen isimdir.
Badiye: Bad-i, e – ye
Bağdagül: Bahçedeki gül.
Bağdat: Irak’ın başkenti
Bağış: 1. Bağışlanan şey, ihsan. 2. Sıçrayış, atlama.
Bağlam: 1. Cinsleri ayrı ya da birbirlerine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, deste. 2. Bir koşuttaki dörtlüklerin herbiri. 3. Herhangi bir olayda, olaylar durumlar ilişkiler örgüsü ya da bağlantısı. 4. Dilbilgisinde, önce veya sonra gelen k
Bağlan: Birisini sev ve her zaman sadık ol
Bahamra: İrak’ta bir yer.
Bahanur: Bir şeyin değeri, bedeli.
Bahar: İlkbahar.
Baharcan: Genç ve candan dost
Bahargül: Bahar gülü
Bahariye: Divan edebiyatında bahar tasviriyle başlayan kaside
Baharnaz: Genç ve nazlı
Baharsu: Genç ve saf olan
Baharsun: Gençliği ve saflığıyla örnek olan
Bahira: 1. Kulağı yarık dişi deve veya koyun. Hayvan yavru doğurduğunda veya 5 yavru dişi olduğu zaman hayvanın kulağı kesilerek belirtilirdi. Kur’anı Kerim, bu adetleri kaldırmıştır.
Bahire: Ba-hire
Bahise: Ba:hise
Bahiye: Şehvetli kadın. İsim olarak kullanılmaması uygundur.
Bahriye: Deniz ile ilgili.
Bahtınaz: Nazlı bir karaktere sahip olan
Bahtınur: Talihi ile ışık saçan
Bahtıser: Talihli, şanslı, iyi yazgılı olan.
Bahtışen: Neşeli, şanslı bir kadere sahip olan
Bahtiser: Talihli, şanslı, iyi yazgılı. İşleri başından beri iyi giden.
Bahtiyar: Mutlu, talihli, Hayatından memnunolan
Bakanay: Gökyüzünde duran ay, açık seçik.
Bakinaz: Sürekli nazlanan, çok nazlı.
Bakiye: Arta kalan
Bakyazı: Sevilen bir olaydan sonra verilen ziyafet.
Bala: Yavru, çocuk
Balaca: bala, ufacık küçücük küçük ve güzel
Balahanım: Küçük hanım
Balahatun: Üstün, asil kanlı. Değerli soy mensubu. Balahatun
Balahun: Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin ikinci karısının adı
Balamir: Ünlü bir Türk kağanı.
Balca: Bal damlası
Balcın: 1. Bal’a doymuş. 2. Çok tatlı, bal gibi.
Baldan: Bal gibi tatlı, şirin ve güzel olan.
Balgın: 1. Bal’a doymuş. 2. Çok tatlı, bal gibi.
Balhan: Hazar denizi sahilinde Anuderyanın eski yatağının denize vardığı yerde bir dağ silsilesi.
Balı: Parıltı, ışıltı
Balım: Bal, şeker.
Balın: Yar, sevgili
Balkan: Sarp ve geniş ormanlıklarla bezeli sıradağlar.
Balkı: 1. Parıltı, ışık. 2. Güzel parlak, süslü. 3. Şimşek.
Balkın: Pırıldayan, parlak
Balkız: Bal kadar tatlı kız
Ballı: Şirin, güzel, tatlı dilli.
Balsarı: Sarışın.
Balsu: Tatlı su
Balşeker: Bal gibi tatlı olan.
Banu: Kadın, prenses
Banugül: Ev kadını, bayan
Banuhan: Hatun hükümdar
Barcin: Bir tür ipekli kumaş.
Barçın: Süslü ipek kumaş, Türkleri yöneten yedi kadın hakandan üçüncüsünün ismi
Baria: Güzel, tam, mükemmel, üstün.
Barika: Işık, parıltı, şimşek yıldırım parıltısı
Barkan: 1. Çöllerde rüzgarın esme yönüne dikey doğrultuda oluşan ay biçimindeki küçük kumsal külle. 2. Hareketli kumul.
Basıra: 1. Gören, görücü. 2. Görme gücü, görüş. 3. Göz.
Basiret: 1. Uzağı görme, seziş, sezgi, uyanıklık. 2. Anlayış, kavrayış.
Basriye: Görme ile ilgili olan.
Başak: Tahılların tanelerinin bulunduğu kısım
Başar: Başarılı ol anlamında
Başaran: yapacağı işte başarıya ulaşan işi gereken biçimde bitiren, yapan, Amacına ulaşan; becerikli
Başarı: başarmak eylemiyle ortaya konulan iş, başarılan iş
Başay: Birinci, ilkay.
Başçık: Çiçeklerin erkek organlarında çiçek tozunu taşıyan torbacık.
Başgöze: akarsuyun çıktığı yer
Batı: Güneşin battığı yön ve bu yöndeki ülkeler.
Batıgül: Batı’da açan yetişen gül.
Batıhan: Güneşin battığı yön ve bu yöndeki ülkeler.
Bayca: Zengin, varlıklı.
Bayça: Zengin, varlıklı.
Baylan: 1. Nazlı, şımarık. 2.Bayla büyüdü bir dediği iki edilmedi.
Bayzar: Aydınlık, ışıltı.
Bedahşan: Amuderya’nın kaynağı olan Perc’in yukarı mecrasının sol sahilindeki dağlık memleket.
Bedahşi: Amuderya’nın kaynağı olan Perc’in yukarı mecrasının sol sahilindeki dağlık memleket.
Bedel: 1. Değer, kıymet. 2. Bir şeyin yerine verilen, yerini tutan şey, karşılık.
Beder: 1. Süs, bezek. 2. Nakış, kumaş nakışı.
Bedia: Güzellik, üstün değerli olan.
Bediha: Beğenilen, takdir edilen.
Bedihe: 1. Başlangıç. 2. Güzel söz.
Bedil: Candan, gönülden
Bedinur: Güzellik, üstün değerli olan kadın
Bediran: 1. İşleri kötü idare eden. 2. Çapkın kadın.
Bedirnisa: Ay gibi güzel kadın.
Bedis: 1. Süs, bezek; nakış. 2. Resim, heykel, şekil. bk. Bediz
Bediz: Açık, belli, görünen; süs bezek, bediş.
Bedran: Hoş, latif.
Bedreka: Kılavuz, yol gösterici.
Bedreke: Yol gösteren, kılavuz.
Bedriye: Ayın on dördüncü geceki haliyle ilgili.
Bedrunnisa: Dolunay yüzlü kadın.
Begüm: Hanımefendi.
Begüm / Begün: Saygıdeğer kadın
Begün/ Begüm: Saygıdeğer hanımefendi
Behice: Güleryüz.
Behin: İyinin iyisi
Behire: 1. Hayırlı ve iyiliksever, soylu kadın. 2. Şişmanlık yüzünden yür
Behiye: Güzel, hoş, çekici
Behmar: Çok ziyade, fazla.
Behnane: 1. İyi huylu kadın. 2. Güler yüzlü kdaın.
Behra: Onun için, ondan dolayı, onun sayesinde.
Behrem: Asfur çiçeği kırmızı gül.
Bekem: sağlam, dayanıklı kırmızı boya ağacı
Beken: Dayanıklı, güçlü.
Bekriye: 1. Her şeyin evveli, ilk çocuk. 2. Genç ve taze kız. 3. Dişi deve yavrusu.
Belçim: Çim yaprağı.
Belçin: Dağ gülü.
Belde: Memleket, şehir, kasaba
Belemir: Peygamber çiçeği, mavikantaron olarak bilinen çiçek
Belen: İki dağ arasından geçen yol, geçit; tepe, yüksek yer, üzeri yassı tepe.
Beler: beleme işini yapar, çocuğu kundaklar, sarar sarmalar anlamında bir ad;
Belfin: Kar tanesi
Belfü: Kar tanesi
Belgi: İşaret
Belgin: Kesin, tam, kusursuz.
Belgün: Aydınlık gün
Belhi: Belh şehrine mensup (Afganistan).
Belik: Saç örgüsü
Belin: Korku, şaşkınlık, hayret
Belinay: Ayın gölün yüzeyine yansıması, peygamber çiçeği.
Belis: Aşkın ilk meyvesi.
Belit: Kendiliğinden apaçık ve bundan dolayı öteki önermelerin ön dayanağ
Beliz: İşaret ve iz.
Belkıs: Efsanevi kraliçe
Belma: Uysal, sakin.
Belmen: Çok güzel kadın.
Belur: Billur, billurdan olan
Benal: ben-al
Benan: Parmakla gösterilecek kadar güzel.
Benay: Çok güzel, ay yüzlü, ay gibi parlak.
Bende: 1. Bağlanmış kimse, tutsak. 2. Kul, köle. 3. Yürekten bağlı. 4. Büyük aşkla seven.
Benek: 1. Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke, nokta. 2. Güneş lekeleri yör
Benevşe: 1. Menekşe. 2. Mor renk.
Bengi: Sonsuz
Bengigül: Sonsuza dek güzel olarak kalacak olan.
Bengisu: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su, Abı – hayat
Bengu: Ebediyet.
Bengü: Sonsuz, ebedi, sonu olmayan.
Bengühan: Hükümdarlığı sürekli olan.
Bengül: Gül gibi
Benian: “Beni anımsa” anlamında kullanılan bir ad.
Benice: Ölümsüz, sonsuz
Beniz: Yüz
Benli: Vücudunda ben bulunan.
Benligül: Vücudunda ben olan güzel.
Benna: Yapı yapan, mimar, kalfa, dülger.
Bennu: Hayali bir kuş.
Bennur: Ben nur gibi parlak ve güzelim anlamında kullanılan bir ad.
Bensu: Su gibi aziz benlik
Berca: Yerinde tam doğru ve münasip. Kadın ve erkek adı olarak kullanılabilir.
Berce: Şiirdeki en anlamlı, en kolay anlaşılır, en güzel dize
Berceste: 1. Seçilmiş, beğenilmiş. 2. Hoş, güzel.
Bercis: 1. Jüpiter gezegeni. 2. Çok süt veren deve.
Berçin: Toplayıcı.
Bereket: 1. Bolluk. 2. Meymenet, saadet, mutluluk, Allah vergisi.
Beren: 1. Güçlü, kuvvetli 2. Akıllı, zek, . 3. Tanınmış, ünlü.
Berfin: Kar gibi beyaz.
Berfu: Kar tanesi.
Bergin: Güçlü, sağlam.
Bergüzar: Anılmak için verilen şey.
Bergüzin: Seçkin, beğenilmiş makbul.
Beria: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan.
Berika: Şimşek ışıltısı.
Beril: Mavi yeşil renkli değerli bir madendir. Arınmış, aklanmış.
Berin: Manen çok yüksek
Berin, Berrin: En yüksek, en ulu
Berire: İnam ve ihsan sahibi. Saliha ve vazifesini yapan hanım.
Beritan: Yayla kızı.
Berivan: Dağda açan çiçek.
Beriye: Salim, kurtulmuş, aklanmış, arı, temiz.
Berka: Kuzey Afrika’da eski bir şehir. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
Berke: Zerdali, kayısı, kamçı, değnek
Berkiye: Şimşek gibi, parlak.
Bermude: Nesne, şey.
Berna: Gençlik, dirilik, enerji, delikanlı.
Berra: 1. Hayırsever. 2. Bereket ve bolluk getiren.
Berrak: Duru, temiz, şeffaf
Berraka: Aydınlık görünüşlü güzel kadın.
Berran: Keskin, kesici
Berre: Temizleyici, arındırıcı.* (*Peygamberimiz hanımlarından ikisinin ilk isimlerini değiştirmiştir. Biri Cüveyriye, diğeri Zeynep Binti Cahş annemizdir. Her ikisinin ilk isimleri “Berre” idi. Ayrıca üvey kızının adı da “Berre” iken onu “Zeynep” olarak değiştirmiştir. Berre manası temizleyicidir. Ancak ” o kendi nefsini temizler” diyerek kibir ve gurura sebep olmaması için değiştirmiştir.)
Berrin: Karada yaşayan, yüksek yüce
Berru: İyilik eden, iyiliği ve mükâfâtı çok olan, sözünü yerine getiren.
Bersu: Suyun berrak hali.
Berşan: Bir peygamberin din ve kitabını kabul eden kişi. Ümmet.
Berşe: Hep, bütün, çok.
Berzen: Yöre, mahalle, yol.
Besalet: Korkusuzluk, yüreklilik.
Besamet: Güler yüzlülük, şenlik.
Besime: Tebessüm eden, gülen
Besisu: Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su
Besra: Seçkin kimse, dürüst insan.
Beste: Ezgilerin özgün dizimi
Bestegül: Gül kadar güzel ve duygulu
Bestenigar: Türk müziğinde bileşik bir makam
Beşaret: 1. Müjde, muştu, iyi haber. 2. Güler yüzlülük, gülümseme.
Beşgül: Beş tane gül.
Beşire: 1. Müjde getiren, müjdeci. 2. Güler yüzlü, güleç.
Beşuş: 1. Okşadıkça süt veren deve. 2. Araplarca çok meşhur ve meş’um bir kadın.
Betigül: Gül yüzlü.
Betigün: Aydınlık yüz
Betim: 1. Bir nesnenin kendine özgü belirtilerini tam ve açık bir biçimde, söz ya da yazıyla anlatma, tasvir. 2. Herhangi bir şeyin resmi ya da heykeli.
Betül: Namuslu, temiz, iyi.
Betül / Betil: Erkek eli degmemis, erkekten uzak yasayan, namuslu kadin, Temiz, iffetli
Betül, Betil: Erkeklerden çekinen namuslu kadın, Hz. Meryem ve Hz. Fatma`nın diğer isimleri
Betülay: Namuslu, iffetli, ay gibi güzel kadun.
Beyan: 1. Bildirme, söyleme, açıklama. 2. Belagat ilimlerinden ikincisi. 3. Belli apaçık.
Beyaz: Pür, saf, temiz. Beyaz renk ismi
Beyda: Tehlikeli yer, mevkii. Mekke ve Medine arasındaki bir çöl
Beyhan: Beylik yöneticisi
Beylem: Açılmamış pamuk kozası, çiçek buketi.
Beysu: Güçlü akan su.
Beysun: Nazik insan.
Beytiye: Eve ait, evle ilgili.
Beyza: Bembeyaz. Saf, günahsız, katıksız
Beyzanur: Işık saçan nur. Bembeyaz ışıklı.
Bezen: Süs, benek, zinet.
Bezmialem: Dünya meclisi, sohbet toplantısı. Bezmi Alem Sultan. Sultan Abdülmecid’in annesi.
Bidayet: Başlama, başlangıç.
Bige: Evlenmemiş, bakire kadın.
Bigül: Gülmesi temenni edilen
Bihruz: İyi gün, güzel gün anlamında. Bihruze Hatun Şah İsmail’in zevcesi. Çaldıran’da yenilip her şeyini bırakan Şah İsmail’in zevcesi.
Bihter: En iyi, daha iyi, pekiyi
Bihterin: En iyi, pek iyi.
Bike: Evlenmemiş, çocuğu olmamış kadın
Bike / Bikem: Kadın, hanım
Bikem: Kadın, hanım
Bikem/ Bike: Kadın, hanım
Bilay: Ay gibi asil ol.
Bilcan: Bilgili dost
Bilge: Bilgili, ahlaklı, derin bilgi sahibi kimse.
Bilge Hatun: Kutluk Han’ın annesi. Türk hükümdarı (VIII.yy-).
Bilgehatun: KuÜuk Han’ın annesi. Türk hükümdarı(VIII.yy).
Bilgem: Bilgili, ahlaklı
Bilgen: Bilen, bilgili
Bilgesu: Bilge ve su isimlerinin birleşimden oluşmuş.
Bilget: Havadis, malumat
Bilgin: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
Bilginur: Bilginin ışığı, bilginin aydınlığı.
Bilgiser: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
Bilgiye: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
Bilgün: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
Bilhan: Çok bilgili
Billur: Kristal, şeffaf
Bilnaz: Çok naz eden
Bilnur: Bilge kişi
Bilsen: Kendini bil.
Binay: Bin tane ay.
Bingül: Bin tane gül.
Bingün: Bin tane gün.
Binhan: Hanların hanı.
Binnaz: Çok nazlı
Binnur: Çok ışıklı, aydınlık
Biray: Ay gibi tek, eşsiz
Birbet: Yüzü benzersiz
Bircan: Biricik ve cana yakın.
Birce: Biricik, bir tanecik
Bircis: Gezegen, Jüpiter, müşteri yıldızı, bercis.
Birçe: Biricik, eşi benzeri olmayan
Birdem: Doğduğunda alınan ilk nefes
Birgen: Yalnızlığı seven, yalnızlığa alışık
Birgi: Batı Anadolu’da İzmir ilinin Ödemiş ilçesinin merkezi, Bozdağ eteklerinde kurulmuştur.
Birgül: Tek ve benzersiz gül.
Biricik: Tek olan, eşsiz
Birim: Bir tanem, biriciğim
Birke: Suların biriktiği yer.
Birma: Çin Hindi’nde bir yer. Birmanya diye de tanınır. Birmanya müslümanları ülkelerinin % 30’una ulaşmışlardır.
Birsel: Bir sel gibisin, bir selsin.
Birsen: Yanlızca sen.
Birsev: Tek sevgili.
Birsin: Biriciksin, teksin, eşin benzerin yok
Birsu: Özel bir su biricik su gibi.
Birşah: Bir olan şah, hükümdar.
Birşen: Sevinci eşsiz, tek olan.
Birtek: Eşi benzeri, ikincisi olmayan, biricik; çok sevilen; bir ve tek olan.
Biryar: Tek sevilen
Bitengül: Güllerin bitmesi.
Boysel: Uzun boylu.
Bucak: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad (Köşe bucaktaki anlamı gibi)
Buçe: Gökten düşen ilk kar tanesi, aynı zamanda cennette bulunan sarmaşığın ismi.
Bueda: Nazlılığıyla bilinen
Bugül: İşte güzelliğin ta kendisi anlamında
Buğçe: Cennette bulunan sarmaşığın ismi aynı zamanda yere düşen ilk kar tanesi.
Buğday: Tohumu ekmek yapımında kullanılan bitki ve aynı bitkinin başağı
Buğlem: Cenneti müjdeleyen melek.
Buğu: Bir cisim üzerinde ince tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı
Buhayra: 1. Küçük deniz. 2. Mısır’m kuzeybatısında bir şehir.
Buka: 1. Ülke, yer. 2. Büyük bina. 3. Ben, benek. Buka Han Altınordu devletinin Bayagut boyundan Nogay Yarguçi adlı prensin oğlu.
Buket: Çiçekler topluluğu
Bukle: Kıvrılmış, lüleli saç.
Bukra: Sabah.
Bulca: Bulunmuş bir biçimde.
Bulem: Cenneti haber veren melek
Bulut: Su buharlarının yoğunlaşmasıyla meydana gelen ve gökyüzünde mahiyetine göre farklı yükseklikte bulunan hava kütlesi.
Burcay: Kale burcundan görülen ay
Burcu: Güzel koku, güzel kokan.
Burçak: Baklagillerden bir bitkidir.
Burçay: Kale burcundan görülen ay
Burçe: Küçük takım yıldızı.
Burçin: Dişi geyik
Burfe: Cennet meyvesi
Burkan: Uygur Türklerinin Budaya verdikleri ad. – İsim olarak kullanılmaz.
Burkhan: Put, heykel, Buda heykeli. – İsim olarak kullanılması yanlıştır.
Buse: Öpücük.
Busenur: Nurlu öpücük.
Buyan: 1. Mutluluk, uğur, talih. 2. İyi biliş, sevab.
Büge: Bent, su benti
Büke: Bilgili, akıllı, zeki
Bükem: Zekice davranışları olan
Büklüm: Bükülmüş kıvrılmış şeylerin oluşturduğu halka.
Büküm: Bükme eylemi
Bülbül: 1. Sesinin güzelliğiyle ünlü ötücü kuş. 2. Sesi çok güzel olan kimse. Bülbül Hatun Bayezid H.’in eşi.(Öl. Bursa 1515). Şehzade Ahmed’in annesi.
Bürçin: Geyik, dişi geyik. bk. Burçin
Bürge: Canlı, taşkın, coşkun
Bürke: 1. Martı. 2. Havuz, gölcük.
Bürran: Keskin olan
Büşra: İyi haber
Büte: Fidan.
Büteyra: 1. Güneş. 2. Sabah.
Büyüm: Büyüleyici, büyülü güzel
Cabire: (bkz. Cabir).
Cabiye: 1. Hazine 2. Şam’ın güneybatısında, Çavlan’da bir yer. 3. Havuz.
Cahide: Çalışan, çaba gösteren.
Caize: Uygun, yerinde, yakışık alan. 2. Armağan. 3. Yol yiyeceği.
Calibe: Kendine çeken, çekici, güzel. 2. Albenisi olan, sevecen
Can: Yaşamı sağladığına ve ölümle vücuttan ayrıldığına inanılan soyut varlık
Cana: “Ey can, ey sevgili!” anlamında kullanılan bir ad
Canal: Cana bağlı, cana yakın
Canalp: Özünde güç, yiğitlik, mertlik bulunan kimse.
Canan: Sevgili, yar
Canane: Sevgili, gönül verilen, âşık olunan.
Canaş: Sevgili, dost, arkadaş.
Canay: Ay gibi temiz
Canbahar: Baharın güzelliğiyle içtenliğini yüreğinde taşıyan. 2. Baharın romantizmi yaşayan.
Canbek: 1. Gözü pek, cesur. 2. Güçlü, kuvvetli.
Candan: İçten, yürekten, samimi manalarını taşır. Yakınlık belirtir.
Candaş: Candan, değerli dost
Canece: Sevimli, içten
Caneda: İçten, sevimli kişi
Canel: Eli can kadar değerli olan.
Canela: Gözlerinin güzelliğinden içtenliği okunan
Caney: Cana yakın
Canfeda: Uğrunda can verilebilecek olan.
Canfer: içtenliğiyle çevresini aydınlatan.
Canfes: Üzerinde desen bulunmayan, ince dokunmuş, parlak, tok, ipekli kumaş.
Canfeza: Can artıran, gönle ferahlık veren anlamlarındadır.
Canfidan: Özü fidan gibi düzgün olan kimse.
Canfide: Özü çiçek fidesi gibi temiz ve güzel olan kimse.
Cangil: Canlardan olan. 2. içten insan.
Cangül: Özü gül gibi saf ve temiz olan kimse.Gül gibi canlı. Güzel, temiz kim
Cangün: İnsanı canlandıran, yüzünü güldüren, içine huzur veren gün
Cangüzar: Cana dokunan. 2. Becerikliliğiyle herkese yardım eden.
Canhanım: Sevimli, cana yakın kadın.
Canıpek: Acıya, sıkıntıya karşı dayanıklı olan kimse.
Canib: Ön taraf, cihet. Türk dil kuralına göre “b/p” olarak kullanılır.
Canik: Atik, çevik. Gözü açık ve becerikli
Canip: Ön taraf, cihet.
Canipek: Özü ipek gibi tertemiz olan kimse.
Cankat: Hayata neşe ve renk katan
Cankız: Sevilen, sevimli, şirin kız
Cankut: Sevimli, cana yakın
Cannur: Işık saçan dost, sevgili.
Canözen: Yaşamına özen ve saygı gösteren kimse.
Canözlem: Hasret çekilen kimse.
Canperver: insanda çoşku uyandıran.
Canruba: Gönül alan, sevgili.
Canrüba: Gönül kapan, gönül alan sevgili.
Cansel: Hayat veren su
Cansen: Sevilen ve hoşlanılan kimseye hitaben.
Canser: “Canını, özünü ortaya koy” anlamında kullanılan bir ad.
Canses: Sesi can veren.
Canset: Küçük kraliçe, prenses.
Cansev: içten sev. 2. Yürekten seven.
Cansever: “İnsanı seven” anlamında kullanılan bir ad.
Cansın: Can gibi yakın olan.
Cansipar: Canını feda eden.
Cansu: Can suyu, hayat veren su
Cansun: içtenliği ve sevecenliği başkalarına da aşılamaya çabalayan anlamında.
Cansunar: içtenliği ve sevecenliği başkalarına da aşılamaya çabalayan anlamında.
Canşan: şöhret sahibi olduğu halde içtenliğini yitirmeyen .
Canten: Ruh ve beden.
Canyar: Yürekten sevilen.
Canyel: Rüzgar kadar hızlı olan.
Cavidan: Ölümsüz, sonsuza kadar yaşayan
Cavide: Sonsuz.
Cavlan: Büyük çağlayan.
Cazibe: Çekici, alımlı, sevimli, güzel
Cebire: 1. Zorlamak. 2. Düzeltme, onarma. 3. Kırık veya çıkık bir kemiği yerleştirip sarmak.
Cebriye: Yazgı, kader.
Cedide: 1. Yeni, kullanılmamış. 2. Pek az zamandan beri bilenen veya mevcut olan
Cehven: Kurtuba’da yerleşmiş, birçok alim, fakih, vezir yetiştirmiş meşhur bir Arap ailesi.
Celilay: Ulu, yüce ay.
Celile: Ulu, büyük, yüce.
Celvetiye: Aziz Mahmud Hüdayi’nin kurduğu tarikatının adı.
Cemalnur: Yüz Nuru/ Güzellik Nuru
Ceman: 1. Salma salma yürüyen. 2. Nazlı sevgili.
Cemanur: Yüz Nuru/ Güzellik Nuru
Cemile: Hoşa giden davranış
Ceminur: Çok nurlu, aydınlık kimse. Zarif.
Cemiyet: Toplum. 2. Demek, kurum.
Cemre: Ateş parçası, kor, şubat ayında bir hafta arayla hava, su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi
Cemresu: Cemre ve su isimlerinin birleşiminden meydana gelen isimdir.
Cenah: Taraf, yön.
Cenan: Yürek, gönül kalp
Cennet: Dinsel inançlara göre iyilerin ölünce gideceğine inanılan yer.
Ceren: Ceylan, ceylan yavrusu
Cerib: Hububat için kullanılan bir ölçek.
Ceride: Gazete. 2. Kayıt, bilgi.
Cerime: Zarar görmek, bedel ödemek.
Cesaret: Yüreklilik, korkusuzluk.
Cesime: Büyük, iri, kocaman.
Cevale: Cevval yada cevahir anlamında
Cevher: Bir şeyin özü, güç, enerji
Cevhere: Hicri 5. asırda Bağdat’ta yaşamış meşhur bir İslam hanımı.
Cevriye: Haksızlık, eziyet, çile, sitem.
Cevza: İkizler burcunun eski adı
Ceyda: İyilik seven
Ceydacan: Güzel ve yürekten dost
Ceydagül: Güzel, bir gül kadar güzel.
Ceydagüz: Sonbahar güzelliğinde ve romantizminde olan.
Ceydahan: Güzel, 2. Güzel ve otoriter.
Ceydanaz: Nazlı güzel.
Ceydanur: Işık saçan güzel.
Ceydasu: Güzelliğiyle bütünleşen temizliği ve saflığı olan.
Ceydaşan: Güzelliğiyle şöhret olan.
Ceyhan: Güney Anadolu’da Toroslar’dan doğan ve Akdeniz’e dökülen nehir.
Ceyla: İnsanlığa atfedilmiş, bağışlanmış.
Ceylan: Güzel gözlü, zarif, ince, narin
Ceylin: Cennetin kapısı, cennete açılan kapıdır.
Ceylinaz: Cennetin kapısındaki görevli melek.
Ceysu: Su gibi berrak olan.
Cezire: Denizdeki ada.
Cezlan: Mutlu.
Cezmiye: Kesin karar veren
Cıvıl: Hareketli, sesli, kaynaşan.
Cıvıltı: Kuşların ötüşürken çıkarttıkları ses.
Cici: Sevimli cana yakın, hoş güzel, hoşa giden.
Cihan: Dünya, alem
Cihanay: Dünyanın en güzeli.
Cihanbanu: Dünya hükümdarı
Cihancan: Dünyanın en iyi dostu.
Cihandide: Dünyayı gezip görmüş.
Cihanefruz: Dünyayı parlatan, aydınlatan.
Cihanfer: Cihanı, dünyayı aydınlatan, dünyanın ışığı.
Cihangül: Güllerle bezenmiş dünya.
Cihannaz: Dünyanın en nazlısı.
Cihannur: Alemi aydınlatan nurlu ışık
Cihanser: Cihan’ın başı. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
Cihansu: Dünyanın suyu.
Cihansuz: 1. Cihan yakan. 2. Gaznclilerdcn Buhran Şahı mağlup edip, Gaznice ve Büst şehirlerini yakıpyıkan, gaddar vahşi AlaeddinHüseyirie verilen ad.
Cihanter: Dünyayı aydınlatan ışık.
Cili: Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler.
Cilve: Hoşa gitmek için takınılan tavır, işve, naz.
Cilvekar: Cilveli olan, kırıtan, nazlı.
Cilveli: Cilve yapan.
Cilvenaz: Nazı özellikle yapan, cilveyle nazı bir arada bulunduran.
Cilvesaz: Cilve yapan, cilveli.
Cinan: Cennetler
Cinas: Çok anlamı olan bir kelimeyi farklı konuda farklı anlam yükleme işi.
Cirim: Hacim
Ciryal: 1. Bir nevi kırmızı boya. 2. Altının kırmızılığı. 3. Temiz renk. 4. Saf.
Civan: Yeni yetme, körpe, genç
Civelek: Canlı, neşeli, sokulgan
Cudiye: Cömert, eli açık.
Cumhuriyet: Milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu, devlet biçimi.
Cümane: Tek inci anlamında. Hz. Ali(r.a.)’nin kızkardeşi ve Rasulullah’ın amcasının kızı olan hanım sahabi.
Çabam: Bir işi yapmak için sarf edilen kişisel gayret
Çağ: Belirli bir özellik göz önünde bulundurularak ele alınan zaman dilimi
Çağa: Çocuk.
Çağan: Bayram, şenlik.
Çağda: Yeni bir çağa adım atılmış
Çağıl: Çağlayan suyun sesi
Çağılı: 1. Çağla ilgili. 2. Çakıl. 3. Çağla.
Çağıltı: suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı tatlı ses
Çağın: Yıldırım, şimşek.
Çağla: Badem, erik ve Kaysı gibi meyvelerin ham hali
Çağlak: Gürül gürül akan şelale.
Çağlan: Bir ırmağın denize kavuştuğu yer
Çağlar: Çağlayan, şelale
Çağlayan: Bir akarsunun yüksek olmayan bir yerden çağıltıyla köpürerek döküldüğü yer
Çağnur: Çağına ışık saçan
Çağrı: Davet
Çağrınur: Aydınlığa, ışığa davet eden kimse.
Çakıl: Su yataklarında sürtünmeyle yuvarlaklaşmış küçük taşlar
Çakır: Mavimsi, mavi renkli, gri benekli gözleri olan kişi
Çalap: 1. Tanrı. 2. Ateş. -İsim olarak kullanılmaz.
Çalıkuşu: Serçegillerden, çalılık yerleri seven ötücü bir kuş.
Çapan: Ulak, postacı, haber getiren.
Çavlan: Büyük çağlayan.
Çavlı: Ava alıştınlmamıaş doğan. Çavlı Çandar.(Öl. 1146). Selçuklu emiri. Sultan Mesud döneminde yararlı işler yaptı.
Çaykara: Küçük akarsu, yazın kuruyan küçük akarsu.
Çekimli: Alımlı olan, albenili.
Çelen: 1. Yakışıklı, güzel gözüken. 2. Tepelerin kar tutmayan zirvesi. 3. Becerikli ve kurnaz kimse.
Çeleng: Zarif, ince, göz kamaştırıcı.
Çelenk: Çiçek dal ve yapraklarla yapılmış halka. 2. Kadınların başlarına taktıkları mücevher veya madenden yapılmış sorguç.
Çelgin: Yaralı av hayvanı. 2. Güzel, masum.
Çeltik: Kabuğu ayıklanmamış pirinç.
Çeman: Nazlı sevgili. 2. Salınan, gezinen.
Çemen: Maydonozgillerden bir bitki ve bunun tohumu.
Çemenzar: Otlak. Çimenlik.
Çeri: Asker, savaşçı.
Çeşman: Gözler.
Çeşmiahu: Çok güzel gözlü.
Çeşmibadem: Badem gözlü.
Çeşminaz: Süzerek bakma, bakış.
Çeşpan: Layık, uygun, münasip, yakışır.
Çetme: Ham karpuz, kelek.
Çevren: Gökyüzünün yerle bitişik gibi görünen kenarları, ufuk
Çevrim: 1. Bir süreklilik içinde değişim. 2. Sınır. 3. Girdap.
Çevriye: 1. Haksızlık. 2. Eza, cefa, eziyet, gadir, zulüm, sitem.
Çeyiz: Gelin için hazırlanan eşyalar.
Çıdam: Sabır, direniş.
Çığ: Dağlarda, bir yerden koparak yuvarlandıkça büyüyen kar yığını
Çığıl: Başa takılan altın
Çığın: Omuz başı; çıkın, bohça
Çığlık: İnce ve keskin bağırış
Çıldam: Çabuk, acele.
Çılga: 1 – Giresun yöresinde “küçük ark, su yolu” anlamındadır.
Çınay: Ayın en parlak zamanı. 2. Saklı ay.
Çınla: çın çın diye ses verir; “çınlamaktan buyruk
Çıra: Macar halk müziği, çingene müziği.
Çırağ: Meşale, ışık, kandil
Çırnaz: Zayıf, ince yapılı, nayif.
Çırok: Masal, öykü.
Çıvgın: Rüzgarlı havada yağan karla karşık yağmur.
Çiçek: Bitkilerin üreme organlarını taşıyan renkli bölümü
Çiğde: Suyun derin olmayan yeri, sığ yer
Çiğdem: Zambakgillerden bir tür kır bitkisi
Çil: Yeni ve parlak, yüzde oluşan kahverengi küçük benekler
Çilay: Ayın üzerinde olan lekeler
Çile: Zahmet, sıkıntı. 2. Her türlü iplik kangalı.
Çilek: Kırmızı renkli bir meyve
Çilem: Bana ait olan çile
Çilen: Hafif yağan yağmur, çisenti
Çilenti: Hafif yağmur, serpinti.
Çiler: Şarkı söyleyen, şakıyan.
Çilhan: Yüzü çil çil olan hükümdar.
Çilhanım: Çilli hanımefendi.
Çim: Bahçelerin yeşillendirilmesinde kullanılan bir bitki.
Çimen: Doğal olarak biten çim, yeşillik
Çimnaz: Çok nazlı.
Çinel: Doğru, dürüst, namuslu kimse.
Çiner: Doğru, dürüst, namuslu kimse.
Çiray: 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. insan resmi.
Çire: 1. Maharetli, becerikli. 2. Kahraman, yiğit.
Çise: İnce yağan yağmur.
Çise / Çisem: Çiseleyen yağmur damlası
Çise(M): Hafif yağan yağmur(um)
Çisel: Hafif yağan yağmur.
Çiselen: Yağmur damlası, çise damlası
Çisem: Çiseleyen yağmur damlası
Çisen: Toz gibi yağan yağmur,
Çisil: İnce ince yağan yağmur.
Çitlembik: 1. Mercimekten biraz büyük, buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç.
Çobanyıldızı: Venüs gezegeni. 2. Venüs kadar güzel.
Çoğul: Kelimelerin belirli eklerle birden çok arlığı veya kişiyi bildirme biçimi.
Çoğun: Çok defa, ekseriya.
Çolpan: Gözleri uzağı iyi gören, ilerigörüşlü
Çorpan: Çoban yıldızı, zühre
Dafne: Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç, develik
Dağhan: Eski Türklerde dağ tanrısı. – İsim olarak kullanılmaz.
Dahiye: Üstün zeka sahibi.
Daime: Sürekli, devamlı, kalıcı, müdavim.
Dal: ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
Dalan: İnce, zarif, narin.
Dalay: Deniz.
Dalga: Hareketli su kütlesi
Dalım: Tutunacak güç, dayanacak yer anlamında. 2. Ağacın dalı.
Dalince: Dal gibi zarif ve ince.
Dalya: Yıldız çiçeği
Damla: Az miktardaki su.
Damlam: Damla kadar küçük, Güzel, bereketli olan.
Daniş: 1. Bilim, bilgi. 2. Bilhi sahipleri.
Darçin: Tarçın, güzel kokulu bir baharat.
Darin: Hüküm sürmek.
Daristan: Orman.
Daya: Çocuğa bakan dadı, sütnine, taya.
Dayahatun: Çocuğa bakan dadı, sütnine, taya.
Daye: Süt nine, süt anne, dadı. 2. Çocuk yetiştiren.
Dayehatun: Çok emek vermiş, dadı.
Define: Toprağa gömülmüş kıymetli ve değerli eşya.
Defne: Bir kokulu bitki
Değer: Bedel, uygun, layik.
Değerli: Değeri yüksek olan, kıymetli.
Deha: Üstün akıl.
Dehan: Ağız
Dehna: Kumun rengi dolayısıyla Arabistan’da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı.
Dehri: Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist. İsim olarak kullanılmaz.
Delal: Sevgili, değerli.
Delfin: Suda yaşayan, yunus.
Delistan: İçinde çok çeşitli çiçek bulunan bahçe.
Dema: Soluk, nefes.
Demar: Damar. 2. Hırs. 3. Duygu, sinir. 4. Soy, yaradılış.
Demet: Bağlanmış çiçek topluluğu, ışık huzmesi.
Demgüzar: Ömür süren, zaman geçiren.
Demhoş: Nefesi güzel kokan.
Demi: Kadife, şeftali gibi şeylerin üzerinde bulunan ince tüy
Demre: Antalya’nın turistlik yerlerinden biri, Noel Baba’nın doğduğuna inanılan tarihi yer.
Denef: Beyaz renkli ipek kumaş.
Deniz: Derya, büyük tuzlu su birikintisi
Deran: Çaresiz, biçare.
Derem: Para, akçe.
Deren: Toplayan, düzenleyen, pekiştiren
Derim: Çadır.
Derin: Sığ olmayan, içli.
Derin Su: Yüzeyi tabanından uzak olan. Rengi, kokusu ve tadı olmayan, saydam, sıvı madde
Derince: Merdiven.
Derman: Çare, tedavi
Dersu: Hepsi, kamilen, baştan başa hep.
Derya: Deniz.
Deryab: Akıllı, anlayışlı.
Deryace: 1. Küçük deniz. 2. Göl.
Deryadil: Gönlü geniş, herşeyi hoş gören.
Deryanur: Bilgisiyle ışık saçan
Desen: Çiçek, çizgi gibi süs şekilleri
Destan: Kahramanlık olaylarını konu alan şiir
Deste: Demet, bağlanmış olma hali.
Destecan: Herkese içtenlikle bağlanan.
Destegül: Bağlanmış gül demeti
Destegür: Çok gür.
Destegüz: Sonbahar hayranı.
Destenaz: Hayranlık uyandıracak kadar zarif bir nazı olan.
Destenur: Işık demeti.
Destgir: Nazik, kibar, yardıma hazır.
Destgür: Yardım sever, iyiliksever.
Destina: Kader, yazgı.
Destmal: MendiL.
Deşeni: Zulme uğramış, zalimlerin elinde kalmış.
Deva: İlaç, çare, şifa
Devin: Hareket; hareket et, hareketli oluş.
Devinsu: Suyun ritmik hareketleri, akarsu
Devlet: Büyüklük, kudret, varlık, orun.
Devran: Zaman; devir
Devrim: Önemli ve temelli değişiklik, inkilap
Devrin: Bir kişi veya olayın gündemde olduğu tarih dönemi
Dewran: Devir, çark. 2. Zaman.
Diba: Altın ve gümüş işlemeli bir tür ipek kumaş
Dibace: Başlangıç, önsöz. 2. Bir kitabın süslenmiş-olan ilk sayfaları.
Dicle: Bir nehir adı
Diclehan: Dicle nehrinin yöresinde yaşayanları buyruğu altına alan
Diclehatun: Ulu kadın.
Didar: Güzel yüz, görme
Dide: Göz.
Didem: Gözüm, gözüm gibi sevdiğim sevgilim, çok sevdiğim.
Didem/Diğdem: “Gözüm, gözüm gibi sevdiğim, sevgilim” anlamında kullanılan bir ad.
Didik: Yaşayış, hayat, varlık, sağlık, geçim. 2. Huzur.
Dikilerek: oluşturulan ağaçlık, çam ve başka ağaçların gövdeleri
Dila: İçten gönülden seven.
Dilağsu: Nehirdeki en güzel su damlası
Dilan: Gönüller, yürekler
Dilara: Gönül alan, gönlü okşayan, gönlü dinlendiren manalarındadır.
Dilaram: Kalbe huzur veren
Dilasa: Gönlü rahatlandıran, avutan.
Dilasude: Gönlü rahat, huzurlu.
Dilaşup: Gönül çalan.
Dilaviz: Gönlün takıldığı, gönüle takılan.
Dilay: Gönlü aydınlatan ay.
Dilbahar: Konuşmasının güzelliğiyle insanın gönlünü ferahlatan.
Dilbant: Gönül çalan.
Dilbaz: Güzel söz söyleyen, göze hoş görünen. Konuşmasıyla kandıran kişi manasındadır.
Dilbent: Gönül bağı, gönül bağlayan.
Dilber: Gönlü alıp götüren güzel manasındadır. Alımlı güzel kadın demektir.
Dilberan: Dilberler, güzeller
Dilberay: Ay gibi güzel kadın.
Dilbeste: Gönül bağlamış, âşık.
Dilbu: Gönül kokusu.
Dilcan: İçi dışı bir olan.
Dilce: Gönlü dilinde olan.
Dilcu: Gönlü çeken.
Dildade: Gönül vermiş, âşık. ay gibi parlak, ışıklı olan / ışıl ışıl berrak konuşan.
Dildan: Sevmek.
Dildar: Gönlü baskı altında tutan sevgili
Dildaş: Aynı konulan paylaşanlar.
Dilde: Ünü her tarafa yayılmış, herkesin konuştuğu, herkesin dilinde olan
Dilderen: Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.
Dileda: Konuşmaya nazlanan
Dilefruz: Yürek yandıran, sevimli.
Dilege: Güzel ve düzgün konuşan.
Dilek: İstek, arzu
Dilela: Gözü gönlü bir olan
Dilem: Gönül ilacı
Dilemma: İkilem
Diler: İsteyen, dileyen
Dilfer: Diliyle herkesin gönlünü ferahlatan
Dilferah: Gönlü ferah, sevinçli.
Dilfeza: Gönlü genişleten, gönlü artıran.
Dilfigar: Gönlü yaralı olan, âşık.
Dilfiruz: Gönle ferahlık veren, sevindiren.
Dilfüruz: Gönüle ferahlık veren, sevindiren.
Dilge: Güzel konuşan kişi.
Dilgüdaz: Gönle eziyet veren.
Dilgüzar: Herkesin derdine derman bulan.
Dilhan: İçten gönülden söyleyen
Dilhayat: Gönül canlılığı.
Dilhıraş: Yürek parçalayıcı.
Dilhun: İçi kan ağlayan.
Dilhuş: Gönlü hoş, yüreği rahat.
Diligüzar: Durmaksızın becerikliliğini öven.
Dilinaz: Konuşmaya nazlanan.
Dilinigar: Resmeden.
Dilinisa: Çok konuşan kadınlar.
Dilinur: Konuşmasıyla, gönüllere ferahlık veren.
Dilisu: Temiz konuşan.
Dilişan: Hatipliğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
Dilişen: Şen şakrak konuşmalar yapan.
Dilkeste: Gönül çekici.
Dilküşa: İç açıcı, gönül açıcı, yüreği ferahlandıran.
Dilmaç: Çeviri yapan kimse
Dilman: Dil bilen, güzel söz söyleyen. bk. Dilmen.
Dilman/ Dilmen: Dil bilen, güzel söz söyleyen.
Dilnigir: Gönülde resim edilen sevgili.
Dilnişin: Gönülde yer tutan, hoş, güzel.
Dilnur: Gönlü nurlu
Dilnüvaz: Gönül okşayıcı
Dilp: Neşeli, mutlu, memnun.
Dilrah: Gönül yolu.
Dilriş: Gönlü yaralı.
Dilruba: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan.
Dilruba/Dilrüba: Gönül kapan, gönül alan
Dilrüba: Gönlü şen, dertsiz
Dilsafa: Gönlü şen, rahat, dertsiz.
Dilsaz: Gönül yapan, tatlı davranan.
Dilser: Hatiplik yeteneğini sergileyen.
Dilseren: Hatiplik yeteneğini gözler önüne seren
Dilsever: Konuşmayı seven.
Dilsitan: Gönül alan güzel.
Dilsoy: Hatiplik yeteneği gelişmiş bir soydan gelen.
Dilsu: Gönlü su gibi berrak olan.
Dilsuz: Gönül yakan, yürek yakan.
Dilşad: 1. İçi rahat. 2. Kalbinde neşe, sevinç olan.
Dilşah: Gönül şahı, sevgili.
Dilşan: Hatiplik yeteneğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
Dilşat: Gönlü hoş, sevinçli
Dilşen: Gönlü şen, sevinçli.
Dilşikar: Gönül avlayan.
Dilşikeste: Gönlü kırık.
Dilşükufe: Gönül çiçeği.
Dilten: Vücut diliyle konuşan.
Dilyar: Konuşkan sevgili.
Dimağ: Akıl, beyin.
Dinçay: Ayın en parlak, en net görülebilen hali. 2. Aydınlık ilerici kişi.
Dinçel: Güçlü el.
Diniz: Sakin, dingin
Dirahşan: Parlak, parıldayan.
Dirayet: Zekâ, bilgi, kavrayış
Diren: Harmanda sapları yaymaya yarayan uzun çatallı ağaçtan yapılmış araç
Dirik: Diri, canlı. 2. Acar.
Diril: dirilmekten buyruk; el dokuması bez
Dirim: Yaşam, hayat 2. Yaşama gücü.
Dirisu: Temiz faydalı, doru su gibi olan.
Dirok: Tarih, hikaye, öykü.
Dirsehan: Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
Dirsekan: Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
Diyar: Ülke, dünya.
Diyari: Armağan, hediye.
Doğa: Tabiat, yaradılış ve yapı özelliklerinin tümü
Doğanbike: Doğan, dünyaya gelen kız.
Doğangün: Doğmakta olan gün
Doğannur: Nur gibi parlak olarak doğan.
Doğay: “Ey ay, artık doğ, kendini göster” anlamında kullanılan bir ad.
Doğu: Güneşin doğduğu ana yön
Dolunay: Ayın tam yuvarlak olduğu an
Domurcuk: Tomurcuk.
Dora: Doruk, zirve
Doyum: Ganimet almış.
Döndü: l. Henüz evlenmemiş kız. 2. Gittiği yerden geri gelen.
Döne: “Bundan sonraki çocuklar erkek olsun” anlamında kullanılan bir ad.
Dönem: Belirli bir tarihsel niteliği olan zaman birimi.
Dönüş: Dönme işi, dönme.
Ducihan: İki cihan: dünya ve ahiret
Dudu: 1. Hanım. 2. Abla. 3. Küçük kardeş.
Dudubikem: “Evlenmemiş ablam, kardeşim” anlamında kullanılan bir ad.
Duducan: Hanımefendiliğinde samimi olan.
Dudugül: Güzelliği ve saygınlığı taşıyabilen.
Duduhan: Abla, kardeş.
Duha: Kuşluk vakti. Kuran’ı Kerim’ de 93. Surenin ismidir aynı zamanda.
Duhan: Kur`an-ı Kerim`de bir sure adıdır ve manası dumandır.
Duhter: Kız.
Durali: Kız çocuğu olmayan ailelerin en son doğan erkek çocuklarına verdikleri isim.
Duranay: Ayın en uzun süre gökyüzünde kaldığı zaman.
Durcan: “Yaşa, uzun ömürlü ol” anlamında kullanılan bir ad.
Durdu: (bkz. Dursaliha).
Durean: Ömrün uzun olsun, canlı kal.
Durkadın: “Artık çocuğun olmasın” anlamında kullanılan bir ad.
Durkız: “Artık çocuğun olmasın” anlamında kullanılan bir ad.
Dursaliha: Erkek çocuğu olmayan ailelerin en son doğan kız çocuklarına verdikleri ad.
Dursune: Son olması istenen kız çocuklarına verilen adlardandır.
Duru: Saf, berrak
Durugül: Özü temiz güzel kadın.
Durugün: Berrak gün.
Durugür: Sağı solu belli olmayan.
Durugüz: Sessiz geçen sonbahar.
Duruhan: Özü temiz yiğit.
Durukadın: Özü temiz kadın.
Durunaz: Naz yapmak istemeyen
Durunur: Sakinliğiyle gönüllere ışık saçan.
Durusel: Temiz akan su, akarsu.
Durusev: Sessiz, temiz ve sevilen kadın.
Duruseven: Kendisi gibi olanı seven.
Durusoy: Temiz olarak tanınmış kimse.
Durusu: Arı, temiz, berrak sular gibi olan.
Duruşan: Şöhretine rağmen sessiz, sakin bir hayat süren.
Durutan: Tan vaktinin sessizliğini yaşayan.
Duruten: Çok temiz, pürüzsüz bir cilde sahip olan.
Duruyar: Sessiz, sakin sevgili.
Duşize: El değmemiş kız.
Duyal: Hassas, hisli, çabuk duygulanan.
Duygu: His, gönülde uyanan yankı ya da tepki
Duygucan: Yüreği çok duygulu olan.
Duygucuk: Sevimli, kendi halinde olan, sevecen ..
Duygudaş: Duyguları başkasıyla aynı olan,
Duygugül: Duygulu ve gül gibi güzel.
Duygugün: Doğduğunda duygulu anlar yaşatan ve de gül gibi bir güzelliğe sahip olan.
Duygugür: Duygularını coşkuyla ifade eden.
Duygugüz: Duygularında sonbahar hüznünü yaşayan.
Duygun: Duygulu, hassas
Duygunaz: Duygularını ifade etmekte nazlanan.
Duygunisa: Duygulu, hassas kadın
Duygunur: Duygularıyla herkesi aydınlatan.
Duygusal: çevresine duygu saçan. 2. Çok duygusal.
Duygusan: Duygusallığıyla tanınan.
Duygusay: Herkese karşı saygılı olan.
Duygusel: Coşkun duygulara sahip olan.
Duyguser: Duygularını rahatlıkla herkese ifade edebilen.
Duygusev: Duygulu olanı sev.
Duyguseven: Kendi gibi duygulu olanı seven.
Duygusoy: Çok duygulu bir soydan gelen.
Duygusu: Temiz duygulara sahip olan.
Duygusun: Duygularını yansıtan.
Duyguşan: Duygularının saflığıyla tanınan.
Duyguşen: Şen şakrak hisleri olan.
Duygutan: Tan vakti gibi hüzünlü duygulara sahip olan.
Duyguyar: Duygulu sevgili.
Duysal: Duymakla, hissetmekle ilgili olandır
Duysun: İşitilsin, bilinsin, şöhretli olsun.
Duyu: Hissetme, algılama
Duyuş: İşitme, hissetme, bilinme.
Düden: 1. Yer altında akan suların kireçli tabakaları eriterek meydana getirdikleri tabii kuyu. 2. Bataklık, girdap.
Dülfin: Arap astronomları tarafından Delphinus yıldız kümesine verilen isim.
Düman: Sis.
Dünya: Yeryüzü
Dürdane: İnci tanesi
Dürefşan: İnci gibi sözleri olan.
Düri: Düriye
Düriye: İnci gibi ışıldayan, parlak.
Düriyye: 1. İnci gibi parlayan, parlak. 2. Parıltılı yıldız.
Dürnev: İnci. 2. İnci tanesi.
Dürnur: İnci ışığı.
Dürre: İnce tanesi.
Dürriye: İnci gibi parlayan
Dürrüşehvar: Padişahlara yaraşır değerde inci.
Dürveş: İnci gibi.
Düş: Hayal, rüya, güzel rüya
Düşsel: Hayal gibi olan
Düşüm: Hayalimdeki, düşlediğim, istediğim anlamında
Düşünsel: Düşünce ile ilgili
Düzey: Seviye karşılığı olarak uydurulmuş olmayan.
Düzgün: 1. Girintisi, çıkıntısı, pürüzü olmayan. 2. Düzeltilmiş, tesviye edilmiş. 3. İyi düzen verilmiş. 4. İntizamlı, nizamlı. 5. Yolunda, rayında. 6. Kadınların yüzlerine sürdükleri beyaz veya kırmızı boya.
Ebed: Sonu olmayan gelecek. İsim olarak kullanılmaz.
Ebedi: Sonsuz, sonrasız, ölümsüz. 2. Ölümsüzlük.
Eber: Hayırlı, şerefli, faziletli.
Ebra: Ürkme, kaçma. Birden bire ölme (!!! Çok kötü enerjili bir isim)
Ebrar: Özü sözü doğru olan, hamiyetli, İffetli kişi manasındadır.
Ebru: 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsn-ü hat’ta kullanılır.
Ebrunur: Ebru ve nur isimlerinin birleşimden oluşmuş isimdir.
Ebyar: Pek ak, pek beyaz.
Ece: Güzel kadın, kraliçe manalarını taşır.
Eceaypar: Ay parçası gibi parlayan kraliçe.
Eceban: Kraliçe hükümdarlığı.
Ececan: Kraliçelik eden. 2. Ana gibi cana yakın.
Ecegül: Gül gibi güzel kraliçe.
Ecegün: Çok güzel bir günde doğan
Ecehan: Yönetici güzel kadın, hükümdar, kraliçe.
Ecem: Kraliçem.
Ecemsu: Su kraliçesi.
Ecenaz: Nazlı güzel kadın anlamındadır.
Ecenur: Nurlu, ışıklı kraliçe.
Ecer: Yen, güzel, iyi.
Ecesay: Güzelliğiyle çevresinde saygı uyandıran
Ecesel: Coşkulu bir güzelliğe sahip olan
Eceser: Güzelliği gözler önünde olan
Eceseren: Güzelliğini gizlemeden yaşayan
Ecesoy: Saygın ve güzel soydan gelen
Ecesu: Su gibi berrak ve çok güzel.
Ecesun: Güzelliğini sunan, gösteren
Eceşan: Güzelliğiyle şöhretlenmiş olan
Eceşen: Neşeli, şen şakrak ve güzel
Ecetan: Tan vakti kadar güzel
Eceten: Çok güzel tene sahip olan
Eceyar: Çok güzel sevgili.
Echer: Son derece güzel kadın. İkinci manası gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlüdür.
Ecmel: En güzel, en yakışıklıanlamındadır.
Ecre: Mükâfat. Ecr kökünden gelir.
Ecren: Allah’ın hediyesi anlamını taşımaktadır.
Ecrin: Allah’in hediyesi demektir.
Eda: Naz, işve, davranış, tavır, namaz kılma… Manalarını taşır.
Edaay: Ay gibi güzel ve nazlı
Edacan: Nazlı ama içten olan kimse
Edacan,: Nazlı ama içten olan kimse.
Edacık: Nazlılığıyla sevilen.
Edadil: İşveli, dilli olan
Edagöz: Gözlerinden nazı ve işvesi okunan.
Edagül: Gül gibi güzel ve nazlı
Edagün: Nazlı gün, nazenin
Edagüz: Nazlı sonbahar.
Edagüzar: Becerilerini göstermekte nazlanan.
Edahses: Nazlı ses.
Edalı: Nazlı, işveli,
Edalıay: Nazlı bir ay gibi.
Edalıcan: içtenliğinde nazlanan.
Edalıgöz: İşveli göz.
Edalıgül: Nazlı bir gül gibi.
Edalınaz: Naz yapar gibi.
Edalınur: Işık saçmak nazlanır gibi olan.
Edanaz: Naz yapar gibi
Edanur: Işık saçan nazlı güzel.
Edasal: İşvesiyle tanınan.
Edasay: Nazlı hanımefendi.
Edasel: Nazlı, çoşkulu.
Edases: Nazlı ve işveli bir sese sahip olan.
Edasev: Nazlı sev.
Edaseven: Kendisi gibi nazlı olanı seven.
Edasever: Kendisi gibi nazlı olanı seven.
Edasoy: Nazlı bir soydan gelen.
Edasu: Eda ve Su isimlerinin birleşiminden oluşur. Nazlı su gibi bir anlam taşır.
Edasun: Nazlandığını belli eden.
Edaşan: Nazlılığıyla şan, şöhret sahibi olmuş.
Edaşen: Neşeli ama nazlı.
Edayar: Nazlı sevgili.
Edayel: Nazlı nazlı esen rüzgar.
Edayüz: Nazlılığı yüzünden okunan.
Edeb: Terbiye, nezaket, düzenli.
Eder: Kıymet, değer
Edibe: Nazik, edepli, terbiyeli.
Edis: Uluğa ermiş olan
Ediz: Değeri yüksek, kıymetli
Edviye: “Adviye” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Eengüz: Rüzgarlı sonbahar.
Efhem: 1. Çabuk anlayan. 2. Zihni açık olan. 3. Daha ulu, çok büyük şeref sahibi fehametli.
Efide: Yürekler, kalpler, gönüller.
Efil: Rüzgar, dalgalanma
Eflin: Cennetin 8 kapısının biri. Cennete açılan kapı.
Efnan: Cennetteki güzel gözlü kız.
Efnem: Cennete açan çiçek
Efra: Allah’tan gelen esinti. İşi gücü olmayan adam, gibi anlamları olduğu yazıyor. Kökeni ve anlamı tam bilinmiyor. Harfler güzel ama anlamlar belirsiz ve kötü.
Efraz: Kaldıran, yükselten. Firaz Yükselten, mümtaz, büyük, meşhur, maruf.
Efridun: Cemşid soyundan anlayış ve zekasıyla meşhur bir İran hükümdarı.
Efrug: 1. Parıltı, ışık. 2. Nur.
Efruz: 1. Şule, parıltı. 2. Aydınlatan, parlatan. 3. Tutuşturan, yakan. Gösterişli güzel.
Efsa: Sihirbaz, efsuncu, büyücü. (Kötü manalı bir isim!!!)
Efsane: Eski çağlardan beri söylene gelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayali hikaye. 2. Gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikaye.
Efser: Taç, başlık
Efsun: Büyülü, sihir
Efşan: Dağıtan, saçan, serpen manalarındadır.
Efşar: Sıkılma, özü çıkarılma.
Efşure: Özsu.
Eftal: En değerli en yüksek.
Eftalya: Denizkızı
Eftelya: Bir dönemin ünlü gayri müslim ses sanatçısı, denizkızı Eftelya.
Efza: Artıran, çoğaltan.
Ege: Türkiye'nin batısında yer alan deniz, ulu
Egegül: Egenin gülü.
Egenaz: Ege’nin nazlı kızı
Egenur: Egenin aydınlığı.
Egesel: Ege gibi çoşkulu olan.
Egesoy: Egeli soyundan gelen
Eğin: Sırt, arka, güvenilen.
Ehad: 1. Bir, tek. 2. İlk sayı. 3. Allah’ın isimlerinden, bir ve tek olan Allah. İsim olarak kullanılmaz.
Ehil: 1. Sahip, malik. 2. Becerikli, yetenekli. 3. Bir yerde oturan.
Ehliyet: 1. İşe yarar halde bulunuş, bir işi hakedebilecek durumda bulunuş, selahiyet, yetki. Mahirlik, iktidar, liyakat, kabiliyet, kifayet, mensubiyet. 3. İktidar, kabiliyet ve liyakat vesikası.
Ekim: Bir ay, ekme işlemi.
Ekin: 1. Ekilmiş tahılın filiz vermiş biçimi, tarlada bitmiş tahıl. 2. Buğday. 3. Kültür.
Ela: Alacalı renkli; gözde kestaneye çalan sarı renkli manasındadır.
Ela/Elanur: Sarıya çalar kestane rengi
Elaay: Güzel gözlü ve ay gibi parıldayan.
Elacan: Ela gözlü, içten kimse
Elacık: Küçük ela gözleri olan.
Elafer: Ela renkli ışık saçan.
Elagöz: Ela gözlü güzel.
Elagül: Güzel gözlü ve zarif görünümlü.
Elagüz: Mahsun sonbahar.
Elagüzar: Ela gözlü becerildi güzel.
Elaldı: El-aldı. 2. Başkasına kaptırılan.
Elam: Türkçe: Benim olan ela anlamı taşır. Farsça: Elam imparatorluğu eski Elamite imparatorluğu (farsça’da تمدن عیلام) (m.ö. 2700- m.ö. 660 arası) Sümer ve Akkad’in doğusunda, bu günkü İran’ın güneybatısındaki Huzistan eyaletini ve Fars eyaletinin batısında yer almıştır.
Elanaz: Ela gözlü, nazlı güzel
Elanigar: Gözleri elalı resim.
Elanisa: Ela gözlü kadınlar.
Elanur: Gözü sarıya çalan kestane renginde olan güzel manasındadır.
Elasel: Gözlerinin güzelliğiyle çoşkulu olan.
Elaser: Gözlerinin güzelliğini sergileyen.
Elasev: Ela gözlü sev.
Elaseven: Ela rengi seven.
Elasever: Kendi gibi güzel gözlüleri seven.
Elasoy: Güzel gözleri olan bir soydan gelen.
Elasu: Ela gözlerinden temizlik akan.
Elasun: Gözlerinin güzelliğini sunan.
Elaşan: Gözlerinin güzelliğiyle şöhret olmuş.
Elaşen: Gözlerinin güzelliğiyle neşe saçan.
Elatan: Gözlerinde tan vaktinin güzelliğini yansıtan.
Elaten: Ten rengi güzel olan.
Elay: Elalı, karışık gibi bir manası vardır. El+ Ay köklerinin birleşiminden oluşur.
Elayar: Ela gözlü güzel sevgili.
Elayüz: Çok güzel yüz.
Elbin: Bin tane el, birlik
Elbir: El birliği, güç birliği
Elbirle: El birliği ile.
Elbirlik: Beraberlik, dayanışma, el ele verme.
Elbiz: Bizim yer, yöremiz
Elburz: 1. Kafkaslarda en yüksek dağ. 2. Uzun boylu yakışıklı kimse.
Elçi/Elçim: Elçi olarak gönderilen manasındadır.
Elçim: Elçi olarak gönderilen
Elçin: Demet, deste anlamlarını taşır. Ayrıca Ağustos böceği demektir.
Eldem: Cana yakın, sevimli
Elem: Acı, keder, sancı, kaygı.
Elen: Nadide bulunması güç mücevher.
Elezan: Göğe yükselen ezan sesi anlamındadır.
Elfida: Feda etme, gözden çıkarma, verme.
Elfin: Küçük yaramaz, ele avuca sığmaz.
Elfiye: 1. 1000 mısralık manzume. 2. Manzum risaleler.
Elgiz: Şehri koruyan tanrıçadır.
Elif: İslami alfabenin ilk harfidir. Ebccd hesabında değeri “1” birdir. Musikide “la” notasını ifade için kullanılır. Ülfet eden, dost, tanıdık ve alışmış, alışkın, alışık manalarını taşır. – İki kelimeli isimler yapılabilir (Elif Su, Elif Nur v.s.).
Elife: Tutku, istek, alışılan şey
Elik: Dağ keçisi
Elim: Çok acı veren
Elime: Dert ve elem veren
Elis: Güzel kokulu bir çiçek.
Elisa: Benî İsrail Peygamberlerindendir. Bir diğer yandan HIV testine de ELİSA denir; bu manada kötü enerjili bir isimdir.
Elit: Seçkin, üstün
Eliz: Yabancı yerdeyiz, yabancıyız ve el izi anlamındadır.
Elizan: Uzaktan duyulan ezan sesidir.
Ella: Sonsuzluk.
Elmas: Değerli bir taştır.
Elmasım: Değer verme. 2. Değer vererek seslenme durumu.
Elmina: Mina dağında açan çiçek manasına rastlıyoruz. Ayrıca Al ve Mina kelimelerinin birleşiminden oluşan bir isim olan Elmina’ nın güneş tutulmasındaki kızıllığa verilen ad olduğu da söylenir.
Elmira: Emir veren prensestir.
Elnare: Ülkesinin ışığı, odlar yurdu. Azerbaycan’ın diğer ismi ile eşanlamlıdır.
Elnur: Elin nuru anlamındadır.
Eltaf: Çok latif çok güzel.
Elvan: Renkler, çeşitler
Elveda: Bir daha kavuşulamayacağı düşünülen bir şeyden ayrılırken kullan
Elvida: Allah’a ısmarladık. Allah’a emanet olun yollu ayrılık hitabı. Erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.
Elvin: Cennet çiceği, Gökkuşağının her bir tayfına verilen isim, Sıcak – Sadakat, sonsuz arkadaslik
Elyak: En layık olan, en çok yakışan.
Elzem: Gerekli olan, vazgeçilmez.
Emanet: 1. Emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2. Osmanlı devletinde bazı devlet dairelerine verilen isim.
Emeç: Gaye, amaç, hedef manalarındadır.
Emek: 1. Uzun ve yorucu çalışma. 2. Bir amaç uğruna harcanan yoğun beden ve zihin gücü.
Emel: Hedef, umut, arzu.
Emen: Bir şeyi yetiştirmek amacıyla dikmek için açılan çukur. 2. Zahmetli iş.
Emet: Bolluk getiren, bolluk, berekettir. Son sonuç da demektir.
Emeti: Bereket, bolluk. 2. Hala.
Emetullah: Allah´ın kulu (kadınlar için kullanılır).
Emine: İnanılır, güvenilir.
Emira: Eski Mısır’da prenseslere verilen unvandır.
Emire: Büyük bir ülkeden, soydan olan.
Emiş: Emmek işi veya biçimi. 2. “Emine” isminin kısaca söyleniş biçimi.
Emniyet: Güvenlik. 2. Güven, inanma, itimat
Emoş: “Emine” isminin kısaltılarak söylenmiş bir başka biçimi.
Emra: Ece, emreden, kraliçe
Emraz: Hastalıkla ilgili.
Emriye: Emirle, buyrukla ilgili.
Enda: Yüce, ulu, yüksek, âlâ anlamındadır.
Endam: Vücut, beden, ten, boy bos.
Ener: Dağ eteği
Enfa: Çok yararlı, daha çok faydalı.
Enfes: Güzeller içindeki en güzel olan. Nefiss.
Enginay: Aşağılara doğru inmiş Ay, engine inmiş Ay.
Enginaz: Çok nazlı olan.
Engingül: Her yam gül gibi güzel ve bakımlı olan.
Enginiz: İnmiş iz; engindeki iz.
Enginsel: İçindeki çoşku her yeri alabilecek kadar büyük olan.
Enhar: Irmaklar, çaylar. Enhar. Kur’an-ı Kerim’de cennetin altından akan ırmaklar.
Enise: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş
Enmutlu: mutluluklar içinde en mutlu olan
Ennur: Nur yağdıran.
Ercin: Merdiven, basamak.
Erçil: Doğru, inanılır, güvenilir kişi
Erçin: Merdiven, basamak.
Erda: Beyaz karınca
Erdemay: Erdemli ve Ay kadar güzel olandır.
Erdenay: Bakır ay
Erdibike: Olgunluğa erişmiş, deneyimli kadın.
Erdibikem: “Olgunluğa erişmiş, deneyimli kadınım” anlamında kullanılan bir ad.
Erem: Cennet
Eren: 1. Erkek. 2. Olağanüstü sezgileriyle birtakım gerçekleri gördüğüne inanılan kimse. 3. Deneyimli, akıllı kimseler. 4. Dost. 5. Hayırlı çocuk.
Erendal: Her zaman genç ve körpe kalacağına inanan.
Erendil: Her şeyi bilip söyleyen.
Erendiz: Jüpiter gezegeninin adı
Erengül: Ermiş, yetişmiş, açmış gül
Erengün: Ulaşıp gelen gün.
Erengüz: Biten sonbahar
Erennaz: Naz yapmaya son veren, nazdan vazgeçen.
Erennur: Evliya gibi ışık saçan
Erensel: Çoşkulu bir akıllılığa sahip olan.
Erensen: Ermiş olan, evliya.
Erenser: Ermişliğini gösteren.
Erensu: Ermiş gibi ve su gibi aziz olan.
Erenşan: Olağanüstü sezgileriyle ünlenmiş olan
Erentan: Tan vaktinin çekimine kapılan.
Erenyar: Ermiş sevgili.
Erenyüz: Yüzü evliya gibi nurlu olan.
Erge: Şımarık, nazlı
Ergem: Nazlım, canım.
Ergi: İyi bir şeye erişme hali
Ergim: Eriştiğim, ulaştığım, benim olan ergidir.
Erguvan: Çok güzel lila, mor renkli çiçekleri olan bir ağaç.
Ergül: Erlerin gülü
Ergüler: Erken mutlu olur, erken güler.
Eribe: Akıllı, zeki, olgun, yetkin.
Erik: Beyaz çiçekli bir ağaç ve bunun çeşitli renklerde ekşimsi veya tatlı sulu meyvesi.
Erike: Taht.
Erim: 1. Bir şeyin erebileceği uzaklık. 2. Vakıf olmak, yetmek.
Erinç: Dirlik, rahat, huzur
Eriş: Tüm arzularını gerçekleştir, istediklerini elde et temennisi.
Erişen: Amacına ulaşan, istediğini elde eden.
Eriz: Cömert, mertlik yolu
Erke: Enerji, iş başarma gücü, nazlı
Erkin: Hiçbir koşula bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, özgür.
Erkinay: Özgür Ay, özgürce dolaşan Ay.
Erma: Çok güzel, nazlı, cilveli
Ermiye: Dolu yağmasına neden olan bulutlar.
Erna: İşveli, cilveli, şen şakrak kişi.
Ersevim: Sevimli, sempatik erkek.
Erseyim: Sevimli, sempatik erkek.
Erva: 1. Yumuşaklık, letafet. 2. Güzel görünen.
Ervanur: Allah’ın gönderdiği ışık.
Ervin: Şahsiyetli, kişilikli, şerefli, itibarlı.
Erzan: Bol, uygun, layık
Esalet: Asalet.
Esel: Rüzgarlı diyar, rüzgar alan ülkeler.
Esen: Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı sıhhatli sağlam
Esenay: Ayın önünden geçen rüzgarlı bulutlar
Esencan: Sağlıklı ve içten olan.
Esencik: Sağlıklı ve sevimli olan.
Esengil: Esintili olan.
Esengöz: Sağlıklı ve güzel göz.
Esengül: Sağlıklı gül.
Esengülen: Rüzgar gibi gülen.
Esengün: Sağlıklı gün.
Esenkal: Sağlıklı olması temenni edilen.
Esenli: Çok sağlıklı.
Esennaz: Nazlı nazlı esen rüzgar.
Esennur: Işık saçarak rüzgar gibi giden
Esensal: Sağlık saçan.
Esensel: Rüzgar gibi coşkulu olan.
Esenses: Rüzgar gibi esen
Esensoy: Sağlıklı bir soydan gelen.
Esensu: Rüzgârlı su.
Esensun: Sağlık temennisi sunan.
Esenyar: Sağlıklı sevgili
Esenyel: Hafif esen rüzgar
Esenyüz: Sağlıklı oluşu yüzünden okunan.
Eser: Ortaya konan yapıt
Eseray: Ay’dan da güzel yorumlanmış olan.
Esercan: Yüreğinden geldiği gibi davranan
Esercik: Sevimliliği içten olan.
Eserdal: Gençlik ateşiyle keyfine göre davranan.
Eserdil: Keyifli sohbetleri olan.
Esergül: Gül gibi canlı olan.
Esergün: Keyifli gün
Esergüz: Keyifli sonbahar.
Eserkan: Keyifli bir soydan gelen.
Esernaz: Nazlı nazlı esen.
Esernur: Işık saçarak esen.
Esersu: Su gibi berrak ve yürekten olan.
Esersun: Yapıtlarını sunan.
Esertan: Tan vaktinin keyfi.
Eseryar: Keyif veren sevgili.
Eseryel: Esip geçen.
Esgin: Rüzgarlı. 2. Esen. yel.
Eshar: Seher, sabahın oluşu.
Esil: Şerefli, itibarlı ve otoriter kişi, uzun ve dolgun yüz. Doğru şey. Kavi, muhkem, sağlam
Esila: Öğle vakti ile ikindi vakti arasında geçen zaman diliminin Kuran’ da geçen adıdır.
Esim: Esme işi, rüzgârın esişi, esinti.
Esin: Sabah rüzgarı, ilham, güzel fikir
Esinay: Aydan etkilenen.
Esincan: içtenliğiyle başkalarına ilham veren.
Esincik: Sevimli, duygulu.
Esingül: İlham veren gül
Esingün: ilham veren gün.
Esingüz: Güzelliğinden etkilenilen. 2. Romantik sonbaharı yaşayan.
Esinnaz: Nazlı nazlı esen.
Esinnur: İlham veren, ışık saçan.
Esinsel: Coşkulu duygular içinde olan.
Esinses: Sesiyle ilham veren
Esinsoy: Soyuyla iftihar eden.
Esinsu: Berraklığıyla ilham veren.
Esintan: Tan vaktinden esinlenen.
Esintay: Gençliğiyle herkesi kendine hayran bıraktıran.
Esinti: Belli belirsiz hissedilen hafif yel.
Esintürk: İlham veren Türk.
Esinyar: ilham veren, sevgili.
Esinyüz: Yüzünün güzelliğiyle başkalarına ilham veren.
Eslem: Daha sağlam, en selâmetli.
Eslim: Teslimiyet, Allah’a teslim olandır.
Eslina: Dünyalar güzeli.
Esma: İsim manasındadır.
Esmacan: Adı can olan.
Esmagül: Adı gül
Esmahan: Hükümdar adları.
Esmahatun: İsmiyle anılan kadın.
Esman: Bedeller, kıymetler, değerler.
Esmanaz: Adı naz
Esmanigar: Adı nigar.
Esmanur: Adı nur.
Esmasu: Adı su.
Esmaşan: Adı şan.
Esmatan: Adı tan.
Esmayar: Adı yar.
Esme: Esme işi
Esmenisa: Adı nisa.
Esmer: Teni ve saçları karaya çalan, koyu buğday renginde olan. 2. Siyaha çalan buğday rengi.
Esmeray: Esmer kadın.
Esmercan: Esmerliği ve içtenliğiyle çok sevilen.
Esmergül: Eşi benzeri . bulunmaz güzellikte olan.
Esmergüz: Sonbahar akşamı.
Esmernaz: Nazlı esmer.
Esmersev: Esmerliğiyle sevilen.
Esmerseven: Esmerleri seven. 2. Kendi gibi olanı seven.
Esmersever: Kendi gibi esmer olanı seven.
Esmersu: Berraklığı gecenin kararlılığına karışmış olan.
Esmira: Zümrüt taşı.
Esna: Bir işin yapıldığı an.
Esra: Çabuk, hızlı
Esved: Siyah, kara.
Eşay: Ayin güzelliğiyle eşdeğer güzelliğe sahip olan
Eşe: Teyze. 2. “Ayşe” isminin kısaltılmış bir biçimi.
Eşim: Yoldaşım, hayat arkadaşım.
Eşin: “Dostun, arkadaşın” anlamında kullanılan bir ad.
Eşlem: Selametli, güvenilir
Etfal: En değerli en yüksek.
Eti: Tarihte bir Anadolu devleti.
Etik: Ahlak bilimi, töre bilimi. 2. Ahlakla ilgili, ahlaki.
Etike: Eğitmen. 2. Yol gösterici.
Eva: Havva. Yaratılan ilk kadın
Evcan: Evini seven, evcil.
Evcimen: Evi yaşanacak bir yuva yapan, evine ve ev işlerine çok bağlı, Evi çekip çeviren, evine düşkün.
Evdegül: Evde olan güzel.
Eve: Havva. Yaratılan ilk kadın.
Evecen: Hamarat. ev işlerini kısa sürede halledebilen.
Evin: Bir şeyin içindeki öz, buğday tanesinin olgunlaşmış içi
Evinç: Evini seven, evine bağlı.
Evingül: Evin gülü, evin güzeli.
Evla: Uygun olan manasındadır.
Evnur: Eve nur saçan.
Evra: Hisar, kale anlamındadır.
Evran: Talih, alınyazısı
Evre: Dönem, çağ.
Evren: 1. Büyük yılan, ejderha. 2. Felek, zaman. 3. Kainat, dünya. 4. Yaşanılan vasat.
Evrim: Aşamalarla kendini gösteren ilerleme, değişim
Evsa: Sihirbaz, efsuncu, insana tesir eden anlamındadır.
Evsan: Putlar, harçlar. İsim olarak kullanılmaz.
Evsar: Taç.
Evser: Taç, çelenk.
Evşen: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir.
Evvel: 1. İlk başlangıç, ilkin. 2. Allah’ın 99 isiminden biri.
Eygül: İyi, gül gibi.
Eylem: Siyasal ve toplumsal hareket, bir kişinin dış etki altında kalmadan kendisinin gerçekleştirdiği davranış
Eylül: Bir ay, hüzünlü
Eysu: Suya seslenen
Eyşan: Şanlı, güzelliği ile ünlü.
Eyşe: Güzel, akıllı
Ezamet: 1. Büyüklük, ululuk. 2. Çalım, kıvnm.
Ezel: Başlangıcı belli olmayan
Ezeli: Öncesiz, başlangıçsız.
Ezfer: Güzel kokulu.
Ezgi: Beste, müzik parçası
Ezgin: Paraca durumu bozuk olan, çürük ezik gibi negatif manaları vardır.
Ezgü: Tarz, yol, biçim, bir melodinin içinde belirli yerlerde tekrar edilen ses dizisi
Ezhan: İnsanda akıl, fikir, zeka, hafıza anlayış, kavrayış, kudretleri.
Ezheran: Ay ve güneş.
Eznev: Yeni baştan, yeniden.
Ezo: Ezik, dirençli
Ezra: Sözü düzgün doğru olan adam manasındadır. Ayrıca beyaz kulaklı siyah at demektir.
Ezrak: Gök rengi. 2- Saf temiz su. 3. Mavi gözlü.
Faden: İplik
Fadıla: Fazilet sahibi kadın
Fadik: Fatma adının bir söyleniş biçimi
Fadile: Erdemli, fazilet sahibi. 2. Saygın kişi.
Fadile / Fadıla: Erdemli üstün kişi.
Fadim: 1. Çocuğunu sütten kesen kadın. 2. Hz. Muhammet’in ilk eşi Hz. Hatic
Fadime: Fatma adının bir söyleniş biçimi (Fa-tı-ma)
Fadiş: Fatma adının bir söyleniş biçimi
Fahika: Manevi yönden üstün olan, yüce
Fahiman: Yüce kişi. 2. itibarı olan kişi.
Fahime: Büyük, ulu, yüce.
Fahire: Övünülecek, iftihar edilecek
Fahriye: Bir işi çıkar beklemeden yapan kimsedir.
Fahrünisa: Övünülecek değerde kadın
Fahrünissa: Övünülecek değerde kadın
Fahrünnisa: Kadının erdemi, onuru, büyüklük ve ululuğu.
Faide: Fayda, yarar.
Faika: Manevi yönden üstün olan, Üstünlük, ileri görüşlülük.
Faize: İsteklerine kavuşan, başarılı
Fakihe: Zeki, anlayışlı. 2. Fıkıh biliminde uzman olan.
Farah: Neşe, mutluluk, sevinç.
Faraziye: Gerçekte olmayıp, varsayılan.
Fariha: “Feriha” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Farika: Ayırt edilmesine neden olan, özellik.
Farise: Anlayışlı – Bir şeyi önceden hissedebilen, zeki kişi.
Fariza: Farz, Allah’ın emri. 2. Gerekli, elzem. 3. Görev, borç. 4. Hisse, pay.
Fasihe: Açık, yanlışsız, etkili bir biçimde söylenen. 2. Açık seçik.
Fatıma: (Arapça)1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak
Fatine: Anlayışlı, uyanık, çabuk kavrayan.
Fatma: Çocuğunu sütten kesen anne demektir. Hz. Muhammed’ in kızının adıdır. Orijinal hali Fatıma’ dır.
Fatmagül: Gül gibi güzel yeni anne olmuş kadın
Fatmanur: Fatma ve nur kelimelerinden türetilen isim
Fato: “Fatoş” adının bir başka söyleniş biçimi.
Fatoş: Fatma’nın farklı söylenişi.
Fazıla: Erdemli.
Fazile: Fazilet sahibi.
Fazilet: Erdem, insanın iyi huyları
Faziye: Erdemli, temiz
Fecir: Şafak vakti
Fecriye: Tan yerinin ağarması. 2. Şafak kızıllığı
Fehiman: “Fahiman” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Fehime: Anlayışlı, çabuk kavrayan
Fehmiye: Anlayışlı kavrayışlı.
Fekahet: Şakacılık, hoş mizaçlılık.
Felat: Kurtuluş, Fırat’ın iki büyük kolundan biri.
Felin: Mantar.
Fenniye: Fene, bilime ilişkin, bilimle ilgili.
Fer: Işık, aydınlık
Feradis: Cennet, uçmak
Ferah: Bol geniş / Rahatlık veren / Gönlü şenlendiren
Ferahay: Güzelliğiyle insanın gönlünü şenlendiren.
Ferahcan: İçtenliğiyle insanı rahatlatan.
Ferahdil: Tatlı dilli.
Ferahet: Onuruna düşkün olan, onurlu.
Ferahfeza: Sevinci arttıran, neşelendiren. 2. Türk müziğinde, yegah perdesinde karar kılan makamlardan biri.
Ferahgül: Güzelliğiyle neşe saçan
Ferahnak: Sevinçli, neşeli. 2. Alaturka müzikte bileşik bir makam.
Ferahnaz: Nazlılığıyla insanı sıkmayan.
Ferahnisa: İnsanın gönlünü açan, iç rahatlığı veren kadın.
Ferahnur: İnsanın gönlünü ışık saçarak aydınlatan
Ferahnüma: İçindeki sevinci, neşeyi dışarı vuran, gösteren.
Ferahru: Yüzünden tebessümü hiç eksik etmeyen.
Ferahsal: İnsanın yüreğini, gönlünü ferahlatan.
Ferahsu: Su gibi ferahlatan.
Ferahşan: Gönlü şenlendirmesiyle tanınan.
Ferahşen: Gönlü şenlendiren.
Ferahtan: Tan vakti gibi insanı ferahlatan.
Ferahyar: Gönlü şenlendiren sevgili.
Ferahyüz: Görünümüyle insanı rahatlatan.
Feramuş: Unutma, hatırdan çıkartma.
Feraset: Çabuk anlama, sezme, 2~ Uyanıklık.
Feray: Ay ışığı, rahat huzurlu kişi
Feraye: Ay ışığı, ayın parlaklığı.
Fercan: İnsanın ruhuna aydınlık veren bir içtenliğe sahip olan
Ferda: Gelecek zaman, yarın, kıyamet
Ferdacan: İçtenliğini hiç kaybetmeyecek olan
Ferdagül: Her zaman gül güzelliğinde olacak olan.
Ferdağ: Dağ gibi güçlü.
Ferdanaz: Hep nazlı, olan.
Ferdane: Tek, yalnız.
Ferdaniye: Eşsiz olma durumu.
Ferdanur: Durmaksızın ışık saçan.
Ferdiye: Birlik, tek olma. 2. Bireylik.
Fergül: ışıklı ve gül gibi güzel olan.
Fergün: Aydınlık gün.
Ferhan: Sevinçli, gönlü hoş
Ferheng: Bilgi, ustalık. 2. Sözlük.
Ferhunde: Mesut, mutlu.
Feri: Detaylı, ayrıntılı, ikincil
Feriba: Sevinçli.
Feribe: Aldatan, kandıran.
Ferican: Can ışığı, ruh aydınlığı.
Feride: Tek eşsiz, benzeri olmayan
Ferigül: Güle benzeyen.
Feriha: Sevinçli, ferah
Ferinaz: Nazlı güzel.
Ferinur: lşıl ışıl parıldayan.
Feris: Şık, zarif
Ferisal: ışığını saç anlamında.
Feriser: Çok ışıklı olmasıyla göz kamaştıran
Ferisoy: Işık saçan bir soydan gelen.
Ferisu: Temizliği ve berraklığıyla ışık saçan
Ferişan: Şanı ve şöhretiyle göz kamaştıran.
Ferişen: Neşe saçan.
Ferişte: Melek.
Feriyar: Işık saçan sevgili.
Fermude: Buyrulmuş, emir ferman.
Fernaz: Nazlı güzel.
Fernur: Aydınlık, ışık
Fersal: Her yanından ışık saçan.
Fersude: Eskimiş, yıpranmış, örselenmiş
Feruze: “Firuze” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Ferve: 1. Kürk. 2. Zenginlik, servet.
Feryal: Ay çevresinde oluşan hare, uzun boylu güzel kız, eski bir mısır prensesi. Gözleri ışık saçan güzel kız.
Feryüz: Yüzünün güzelliğiyle ışık saçan.
Ferzan: İlim, bilim, hikmet.
Ferzane: Bilge, filozof, seçkin.
Ferzin: Kraliçe
Fetanet: Çabuk anlayan, çabuk kavrayan.
Fethiye: Açma, alma, fetih etme.
Fettan: Gönül ayartıcı. 2. Ayartıcı göz.
Fevziye: Kuruluş, zafer üstünlükle ilgili kimsedir.
Feyha: Büyük, geniş, engin olan.
Feyman: Ahlakta olgunluğu amaçlama, iyi ahlaka yönelme.
Feyza: Bolluk, çokluk, bol bol olandır. İlim, irfan, feyiz ile dolu olandır.
Feyzan: Bolluk, bereket.
Feyziye: Tanrının bereketi
Feza: Boşluk, sınırsızlık, uzay
Fezanur: Uzay gibi parlak ve aydınlık olan.
Fındık: Küçük ağaçlarda yetişen, kabuklu, besleyici yemiş.
Fırışte: Melek.
Fıtnat: “Fitnat” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Fidan: Yeni, olgunlaşmamış ağaç.
Fidancan: İçtenliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan.
Fidancık: Sevimli, daha çok minik anlamında.
Fidangül: İnce, uzun, hoş kokulu
Fidannur: Gençliği, tazeliği ve körpeliğiyle gelecek vaad eden.
Fide: Bahçıvanlıkta tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek.
Figan: Çılık, inilti
Figar: İncinmiş, yaralı.
Figen: Yaralayan, kıran, düşüren anlamlarındadır.
Fikir: Düşünce, anlayış, zihin.
Fikret: Fikir, düşünce, amaç, niyet
Fikriye: Düşünce ile fikir ile ilgili
Filbahar: Ormanlarda yetişen, beyaz, mavi, mor çiçekler açan, tırmanıcı sarıl
Filiz: Bitkilerin yeni sürgünü, ham madde yatağı
Filizi: Asma filizinin rengi, açık yeşil renk.
Firaset: Çabuk kavrayış, çok güçlü sezi yetisi.
Firaz: Yüksek, en üst yer. 2. Yokuş, çıkış. 3. Yukarı kaldıran, yükselten.
Firdevs: Cennetteki altıncı bahçenin adı
Firdews: Cennet bahçesi, cennet.
Firkat: Ayrılık, dostlardan veya sevgiliden ayrılma.
Firuz: Mesut, mutlu.
Firuzan: Parlayıcı, parlayan, parlak. bk. Füruzan
Firuze: Gök mavisi renginde değerli bir süs taşı.
Fisun/ Füsun: Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel manasının yanı sıra sihir büyü anlamını da taşır bu da isme olumsuz bir mana katar.
Fitnat: Zihin açıklığı, her şeyi çabucak öğrenme.
Fuçin: Hatun, kadın.
Ful: İnce, uzun, bir ağaç, beyaz kokulu çiçek
Fuldem: Her zaman geniş açık görüşlü.
Fulden: Her zaman geniş açık görüşlü
Fulin: Hoş kokulu çiçek.
Fulya: Çok hoş kokusu ve rengi olan bir çiçek
Funda: Çalı; zengin, yeşil bitki örtüsü
Furkan: İyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı ayıran her şey
Fügen: Yaralayan, kıran, düşüren. bk. Figen
Füreyya: Parlak, ışıltılı günler
Füruzan: Çok parlak, parlayıcı, aydınlık
Füruzende: 1. Yanıcı, yakıcı. 2. Parlatan, parlayın, aydınlatan.
Füsun: Efsun / Büyü, sihir. Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik.
Füsun / Fisun: Sihir, büyü. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel
Füsunkâr: 1. Büyüleyici. 2. Sihirbaz, büyücü.
Füsunnaz: Gizemli tavır takınan
Füsünkar: Büyüleyici, çekiciliği olan. 2. Sihirbaz.
Fütade: Tutkun, sevdalı, müptela olmuş.
Gale: Kale, kaygısız
Galibe: Üstün gelen, yenen, önde gelen.
Gamze: Çene ya da yanakta gülümserken beliren çukurluk
Ganime: Ganimet alan
Ganimet: 1. Düşmandan alınan mal. 2. Beklenmedik kazanç veya olanak.
Ganiye: Zengin, varlıklı. 2. Çok hoş. 3. Kadın şarkıcı.
Garibe: Görülmemiş, tuhaf, şaşılacak.
Gaye: Amaç, erek, varılmak istenen hedef
Gazal: Ak geyik, ahu
Gazale: Dişi geyik.
Gazel: Herhangi bir makamda sesle yapılan taksim, kuruyup dökülen ağaç yaprağı
Gazele: Dişi geyik.
Gazire: Tatlı, nazik, uysal, yumuşak.
Gece: Gün batımından ağarmasına kadar geçen süre
Gelenay: Ortaya çıkan ay gibi güzel.
Gelengül: Gelen gül gibi güzel.
Gelin: Evlenmek üzere hazırlanıp, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın
Gelincik: Kırmızı ve büyük çiçekli bir kır bitkisi.
Gelinkız: Gelinlik çağındaki kız.
Gencay: Yeni doğmuş ay, hilal
Gerçek: Yalanı olmayan
Germa: Sıcak yaz.
Gevher: 1.Elmas, mücevher, inci. 2. Bir şeyin aslı, mayası.
Gewez: Ateş kırmızısı. 2. Kızıl gül.
Gezer: Dolaşan, gezen, gezici.
Gihev: Pay, kısmet, baht.
Gilyas: Kiraz.
Giram: Saygı, saygıdeğerlik.
Girani: Ağırlık,
Girik: Depo.
Girin: Gözyaşı.
Girizan: Kaçan, kaçıcı, kaçarak.
Gizani: Tanınmış, ünlü, bilinen.
Gizem: Sır / bilinmeyen şeyler, esrarengizlik
Gonca: Açılmamış, tomurcuk halinde gül
Gonca Güz: Sonbaharın başlangıcı.
Goncacan: Çok içten olan.
Goncacık: Küçük, sevimli.
Goncafem: Gonca ağızlı olan.
Goncafer: Gonca gibi parlak olan.
Goncagöz: Gonca gibi gözleri olan.
Goncagül: Açılmamış gül, tomurcuk gül
Goncanaz: Nazlı bir gül gibi olan
Goncanur: Işık saçmaya başlayan
Goncasev: Küçükleri seven.
Goncaseven: Küçük seven.
Goncasever: Kendi gibi olanı seven.
Goncasu: Su gibi berrak, gonca gibi hayata hazır
Goncater: Taze, açılamamış gonca.
Gonce: Gonca
Goran: Çayır, mera.
Göğem: Yeşile çalan mor.
Gök: Yeryüzünün üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema. 2. Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile
Gökay: Gökyüzü ile ilgili, kökü ve ucu gökte olan
Gökben: Özü genç olan kız.
Gökçe: Sevimli güzel; gök rengi, mavimsi anlamlarındadır.
Gökçedil: Tatlı dilli.
Gökçek: 1. Güzel, sevimli, hoş kimse. 2. Yiğit, cesur. 3. Taze, körpe.
Gökçem: Mavi gözlü kızım.
Gökçen: 1. Gökle ilgili göğe ait semavi. 2. Mavi, mavimsi. 3. Güzel hoş güzel
Gökçen / Gökçe: 1. Gökle ilgili göğe ait semavi. 2. Mavi, mavimsi. 3. Güzel hoş güzel
Gökçenaz: Nazlı.
Gökçenbegüm: Güzel hanımefendi.
Gökçenbüke: Güzel kız.
Gökçenur: Mavi ışık.
Gökçiçek: Gök renkli çiçek, mavi renkli çiçek.
Gökçil: Gökyüzü gibi mavi.
Gökduman: Göğe yükselen duman.
Göknaz: Nazlı gök.
Göknil: Gökyüzüne ait olan.
Göknur: Aydınlık gökyüzü, nurlu.
Gökperi: Mavi gözlü, peri gibi güzel.
Gökselen: Ses, gürültü, “haber, bilgi”, “yakın yer, çevre”, “sel yatağı” gibi anlamları olan “selen”le “gök” kelimelerinin birleşiminden oluşan bir isimdir.
Göksemin: Evreni kaplayan.
Göksen: Sen gökyüzüsün, göksün.
Göksu: Türkiye’ nin çeşitli yerlerinde bulunan akarsuların genel adıdır. Adana’dan gelerek Akdeniz’e dökülen Seyhan nehrinin önemli kollarından biridir.
Göksun: Yüksel, yücel anlamında kullanılan bir ad.
Gökşen: Gök gibi şen.
Gökşin: Gök gibi mavi gözlü / Sonsuz mavi derinlik
Gökyel: Kuzeydoğudan esen rüzgar, poyraz
Gökyeli: Gökten gelen esinti.
Gökyüzü: Sema, göğün yüzeyi.
Gölge: Güneşi görmeyen alan
Gölgecan: Sığınılacak insan.
Gölgem: Ayrılmaz parçam.
Gölgenaz: Nazlı kişi.
Gölgenur: Karanlıkta ışık saçan.
Gönen: Rutubet, yaşlık
Gönenç: Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah.
Gönençli: Gönenci, iyi bir hayatı olan.
Gönlücan: Yürekten insan.
Gönlügül: Yüreği gül gibi zarif olan.
Gönlügülen: Hayatı gülerek karşılayan. 2. Şanslı.
Gönlünaz: Nazlı.
Gönlünur: Yüreği aydın olan.
Gönlüsel: Yüreği çoşkulu olan.
Gönlüsev: Yürekten içten olanları sev.
Gönlüsoy: İçten insanların soyu.
Gönlüsu: Yüreği su gibi berrak olan.
Gönlüşen: Yaşamayı seven, mutlu, şen şakrak, neşeli.
Gönül: Kalp, eğilim, sevgi arzu heyecan gibi duyguların bulunduğu yer.
Gönülay: Gönlü ay gibi parlak, temiz olan.
Gönülcan: Gönül dostu.
Gönülden: Yürekten, içten, candan
Gönüldil: Yüreği, dili bir olan.
Gönülgül: Gül gibi zarif bir gönlü olan
Gönülnaz: Nazlı gönül.
Gönülnur: Ferah yürekli.
Gönülsel: Sel gibi çoşkulu olan.
Gönülses: Yüreğinin temizliğini dışarı yansıtan.
Gönülsev: Yürekten sev.
Gönülseven: Yürekten seven.
Gönülsever: Kendisi gibi yürekten olanı seven.
Görez: Rüzgar
Görke: Heybetli
Görkem: Göz alıcı ve gösterişli olma durumu, ihtişam
Görkemli: Göz alıcı ve gösterişli olma durumu, muhteşem.
Görklü: Gösterişli, muhteşem.
Görsel: Görme ile, görme duyusuyla ilgili, görmeye dayanan.
Görsev: “Görüp sev” anlamında kullanılan bir ad.
Gövem: Bitki yeşilliği 2. Sonbaharda yetişen bir tür siyah zeytin.
Gözal: “Niteliklerinle ve güzelliğinle ilgi topla” anlamında kullanılan bir ad
Gözalan: Gösterişli, ilgi çekici.
Gözaydın: Kutlama; tebrik etme.
Gözde: Çok beğenilen, tercih edilen kişidir.
Gözdeay: Herkesin beğenisini kazanan, ay gibi güzel.
Gözdecan: En sevilen dost.
Gözdegül: En çok beğenilen bir gül gibi, zarif.
Gözdem: Beğendiğim, sevdiğim, saydığım
Gözdenaz: Nazlı güzel
Gözdenur: İnsanlara vermiş olduğu iç huzurla herkesin beğenisini kazanan
Gözdeses: Beğenilen ses.
Gözdesoy: Herkesin beğenisini, saygısını kazanmış bir soydan gelen.
Gözdesu: Temizliği ve saflığı nedeniyle herkesin beğenisini kazanan.
Göze: Kaynak. 2. Suların kıyılarında olan küçük çayır. 3. Hücre.
Gözem: İlgimi çeken, sevdiğim.
Gözen: Bir nevi alageyik.
Gözenç: Hoşluk, sevimlilik.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla izlemek
Gulan: Yılın beşinci ayı, mayıs.
Gulbejn: İnce uzun, narin.
Gulbıhar: Düğün çiçeği.
Gulçin: Gülseven.
Gulemin: Çiğdem, güz çiğdemi.
Gulemsan: Yıldızlı numan çiçeği.
Gulenar: Nar çiçeği.
Gulendam: Gül boylu.
Gulepayiz: Zinya çiçeği.
Gulexızem: Lale.
Gulezengul: Çan çiçeği.
Gulezerik: Kanarya çiçeği.
Gulgenim: Buğday başağı.
Gulgeşt: Bahçe.
Gulgm: Gül yüzlü,
Gulnar: Nar çiçeği.
Gulnesrim: Yabani gül.
Gulperi: Deniz kızı.
Gulpık: Tomurcuk.
Gunüde: Uykuya dalmış olan.
Gupse: Gönülden, candan, sevecen.
Gurbet: Gariplik, yabancılık, yuvasından, yurdundan veya kentinden uzakta olmak
Guridran: Yırtıcı, vahşi.
Guşıdar: Salkım ağacı, akasya.
Güfte: Bir müzik yapıtının bestelenmiş sözleri.
Güftem: Şarkı için hazırladığım sözler.
Güher: Cevher. Bir şeyin özü, soyu, sopu.
Güıesin: Mutlu olasın.
Güııar: “Gülizar” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Güıziba: Süslü gül. 2. Güzel gül.
Gül: Gülgillerin örneği olan bitki ve bunun çiçeği
Gülaçtı: Açan gül kadar güzel
Gülafet: Gül gibi güzel olan sevgili.
Gülal: “Gül der, gül topla” anlamında kullanılan bir ad.
Gülan: Güller manasındadır.
Gülara: Gül süsleyen, gül bezeyen.
Gülaslı: Soyu sopu, özü gül gibi güzel olan.
Gülasya: Asya gülü.
Gülaver: Gül getiren, gül taşıyan.
Gülay: Güllerin açtığı ay.
Gülaydın: Gül gibi güzel olan.
Gülayım: “Gül gibi güzel sevgilim” anlamında kullanılan bir ad.
Gülayşe: Rahat ve huzur içinde yaşayan güzel.
Gülazer: Ateş gibi gül.
Gülbadem: Badem gözlü güzel.
Gülbahar: Ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızı boya. Bahar gülüdür.
Gülbanu: Gül gibi güzel kadın.
Gülben: “Ben gül gibi güzelim” anlamında kullanılan bir ad, Ben, gülüm anlamındadır.
Gülbende: “Gül benim elimdedir” anlamında kullanılan bir ad.
Gülbeniz: Gül yüzlü.
Gülberk: Gül yaprağı.
Gülbeyaz: Beyaz gül.
Gülbike: Gül gibi güzel kadın.
Gülbikem: “Gül gibi güzel kadınım” anlamında kullanılan bir ad.
Gülbil: “Gül gibi güzel olarak kabul et” anlamında kullanılan bir ad.
Gülbin: Gül dalı, gül ağacı, gül kökü
Gülbitti: “Gül yetişti” anlamında kullanılan bir ad.
Gülbiz: Bizim gülümüz
Gülboy: Gül gibi boyu olan.
Gülbu: Gül gibi güzel kokusu olan..
Gülbün: Gül fidanı
Gülbüz: “Gülbiz” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Gülcan: Gül gibi güzel canlı
Gülcanan: Gül gibi güzel sevgili.
Gülce: Gül gibi, güle benzeyen.
Gülcemal: Gül-cemal. Gül gibi güzel yüzlü.
Gülcihan: Dünyanın en güzel gülü.
Gülçehre: Gül yüzlü.
Gülçehreli: Yüzü bir, gül güzelliğine sahip olan.
Gülçiçek: Her yönüyle güzel olan
Gülçimen: Güzelliği yaradılıştan olan.
Gülçin: Gül derleyen, gül toplayan
Gülçün: “Gülçin” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Güldal: Gül dalı.
Güldalı: Gül dalı.
Güldan: Çiçeklik.
Güldane: Gül tanesi.
Güldeğer: Gül gibi değerli olan.
Güldehan: Ağzı gül gibi olan, küçük ağızlı.
Güldehen: Ağzı gül gibi olan, küçük ağızlı. bk. Güldehan
Güldem: Hiç solmayan her dem gül, her dem gülen
Güldemet: Gül gibi güzel olan.
Gülden: Gül gibi, güle ait, gülden yapılmış
Güldenaz: Nazlı güzel.
Güldeniz: Deniz gibi coşkulu güzel.
Güldenur: Gül gibi parlak olan güzel.
Gülder: “Gül topla” anlamında kullanılan bir ad.
Gülderen: Gül toplayan, gülleri derleyen. Gül-deren.
Güldermiş: Gül devşirmiş, gül toplamış.
Güldeste: Gül destesi
Güldilek: Gül gibi güzel dileği olan.
Güldüren: Mutlu eden, sevindiren manasındadır.
Gülece: Gülümseyen, tebessüm eden.
Güleç: Her zaman gülümseyen, tebessüm eden.
Güleda: Gül gibi güzel ve nazlı
Gülela: Güzel gözlerinin içiyle durmaksızın gülümseyen
Gülen: Güleç yüzlü, mutlu
Gülenay: Ay gibi gülümseyen güzel
Gülencan: Güleryüzlülüğü içten olan.
Gülendam: Boylu, poslu ve gül kadar zarif olan.
Gülender: Zor bulunan bir gül kadar değerli.
Gülengöz: Tüm içtenliği ve neşesi gözlerinin içinden fark edilen.
Gülengül: Güzelliği ve neşesiyle dikkat çeken.
Gülengün: Doğmasıyla herkesi sevince boğan,
Gülengüz: Sonbahar sevinci.
Gülennaz: Nazlı güzel.
Gülennur: Neşesiyle herkese ışık saçan.
Gülensel: Sevincini ve neşesini coşkulu yansıtan.
Gülenses: Kahkahalara boğulan.
Gülensoy: Neşeli bir soydan gelen.
Gülensu: Neşeli tavrı içten olan.
Gülenşah: Neşeli olmasıyla tanınan.
Gülenşan: Neşeli, şanlı, şöhretli.
Gülenşen: Neşeli, sevinçli güzel.
Gülenyel: Bir tatlı tebessüm.
Gülenyüz: Yüzünden tebessümü eksik etmeyen.
Güler: Gülen, gülümseyen..
Güleray: Aydınlık ve güleç yüzlü.
Gülercan: Güleryüzlülüğü içten olan.
Gülerdam: Boylu, poslu ve gül kadar zarif olan.
Gülerder: Zor bulunan bir gül kadar değerli.
Güleren: En güzel gül kadar güzel.
Gülergöz: Tüm içtenliği ve neşesi gözlerinin içinden farkedilen.
Gülergül: Güzelliği Ve neşesiyle dikkat çeken.
Gülergüz: Sonbahar sevinci.
Gülernaz: Nazlı ve sevimli güzel.
Gülernur: Neşesiyle herkese ışık saçan.
Gülersel: Sevincini ve neşesini coşkulu yansıtan.
Gülerses: Kahkahalara boğulan.
Gülersoy: Neşeli bir soydan gelen.
Gülersu: Neşeli tavrı içten olan.
Gülerşah: Neşeli olmasıyla tanınan.
Gülerşan: Neşeli, şanlı, şöhretli.
Gülerşen: Neşeli, sevinçli.
Güleryel: Bir tatlı tebessüm
Güleryüz: Yüzünden tebessümü eksik etmeyen.
Gülesen: Güzelliğiyle ortalığı kasıp kavuran.
Gülfem: Ağzı gül gibi olan
Gülfer: Zarifliği ve güzelliğiyle göz kamaştıran
Gülferah: İç rahatlatan güzellikte.
Gülfidan: Gül gibi güzel ve zarif olması temenni edilen,
Gülfide: Gül fidesi.
Gülgen: Güler yüzlü
Gülgonca: Yapraklarını açmamış gül.
Gülgün: Gül renkli, gülen, gülümseyen
Gülgüzel: Güzeller güzeli.
Gülhan: Gül kadar çok sevilen, han, hakan
Gülhanım: Gül gibi güzel kız.
Gülhatun: Gül gibi kadın.
Gülhayat: Yaşam boyu güzellikler temennisi.
Gülhuri: Cennet kadar güzel.
Gülin: Güzel, zarif
Gülinaz: Nazlı, güzel
Gülinur: Işık saçan güzel, göz kamaştıran.
Gülistan: Gül bahçesi
Güliz: Gül yetiştiren
Gülizar: Al yanaklı, gül yanaklı
Gülizer: “Gülizar” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Güllü: Güle benzeyen.
Güllüay: Ay kadar güzel ve zarif.
Güllüsel: Coşkulu güzellik.
Güllüses: Güzel ses.
Güllüşah: Güzelliğiyle nam salmış olan.
Güllüşan: Güzelliğiyle şöhretlenmiş.
Güllüyüz: Güzel yüz.
Gülmisal: Güzellik örneği.
Gülmüş: Gülümseyen, güler yüzlü.
Gülnar: Nar çiçeği.
Gülnaz: Gül gibi güzel, ince, narin, nazlı.
Gülnazik: Menekşe.
Gülnihaı: Gül fidanı.
Gülnihal: Gül fidanı
Gülnisa: Gül gibi kadınlar anlamında
Gülnur: Işık saçan güzellik
Gülnuş: Gülsuyu içen.
Güloba: Güllük, mekan.
Gülören: Gül yeri, güllük.
Gülöz: Gül gibi temiz olan.
Gülpembe: Gül pembesi yanakları olan.
Gülperi: Gizemli gül, saklı gül
Gülriz: Gül saçan
Gülru: Gül yüzlü, gül yanaklı
Gülruh: Ruhuda fiziği kadar güzel olan.
Gülsahn: Güzelliğiyle nam salmış olan.
Gülsal: Güzelliğiyle nam salmış olan.
Gülsanem: Çok güzel kadın
Gülsay: Saygıdeğer güzel.
Gülsel: Coşkulu bir güzelliğe sahip olan.
Gülseli: Coşkulu bir güzelliğe sahip olan.
Gülseli(N): Coşkulu bir güzelliğe sahip olan
Gülselin: Coşkulu bir güzelliğe sahip olan.
Gülsema: Eşsiz bir güzelliğe sahip olan.
Gülsen: Gül gibisin.
Gülser: Gül yüzlü.
Gülseren: Gül dağıtan, serpiştiren.
Gülsev: Gül seven.
Gülseven: Güzellikleri seven.
Gülsever: Gül gibi güzellikleri sever.
Gülsevil: Güzelliğiyle sevilen.
Gülsevin: Güzelleri sevin.
Gülsezer: Güzel olacağı önceden bilinen.
Gülsezgi: Güzel olacağını önceden bilen.
Gülsezin: Güzel olacağımı bilin.
Gülsim: Parıl parıl parıldayan, ışıldayan güzellik.
Gülsima: Güzel ve sempatik bir yüze sahip olan.
Gülsinem: Güzelliği yüreğinde barındıran.
Gülsoy: Gül gibi güzelliklere sahip bir soydan gelen.
Gülsu: Gül ve su gibi güzel
Gülsun: Güzelliğinle örnek ol.
Gülsuna: Suna boylu, gül gibi güzel kız.
Gülsunam: Güzelim, selvi boylum.
Gülsunan: Güzelliğiyle örnek olan.
Gülsüm: Yuvarlak yüzlü güzel. .
Gülsüme: Yuvarlak yüzlü güzel.
Gülsün: Yaşam boyu yüzü gülsün anlamında
Gülşad: Güzelliğiyle sevinç duyan.
Gülşah: Güzelliğiyle ün salmış olan
Gülşan: Güzelliğiyle şöhretlenmiş
Gülşeker: Gül tatlısı.
Gülşen: Gül bahçesi
Gültab: Güzelliğiyle göz kamaştıran.
Gültan: “Gülten” isminin bir başka söyleniş biçimi. 2. Tan vaktinin güzelliğine sahip olan.
Gültane: Yeni açmış gül, gonca. 2. Tek gül.
Gültaze: Gül gibi taze kız.
Gülten: Gül tenli, vücudu gül gibi
Gülter: Gonca gül.
Gülücük: Yüzünden tebessümü hiç eksik etmeyen, durmaksızın gülümseyen.
Gülüm: Benim gülüm. 2. Canım.
Gülümay: Ay kadar güzelim.
Gülümcan: Güzel, içten dost.
Gülümnaz: Nazlı güzel.
Gülümnur: Göz kamaştıran bir güzelliğe sahip olan.
Gülümsay: Saygın güzel.
Gülümsen: Sensin güzel.
Gülümser: Gülümseyen, mutlu kişi.
Gülümses: Çok güzel sesi olan.
Gülümsev: Sevilen güzel.
Gülümsoy: Güzel bir soydan gelen.
Gülümsu: Berrak bir güzelliğe sahip olan.
Gülümşah: Güzelliğiyle nam salmış olan.
Gülümşan: Güzelliğiyle şan, şöhret sahibi olan.
Gülümşen: Neşeli güzel.
Gülüş: Gülmek eylemi.
Gülüşan: En değerli gül.
Gülüzar: Gül yanaklı, al yanaklı.Türk musikisinde mürekkep bir makam
Gülver: Güzellik örneği.
Gülveren: Güzellik saçan, göz kamaştıran·
Gülyüz: Güzel yüz.
Gülzade: Gül bahçesi.
Gümüş: Güzel, parlak
Gün: 24 saatlik zaman dilimi
Günal: Işık al, ışıklı ol
Günan: Doğumuyla sevinç getiren
Günay: Gün gibi aydınlık kişi
Günaydın: Gününüz aydınlık ve güzel olsun.
Güncan: İçtenliğin sevecenliğin günü.
Günce: Günlük, anı defteri
Güncel: Gelecek gün. 2. Günün konusu olan, şimdiki, bu günkü, aktüel.
Günçiçek: Ay çiçek
Günden: Güneşten bir parça
Gündüz: Günün aydınlık bölümü
Günebakan: Ay çekirdeğinin çiçeği, beyaz, sarı büyük çiçek.
Güneda: Nazlı güzel.
Günel: Güneş gibi aydınlık ve ışık saçan.
Günela: Işık gözlü güzel.
Güner: Güneşin doğma zamanı
Günerdi: Güneşin batışı, akşama doğru.
Günerim: Yetişen gün.
Güneş: Güneş
Güney: Bir yön
Günfer: Gün ışığı, aydınlık.
Güngör: Mutlu yaşa, çok yaşa
Güngül: Aydınlık, güzel gün.
Güngülen: Gülen, aydınlık yüz.
Günistan: Beyaz, parlak tenli.
Güniz: Günün izi
Günnar: Kırmızı aydınlık
Günnaz: Nazlı kişi
Günnur: Gün ışığı
Günsal: Güneş gibi, ışık salan.
Günsay: Saçtığı ışığa saygı duyulan.
Günsel: Günle ilgili güne ait
Günseli: Işık seli
Günsen: Gün senin günün.
Günsenin: ´Senin günün´ anlamında kullanılan bir ad.
Günserin: Serin, ferah, güzel gün.
Günsev: Sevilen, beğenilen gün.
Günseven: Yaşamayı seven.
Günsever: Yaşamayı sever.
Günsoy: Işık saçan bir soydan gelen.
Günsu: Gün gibi aydınlık, su gibi berrak
Günşah: Güçlü aydınlık.
Günşan: Güneş gibi şanlı, şöhretli.
Günşen: Neşeli, gününü gün eden.
Güntan: Tan ışıltısı, tan aydınlığı.
Günten: İçindeki aydınlık dışına vurmuş olan.
Güntülü: Gün kadar ışık saçan, tül kadar zarif. Gün ışığı.
Günühan: Güzelliğiyle nam salmış olan.
Gününaz: Nazlı güzel.
Gününur: Güzelliğiyle göz kamaştıran
Günüşen: Güzel, neşeli, sevinçli.
Günütan: Güzel, içten dost.
Güral: Gücünle hakkını almasını bil. 2. Güçlü ve kırmızı olan.
Güray: Bol ışıklı ay, güçlü ay
Gürez: Süslü, zarif, şık, havalı.
Gürgül: Coşkulu kahkahalar atan.
Gürgülen: Coşkulu kahkahalar atan
Gürizan: Güçlü anlayış, kavrayış. 2. Güçlü inanç.
Gürnaz: Çok nazlı olan
Gürnur: Coşkulu ışıklar saçan.
Gürsel: Bol miktarda ve taşkın olarak akan sel suyu
Gürselin: Gürül gürül akan su.
Gürsev: Coşkulu sev.
Gürsevil: Çok sevil
Gürşan: Şanı, şöhreti bol olan.
Gürşen: Coşkulu, neşeli, içi içine sığmayan.
Gürten: Fidan gibi olan.
Güşta: Cennet, firdevs.
Güvem: Yeşillik, tabiat güzelliği
Güven: Güvenmekten, yürekli ol anlamında
Güvenay: İnsanın içinde ferahlık uyandıran.
Güvercin: Barış simgesi evcil bir kuş.
Güz: Sonbahar
Güzay: Sonbaharı hatırlatacak kadar güzel
Güzden: Sonbahardan kalan
Güze: Göze
Güzel: Hoşa giden, hayranlık uyandıran
Güzelay: Ay güzelliğine sahip olan.
Güzelcan: Hoşa giden kişi.
Güzelgül: Gül kadar güzel olan.
Güzelgüz: Sonbahar güzelliğine sahip olan.
Güzelim: Canım, aşkım, bir tanem.
Güzelnaz: Yaptığı naz çekilir.
Güzelnisa: Güzel kadınlar .
Güzelnur: Güzelliğiyle göz kamaştıran.
Güzelsoy: Güzellikleriyle bilinen bir soydan gelen.
Güzelsu: Güzelliğinin yanı sıra, temizliği ve saflığıyla da göz dolduran
Güzelşan: Güzelliği dilden dile dolaşan.
Güzeltan: Tan vaktinin güzelliğe sahip bulunan.
Güzelyar: Güzelliğiyle sevilen sevgili.
Güzer: Geçme, geçiş.
Güzey: Az güneş alan, çok gölgeli kuzey yamaç.
Güzide: Seçkin, seçme, seçilmiş
Güzin: Seçici, beğenici
Güzinay: Seçkin ay.
Güzincan: Seçkin ve sevilen kişi. 2. Dost, arkadaş.
Güzir: Çare, derman
Güzün: Güz mevsiminde olan
Habibe: Seven, sevgili, dost
Habide: Uykucu, uykuya dalmış.
Habike: Açık gecelerde gökyüzünde boydan boya görülen uzun yıldız kümesi.
Habile: Hamile, gebe, yüklü.
Habinar: Nar tanesi.
Hacce: Hacca giden kadın. 2. Hacı kadın, hacı kız.
Hacer: Taş, kaya parçası, çakıl.
Hacergül: Taşlar arasında yetişen gül.
Hacıgül: Hacca gitmiş gül gibi güzel kadın.
Hacıhanım: Hacca gitmiş kadın.
Hacıkadın: Hacca gitmiş kadın.
Hacil: Utancından yüzü kızarmış
Hadice: Erken doğmuş kız çocuğu.
Hadise: Vaka, olay
Hadiye: Doğru yolu gösteren, hidayet eden.
Hadra: Yeşil
Hafıza: Edinilmiş bilgileri -akılda tutma, unutmama yetisi.
Hafide: Torun.
Hafize: Koruyucu, esirgeyici
Hafsa: Hz.Ömer’ in kızının ismidir. Manası aslan yavrusudur.
Hakgüzar: Haktan yana, hak yanlısı.
Haki: Yeşile çalan koyu sarı renk, toprak rengi.
Hakikat: Bir işin doğrusu, gerçeği
Hakime: Kişinin dilediği gibi kullanabilecek hakka malik olduğu malı.
Halavet: Tatlılık, şirinlik.
Halay: Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde davul ve zuma eşliğinde toplu olarak oynanan bir halk oyunu.
Hale: Güneşin çevresindeki ışık
Halecan: Candan, içten dost
Halegül: Kutsal gül
Halenaz: Kutsallığıyla nazlanan.
Halenur: Kutsal ışık
Halet: Hal, durum. 2. Takdir.
Haletan: Kutsal ışık
Halide: Sürüp gelen, geç yaşlanan
Halile: Zevce, kadın, nikahlı eş.
Halime: Sakin, sessiz
Hâlinur: şıklı, aydınlık.
Halise: Karışık olmayan, saf, katıksız.
Hamaset: Yaradılıştan gelen cesaret 2. Yiğitlik.
Hamdiye: Tanrı’nın ululuğunu övmek için söylenen şükran sözü.
Hamide: Şükredici, hamd edici
Haminne: Yaşlı ve saygı duyulan kadın!
Hamise: Beşinci.
Hamiye: Koruyucu; koruyan, arka çıkan.
Hamiyet: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilikseverlik
Hamra: Çok kırmızı, kızıl.
Hanbegüm: Hanın karısı, hükümdar eşi
Hanbeğendi: “Hanın hoşuna gitti anlamında kullanılan bir ad.
Hanbike: Hükümdar karısı.
Hanbiken: Hükümdar karısı. – bk. Hanbike
Handan: Gülen, güleç
Hande: Gülüş, eğlence, mutluluk.
Handecan: Gülen dost
Handecik: Eğlenceli, sevimli.
Handegül: Gülün açılması
Handenaz: Nazlı gülüş
Handenur: Işığın açılması. 2. Gülmesiyle ışık saçan.
Hanım: Soylu kadın, bayan
Hanımkız: Ağırbaşlı kız.
Hanif: Müslümanlığa sıkı sıkıya bağlı olan.
Hanife: Allah’a inanan
Hankız: Hükümdar kızı.
Hanne: H.z Meryemin annesinin adı.
Hansa: Arapların en büyük ünlü hanım şairi.Müslüman olmuştur.
Hansultan: Hükümdar ve sultan.
Hanüman: 1. Ev bark, ocak, yuva. 2. Ev halkı, çoluk çocuk.
Hanzade: Hükümdar çocuğu.
Harbiye: Savaşla ilgili.
Hare: Halka, ışık halkası
Harika: Mükemmel, eksiksiz
Harran: Ülkemizde bereketli bir ova.
Hasat: Ekin kaldırma işlemi.
Hasay: Ay gbi özel olan.
Hasen: Güzel, güzel yüz
Hasene: İyi, hoş
Hasgül: Güllerin hası, değerli, kıymetli.
Hasıla: Bir işten elde edilen sonuç
Hasibe: Kişisel değeri olan, ünlü soydan gelen
Haskız: İyi nitelikleri kendinde toplamış kız.
Haslet: Doğuştan gelen güzel huy
Hasna: İffetine düşkün kadın
Hasret: Özlem, bekleyiş
Hatıra: Anı, yadig
Hatice: Erken doğan kız çocuğu
Hatice Nur: Erken doğan güzel kız çocuğu.
Haticenur: Erken doğan güzel kız çocuğu.
Hatife: Sesi duyulduğu halde kendisi görünmeyen.
Hatime: Sonuç, son
Hatun: Eskiden yüksek kişilikli kadınlara veya hakan eşlerine verilen san.
Hatunana: Deneyimli, yaşlı, saygı gösterilen kadın.
Hava: Gökyüzü
Haver: Güneşin doğduğu, yön, doğu.
Haveri: Doğu ile ilgili.
Havin: Gece, Yaz Gecesi.
Havle: Etraf, çevre, güç, kuvvet
Havva: Yaratılan ilk kadının adıdır.
Havva Nur: Allah’ın ilk yarattığı kadın, parıltı, ışık
Hawer: Çevre, yöre, ortam.
Hayal: İnsanın beyninde kurduğu düşünceler, kesitler, olaylar
Hayat: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre
Hayran: Çok beğenen, hayranlık duyan.
Hayret: Beklenmedik, garip bir şeyin sebeb olduğu şaşkınlık, şaşırma, hayrete düşme.
Hayriye: İyilikle ilgili, uğurlu
Hayrunisa: Kadınların hayırlısı, uğurlu kadın.
Hayrunnisa: Kadınların hayırlısı.
Hayrünisa: Kadınların en hayırlısı.
Hayrünissa: Kadınların hayırlısı
Hayrünnisa: Kadınların hayırlısı, uğurlusu.
Hazal: Kuruyan ağaç yaprakları
Hazan: Sonbahar
Hazar: Barış
Hazel: Sevilen kişi
Hazel/Hazal: Kuruyup dökülen ağaç yaprakları
Hazime: Tedbirli, akıllı. 2. Hazmettiren, sindiren.
Hazin: Acıklı, hüzün veren
Hazine: Altın, gümüş, mücevher gibi değerli eşya yığını, büyük servet. 2. Değerli şeylerin saklandığı yer. 3. Gömülü veya saklı iken bulunan değerli şeylerin bütünü. 4. Kaynak.
Haziran: Yaz aylarından biri
Hediye: Armağan
Heja: Değerli, kıymetli.
Hejan: Değerli, önemli.
Hejar: Yoksul, fakir.
Heji: Sevme, sevgi.
Hejir: İncir.
Hejmar: Adet, sayı, miktar.
Helal: Din bakımından yenilmesinde. kullanılmasında sakınca bulunmayan şey. 2- Nikahlı, evli kadın.
Helbest: Şiir, güzel söz.
Helen: Yunan asıllı bir isimdir; güneş ile alakalıdır.
Helin: Yakan, eriten.
Hemgel: Evren, kainat.
Hena: Uğur getiren
Henna: Kına ağacı, muhabbet ağacı
Hepgül: Yaşam boyu gül, mutluluk içinde yaşa
Hepgüler: Her zaman güler
Hepöz: Özünü devamlı koruyan, bozulmayan, özü sözü bir.
Hepşen: Neşeli ve güzel ol.
Hera: Mitolojide analığın yüceliğini temsil eden tanrıça.
Herdem: Her an, her zaman.
Herik: Tohum, nüve, öz.
Hesiyan: Hissetmek, duygulanmak.
Hesna: Ahlaklı kadın.
Heval: Dost, yoldaş, arkadaş
Hevdar: Ortak, arkadaş.
Heveren: Ay ışığı, mehtap.
Heves: İstek, bir şeye duyulan arzu.
Hevgel: Yardım, destek.
Hevi: 1. Umut 2. Düş, rüya.
Hevin: Aşk, sevda.
Hevindar: Sevdalı, aşık.
Hevjale: Şarkı, türkü.
Hewa: Gök, sema
Heydedan: Çok parlak, göz kamaştıran.
Heyecan: Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi gibi sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu. 2. Coşku.
Heyin: Varolmak, varlık.
Heyran: İyi dost, aziz dost.
Hezar: Bülbül. 2. Çok, pekçok.
Hezel: Şaka, alay, mizah
Hıfziye: Ezberleme. 2. Saklama, koruma.
Hıraman: Salına salına, naz ve eda ile yürüyen.
Hical: Gelin odaları.
Hicran: Ayrılık, ayrılığın verdiği derin keder, acı manalarındadır.
Hicret: Göç
Hiçsönmez: Sonsuza değin yaşar, sonsuza değin sönmez
Hifa: Sabreden, çok güzel ve varlıklı bir kadın sahabenin adıdır.
Hikmet: Gizine, sırrına erişilemeyen.
Hilal: Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, yeni ay.
Hilâl: Ayın yay biçimindeki görünüşü, yeni ay
Hilâl / Hilal: (Arapça)Ayın ilk günlerdeki durumu, yeni ay, ayça.
Hildan: Yükselmek, çıkmak.
Hilde: Kurtulmak, yükselmek, ilerlemek
Hilkat: Yaradılış.
Hilmiye: Yumuşak huylu, ince nazik kimse.
Hinar: Nar meyvesi gibi bereketli.
Hira: Suudi Arabistan’daki Hz. Muhammed’in peygamberlik görevini aldığı Hira Dağı
Hiranur: Mekke’de bulunan Hz Muhammed’ e ilk vahiy gelen dağda zuhur eden ışık, nur
Hisar: Etrafını sarma.
Hivda: Ayın doğuşu.
Hoşcan: İyi insan, güzel kişi.
Hoşdil: Tatlı dilli.
Hoşeda: Nazlı güzel
Hoşfan: Güzel, göz alıcı.
Hoşfidan: Tatlı, sevecen genç.
Hoşgül: Tebessümü eksik olmayan.
Hoşnaz: Nazlı, sevimli.
Hoşnigar: Resim gibi hoş sevgili.
Hoşnur: Sevimliliği ve cana yakınlılığıyla ışık saçan.
Hoşnut: Herkesi memnun eden.
Hoşnüma: Güzel ve hoş görünen görünmü etkili ve güzel.
Hoşseda: Hoşa giden ses
Hoşses: Tatlı, edalı, işveli.
Hoşsoy: Tatlı, sevimli bir soydan gelen.
Hoşsu: Gönül ferahlatan.
Hoşten: Yüreğinin sevimliliği dışına vurmuş olan.
Hulkiye: Yaradılıştan gelen huy.
Hulya: Kuruntu. 2. Kurgu. 3. Fikir. 4. Sevda,
Humay: Uğur getiren devlet kuşu.
Humeyra: Aklık, beyazlık. Beyaz tenli kadın.
Huri: Cennet kızı, melek
Huriay: Güzeller güzeli.
Hurican: Çok güzel dost.
Huridil: Sözleriyle herkesi kendine hayran bırakan
Hurigül: Güzeller güzeli.
Hurigüz: Mahsun, hüzünlü güzel.
Hurinaz: Nazlı güzel, nazenin
Hurinur: Işık saçan güzellikte olan.
Hurisel: Coşkulu güzel.
Huriser: Hurilerin başı
Hurises: Sesinin güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan.
Hurisu: Güzelliği ve temizliğiyle bilinen.
Hurişah: Güzel ve etkili kadın.
Hurişan: Güzelliğiyle ünlenmiş olan.
Hurişen: Fiziğiyle güzel ve de yüreğiyle içten olan.
Huriye: Melekle ilgili, melek gibi
Huriyüz: Çok güzel yüzü olan.
Hurmız: Jüpiter yıldızı.
Hurşide: Güneş
Huzur: Gönül rahatlığı
Hülya: Tatlı düşler, hayaller; kuruntu
Hüma: Efsanelerde geçen, yere konmayıp sürekli gökte kaldığına inanılan cennet kuşu
Hüma/Huma: İnsanlara mutluluk getireceğine inanılan kuş.
Hümeyra: Kızıllık, pembelik
Hüner: Yetenek, beceri
Hüray: Ay gibi özgür ve güzel.
Hürgül: Gül gibi özgür ve güzel.
Hürgüz: Sonbaharın özgürlüğü.
Hürmet: Saygı.
Hürmüz: Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı
Hürnaz: Nazlanmakta özgür olan
Hürnur: Özgürlük aşılayan.
Hürrem: Sevinçli şen, neşeli.
Hürriyet: Özgürlük
Hürsay: Bağımsızlığıyla saygınlık kazanmış olan.
Hürsel: Özgürlüğünü yüreğinde coşku ile taşıyan
Hürsen: Özgürlüğüne düşkün olan.
Hürses: Özgürlüğün sesi.
Hürsev: Özgürlüğü sev
Hürseven: Özgürlüğü seven.
Hürsever: Özgürlüğü seven.
Hürsoy: Özgürlüğüne düşkün bir soydan gelen.
Hürsu: Kendi yolunda ilerleyen – Bildiğini okuyan
Hürşan: Özgürlüğü şanına, şöhretine uygun yaşayan.
Hürşen: Özgürlüğünden memnun olan.
Hüsna: Çok, en çok, pek çok güzel” gibi anlamlara gelmektedir.
Hüsne: Her şeyin en güzeli
Hüsniye: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
Hüsnüan: Güzellik.
Hüsnünazar: İyi gözle görme.
Hüsnüye: “Hüsniye” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Hüsran: Beklenilen şeyin elde edilememesinden duyulan acı
Hüsün: Güzellik, iyilik, olgunluk
Hüveyda: Apaçık, besbelli, ortada
Hüzün: Tasa, üzüntü
Hüzzam: Müzikte bir makam
Ifakat: Hastalıktan kurtulma, iyileşme, ayılma.
Iğıl: Çok ağır akan su
Ihlamur: Güzel kokulu, çiçeği kurutularak şifa niyetine çay olarak içilen bir ağaç
Iknat: Allah’ a dua etme yalvarma anlamındadır.
Ildem: Yaptığından pişman olmayan.
Ildır: 1. Alacakaranlık. 2. Parıltı, ışıltı.
Ildız: Yıldız.
Ilgaz: Atın dört nala koşması, hücum
Ilgım: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltısı, seraptır.
Ilgın: Kumlu topraklarda yetişen ve çit bitkisi olarak kullanılan ağaççık.
Ilgıt: Esinti ve akış için kullanılan yavaş yavaş anlamında
Ilık: Sıcak, canlı
Ilım: Uzlaşmacı.
Inanna: Sümer mitolojisinde hayat ve ask tanricasi.
Irak: Uzak.
Iras: Hakkına rıza gösteren.
Iraz: Razı olan.
Irıs: Mutluluk, saadet.
Irısgül: Mutluluk gülü.
Iris: Gözbebeği, göznuru. Göze parlaklık ve renk veren bölüm.
Irmak: Akar su, dere, gibi su kaynağı türüdür.
Isla: Sulu, verimli
Işık: Bazı cisimler tarafından tabii halde ve akkor haline gelinceye kadar ısıtıldığında yayılan, cisimleri görmemizi sağlayan ışıma, aydınlık, ziya, nur
Işıl: Işıldayan
Işılay: Ay ışığı
Işıltan: Tanyerinin ışığı
Işıltı: Parıltı, titrek ışık
Işım: Işınlık, aydınlık.
Işın: Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti
Işınay: Ay gibi ışıldayan
Işınbike: Aydınlık saçan kadın
Işıngün: Işılar, ışık saçar, aydınlanır gün; ışıyan Güneş
Işınsal: Işıkla ilgili
Işınsu: Aydınlık, duru su
Işk: Aşk
Işkın: Bitki filizi, asma sürgünü
Itır: Güzel koku, bir çiçek
Izgın: Tohumlarından yağ çıkarılan bir bitki
Izrar: Zarar, ziyan,
İclal: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram
İçil: Kıyıdan içerde bulunan il.
İçim: Bir yudumda içilecek miktar; bir şey içilirken alınan tat ; çok güzel çok alımlı, çok çekici anlamında da kullanılır.
İçli: Kolay duygulanıp incinen, içlenme huyu olan, duygulu kişidir.
İçten: Gönülden, cana yakın, candan
İdil: Kır yaşamını anlatan kısa şiir ya da yazı
İdilsu: Su için yazılmış şarkı ya da şiirdir.
İdlal: Naz etme, aşırı nazlanma.
İfakat: İyileşme, iyi olma.
İffet: Temizlik, namuslu olmak anlamını taşır.
İhmirar: Kızarma, kızıllık anlamındadır.
İkbal: Baht açıklığı, işlerin doğru gitmesi, gelecek anlamındadır.
İklim: Bir ülke ya da bölgenin ortalama hava durumunu belirleyen meteorolojik olayların tümü.
İklima: Hz. Adem’in ilk kız çocuğu, dünyaya gelen en güzel 3 kadından biridir diye rivayet edilir.
İkra: Hz. Muhammed (S.A.V) inen ilk Vahiy: “Oku” anlamına geliyor.
İkram: Sunma.
İkranur: Her şeye Rabbin ismi ile başlayan, nurlu insan.
İkrasu: Berrak akan su, temiz ve saf. İkra+Su
İksir: Eskiden hayatı ölümsüzleştirmek, madenleri altına çevirmek gibi olağanüstü etkileri olduğuna inanılan sıvı. 2. İç ferahlatıcı ilaç veya içki. 3. Aşk ilham eden büyülü içki.
İlaf: Bu isim, Kureyş Suresi’nde yer alır. Bir şeyleri birleştirmek, sevmek, uzlaşmak, anlaşmak anlamına gelir.
İlarya: Gümüş balığının küçüğüdür.
İlay: Ülkenin en güzeli.
İlayda: Su perisi
İlbüke: İlbey hanımı, seçkin hanım
İlcan: Ülkenin canı, sevdiği
İlçim: Elçilik görevi.
İlçin: İlde olan, ülke için yaşamak.
İldem: Pişmanlık duyan
İlden: Üzgün
İldeniz: Ülkenin denizi
İlenay: Gülen ay.
İley: Huzur, yön, taraf
İlgi: İki şey arasındaki bağıntı, bağ, ilişki; bir şeye karşı duyulan bilme isteği
İlgin: Yabancı, gurbette yaşayan
İlginay: Gurbette yaşayan güzel.
İlgün: Ülke güneşi, başkaları, yabancılar
İlgür: Gelişkin, güçlü.
İlim: Bilim
İlisu: Sulak yer, hareketli yer.
İlkay: Ayın ilk hali
İlkbahar: Bahar mevsimi
İlkcan: Genellikle ailenin ilk doğan çocuğuna verilen bir ad) ilk sevgili
İlke: Temel alınan düşünce, kural
İlkgül: (ailede ilk doğan kız çocuğuna konur) güllerin ilki, ilk gelen gül
İlkgüz: Eylül ayı
İlkim: İlk çocuklara verilen addır. Benim ilk olanım anlamındadır.
İlkin: Önce, öncelikle
İlknaz: İlk doğan kız çocuklarına verilen isimdir. İlk yapılan naz gibi, çok nazlı gibi anlamları vardır.
İlknur: İlk nur, İlk gelen ışık
İlksal: İlk çocuk olmasıyla övünülen.
İlksay: İlk olmasıyla özen gösterilen.
İlksel: (ilk çocuk ya da ikizlerden ilk doğan için) ilk gelen sel
İlksen: Önce sen anlamında
İlksev: İlk önce sevilen.
İlkşan: İlk göz ağrısı.
İlkşen: İlk önce sevinen.
İlkut: Yurdun için savaş.
İlkyaz: Bahar sonu, Yaz başlangıcı
İlkyel: Hafif esinti.
İlma: Parlama, belirme, işaret etme
İlmiye: İlme ait, ilme mensup anlamındadır.
İlnur: Ülkenin, çevrenin ışığı.
İlsel: İlle ilişkili, yurtla ilişkili
İlser: Yurdu için baş veren.
İlsu: Ülkenin suyu, bereketi
İltaç: Yurdunu taçlandır, onurlandır.
İlter: Yurdu koruyan, yurtsever
İlterim: Yurdunu koruyan.’
İlya: İnsan anatolojisinde böğür anlamındadır.
İmbat: Yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgarı, deniz yeli.
İmece: Elbirliği ile yapılan çalışma.
İmer: Zengin, varlıklı
İmge: Düş, hayal, görüntü, tasarım
İmgen: Düşleyen
İmran: Evine bağlı, evcimen anlamında
İmren: İmrenmek fiilinden, görünen şeyi edinme isteği
İnal: Kendisine inanılan kimsedir.
İnanç: İnanılan şey
İnce: İnce yapılı; kalınlığı az olan; düşünce, davranış bakımından incelik gösteren
İnci: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi
İncidil: Değerli sözler söyleyen.
İncifem: İnci gibi güzel olan.
İncigül: İnci tanesi ve gül gibi güzel
İncila: Işık, parlaklık
İncilay: Ay’ın ince olduğu hali.
İncili: Değerli.
İncinur: İnci gibi ışıklı, parlak
İncisel: Coşkulu ışık.
İnciser: En güzel inci.
İncisoy: İnci gibi bir soydan gelen.
İndira: Girişim. 2. Önegeçme.
İnsel: İnsani, insana yakışan.
İnşirah: 1. Açıklık, ferahlık, rahatlık. 2. Kur'an-I Kerim'de bir sure.
İpar: Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen çiçek
İpek: İpek böceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel
İpekel: İpek gibi yumuşak el
İpekten: İpek gibi, ipekten yapılmış; teni çok güzel olan, ipek tenli
İrade: istek, dilek. 2. Buyruk. 3. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
İrem: Kuran’ da geçen sahte cennet / Şam ya da Yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe
İremsu: Cennet bahçesi.
İren: Özgür, serbest
İrgün: Günün çok erken zamanı
İris: Göz bebeği
İrman: Arzu, istek. 2. Davetsiz gelen misafir.
İrva: Suya kandırmak, bolca sulamak.
İrza: Gönlünü hoş etme, gönül alma.
İslim: 1. Çin işine benzer şekilde yapılmış bir tür süs, bezek. 2. Buhar.
İsmet: 1. Masumluk, günahsızlık, temizlik. 2. Haramdan çekinme, namus.
İsmiay: Adıda kendi gibi güzel olan
İsmican: içten olması temenni edilen.
İsmigül: Gül gibi güzel olması temenni edilen.
İsmihan: Hükümdar ismi.
İsminaz: Nazlı, adı nazdan gelen.
İsminur: Nur gibi ışık saçması temenni edilen.
İsmişan: Adı gibi şanlı, şöhretli olması temenni edilen.
İsmişen: Adı gibi neşeli olması temenni edilen.
İsna: Övme, şükretme, değer, yükseltme.
İsra: Gece yürüyüşü. Geceleyin yürütme, gönderme, bir yerden bir yere ışınlama. Hz. Muhammed’ in Miraç gecesinde yaşadığı özel hal.
İstek: Bir şeye duyulan içsel eğilim; birinden yerine getirilmesi istenilen şey
İstem: İrade, arzu.
İstemihan: İradeli, arzulu, yönetici.
İşcen: Çok çalışkan, çalışmayı işi seven
İşkar: Emekçi, işçi.
İşve: Naz, eda.
İşvebaz: Naz edici, kırıtkan, cilveli.
İşvekar: Nazlı, cilveli.
İşvel: Nazlı, cilveli.
İtibar: Saygı, önem, onur, şeref.
İyem: İyilik, güzellik
İyimser: İyi şeyler düşünen, her konuda, kötü şeyleri düşünmeksizin umutlu olan, herşeyi iyi yönüyle gören manasındadır.
İzabel: Dişi, kadın. İsabella isminin bir başka yazılış halidir. Yabancı isimdir.
İzan: Anlayış, kavrayış, akıl, terbiye.
İzel: İz + El /El izi anlamında
İzem: Büyüklük, ululuk
İzgen: İzi geniş
İzgi: İyi, güzel, akıllı, adaletli
İzgül: Gül izi.
İzgün: Gün izi.
İzim: Önceden bulunduğum yerde bıraktığım belirti anlamında
İzlem: Gözlem, izlemek eylemidir.
Jade: Yeşim taşı. Yarı değerli yeşil renkli bir taş.
Jale: Kırağı, çiğ, şebnem
Jaledar: Üzerine şebnem düşmüş, kırağılanmış
Jalenur: Parlayan, ışıldayan, çiğ
Janbek: Kuvvetli lider.
Janseli: Güneşin doğduğu yer.
Janset: Güneşin doğuşu.
Jarin: Yakınmak, haykırmak.
Jasmin: Yasemin çiçeği
Jefi: Güçlü, deneyimli,
Jehat: Becerikli, yetenekli.
Jenin: Vurmak anlamında.
Jerfi: Derinlik. Derin deniz.
Jergar: Deniz yeşili renk
Jeyan: Kükreyen ve kızmış olan.
Jilda: Yaşamın önünde duran kimse.
Jinmir: Kraliçe, prenses.
Jinsal: Çağ, yaş, dönem
Jiyan: Kızgın.
Jutenya: Bir tane.
Jülide: Karışık, dağınık saç. Derinlik.
Kader: Yazgı, alın yazısı, talih, kişinin hayat planı manasındadır.
Kadın: Dişi cinsten erişkin insan. 2. Evlenmiş kız. 3. “Bayan” anlamında kullanılan bin ünvan. 4. Analık veya veya
Kadınana: Deneyimli, yaşlı, saygı gösterilen kadın.
Kadıncık: Hanımefendi.
Kadife: İyi huylu, sakin
Kadime: Eski, önceki hali hakkında bilgi sahibi olunmayan
Kadire: Çok kuvvetli, gücü tükenmeyen
Kadriye: Değer, kıymet, onurla ilgili.
Kafiye: Şiirde, mısra sonunda yer alan kelimelerin ses benzerliği.
Kahya: Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kimse.
Kaila/Kayla: Pür, saf, katıksız, kötülükten uzak kimse anlamındadır.
Kainat: Var edilen şeylerin hepsi, yaratılanlar. Evren, alemler…
Kalender: Aza tamah eden, alçakgönüllü, sade.
Kamber: 1. Köle, itat eden. 2. Dost, arkadaş.
Kamelya: Çok güzel çiçekleri olan bir bitki
Kamer: Ay. Kuran’ da sure adı
Kamertab: 1. Aydınlık, ışık. 2. Ay ışığı, mehtap.
Kamile: Bütün, eksiksiz, olgun
Kamuran: İstediğine ulaşmış, mutlu
Kaniye: Elindekiyle yetinen. 2. Aklı yatmış, kabullenmiş.
Karaca: Rengi karaya yakın, esmer
Karadut: Siyah renkli dut.
Karakız: Esmer tenli kız.
Karanfil: Kokulu bir çeşit çiçek
Kardan: Kar kadar beyaz.
Kardelen: Kar üzerinde çiçekleri görülen beyaz zarif bir çiçek
Kardem: Kar zamanı.
Karen: Saf, arı, katıksız…
Karin: Yakın, nail olan, hısım
Karina: Carina takım yıldızının adı
Karmen: Parlak kırmızı renk
Karsel: Karın erimesiyle oluşan sel.
Karsu: Karın suyu ya da sulu kar.
Karya: Karlar kraliçesi.
Karyağdı: Karlı günde doğan beyaz tenli kız çocuklarına verilen bir ad.
Kaşife: Bulan, ortaya çıkaran.
Kâşife: Bulan, keşfeden, bulucu.
Katibe: Yazıcı, devlet memuru.
Kâtibe: Kadın sekreter, kadın kâtip.
Katmer: Bir şeyi oluşturan katlardan her biri. 2. Arasına yağ veya kaymak sürülerek katlanmış yufka ekmeği.
Katre: Damla. Damlayan şeydir.
Katun: Kadın
Kavin: Güçlü kız çocuğu.
Kayansel: Taşkın, akarsu seli, sel27
Kayla: Masum, temiz, katkısız, saf… Yunancadır.
Kaymak: Sütün yüzünde zar gibi toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman. 2. Bir şeyin en iyi ve en seçkin bölümü.
Kayra: Yüksek tutulan ya da sayılan birinden gelen iyilik, ihsan, lütuf
Kâzime: Öfkesini, hırsını yenebilen kimse.
Kebar: İlk şafak.
Kebire: Büyük, ulu, yaşça büyük.
Kebuter: Güvercin.
Keder: Kaygı, üzüntü, tasa.
Keje: Sarışın kız çocuğu. Kürtçedir.
Kekik: Güzel kokulu bir bitki.
Keklik: 1. Güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan, tüyü boz, ayakları ve
Kelebek: 1.Vücudu kanatlan ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2.Narin, ince kadın.
Kendi: Tek başına
Kenter: Şehir terbiyesi almış, kentli.
Keriman: Eli açık, cömert.
Kerime: Ayet, kız evlat, kıymetli anlamları taşır. (Ayet-i Kerime)
Kerra: Tan gibi, koyu
Keşfiye: 1. Keşifle ilgili. 2. Keşfeden.
Kevser: Cennette bir akarsuyun adı
Kezban: Aslı Kedbanu – vekilharç kadın (evi çekip çeviren) Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadındır. Bir diğer anlamı; yalan, yalancıdır.
Kezban/Keziban: 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın
Kırçiçek: Kır çiçeği, yabani çiçekler.
Kısmet: Talih, nasip, kader
Kıvanç: Sevinç
Kıvılcım: Yanmakta olan bir ateşten sıçrayan küçük ateş parçasıdır.
Kıymet: Değer
Kızhanım: Az bulunur hanımefendi.
Kızılca: Kırmızı renge çalan
Kızılcık: Kızıl renkli, küçük ekşimsi meyveleri olan ağaçcık.
Kızıltan: Kızıl renk tan
Kızımay: “Kızım ay gibi parlak ve güzeldir” anlamında kullanılan bir ad.
Kızkına: Küçük kız.
Kibare: 1. Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan. 2. Seçkin,
Kibariye: Kibar, nazik kadın.
Kibele: Toprak tanrıçası
Kifaye: 1. Yetişme, el verme, kâfi gelme. 2. Bir işi yapabilecek nitelikte olma.
Kifayet: 1. Yetişme, el verme, kâfi gelme. 2. Bir işi yapabilecek nitelikte olma.
Kimya: Maddelerin temel yapılarını¸ bileşimlerini¸ vb.ni inceleyen bilim.
Kinebike: Küçük hanım.
Kiraz: Gülgillerden bir meyve ağacının sulu tek çekirdekli meyvesi
Kişwer: Krallık, ülke.
Konca: Açmamış çiçek, gonca
Koncagül: Gül goncası
Konçuy: Prenses.
Korgül: Kor renginde, kızıl gül.
Koza: İçinde tohum ya da krizalit bulunan korunak
Körpe: Tazeliği üstünde, daha büyümemiş. 2. Yeni yetişmekte olan.
Kösem: Sürünün önünden giden, yol gösteren koç. Cildi temiz, pürüzsüz.
Köz: İçinde küçük kor parçaları bulunan kül
Krizantem: Sadakat anlamına gelen çiçektir.
Kudsiye: Kutsal, saygı uyandıran.
Kudsiyet: Kutsallık. 2. Saflık, anlık, temizlik.
Kuğu: Beyaz tüylü bir su kuşu
Kukus: Tomurcuk.
Kulan: İki üç yaşında dişi tay, kısrak.
Kumral: Açık kestane rengi, bu renkte olan
Kumru: Güvercine benzeyen bir kuş türü
Kumsal: Deniz kenarı üzeri kumla örtülü yer, sahil.
Kurtuluş: Tehlikeli veya kötü bir durumdan kurtulma.
Kutal: Mutlu ol anlamındadır.
Kutan: 1. Saban. 2. Saka kuşu.
Kutay: Kutlu, uğurlu ay
Kutbiye: Kutupla ilgili, kutba ilişkin.
Kutgün: Uğurlu, kutsal zamanda doğan.
Kutlay: Uğurlu, şanslı ay.
Kutlu: Uğur getirdiğine inanılan, uğurlu, ongun, mübarek.
Kutluay: Uğurlu, şanslı ay.
Kutluay/Kutlay: Uğurlu, kutlu ay.
Kutlucan: Şanslı, uğurlu dost.
Kutlumaral: Uğurlu dişi geyik, kutlu geyik
Kutlunaz: Şanslı nazenin.
Kutlunur: Şans ışığı veren.
Kutlusun: Şanslısın, uğurlusun.
Kutsal: Uğurlu sel, hayırlı sel
Kutsalan: Uğur getiren, kutlu.
Kutsalar: Uğur getiren, kutlu.
Kutsan: Uğurlu, talihli ad.
Kutsel: Uğuru bol olan, çok çoşkulu
Kutseli: Mutluluk seli, büyük coşku
Kutun: 1. Mutlu. 2. Kutsal.
Kuyaş: Güneş sıcağı.
Kuzay: Güneş görmeyen gölgelik yer.
Kuzey: Güneşi az gören yer; kuzey
Kübra: En büyük, çok büyük manasındadır.
Laçin: 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli.
Lal: Dili tutulmuş, konuşamayan.
Lale: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi
Lalegül: Türk Müziğinde bir makam.
Lâlegül: Lâle ve gül gibi güzel olan
Lalehan: Lalelerin sultanı
Lâlehan: Lâle gibi güzel olan
Lâleruh: Lâle yanaklı, yanağı lâle gibi kırmızı olan
Lalezar: Lale bahçesidir.
Lâlezar: Lâle yetişen yer, lâle bahçesi
Lâlgûn: Kırmızı renkli, al
Lalin: Eski dilde kırmızı renkli olan.
Lamia: Parlak, parlayan
Lamiha: Işıldayan.
Lâmiha: Parlayan, parlak
Lamiye: Parıldayan, parlak
Lara: Su perisi
Larasu: Su perisi.
Larissa: Yunanistanda antik bir şehir.
Latife: Yumuşak, hoş nazik / Espri, şaka
Lavanta: Lavanta çiçeğinden elde edilen ispirtolu güzel bir koku.
Lavin: Heyelan, çığ.
Lavinya: Bir çeşit çiçek.
Layike: Ulaşılması gereken herhangi bir amaca veya maddeye uygun olan.
Laylank: Zambak.
Layza: En yüksek.
Lebibe: Akıllı, zeki.
Lebriz: Ağzına kadar dolu olan.
Ledeyna: Allah’ın makamı, huzuru
Lema: Parıltı, parlayış
Leman: Titrek / Parlamak / ekin toplamak
Lemide: Parlak, parıldayan
Lemis: Dokunma, elleme
Lemiye: Parıldayan.
Lena: Bizim için, bizden biri.
Lerzan: Titreyiş, titrek
Lerze: Titreme
Lerziş: Titreme, titreyiş
Letafet: Hoşluk, güzelliktir.
Levin: Rengarenk, renk, boya anlamındadır.
Levzi: Badem gibi olan.
Leyal: Geceler.
Leyan: Parlayan
Leyla: Uzun ve karanlık gece, çöl gecesi.
Leylagül: Siyah gül.
Leylak: Mor ve beyaz renklerde çiçek açan, salkım şeklinde, hoş kokulu bir bitki
Leylan: Serap, yanılgı.
Leyli: Geceye özgü, gece yapılan
Leylifer: Gece ışığı
Leylim: En karanlık gece
Leylüfer: Gece ışığı
Leyya: Susuz yer.
Lezin: Hızlanma.
Lezir: Akıllı, zeki
Leziz: Lezzetli, tatlı, hoşa giden
Lezize: Tadı, güzel, hoş olan.
Lğıl: Yumuşak akan su.
Lidya: Anadoluda eski bir uygarlık adıdır.
Lila: Açık eflatun rengi.
Lilya: Cennet bahçesi.
Limon: Turunçgillerden bir ağaç ve bu ağacın meyvesi
Lina: Kuran’da da geçen Lina ’nın anlamı hurma fidesi demektir.
Linda: İsyanyolca’da güzel anlamına gelen isim.
Linet: Sürgün.
Lirik: Coşkun.ilhamla dolu.
Liva: 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kaza-vilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Liva-i şerif.
Livanur: Hz. Muhammed s.a.v. efendimizin bayrağı.
Livza: Bolluk, bereket.
Liya: Sabrın en güzeli.
Liyakat: 1. İktidar, güç. 2. Erdem
Liyan: Sarmaşık türü adıdır.
Lizge: Çiçek tomurcuğu anlamına gelir.
Lodos: Güneyden esen rüzgar
Lorin: Işıklı, aydınlık.
Loya: Lazca’da tatlı kız anlamına gelen kelime.
Lşılar: Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı.
Lşılay: Ay ışığı, parlak, ışıldak
Lşıldar: Göz alıcı, ışık saçan.
Lşıltan: Tan yerinin ışığı.
Lşınay: Ay gibi ışıldayan.
Lulu: Olağanüstü şeydir.
Lulubar: İnci yağmuru manasındadır.
Lüle: Çiçek.
Lüte: Bükülmüş, dürülmüş, düzeltilmiş şey.
Lütfiye: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili
Lütuf: İyilik, güzellik, hoşluk
Lütufkar: İyilik eden
Macide: Şan ve şeref sahibi
Madelet: Adalet, doğruluk.
Mağfiret: Tanrı’nın kullarının günahlarını bağışlaması. 2. şefkat, acıma ve yargılama.
Mahbube: Sevgili
Mahçiçek: Ayçiçeği
Mahfer: Ay ışığı.
Mahınev: Yeni ay, ayça, hilal.
Mahibe: Bereketli ve heybetli.
Mahidevran: Mah Ay ya da güzel yüz, devran ise devir veya zaman manasına geliyor. Bu durumda mahi devran, kelime anlamı olarak zamanın güzeli, devrinin güzeli’, ‘zamanın ayı manalarına geliyor.
Mahinur: Ay yüzlü nurlu güzel.
Mahire: Hünerli, becerikli
Mahiye: Aylık, maaş.
Mahizar: Ayın çok olduğu gece.
Mahizer: Altın renginde ay.
Mahmude: 1-Övülmüş, Methedilmiş; Övgüye Değer, Övülmeye Değer. 2-Allah’a çok şükreden, çok hamt eden.
Mahmure: Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Süzgün ve dalgın bakışlı göz.
Mahnur: Işıklı ay
Mahpare: Ay parçası, çok güzel kadın. – bk. Mehpare
Mahperi: Ay gibi güzel olan kız.
Mahpeyker: Güzel yüzlü, nurlu. Kösem Sultan’ın adıdır.
Mahrem: Gizli, saklı. 2. İçli dışlı, sırdaş.
Mahru: Yüzü ay gibi güzel olan.
Mahrume: Yoksun kalmış. 2. Payı kısmeti olmayan, şanssız.
Mahrur: Alevlenmiş, ateşli.
Mahsure: Kuşatılmış, sarılmış.
Mahşer: Kıyamet günü ölülerin dirilip toplanacakları yer ve zaman.
Mahten: Ay gibi beyaz, ışıklı, parlak teni olan.
Mahter: Yeni ay, ayça, hilal.
Mahur: Klasik Türk müziğinde bir makam.
Mahzure: Çekinme, sakınma. 2. Korku. 3. Savaş.
Maide: Yemek sofrası manasına gelir. Kuran’ın 5. Suresinin ismidir. Surede gökten inen sofra olarak maide ismi geçer.
Makber: Mezarlık.
Makbule: Alınan, kabul olunan, beğenilen
Maksude: İstenilen şey, murat.
Maksure: Kısaltılmış. 2. Elinde olmadan, zoraki. 3. Alıkonulmuş. 4. Camilerde büyükler için ayrılan yüksekçe yer.
Makule: Tür, çeşit. 2. Soy.
Malike: Sahip olan, elinde bulunduran.
Mamure: Bayındırlık . 2. Kent, kasaba.
Mana: Anlam. 2. Düş. 3. İçyüz, 4. Akla yatkın neden.
Manolya: Çok güzel çiçekleri olan bir bitki
Mansure: Tanrı yardımıyle zafer kazanmış. 2. Yardım görmüş.
Maral: Dişi geyik
Marifet: Ustalık, hüner. 2. Uygun olmayan, hoşa gitmeyen.
Mariye: Mısır’da Şen’un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed’e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim’in annesi
Martı: Beyaz ve parlak yeşil renkte deniz kuşu.
Marufe: Bilinen tanınan. 2. Ün kazanmış, ünlü. 3. Dinsel bakımdan iyi bulunmuş, beğenilmiş kimse.
Marziye: Razı olma, hoşnut olma, memnuniyet manasındadır. Nefs-i Marziye olarak tasavvufi nefis mertebelerinin birinin de adıdır.
Masal: Öykü, hikaye.
Masume: Günahsız, suçsuz.
Maşuka: Sevgi, sevilen yavuklu.
Mavera: Bir şeyin ötesinde bulunan, görülen alemin ötesi anlamındadır.
Mavi: Gökyüzünün rengidir.
Mavisu: Deniz
Maviş: Ak tenli ve mavi gözlü
Maya: Asıl, öz, yaradılış.
Mayıs: Bir bahar ayı ismidir.
Mayra: Güzellik.
Mazlume: Zulüm görmüş, haksızlığa uğramış, ezilmiş, yıkılmış. 2. Uysal boynu bükük, nazlı.
Mebruke: Kutlu, bereketli kadın
Mebrure: Hayırlı, beğenilmiş
Mebuse: Gönderilmiş, yollanmış. 2. Milletvekili. 3. Öldükten sonra diriltilmiş olan.
Mecide: Şan ve şeref sahibi. 2. Büyüklük, ululuk.
Mecra: Suyun aktığı yatak, suyoludur. Bir işin gidiş yoludur. Bedendeki ahlatın alıştığı yol.
Medar: Dayanak, yardımcı.
Medeniyet: Uygarlık.
Mediha: Methedilmiş, övünülmüş, beğenilen kadın
Medine: Arabistan’da bir şehirdir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehirdir.
Mefbaret: Övünülecek şey, övünmeye neden olacak şey.
Mefharet: Övünç, övünme, kıvanç.
Mefkure: Ulaşılmak istenilen en yüce amaç, ülkü, ideal
Mefküre: Ülkü, ideal.
Meftune: Gönül vermiş, tutkulu, tutkun.
Mehcure: Uzaklık. ayrılık, 2.-Bir kenara bırakılma.
Mehin: Dişi at. kısrak.
Mehir: Ay.
Mehlika: Ay yüzlü güzel.
Mehpare: Ay parçası, çok güzel
Mehru: Ay yüzlü güzel.
Mehrup: Yoksul, fakir.
Mehtap: Ay ışığı, dolunay
Mehtiye: Doğru yolu bulan, hidayete eren. – bk. Mehdiye
Mehveş: Ay kadar güzel olan
Mela: Doluluk, topluluk, ova gibi anlamları vardır.
Melahat: Yüz güzelliği, cemal
Melaik: Melekler.
Melda: İnce ve taze vücutlu, genç, körpe, nazik
Melek: Çok güzel, çok dürüst, tertemiz
Melekcan: Çok iyi dost. 2. Karakteri iyi olan.
Melekgül: Çok iyi kalpli.
Meleknaz: Nazlı güzel.
Meleknur: 1. Allah’ın nurdan yarattığı varlıklar. Allah’ın emirlerine tam itaat eden varlıklar. 2. Halim, selim güzel huylu kimse.
Meliha: Güzel, sempatik, şirin
Melike: Kadın hükümdar, hükümdar karısı
Meliken: Güzel.
Melikenur: Hayatı aydınlık kadın kraliçe
Meliknaz: Nazlı, güzel, terbiyeli.
Melin: Suda açan bir çiçek
Melina: Kökeni yunanca olup bal anlamına gelmektedir.
Melinay: Cennete düşen ilk yağmur damlası.
Melinda: Bir anlamı bal olarak rastlıyoruz. Diğer anlamı da benim güzel kızım demektir.
Melis: Bal arısı
Melisa: Tatlı, bal gibi, kokulu bir bitki adıdır.
Melissa: Bir tür kokulu, otçul bitki, oğul otu.
Melissa / Melisa: 1.Bir tür kokulu, otçul bitki, oğul otu. Baklagillerden, yaprakları lio
Meliz: Tatlı, güzel, bal.
Mellisa: Baklagillerden, yaprakları limonu andıran kokulu bir bitki.
Melodi: Ezgi, müzik parçası
Meltem: Hafif rüzgar, yaz rüzgarı
Memduha: Övülmüş, yüceltilmiş. 2. Övgüye değer.
Memnune: Sevilmiş, sevinçli.
Mena: Sansikritçe bir isimdir. Bilgili demektir.
Menal: Yetiştirme, nâil olma, kavuşma. Osmanlıcadır.. Ele geçirilen, sahip olunan şeye denir.
Menekşe: Mor renkli bir kır çiçeği.
Menesa: Hz. Yusuf’un kızı.
Meneviş: Renk dalgalanmaları.
Menevşe: Kokulu çiçekler açan bir bitki.
Mensure: Saçılmış, serpilmiş.
Menşure: Yayınlanmış, dağıtılmış.
Menzure: Adanmış, adak olarak belirtilmiş.
Meral: Meral (Maral) Dişi geyik
Meram: Arzu, istek, niyet demektir.
Mercan: Deniz dibine ağaç gibi kök salarak büyüyen, hayvan gibi duyguya sahip, kırmızı renkli, kalker iskeletli bir canlı türüdür.
Mergül: Çok nadide bulunan renkte bir gül çeşidi
Meriç: Bulgaristan’dan çıkıp Edirne yakınlarında Arda ve Tunca ile birleştikten sonra Türk-Yunan sınırı boyunca akarak Enez yakınlarında Ege Denizi’ne dökülen ırmaktır.
Merih: Mars gezegeni
Mersa: Liman.
Merve: Mekke’de bir dağın adı olup hacılar, Merve ile Safa arasında Sa’y ederler yani 7 defa gidip gelirler. Kur’an-ı Kerim’de bakara suresi 158. Ayet’te geçmektedir.
Meryem: Dinine bağlı, iffetli kadındır. Hz. Meryem
Merza: Meleklerin kraliçesi demektir.
Merze: Mercan
Merziye: Beğenilen, güzel olan.
Merzuka: Rızkı verilmiş, mutlu
Mesadet: Mutluluk, sevinç.
Meserret: Sevinç, şenlik
Mesrure: Sevinmiş, sevinçli. 2. İsteğine kavuşmuş, mutlu olmuş.
Mesture: Örtülü. 2. Gizli saklı. 3. Namuslu, açık gezmeyen kadın.
Mesube: Hayırlı ve yararlı bir işe karşı Tanrı’nın armağanı.
Mesudane: Mutlu olanlar gibi, mutlulukla.
Mesude: Bahtiyar, mutlu.
Meşakkat: Güçlük, sıkıntı, zorluk. 2. Eziyetli, zahmetli iş. .
Meşale: Ucunda, alev çıkararak yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek.
Meşine: Ela, ela gözlü
Meşk: Yazı örneği. 2. Yazı ve müzikte alıştırma, uygulama
Meşkure: Beğenilmiş, övgüye değer, teşekkür edilecek değerde.
Metanet: Dayanıklı, sağlam olma.
Metik: Küçük çiçeklerin goncası.
Meva: Sığınılacak yer, yurt, mesken. Cennette bir mekan adıdır.
Mevcude: Mevcut olarak, kendisiyle birlikte.
Mevhibe: Tanrı vergisi, bağış.
Meviza: Osmanlıcadır; öğüt, nasihat demektir.
Mevlide: Doğma, dünyaya gelme. 2. Doğum yeri. 3. Doğum zamanı, tarihi.
Mevlüde: Yeni doğmuş çocuk.
Mevsim: Yılın dört bölümünden biri.
Mevzune: Biçimli, düzgün. 2. Düzenli, vezinli, ölçülü.
Meygün: Şarap renginde, şaraba benzer.
Meyil: Bir yana eğilmiş olma, eğilim. 2. Sevgi duyma, sevip tutulma.
Meyra: Parıldayan Işık
Meyyal: Meyleden, aşırı istekli
Meyyit/Meyyite: Çok zayıf.
Meziyet: Bir kişiyi benzerlerinden üstün gösteren nitelik. Beceri
Mısra: Şiirin bir satırı
Mia: Parlayan, parıldayan, parlak.
Mihman: Konuk, misafir.
Mihra: Bir kuyruklu yıldız adı.
Mihrace: Hindistan’da prenseslere verilen unvan.
Mihranur: Sevgi güneşi, ışık.
Mihrap: Umut bağlanan yer.
Mihri: Güneşle ilgili
Mihriban: Güleç, yumuşak huylu
Mihrican: Sonbahar.
Mihrigül: Güler yüzlü, dost, sevecen, güzel
Mihrimah: Güneş ile ay.
Mihrimah/ Mihrümah: Güneş ve ay.
Mihrinaz: Çok nazlı
Mihrinisa: Güler yüzlü, faziletli kadın.
Mihrinur: Güldüğünde ışıklar saçan
Mihrişah: Şahların güneşi demektir.
Mihrişan: Şanlı, şöhretli, güleryüzlü dost.
Mihrişen: Şen, şakrak, güleryüzlü.
Mihriye: Güneşle ilgili.
Mila: Rusça kökenlidir; canım benim, bitanem anlamındadır.
Mileb: Diren, direngen.
Milena: Sevilen kız, sevgili.
Mimoza: Güzel bir çiçek
Mina: Camın ana maddesi. 2. Liman, iskele. 3. Gökyüzü.
Mine: 1. Maden ve çini üzerine vurulan camı andırır cila. 2. Dişlerin üzerindeki ince ve parlak tabaka. 3. İnce ve parlak nakış.
Minel: Cennetteki inci tanesi.
Minen: Minnet etmek demektir.
Minnet: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu; 2. Bir iyiliğe karşı teşekkür etme, memnuniyet duyma.
Mintaha: Cennet kapısıdır.
Mira: Eski Likya kentlerinden birinin adı. Bir kuyruklu yıldız adıdır. Ayrıca İspanyolca’da da “bak” anlamındadır.
Miranda: Hayran edilmesi gereken
Mirari: İnci
Miray: Yılın ilk aylarında doğan / Güneş gibi ay gibi parlayan
Miraz: Amaç, hedef
Mircan: Gerçek dost olan değerli kimse / Güneş gibi aydınlık. / Canın içi… gibi farklı anlamlarına rastlıyoruz.
Mirden: Cennet yüzü.
Mirgün: Günlerin şahı padişağı.
Mirhan: Candan, canın içi.
Misal: örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek. 2. Benzer, eş gibi.
Mislina: Eshab’ül-Kehf’in(Yedi uyurlar) isimlerinden bir tanesi.
Mişvar: Huy, alışkanlık, tarz.
Miyase: Değerli taşlarla süslü taç.
Miyaser: Yarası değerli taşlarla süslü taç
Mizur: Munzur nehri.
Moral: Mor ile al, hem mor hem al renkte; moral, motivasyon gibi anlamları vardır.
Moran: Sis.
Morgül: Mor renkte gül
Moripek: Mor renkte ipek
Muaccel: Acele olunmuş, acelecilik. 2. Peşin, vadesi olmayan.
Muadelet: Değer bakımından eşit olma, eşitlik, denklem.
Mualla: Makam ve rütbece yüksek olan
Muazzez: Sevilen, aranan
Mucibe: kap eden, gereken.
Mucide: Bilinen şeylerin yardımıyla hiç bilinmeyen bir şey bulma. 2. Yeni düşünce ve anlamlar bulabilen.
Mucize: İnsanı şaşkınlık içinde bırakan olağanüstü olay.
Muhabbet: Sevgi. 2. Dostça konuşma, yarenlik, sohbet etme.
Muhibban: Sevenler muhabbeti olanlar. 2. Dostlar, ahbaplar. 3. Bir tarikate sevgi duyanlar, bağlı olanlar.
Muhibbe: Kadın dost.
Muhlise: İçten, samimi, dost canlısı
Muhsine: İyilik yapan, hoşgörülü.
Muhterem: Saygın, saygıdeğer
Muhteşem: Görkemli, gösterişli, büyük ve göz alıcı.
Mukadder: Tanrı hükmü, kader, alın yazısı
Mukaddes: Kutsal olan, mübarek olan
Mukbile: İkbal sahibi. 2. Mutlu, kutlu.
Mukime: Bir yerde yerleşmiş, orada oturan.
Munise: Canayakın, sempatik
Muradiye: Muradına eren
Musiye: Vasiyet eden kadın.
Muslihe: Islah eden, düzelten, iyileştirmeye çalışan. 2. Barıştıran, arayı düzelten.
Muştu: Müjde, sevindirici haber.
Muteber: Hatırı sayılır, güvenilir, saygın.
Mübeccel: Yücelmiş, saygı gösterilmiş yüce, ulu.
Mübeddil: Değiştiren.
Müberra: Aklanmış, temize çıkarılmış
Mübeşşer: Müjdelenmiş.
Mübeyyen: Beyan edilen, bildirilen, açıkça söylenen.
Mübine: İyiyi, kötüyü ayıran. 2. Apaçık, besbelli.
Mübtesim: Gülümseyen, tebessüm eden.
Mücber: Zorunlu, zorlanan.
Mücella: Parlak, cilalanmış
Mücevher: Değerli süs eşyası.
Müçteba: Seçilmiş, seçkin.
Müdebber: Tedbir, önlem alınmış. 2. Her şey düşünülmüş. 3. Azat olması için sahibinin ölümü koşul olarak kabul edilmiş köle.
Müdrike: Anlayan, kavrayan, idrak eden. 2. Yaklaşan, ulaşan.
Müeccel: Tecil edilmiş, sonraki bir zamana bırakılmış, ertelenmiş.
Müedda: Eda edilmiş, ödenmiş. 2. Anlam, kavram.
Müesser: Eser bırakan, eser sahibi
Müeyyet: Sağlamlaştırılmış, güçlendirilmiş. 2. Yardım gören.
Müfide: Anlatıcı, yararlı
Müge: İnci çiçeği
Mühibe: Korku ve saygı uyandıran.
Mühire: Aydınlatan.
Mühri: Güneşli.
Müjde: İyi haber, sevinçli haber
Müjdecan: İyilik haberleri getiren
Müjdenaz: Nazlılığıyla kendini sevdiren.
Müjdenur: İnsanın içini ferahlatan haber.
Müje: Kirpik.
Müjgan: Kirpik
Mükafat: ÖdüL. 2. Değerlendirici, sevindirici davranış.
Mükedder: Üzgün, acılı, üzüntülü, kederli.
Mükesser: Kırık, kırılmış.
Mükrem: İkram olunmuş, değer verilerek ağırlanmış,
Mükrime: İkramı bol olan
Müldüz: Duru, berrak su.
Müleyyen: Yumuşatılmış, mülayimleştirilmiş.
Mülhime: İlham eden, içe doğduran.
Mülkiye: Devlet yönetimindeki sivil görevliler sınıfı
Mülzime: Susturan. 2. Gerekli gören.
Mümine: Tanınmış iman etmiş, İslam dinine inanmış, Müslüman kadın
Münciye: Kurtaran, kurtancı.
Münevver: Nurlanmış, ışıklandırılmış, aydın, saygıdeğer
Münibe: Allah’a teslim olan. Güzel yağan yağmur
Münife: Yüksek, ulu, büyük. 2. Ululuk
Münime: Nimet veren, yedirip içiren. 2. İyiliksever, velinimet.
Münire: Işık veren, aydınlatan
Münşire: Anlatımı iyi olan sekreter. 2. İyi hatip.
Münteha: Son nokta, son sınır, nihayet, akıbet
Mürebbi: Çocuk eğiticisi kadın.
Müren: Büyük akarsu ırmak ve bir tür balık adıdır.
Müride: Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse.
Mürşide: Doğru yolu gösteren kılavuz
Mürüvvet: Kişilik, şahsiyet, insanlık, cömertlik, iyilikseverlik
Mürvet: Mertlik, yiğitlik
Mürvet/Mürüvvet: Yiğitlik, Kişilik, mertlik
Müsalemet: Barış içinde yaşama, iyi geçinme.
Müseccel: Sicil defterine, kütüğe yazılmış
Müsemma: Adı olan, adlanmış. 2. Parası, sayısı tutarı belli. 3. Belli bir zaman süresi.
Müslime: Müslüman
Müstakbel: İleri bir tarihte beklenen, gelecek. 2. İstikbal, gelecek (zaman).
Müstesna: Bir bütünün veya kuralın dışında olan
Müşerref: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış
Müteber: Geçerli, sağlam.
Müveddet: Sevgi, muhabbet, dostluk.
Müyesser: Kolayca olan, kolayca bulunan
Müzehher: Çiçekli
Müzeyyen: Süslü, süslenmiş
Nabia: Yerden fışkırıp çıkan, akan, fırlayan
Nabiye: Haberci, haber veren.
Naciye: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
Naçari: Çaresiz, olanaksız, zor durumda kalma.
Nadide: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan
Nadime: Tövbe eden
Nadir: Seyrek, az bulunur.
Nadire: Az bulunur, seyrek, ender bulunan
Nadiye: Seslenen, bağıran.
Nafia: Bayındırlık işleri
Nafile: Yararsız, boşa giden, boş, işe yaramayan. 2. Fazladan kılınan namaz veya tutulan oruç.
Nafiye: Ortadan kaldıran kişi.
Nafize: Sözü geçen kişi
Nagehan: Ansızın, birden bire, zamansız, vakitsiz
Nagehan / Nagihan: (Fars.) Ka. – Ansızın, birdenbire.vakitsiz
Nagihan: Ansızın, birden
Nağme: Uyumlu ses
Nağmehan: Şarkı söyleyen
Nahide: Yeni yetişen genç kız
Nahide/Nahite: Körpe, genç kız.Yeni yetişen kız
Nahire: Ayın ilk günü veya son gecesi.
Naibe: Birinin yerine geçici olarak oturan vekil
Naile: Muradına ermiş
Naime: Hoş, zarif kadın
Naire: Ateş, alev, sıcaklık.
Nakiye: 1. Temiz, pak. 2. Çok ince, çok güzel, zarif.
Nakşıdil: Gönül resmi, gönül süsü.
Nalan: İnleyen, feryat eden
Nalie: Muradına eren, kazanmış, ele geçirmiş.
Name: Mektup, sevgi mektubu
Namiye: Yetişen, Büyüyen, Çoğalan, Artan, Fazlalaşan, Güç Kazanma, Yetişme, Gelişme, Olma, Namlı, Ünlü, Tanınmış, Şöhretli anlamlarını taşır
Nargül: Kırmızı gül, gül gibi güzel olan
Narin: İnce yapılı, zarif
Nariye: Cehennemle ilgili. 2. Cin peri.
Nas: Yardım eden, yardımcı. Kuran’ da bir sure ismidir. İnsan anlamına da gelir.
Nasibe: Birinin payına düşen şey
Nasiye: Altın
Naşide: Şiir söyleyen, şiir okuyan
Naşire: Dağıtan, yayan.
Nayad: Denizkızı
Naz: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış
Nazan: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan
Nazar: Göz değmesi, göz
Nazbahar: Nazlı olması güzelliğinden gelen
Nazcan: Nazlı dost
Nazdar: Nazlı. Naz yapan
Nazende: Nazlı, alımlı
Nazenin: Cilveli, nazlı
Nazer: Nazar
Nazgül: Gül kadar güzel olan, nazlı
Nazgüzar: Becerilerini göstermekte nazlanan
Nazılşah: Nazlanması gücünden kudretinden gelen.
Nazılyel: Usul usul esen yel.
Nazife: Temiz pak bayan
Nazik: İnce, narin, terbiyeli, saygılı, güzel zarif anlamlarını taşır
Nazikane: İncelikle, saygıyla, nezaketle.
Nazile: Yukardan aşağıya inen anlamındadır. Bir yere konan, bir yerde konaklayan
Nazime: Düzenleyen, tanzim eden.
Nazire: Örnek, karşılık
Nazlan: Naz yap, cilveli ol
Nazlı: Naz eden, cilveli, işveli
Nazlı(M): Naz yapan, işveli, edalı
Nazlıay: Ay kadar güzel olduğundan ötürü nazlı olan
Nazlıcan: Nazlı dost
Nazlıcık: Sevimli, işveli.
Nazlıdil: Kendini ağırdan satan.
Nazlıela: Ela gözlü, nazlı bakışlı.
Nazlıfer: Ruhunu yansıtmakta nazlanan
Nazlıgöz: Süzgün bakışlı.
Nazlıgül: Naz yapan, değer verilen sevgili
Nazlıgülen: Gülmekte bile nazlanan
Nazlıgüz: Ruhundaki hüznü yansıtmakta nazlanan.
Nazlıhan: Naz yapan
Nazlım: Naz yapanım, işvelim, cilvelim, benim nazlım
Nazlınur: Nazlı ışıltı
Nazlısel: Nazlı, coşkulu.
Nazlıses: Ağzından zorla laf alınan. 2. Pek konuşmayan.
Nazlısoy: Nazlı bir soydan gelen.
Nazlısu: Nazlı ama yüreği temiz olan.
Nazlışah: Nazlanması gücünden, kudretinden gelen
Nazlışan: şöhretinden yanına yaklaşılmayan.
Nazlışen: Gülmekte bile nazlanan
Nazlıtan: Nazlı güzel, nazenin.
Nazlıyar: Nazlı sevgili.
Nazmiye: Vezinli ve kafiyeli sözle, nazımlailgili
Nazra: Bir tek bakış anlamına gelmektedir
Nebahat: Onur, şeref, ün
Nebihe: Şan, şöhret sahibi.
Nebile: Fazilet sahibi.
Nebiye: Yol gösteren
Necibe: Soylu, soyu temiz
Necla: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale, nesil
Necmiye: Yıldızlarla ilgili, yıldızlaraait
Necve: Çocuk, evlat.
Neçar: Çaresiz.
Neda: Çiğ damlası, nem, rutubet
Nedime: Zengin veya itibarlı bir kadının arkadaşı / Saray hayatında Sultan hanımlarının yardımcıları / Gelinin yardımcısı
Nefaset: Güzel ve enfes olma durumu. 2. Tat güzelliği.
Nefel: Çiçek
Nefes: Hayat kaynağı olan soluk, canlılık
Nefika: Temiz, berrak
Nefis: Öz varlık kişilik. 2. İnsanın yeme içme gibi ihtiyaçlarının bütünü. 3. Pek hoş, istek uyandıran, çok güzel.
Nefise: Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen
Nefsi: Nefisten doğan şeylerle ilgili. 2. Kişinin kendine ait, onla ilgili.
Nehar: Gündüz
Nehir: Irmak, büyük akarsu
Nehire: Gereğinden fazla
Nejan: Keskin gözlü.
Nejla: Kuşak, sülale
Nejla (Neclâ): 1. Çocuk, evlat. 2. Kuşak, soy, nesil. 3. Güzel gözlü kadın.
Nemika: Mehtap.
Nemir: Ölümsüz.
Nergis: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki
Nergise: Nergisle ilgili.
Nergisi: İnsanın aklını başından alan göz. 2. Nergis biçiminde kesilerek yapılan bir tür hamur işi.
Neriman: Pehlivan, yiğit
Neris: Gözümün bebeği gözümün içi manasına gelir.
Nermık: Yumuşacık.
Nermin: Yumuşak, nazik, ince
Nerwan: Silopi ovasında tarihi bir şehir.
Nesevi: Kadınla ilgili, kadınlık.
Nesibe: Temiz, soylu
Nesil: Aynı çağda, aynı yaşta bulunan kimselerin tümü, kuşak
Nesim: 1. Yumuşak esinti, yel. 2. Yumuşak huylu.
Nesime: Yel, hafif esinti. 2. İyi huy.
Nesli: Soylu
Nesliad: Asil isim.
Nesliay: Asil ay.
Neslican: Sevgi dolu soyu olan.
Neslicik: Sevimli, soylu.
Neslidil: Güzel sözler söyleyen.
Nesligül: Soyunun gülden gelmesi
Nesligülen: Gülen bir soydan gelen.
Nesligün: Özel gün.
Nesligüz: Güzel bir sonbahar.
Neslihan: Han soyundan gelen
Neslinaz: Nazlılığı kanından gelen
Neslinur: Soyu ışık saçan.
Neslisal: Soyuyla övünen.
Neslisay: Saygınlığı ve soyluluğu karakterinde barındıran.
Neslisel: Coşkusu soyundan gelen. .
Neslisen: Soylusun.
Nesliser: Asilliğiyle gözler önünde olan.
Neslises: İyi hatip.
Neslisev: Kendin gibi olanı sev.
Nesliseven: Adı gibi olanı seven.
Neslisever: Kendi gibi olanı sever.
Neslisoy: Çok asil bir soydan gelen.
Neslişah: Şah soyundan gelen
Neslişan: Geçmişinden gelen bir şöhrete sahip kişi.
Neslişen: şen şakrak bir soydan gelen.
Neslitan: Soylu güzel, asil.
Nesliten: Yüreğindeki soyluluğu dışına yansımış.
Nesliyar: Doğuştan sevecen.
Nesliyel: Bağra esen.
Nesrin: Bir tür yaban gülü
Nesteren: Yaban gülü. Ağustos’ta açan gül.
Neşe: Sevinç, gönül ferahlığı
Neşead: Adı gibi neşeli, şen şakrak olan.
Neşeay: şen şakrak, güzel.
Neşecan: Sevinçli
Neşecik: Sevimli, şen şakrak.
Neşegül: Sevimli güzel.
Neşeli: şen şakrak.
Neşem: Yaşamın sevimli yanlarını bulan.
Neşenaz: Sevimli, nazlı.
Neşenur: İçindeki coşkuyu dışarı saçan.
Neşesal: Ruh sevincini herkese yansıtan.
Neşesel: İçtenliğini, neşesini, coşkuyla yansıtan.
Neşever: Çok neşeli
Neşide: şiir. 2. Bir toplulukta okunmaya değer şiir. 3. Ata sözü gibi kullanılan beyit veya dize.
Neşire: Yayma, dağıtma, çıkartma. 2. Bir yere yazma, yazdırma. 3. Kitap, gazete bastırıp çıkartma 4. Kıyamet günü tüm insanların dirilmesi
Neşure: Durmaksızın yayın yapan.
Neşve: Keyif, neşe
Neşvünema: Büyüme, gelişme, yetişme.
Netice: Son, sonuç, bitim. 2. Öz, özet.
Nev: Yepyeni
Neva: Ses, seda, makam, ahenk, name
Nevade: Torun
Nevai: Makam, ses ve ahenkle ilgili. 2. Nasiple ilgili.
Nevair: Ateşler, alevler.
Neval: Şans, talih
Nevaziş: Okşama gönül alma, iltifat etme.
Nevbahar: İlkbahar, ilkyaz
Nevber: Turfanda çıkan meyve. 2. Göğüsleri yeni çıkan kız.
Nevcan: Yeni doğmuş.
Nevcihan: Yeni yetişen
Neveser: Türk müziğinde bir makam ismi
Nevgece: Yeni yeni oluşan gece
Nevgül: Yani açmış gül
Nevhager: Ağıtçı.
Nevheves: Bir işe yeni başlayan. 2. Sık sık iş değiştiren.
Nevid: Yeni, yepyeni
Nevide: Müjde, sevinçli haber.
Nevin: Yeni, çok yeni
Nevir: Parlaklık, ışıldama. 2. Ağaç çiçeği.
Nevmide: Umutsuzluk.
Nevnihal: Taze fidan
Nevra: Işıklı parlak, çiçek
Nevrazin: Bahar çiçeği.
Nevres: Yeni yetişen
Nevreste: Yeni yetişen, yeni oluşmuş.
Nevriye: Işıklık, parlaklık
Nevrozin: Bahar çiçeği.
Nevruz: Yeni gün
Nevsal: Yeni yıl
Nevsale: Genç, taze. 2. Küçük.
Nevsefer: Yeni yolculuğa çıkan.
Nevşin: İlk ışık, ilk nur
Nevşüküfte: · Yeni açılmış çiçek.
Nevzat: Yeni doğmuş, yeni doğan çocuk.
Newal: Vadi.
Newşe: Şiir.
Neyir: Aydınlık, ışık, parlaklık, güneş
Neylan: Murada ermek, gerçekleşmiş dilek
Neyran: Ateşler, cehennem
Neyyire: Nurlu, parlak. 2. Işık veren cisim, cisim haline gelmiş nur.
Nezafet: Temiz olma.
Nezahat: İç temizliği, paklık
Nezaket: Naziklik, zariflik, incelik
Neziha: Temiz, titiz insan
Nezihe: Temiz, pak
Nezire: Adanan şey, adak.
Nice: Ne kadar, ne denli, nasıl, oldukça çok
Nida: Bağırma, sesle çağırma, haykırma
Nifa: Menfaat, fayda
Nigah: Bakış. bakma, göz.
Nigar: Resim, resim gibi güzel
Nihade: Koymuş, koyulmuş.
Nihai: Fidan, taze sürgün.
Nihal: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi
Nihan: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz
Nihavent: Türk müziğinin en eski makamlarından biri.
Nihle: Allah’ın emaneti
Nil: Afrika kıtasında bir nehir
Nilay: Işıklı mavi ve lacivert
Nilberk: Parıltı, ışık.
Nilda: “Mucize” cennet kapısındaki meleklerden biridir.
Nilgün: Mavi renkte, çivit rengi
Nilhan: Nil havzası hanlarından.
Nili: Çivit mavisi.
Nilsu: Su gibi ışıltılı, değerli.
Nilüfer: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi
Nimet: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler
Nira: Ancak rüyada karşılaşılabilen nadide güzel
Niran: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar – Ateşler – Cehennem
Nirwana: Zerdüşt dininde Arafat. 2. Meydan.
Nisa: Kadındemektir. Kuran’ da bir sure adıdır.
Nisan: Yılın dördüncü ayı
Nisanur: Aydınlık kadın
Nisvan: Kadınlar.
Nisyan: Unutma, hatırdan çıkartma. 2. Unutulma.
Nişan: Nisan ayı.
Niyet: Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünme, maksat.
Nudem: Pişman olma, pişmanlık
Nupelda: Yeni açılmış tomurcuk
Nur: Işık, aydınlık
Nural: Kutsal ışık
Nurâlem: Evreni, âlemi aydınlatan ışık.
Nuran: Işıklı, nurlu, aydın
Nurani: Nur yüzlü. 2. Görünüşü saygı uyandıran.
Nuray: Ay ışığı gibi nurlu
Nurbanu: Aydınlık yüzlü kraliçe, güzel kadın
Nurben: “Nurluyum, ışık saçıyorum” anlamında kullanılan bir ad.
Nurcan: Işık canlı, can ışığı
Nurcihan: Cihan’ın nuru, ışığı. Dünyaya ışık saçan
Nurçin: Nur toplayan
Nurdal: Işık saçan dal, ışıklı dal
Nurdan: Işıktan yapılmış
Nurdanay: Işık saçan güzel.
Nurdane: Nur yüzlü, nur gibi güzel.
Nurdil: Nurlu olduğu gibi aynı zamanda da tatlı dilli.
Nurdoğan: Işık gibi güzel doğmuş olan ışık gibi doğan, doğan ışık
Nureda: Işık saçan işveli güzel.
Nurefşan: Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan. Nur ve efşan kelimelerinden birleşik isim
Nurel: Aydınlık el, ışık el
Nurfer: Aydınlık, parlak, ışık, gözün aydınlık kısmı
Nurfeza: Işığı artıran, ışık saçan.
Nurfidan: Gençliğiyle ışık saçan.
Nurgör: Işık gör
Nurgöz: Gözleriyle ışık saçan, göz kamaştıran.
Nurgül: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık
Nurgün: Nurlu gün, günün ve bütün hayatın nurlu parlak olması
Nurgüz: Sonbahar ışığı.
Nurhal: Işıklı hal, aydınlık durum
Nurhan: Aydın hükümdar
Nurhanım: Aydınlık, ışık saçan hanım.
Nurhayal: Hayallerdeki ışık.
Nurhayat: Aydınlık, parlak, hayat
Nurhilal: Işık saçan hilal.
Nurışık: Pırıl pırıl parlayan ışık, aydınlık ışık
Nurinisa: Nurlu kadın.
Nuriş: “Nuriye” isminin kısaltılarak söylenen bir biçimi.
Nuriye: Işıklı, ışıktan gelme
Nurkadın: Aydın, parlak kadın.
Nurkan: Kanı ışıklı olan
Nurlu: Aydınlı, ışıklı, parlak. 2. Saygı uyandıran, temiz.
Nurmelek: Melek gibi saf ve temiz güzel
Nurnigar: Güzelliğiyle göz kamaştıran sevgili.
Nurnigâr: Işıklı, aydınlık sevgili.
Nurol: Işık saç, ışık ol, nur gibi, gökkuşağı gibi güzel ol
Nuröz: Işıklı öz, aydınlık öz, özü kendisi aydınlık kimse
Nurper: Işıklı kanat
Nurperi: Işıktan yapılmış ve peri kadar güzel; güzel ışıklı peri
Nursabah: Işıklı, aydınlık sabah.
Nursaç: Işık dağıt, ışık saç
Nursal: Işıksal ışıkla ilgili
Nursan: Işık veren ad, ışık saçan san, ışıklı san, ışıktan yapılmış ad
Nursay: Işık gibi say, ışık gibi bil anlamında
Nurseda: Aydınlık ses
Nursel: Sel gibi ışık
Nurselen: Aydınlık müjde.
Nurseli: Işık seli
Nursema: Aydınlık gökyüzü
Nursen: Işık gibi nurlu
Nursena: Nur ve Sena isimlerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
Nursenem: Nur ve senem isimlerinin birleşimidir
Nursenin: Işık. 2. Aydınlıklar senin.
Nurser: “Işık ser, çevreni aydınlat” anlamında kullanılan bir ad.
Nurseren: ışığıyla göz kamaştıran.
Nursev: Işığı sev, ışık sev
Nurseven: Aydınlığı seven.
Nursever: Aydınlığı sever.
Nursevil: Sevilen, ışık saçan.
Nursevim: Işıklı ve sevimli
Nursevin: Aydınlık ol ve sevin
Nurseza: Nura layık, ışığa, aydınlığa layık
Nursim: Aydınlık ve gümüş gibi parlak
Nursima: Işıklı, aydınlık yüz
Nursine: Yüreğide kendi gibi nurlu olan.
Nursoy: Işık saçan bir soydan gelen.
Nursu: Su gibi aydınlık ve güzel
Nursun: “Sen ışıksın, nur gibi aydınlıksın” anlamında kullanılan bir ad.
Nurşah: Işıldayan hükümdar
Nurşan: Göz kamaştırıcı bir şöhrete sahip olan.
Nurşen: Işık gibi şen ve güler yüzlü
Nurşin: Tatlı ve lezzetli
Nurtaç: Mücevher gibi parıldayan, ışık saçan.
Nurtan: Alacakaranlık ışığı.
Nurtane: Parlak ve ışıklı olan.
Nurtek: Nur gibi parlak ve aydınlık olan.
Nurten: Teni ışık gibi beyaz olan
Nurtop: Işık küresi.
Nurver: Işık saçan, ferahlatan.
Nurveren: Işık, parlaklık, aydınlık veren.
Nurzen: Nurlu, ışıklı kadın.
Nurzer: Altın gibi parlak ışık.
Nuşabe: İçene ölmezlik sağlayan su, ab-ı hayat.
Nuşanuş: Sürekli içme, içtikçe, içerek.
Nuşin: Tatlı, lezzetli. 2. içki.
Nutiye: Gökyüzündeki en parlak yıldız
Nüceba: Asiller, soylular.
Nüdema: Arkadaşlar.
Nüjen: Modern.
Nüket: Zarif söz, nükte
Nükhet: Güzel ve hoş kokulu
Nükte: Şaka
Nümune: örnek.
Nüshet: Sevinç, eğlence, neşe.
Nüvide: Müjde.
Nüvişte: Yazılmış şey, mektup.
Nüzhet: Sevinç, eğlence.
Oba: Yurt, mesken
Ocan: Sevilen kişi
Odana: Kırgız ve Kaşgar Türkleri’nde dişi peri
Oder: Ateş gibi canlı, hareketli
Odgül: Ateş gülü
Odil: O tatlı dil
Oflaz: 1. Eksiksiz, tam. 2. Yakışıklı, hoş görünen. 3. Eflatun renkli.
Ogül: Gül gibi güzel.
Oksal: Oka ilişkin
Oksu: Hızlı akan su
Okşan: Hep sevilen, beğenilen ol
Okyanus: Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz
Olca: Savaşta ele geçirilen mal
Olcay: Mutlu, ongun, şans, talih
Olça: Savaşta düşmandan ele geçen ganimet
Olgaç: Bilgi ve görgüde olgunlaşan
Olgun: Bilgi ve görgü bakımından zengin kimse.
Olgunsu: İçimi güzel, iyi su.
Olsar: İsim yap, adın duyulsun.
Oluş: Olma işi, olma biçimi var oluş
Omay: Gözde, sevilen, beğenilen
Onat: Güzel, düzgün, doğru, uygun, namuslu.
Ongar: Kurtuluş
Ongu: Sağlık, mutluluk
Ongül: Ön ayak olmak
Opal: Değerli bir taş
Oray: Ateş gibi kızıl renkte ay
Orgül: Ateş kırmızısı
Orkide: Değerli bir çiçek
Ortanca: Gölgelik yerde yetiştirilen bir süs bitkisi, yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasında bulunan
Orun: 1. Makam, öenmli yer. 2. Gizemli, gizli.
Oskay: Neşesi eksik olmayan
Otacı: Hekim, doktor.
Otay: Alev kızıllığında ay.
Oval: Yuvarlak, yumurta biçiminde olan, yan yuvarlak.
Oya: İğne, firkete, tığ, ya da mekikle yapılan, ibrişimden önce dantel oya gibi güzel olan
Oyacan: Nazlı ve kibar
Oyacık: Sevimli zarif kişi.
Oyaçiçek: İnce, kibar, nazik kız.
Oyalı: İnce nazikçe, güzelce.
Oyalıgül: Er ince ayrıntısına kadar çok güzel olan.
Oylum: Derinlik, bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, kıvrım, bukle
Oysu: İnce akan su, derecik
Oytun: Beğenilen yer, güzel yer
Ozangül: İnsanı şair yapan, gül gibi güzel
Öbek: Tomurcuk, aynı türden şeylerin oluşturduğu yığın küme
Ödül: Armağan
Öfke: ötüşen, şen, şakrak.
Öget: İyi, uygun, güzel
Öğe: Öke
Öğet: İyi, uygun, güzel
Öğün: Güzelliğinle, herşeyinle, övün, kendini öv
Öğüt: Tavsiye
Ökmen: Akıllı zeki, bilgili.
Ömrüm: Ömür anlamı taşıyan, ömrün sahibi
Ömür: Yaşama süresi, hayat
Ömürlü: Uzun yaşayan, uzun ömürlü.
Önay: Ay’ın ilk günlerindeki hali, hilal
Önem: Mühim olan, gerekli olan.
Öney: Önde giden, ileri giden, önde olan
Öngül: (ilk çocuk için) ilk gül, önde gelen gül, önde gelen
Öniz: (ilk çocuk için) ilk iz, önceki iz
Önnur: İlk çocuğa verilen bir ad.
Ören: Eski yapı ya da kent kalıntısı
Örengül: Örende yetişen bir tür gül, ak gül, yaban gülü
Örfiye: Gelenek ve görenekle ilgili örfle ilgili.
Örge: Süs, motif
Örgen: Urgan, ince hat, ip.
Örgün: Türlü ve düzenli parçalardan oluşan
Örnek: Benzeri yapılacak olan, benzetilmek istenen şey. model. 2. Bir bütünün niteliğini anlatmak için bütünden ayrılarak verilen küçük parça. göstermelik, numune. 3. Bir şeyin benzeri tıpkısı, misal. 4. En iyi biçimde olan.
Örün: Gökyüzünün açık, aydınlık durumu.
Öşme: Kaynak, suyun topraktan çıktığı yer.
Ötleğen: Sığırcığa benzeyen ötücü bir kuş.
Övgü: Övme, övmek için söylenen söz
Övgül: Övgüye değer, övülmeye değer, övülesi
Övgüm: övmeye değer gördüğüm.
Övgün: Övülmüş, övülen kişi
Övgünç: Bkz. Öğünç, övünç
Övünç: Övünmeye yol açan ya da hak kazandıran şey, kıvanç, sevinç
Öykü: Hikaye/ Masal
Öz: 1. Bir kimsenin benliği, manevi varlığı. 2. Bir şeyin temel ögesi. 3.
Özaltan: Özü kızıl sabah vakti, öz al renkli tan
Özaltın: Özü altın, altın gibi içsel varlığı olan; halis altın
Özant: Yeminine bağlı kimse.
Özaydın: Özü aydınlık, içsel varlığı pırıl pırıl
Özaytan: Özden Ay gibi doğan tan
Özbal: Hiçbir katkısı olmayan bal, gerçek bal, katkısız bal, bal özü
Özbaşak: Başak gibi güzel olan.
Özben: Bireyin kendi varlığı, gerçek ben anlamında
Özbil: Özünü bil; ayrıntıyı değil öz” olanı bil, özü bil
Özbilek: Özünü bilen, öz bilgili
Özcanan: Değer verilen sevgili.
Özde: Kişinin kendi içinde, özünde, canda olan
Özdel: Hediye, armağan.
Özden: Kişinin kendi içinden, özünden, candan olan
Özder: Kısa, öz şeyler
Özderen: Öz derleyen
Özdeş: Birbirine benzeyen, eşit nitelikli, özce eş
Özen: Büyük hassasiyet göstermek
Özenay: Ay gibi çok güzel
Özengül: Özenerek yetiştirilmiş gül özen gülü, istek gülü
Özenir: Bir şeye özenen bir şeyi titizlikle, özenle yapan, özenen
Özenli: Kendisine özen gösteren kimse.
Özenmiş: Özenerek yaratmış
Özer: Yiğit, doğru kimse.
Özey: Aydın kişilik
Özge: Başka, özel. El, yabancı.
Özgecan: Cana can katan
Özgen: Başına buyruk, rahat
Özgönül: Özden ve gönülden
Özgü: Özellikle birine ya da bir şeye ait, mahsus olan
Özgül: Gerçek gül, benim gülüm anlamında
Özgülay: Özelliği, özgülüğü olan ay; özü, kendisi güle benzeyen ay
Özgülüm: Benim kendi gülüm
Özgün: 1. Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. 2. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan.
Özgünel: Benzeri olmayan el, çok güzel el, eli çok güzel olan kimse
Özgüneş: Sıcak kanlı olan.
Özgüney: Kendisine has nitelikleri olan güzel.
Özgür: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, koşula bağlı olmayan, başına buyruk, hür
Özil: Özü yabancı olmayan, kendi ilimiz
Özipek: Özü ipekten
Öziş: Gerçektem eş olan kimse.
Özkut: Özünde kutsallığı barındıran.
Özlem: Hasret, bir şeye karşı veya bir kişiye duyulan kavuşma isteği
Özlen: Hasret çekilen, özlenen
Özlenen: Özlem duyulan, kavuşma isteği uyandıran görme isteği uyandıran, hasreti çekilen
Özler: Kavuşma isteği çeken
Özleyiş: Özlem duygusu, hasret çekme.
Öznil: Nil nehri gibi verimli.
Öznur: Gerçek ışık, ışığı özlü olan
Özperi: Peri kadar güzel
Özpetek: Gerçek petek
Özpınar: Gerçek pınar, gerçek kaynak
Özsel: Öze bağlı, özle ilgili
Özselen: Öz ses, öz bilgi, gerçek bolluk
Özsev: İçten gelen sevgi
Özsevi: İçtenlikle seven.
Özsu: Besleyici su, bitkilerin dokularında bulunan su
Özşah: Güçlü kişilik
Özten: Güzel tenli
Öztün: Sağlam, sağlıklı kişiliği olan
Özüm: Kardeş gibi görülüp, sevilen
Özün: Hakkıyla kazanılmış ün
Özveri: Kendinden bir şeyler verme işi, bir amaç uğruna kendi yararından vazgeçme
Pakize: Temiz, lekesiz, halis, saf
Paksu: Su gibi temiz ve saf olan kimse.
Paksüt: Süt gibi temiz bir karakteri olan.
Pamira: Orta Asya’da bir yayla adı
Pamuk: Uysal, yumuşak kişi
Papatya: Bir kır çiçeği; sarı ve beyaz
Parçe: Parça, bir bütünden ayrılmış küçük bölümler.
Parla: (Parla-maktan buyruk) ışık saç, tutuşup alev çıkar
Parlak: Parlayan, ışıldayan. 2. Temiz ve ışıklı. 3. Göze çarpacak kadar başarılı olan.
Parlanur: Nur gibi parla, ışık saç
Parlar: Işıldar, ışık saçan
Payam: Badem.
Payan: 1. Son, nihayet. 2. Uç, kenar.
Paye: 1. Aşama, rütbe, derece. 2. Basamak, merdiven basamağı. 3. İkizlerin b
Payende: Kararlı, temelli
Payidar: 1. Saygın, rütbeli. 2. Kalıcı.
Payiz: Güz, sonbahar.
Peçen: Çayır, çimen
Pek: 1. Sert, katı. 2. Sağlam, dayanıklı. 3. Hızlı.
Pekak: Çok temiz, çok ak.
Pekay: Ay gibi güzel
Pekbal: Çok tatlı, çok sevimli.
Pekdeğer: Çok değerli, çok kıymetli.
Pekkan: Sağlam, temiz soydan gelen.
Peköz: Sağlam öz, özü sağlam kimse
Peksu: Çok saf ve temiz.
Pekşen: Çok neşeli, çok sevinçli
Pelin: Sağlık için kullanılan bitki, pelin otu
Pelinsu: Pelin + Su isimlerinin birleşimi
Pelit: Meşe ağacı ve yemişi
Pelşin: Yeşil yaprak
Pembe: Kırmızı beyaz renklerin karışımı
Pembegül: Pembe renkli gül gibi olan
Pembenaz: Nazlı güzel
Pembenur: Pembe renkli ışık saçan.
Pera: Beyoğlu’nun eski adı.
Perçem: Kahkül
Peren: Yaprakları gri yeşil ve tüylü, çoban yastığı da denilen bir bitki
Perestide: Sevgili, sevilen, canan.
Peri: Düşsel bir varlık, bir tür enerji varlığı
Perican: İçtenliğiyle güzelleşen kadın
Periçehre: Peri yüzlü, peri kadar güzel.
Peride: Uçmuş, soluk, solmuş.
Perihan: Periler perisi, çok güzel
Perik: Kuş tüyü.
Perin: Gönül tokluğu
Perinaz: Çok güzel olmasından ötürü nazlanan
Perinisa: Kadınların en güzeli.
Perinişan: Peri gibi, periye benzeyen.
Perinur: Peri gibi güzelliğiyle göz kamaştıran.
Peripeyker: Peri gibi güzel yüzlü.
Periru: Peri yüzlü, çok güzel.
Perisu: Peri kadar güzel ve su kadar saf olan
Periveş: Peri gibi çok güzel.
Periyar: Peri kadar güzel sevgili.
Perizat: Peri çocuğu, çok çok güzel
Perize: Kırmızı altın.
Permun: Bezek, süs.
Perran: Uçan, uçucu
Perrin: Naz, nezaket, gönül tokluğu
Peru: ışığa gelen kelebek.
Peruze: Mavi renkli, değerli bir süs taşı.
Pervane: Geceleri ışık çevresinde döner küçük kelebek.
Perver: Besleyen, besleyici, eğiten, eğitici.
Pervin: Ülker yıldız takımı (Süreyya)
Perviz: Güzellik, cilve
Pesen: 1. Kırağı, çiy. 2. Sis. 3. İnce ince yağan kar, çisenti.
Pesent: 1. Beğenen, beğenmiş. 2. Beğenme, seçme.
Pesin: Sonraki, en son
Petek: Arıların ballarını biriktirdiği balmumu altıgen kutucuklar
Peya: Gurur.
Peyam: Badem.
Peyda: Belli, açık, ortaya çıkmak, oluşmak
Peyker: Yüz, sima
Peyma: Ölçen, ölçülü
Peyman: Yemin, ant.
Pınar: Su kaynağı, göze
Pırıl: pırıl pırıl ikilemesinin tekil hali, ışıl
Pırıltı: Işık yansıması
Pırıltılı: Pırıltısı olan, parlak. 2. Süslü, özentili.
Pırlanta: Değerli bir tür elmas.
Pıtırca: Koyu pembe renkli bir bahar çiçeği.
Pıtırcık: Koyu pembe renkli bahar çiçeği
Pıtrak: 1. Dikenli tohumu insanların giysilerine, hayvanların tüylerine yapışa
Pinhan: Gizli, saklı
Piran: Yaşlılar, ulu erenler, ermişler.
Piraye: Süs, bezek
Piroze: Güvercine benzer bir kuş türü.
Piruze: Mavi renkli ve değerli bir süs taşı
Piyale: Kadeh, şarap bardağı
Polen: Çiçek tozu
Prenses: Hükümdar kızı
Pullu: 1. Pulla işlenmiş, pulla süslenmiş. 2. Süslü, bezenmiş.
Punar: Pınar
Pürahenk: Çok uyumlu.
Pürçek: Bitkilerin saçaklı kökü ya da püskülleri; şakaklardan sarkan saç, zülüf, perçem
Püren: Bir çeşit çalı, meşe filizi
Pürenvar: Rengarenk, çok renkli
Pürfer: Çok parlak, aydınlık.
Pürfeyz: Bereketli
Pürheves: Çok hevesli, çok istekli.
Pürhuzur: Huzur dolu.
Pürlen: Nur İçinde
Pürşan: Çok şöhretli
Pürşen: Neşe dolu.
Pürtaravet: Taptaze.
Püsen: İnce ince yağan yağmur.
Püser: Oğul vermek.
Pütün: Olgun, yetkin.
Rabia: Dördüncü
Rabian: Dördüncü olarak,
Raciye: Rica eden, yalvarıp yakaran.
Radife: Bir yıldızın yakınında bulunan bir başka yıldız
Radiye: Kabullenen, rıza gösteren. 2. Boyun eğen.
Rafia: Her türlü destek, ayaklık.
Rafiha: Bolluk içinde, rahat yaşayan.
Ragibe: 1. Rağbet eden, isteyen. 2. Bol hediye.
Rağbet: İstek, arzu. 2. Beğenme, itibar.
Rahel: Hz. Yusuf ve Bünyamin’in annesinin adı
Rahile: Sakin, rahat
Rahime: Acıyan, esirgeyen
Rahiye: Bal arısı.
Rahmiye: Koruyan, esirgeyen
Rahşan: Parlak, parlayan
Rahşende: Farlayan, ışıldayan
Raife: Acıyan, esirgeyen, merhametli.
Raika: Sade, saf, katıksız
Rakabe: Köle, cariye.
Rakıme: Yazan, çizen.
Rakibe: Herhangi bir alanda üstünlük sağlamaya çalışanlardan her biri.
Rakide: Durgun, sessiz, hareketsiz.
Rakime: Yazılan şey, mektup.
Rakkas: Rakseden, dans eden oynayan. 2. Sarkaç.
Rakkase: Geçimini dans ederek sağlayan kadın.
Ramina: Bir bitki
Ramiye: Fırlatan, atan.
Rana: Güzel, hoş görünen
Ranya: ince bakış
Rasiha: Sağlam, kökten güçlü, 2. Bir bilgi dalında, özellikle din bilimlerinde çok bilgisi olan.
Rasime: Âdet, töre, merasim, tören
Rasiye: Büyük dağ.
Raşide: Akıllı, ergin
Ratibe: Maaş, aylık. 2. Görev.
Raufe: Çok merhametli, pek esirgeyen.
Ravda: Bahçe, cennet
Ravza: Ağaçlık ve çimenlik yer
Rayiha: Koku, güzel koku.
Razber: Nisan ayı.
Raziye: Boyun eğen kimse
Rebia: Bahar
Rebiyye: 1. Kış sonlarında yapılan ekim. 2. Eskiden ozanların bahara girerken b
Refah: Bolluk, rahatlık.
Refahet: Bolluk, rahatlık.
Refaket: Arkadaşlık, yol arkadaşlığı.
Refhan: Varlık içinde yaşayan
Refia: Yüksek, yüce
Refiha: Rahatlık ve huzur içinde yaşayan.
Refihe: Bolluk ve rahat içinde yaşayan kimse.
Refika: Kadın, eş, arkadaş
Refiye: Ulu, saygıdeğer
Reftar: Gidiş, yürüyüş.
Reha: 1. Kurtulma, kurtuluş. 2. Ar. Bolluk, genişlik, varlık.
Rehnüma: Yol gösteren
Rekin: Gururlu, ağırbaşlı, yüksek.
Rekine: 1. Gururlu, ağırbaşlı. 2. Saygın yüce, yüksek.
Remide: Ürkmüş, korkmuş.
Remziye: İşaret ile ilgili – Simgesel
Rena: Bakılan, imrenilen, nazar olunan
Renan: Çok ses çıkaran, çınlayan
Rengial: Al renkli.
Rengin: Renkli, boyalı, güzel
Renginar: Ateş renginde olan
Renim: Bağırma, çığlık
Renk: Işığın cisimlere verdiği görüntü niteliği; boya, tarz, şekil, usül.
Resane: Özlem, hasret.
Reside: Erişmiş, yetişmiş, olgunlaşmış.
Resmigül: Gül biçiminde, gül gibi, gül gibi güzel olan.
Resmiye: Resmi anlamındadır
Reşan: Erişen, yetişen
Reşide: Doğru yolu tutan. 2. Ergin, akıllı, olgun, doğru davranışlarda bulunan.
Reşik: Göz bebeği.
Reva: Yerinde, uygun, yakışır
Revan: Yürüyen, giden, akan
Reviş: Yürüyüş, gidiş.2. Tarz, usul, yöntem, üslup.
Revna: Güneş ışığında parlayan su damlası / Göz alıcı güzellikte olan
Revza: Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe.
Reyan: Her şeyin evveli, tazesi
Reyhan: Fesleğen, güzel kokulu bitki
Reyna: Bir daha, yeniden, tekrar
Reyya: Güzel koku.
Reyyan: Suya doymuş
Rezan: Onurlu, ağırbaşlı
Rezik: Gelenek, töre, yöntem.
Rezvan: Bağ, bağcı, üzüm.
Rezzan: Ağır başlı, vakur, ciddi
Rıfkıye: Yumuşak huylu, yavaş, ağır kimse.
Rızaiye: Eski Urmuye şehri.
Rikkat: Acıma, yumuşaklık, 2. incelik, zariflik, içlilik.
Rima: Dişi ceylan yavrusu / Yarık, çatlak, aralık
Rindan: Dünya işini hoş görenler, alçak gönüllüler, kalenderler.
Risale: Küçük, kısa yazılmış kitap, mektup
Risalet: Elçilik, peygamberlik
Riva: Suya doymuş, suya kanmış
Rojbin: 1. Gün kokusu. 2. Aydınlık veren.
Rojda: Gün doğumu
Rojin: Güneş ışığı
Roman: Uzun öykü, çingene
Ronahi: Aydınlık
Roni: Aydınlık, gözdeki ışık.
Ronyaı: şık saçan, alim, ulema
Rosa: Gül rengi, pembe ile kırmızı arası bir renk
Roza: 1. Pembe elmas. 2. Gün doğumu 3. Gül çiçek
Rozerin: Güneşin doğuşu, altın güneş
Ruhan: Güzel kokulu
Ruhcan: Üretken insan, hareketli, yaratıcı kişi.
Ruhfeza: Ruha canlılık katan.
Ruhinur: Yüzü nurlu,
Ruhişen: Şen ruhlu, neşeli, canlı kimse.
Ruhiye: Ruhla ilgili.
Ruhsal: Ruhla ilgili olan, ruhi.
Ruhsar: Yanak, yüz, çehre
Ruhsare: 1. Yanak. 2. Yüz, çehre. – bk. Ruhsar
Ruhsel: İçi içine sığmayan, coşkulu / Ruh+Sel
Ruhsen: “Sen cana can katıyorsun” anlamında kullanılan bir ad.
Ruhşen: Neşeli, mutlu kimse
Ruhuay: Ruh güzelliği olan.
Ruhucan: Samimiyeti yürekten olan.
Ruhugül: Gül kadar temiz bir ruha sahip olan
Ruhugülen: Şen şakrak bir ruh yapısına sahip olan.
Ruhugüz: Hüzünlü bir ruh yapısına sahip olan.
Ruhunaz: Nazlı, nazenin bir karaktere sahip olan.
Ruhunur: İçindeki enerjisini herkese yansıtan.
Ruhuşan: Şöhret arzusu içinde olan.
Ruhuşen: Neşeli bir ruh yapısı olan, şen şakrak,
Ruken: Güler yüzlü
Rukiye: Büyüleyici, sihirli, efsun / Peygamberimizin kızlarından birinin adı
Ruman: Hz. Ebubekir(R.A)’ in eşi
Rumeysa: Küçük köpek takımyıldızında en büyük yıldızın adı / bir sahabe adı
Ruya: Düş, uykuda görülen şey
Ruziye: Gündüz, gündüze ait olan
Rüçhan: Üstünlük, önderlik, üstün olma
Rüksan: Firdevsi’nin Şahname”sinde geçen, 11. yüzyıl İran efsanevi prenses
Rümeysa: 1. Küçük köpek Takımyıldızında en büyük yıldızın adı / bir sahabe adı
Rümeysa / Rumeysa: 1.Büyük yıldız, 2. Bir sahabe adıdır
Rüveyda: Hoş, nazik, ince
Rüveyda / Ruveyde: 1.Yavaş yavaş, adım adım. 2 (Arapça kökenli)Hoş, ince, nazik,
Rüveyha: İncelik, zariflik.
Rüvide: Yavaş yavaş, adım adım. – bk. Rüveyda
Rüya: Düş / Uyku anında bilinçaltında oluşan kurgular
Rüyahan: Bütün rüyaların yücesi
Rüyet: Görme.Kalp gözüyle görme
Rüzgar: 1. Zaman, devir. 2. Dünya. 3. Yel.
Saadet: Mutluluk, sevinçli olma
Saba: Hafif bir rüzgar
Sabacan: Tatlı dost
Sabagül: Şirin güzel.
Sabah: Güneşin doğması ile başlayan zaman bölümü
Sabahat: Güzellik, yüz güzelliği
Sabahat / Sebahat: Güzellik
Sabahnur: Sabah ışığı, günü aydınlatan
Sabanaz: Sevimli, nazlı.
Sabanur: Işık saçan.
Sabıka: Parlak, ışıklı.
Sabır: Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi. 2. olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme.
Sabiha: Güzel şirin, hoş
Sabire: Sabreden, sabırlı
Sabite: Yerinde duran, kımıldamayan
Sabiye: Ergin olmamış kız çocuğu.
Sabrınisa: Sabırlı kadınlar.
Sabrinnisa: Kadınların sabırlısı.
Sabriye: Sabırlı, sabırla ilgili
Sacide: Secdeye varan, yere yüz süren
Saçı: Gelinin başına saçılan çiçek, şeker, arpa; para gibi şeyler. 2. Düğün armağanı.
Sada: Ses, yankı
Sadakat: İçten bağlılık, sağlam güçlü dostluk, doğruluk.
Sadaret: Başta bulunma, öne geçme, liderlik.
Sadberk: Yüz yapraklı katmerli bir gül çeşidi
Sade: Yalın, gösterişsiz, şekersiz
Sadecan: Kendi halinde içten, iyi ve temiz dost.
Sadedil: Temiz yürekli.
Sadegül: Temizliği, dürüstlüğü ve güzelliğiyle bilinen.
Sadem: Durum, safım, yalınım
Sadet: Yakınlık. 2. Niyet, fikir, 3. Asıl konu üzerinde konuşulacak şey, konuya dönmek.
Sadhezar: 1. Yüz bin. 2. Çok fazla.
Sadıka: Sadık kimse
Sadice: Mutlulukla ilgili.
Sadik: Sadık, gerçek dost. 2. Doğru sözlü.
Sadiye: Uğurlu, mutlulukla ilgili
Sadme: Çarpma, vurma, 2. Sarsıntı. 3. Hiç beklenmedik bir anda başa gelen bela
Sadriye: Göğüsle ilgili, göğüse ait.
Safder: Düşman saflarını yarıp bozan.
Safderun: İçi temiz ve saf olan.
Safdil: İçi temiz, kötülük nedir bilmeyen.
Safıgül: Gül gibi, katıksız, saf, duru, temiz.
Safican: Temiz, içten dost.
Safigül: Güzel ve temiz insan.
Safiha: Yassı ve düz olan yüz.
Safinaz: Nazlı, çok naz yapan
Safinur: Çok aydınlık, temiz kimse.
Safir: Mavi renkli, değerli bir taş.
Safire: 1. İnce, güzel ses. 2. Islık.
Safiye: Katıksız, katışıksız saf
Safiyet: Saflık, temizlik, dürüstlük.
Sahabet: Sahip çıkma, benimseme. 2. Koruma arka çıkma.
Sahara/Sahra: Çöl
Sahavet: El açıklığı cömertlik.
Sahba: Şarap.
Sahiba: Bir şeyi elde etmiş olan
Sahibe: Sahip olan
Sahil: Deniz ve göl kıyısı
Sahire: 1. Geceleri uyumayan, uykusuz. 2. Büyücü, büyüleyici güzel.
Sahra: Kır, ova, çöl
Sahranur: Çöl ışığı
Sahre: Kaya, kütle.
Sahure: Sahur vakti doğan kız çocuklarına verilen bir ad.
Saibe: 1. Yanlışlık yapmayan, yanlışsız, doğru. 2. Amaca, hedefe uygun. 3.
Saide: Mutlu, uğurlu
Saika: Yıldırım. 2. Sebep.
Saime: Oruçlu, niyetli
Saire: Seyreden, hareket eden, yürüyen.
Sakıye: İçki dağıtan kadın.
Saki: Kadehlere içki dolduran, dağıtan.
Sakibe: Su veren, su dağıtan.
Sakine: Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, kimseyi rahatsız etmeyen
Salıkbike: Tavsiye edilen, beğenilen kadın.
Salınbike: Salınan, nazlanan kadın.
Saliha: Yararlı, iyi, elverişli
Salime: Sağlıklı, sağlam, esen. 2. Eksiksiz. 3. Korkusuz, kendinden emin.
Salise: Saniyeden daha küçük zaman birimi
Saliye: Yeni yılın gelişini kutlamak amacıyla Muharrem ayında yazılıp sunulan kaside.
Salkım: Üzüm gibi, bir sap üzerinde bir arada bulunan
Saltanat: Sultanlık, hükümdarlık.
Samahat: “Semahat” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Samia: İşitme yetisi
Samiha: Cömert, eli açık.
Samime: Bir şeyin içi, özü, merkezi, temeli, kökü.
Samine: Sekizinci
Samire: Meyve veren, meyveli
Samiye: Duyan, işiten, yüce, ulu, yüksek
Samru: Yüksek yer, tepe, üst
Samur: Değerli kürkü olan bir hayvan türü
Samyeli: Güneyden esen sıcak rüzgar
Sanal: Sanlı ol, ünlen
Sanavber: Çamfıstığı ağacı, 2. Sevgilinin boyu posu.
Sanem: Çok güzel kadın, put
Sanemnur: Put gibi güzel ve parlak kadın.
Sanevber: 1. Çam fıstığı ağacı veya kozalağı. 2. Sevgilinin boyu posu.
Sania: İş, meşgale.
Saniha: Düşünmeden, kendiliğinden, doğan düşünce, fikir.
Saniye: Sivil rütbelerden ikincisi. 2. Dakikanın altmışta biri. 3. Fizik ve mekanikte zaman birimi.
Sannur: Nurlu, ışıklı, güzel olmasıyla tanınan.
Sara: Halis, saf, katkısız
Saray: Hükümdarların oturduğu büyük yapı
Sare: Saf, temiz, kalabalık, topluluk
Sarfiye: Giderle yapılan, masrafla ilgili.
Sargın: Albenili, çekici, büyüleyici, sevimli, güzel
Sarhatı: Hatıra, anı.
Sarıcan: Sarışın dost.
Sarıçiçek: Sarı renkli çiçek.
Sarıgül: Sarışın, gül sarısı renkte.
Sarıgüzel: Sarışın güzel.
Sarıkız: Sarışın kız.
Sarmal: Helis biçiminde olan, helozoni.
Sarmaşık: Koyu yeşil renkte, değişik biçimde yaprakları olan, sap ve dallarından çıkan küçük ek köklerle dik, düz yerlere yapışarak tırmanan, bir bitki türü .
Satı: Yaşamı uzun sürmesi için doğumundan önce erenlere adanan çocuk. 2. Satmak işi, satış.
Satıa: Yükselen, yükselip ortaya çıkan.
Satıgül: Satılan gül.
Satıhanım: Kendisini adamış hanım.
Satir: Örten, kapatan.
Satiye: Mütevazi, sadık
Satu: Uzun ömürlü olması için doğumundan önce ermişlere adanan çocuk. –
Savlet: Hücum etme, saldırma.
Savniye: Koruma, gözetme ile ilgili.
Sayar: Saygılı, hürmet eden.
Saye: Koruma, yardım, sahip çıkma
Sayede: Bu yoldan, böylelikle.
Sayfiye: Yazlık, yazlık ev.
Saygın: Sayılan, sevilen
Saygül: Sayılasın ve gül gibi güzel olasın
Sayıl: Her zaman saygı gör
Sayide: Ezilmiş, yıpranmış, eskimiş.
Saynur: Saygınlığıyla ışık saçan.
Sayra: Cennette akan suyun çıkardığı ses, cıvıldaşan, ötüşen
Sayran: Öten, cıvıldayan, şakıyan.
Seba: Yedi.
Sebahat: Güzellik
Sebahet: Suda yüzme.
Sebiha: güzel, şirin, çekici
Sebile: Allah yolunda olan kadın, hayırlı kadın, cömert, iyiliksever
Sebir: Sabır, tahammüL.
Sebla: Uzun kirpikli, kirpikli göz
Seblâ: Uzun kirpikli göz.
Sebnem (Şebnem): Havada buhar durumundayken gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerin üzerinde toplanan su damlacıkları, çiğ
Sebu: Testi. 2. Şarap kabı.
Secem: Yağan ilk yağmur
Seçgül: Seçkin, seçilmiş güzel.
Seçik: Seçilmiş, seçkin.
Seçil: Öne çık!, Üstün ol!, tercihleri kazan
Seçilay: Seçil ve Ay gibi güzel ol
Seçilcan: Üstün dost
Seçilgül: Güzelliğiyle üstünlük sağlayan.
Seçilnaz: Naz yapmasıyla kendine üstünlük sağlayan.
Seçilnur: çevresindekileri ferahlatmakla beğeni kazanan.
Seçilsay: Saygınlığıyla beğeni toplayan.
Seçilsoy: Üstün nitelikli bir soydan gelen.
Seçilsu: Temizliği ve saflığıyla herkesin beğenisini kazanan.
Seçilşan: Üstünlüğüyle şan şöhret sahibi olan.
Seçiltan: Tan vakti gibi güzelliğiyle beğeni kazanan.
Seçilyar: Beğenilen, üstün tutulan sevgili
Seçki: Beğenilmiş, seçilmiş. 2. Şairlerin, yazarların bestecilerin eserlerinden alınmış, seçme parçalardan oluşan eser, güldeste.
Seçkin: Benzerler arasında nitelikleriyle göze çarpan, elit
Seda: Ses yansıması, yankı
Sedacan: Can dost.
Sedacık: Sevimli sesler çıkartan.
Sedagül: Kıpır kıpır güzel
Sedanaz: Nazlı güzel.
Sedanur: Sesiyle ışık saçan.
Sedasu: Çağlayarak akan su
Sedef: Bazı deniz kabuklularının iç yüzünü kaplayan parlak madde
Seden: Uyanık, dikkatli, gözü açık
Segah: Türk sanat müziğinde bir makam
Sehavet: Cömertlik, el açıklığı.
Seher: Şafak vakti
Sehercan: Güzel dost.
Sehergül: Tan vakti açan gül.
Sehergün: Günün ilk ışıkları.
Sehernaz: İlk göz ağrısı.
Sehernur: Işık saçan.
Sehersoy: Güzel bir soydan gelen.
Sehertan: Tan ağartısı.
Sehhar: Büyücü. 2. Büyüleyici, büyülü gibi.
Sehhare: Çok güzel, büyüleyici kadın.
Sehker: Duygu, his.
Sehle: 1. Yumuşak. 2. Kolay. 3. Taze, körpe
Sekine: Gönül rahatlığı, kafa dinçliği, inanç. 2. Rahatlık, dinlenme. 3. Ağırbaşlılık. 4. Güvenç, güvenme.
Sel: Taşkın su
Selamet: 1. Esenlik. 2.Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvenlik içinde
Selay: Sellerin çok olduğu ay
Selbi: Bir kilim motifi adı
Selbin: Bir suyla yıkanmış temiz, berrak.
Selcan: Coşkulu, hareketli, taşkın hareketli.
Selda: Bir söğüt cinsi/ Sel, taşkın, su
Seldacan: Yürekten dost.
Seldagül: Gül kadar güzel.
Seldağ: Dağlardan akan sel, dağ seli
Selden: Selden gelen
Selen: Müjde
Selenay: Ayın müjde ile doğuşu
Selenge / Selenga: Türklerin ana vatanında akan önemli iki nehirden biri. (Yenisey ve Selenga)
Selgün: Selin oluştuğu gün, sel günü
Selışıl: Sel gibi akan parıltı, selin ışılı
Selışın: Sel gibi akan ışın
Seliha: Bozulmuş, soyulmuş şey.
Selika: Güzel konuşma ve yazma yeteneği.
Selile: İlk doğan kız çocuğu
Selime: Eksiği, kusuru olmayan doğru kişi
Selin: Övünç / Coşkun akan su
Selinay: Ay gibi parlak ve gür akan su
Selinti: Ufak sel
Selis: Bağlı, boyun eğmiş / Akıcı / kolay, yumuşak
Selma: Barış içinde, huzur, erinç
Selmin: Sermin / barış yanlısı
Selnur: Yüreğindeki ışığı büyük bir coşkuyla saçan.
Selva: 1. Bıldırcın eti. 2. Tih Çölünde bulundukları sürece İsrailoğullarına Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını duyurmaları için gönderildiğine inanılan kuş.
Selver: Önder
Selvet: Gönül rahatlığı.
Selvi: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç
Selvican: Selvi + Can isimlerinin birleşiminden oluşur.
Selvihan: Boylu poslu endamlı
Selvinaz: Selvi gibi nazlı; nazlı salınan
Sema: Gökyüzü
Semacan: Gökyüzü gibi temiz ve sessiz dost.
Semagül: Gökyüzü gibi yüksek. 2. Bir gül gibi güzelliğe sahip olan.
Semahan: Sema yapan. 2. Gökyüzü hükümdarı.
Semahat: Cömertlik, el açıklığı
Semanur: Nurlu gökyüzü.
Semen: Semizlik / yasemin çiçeği / sperma
Semiha: Cömert gönüllü, eli bol
Semin: Değerli, pahalı, semizlik
Semina: Hz. Adem’in 2. kızının adı. Hurma ağacını ilk diken kız
Semine: Değerli, pahalı. 2. Semizlik.
Semira: Gökteki yıldızların parlaklığı
Semiramis: 1. Mitolojide güvercinlerin hayatını kurtardığı kız çocuğunun adı. 2. Doğu mitolojisinde adı geçen, dünyanın yedi harikasından biri olan Babil’in Asma Bahçelerini kurduran Asur kraliçesi.
Semire: Meyveli, meyve veren.
Semiye: Adaş, adları aynı olan.
Sempatik: Cana yakın sıcak kanlı, sevimli. 2. Çok hoş, hoşa giden.
Semra: Esmer
Sena: Övgü / şimşek pırıltısı
Senahan: Öven, övücü
Senal: Allı güzel.
Senar: Seven, aşık, yar
Senay: Ay gibisin sen anlamında
Senbul: Sen ara ve bul
Sene: Yıl
Senem: Kars dolaylarında kadın ve erkeklerin karşılıklı olarak oynadıkları bir halk dansı, Arapça'da put
Senem / Sanem: Put, anıt / Güzel kadın
Sengül: Hep gül hep gülen ol, sen gülsün, gül gibi güzelsin
Sengün: “Sen gündüz gibi aydınlık, güneş kadar parlaksın” anlamında kullan
Seniha: Süs; inciler
Seniye: Yüksek, yüce.
Sennur: Güzel ve aydınlık
Sera: Saray / toprak
Seran: Işıklı, parlak
Serap: Güzel kadın / çöldeki göz yanılması
Seray: En güzel ay; baştacı edilen
Serazat: Serbest, hür, başıboş. 2. Rahat, derdi olmayan, huzurlu.
Serdil: Kalp, yürek.
Sereda: Naz yapmakta önde giden.
Serefraz: Başını yükselten, yükselen, benzerlerinden üstün durumda olan.
Serela: Göz güzelliğinde üstüne olmayan.
Seren: Gemi direği
Serenay: Uzun boylu güzel manasındadır. Seren ve ay kelimelerinden birleşik isim. Seren, Yelkenli gemilerde direkler üzerinde yelken açmak ve işaret kaldırmak için kullanılan yatay olarak bağlanmış, uçları ince gönderdir. Ay, Dünya’nın tek doğal uydusu olan gök cismi Ay, yılın on iki bölümünden her biri Ay, Antik Mısır firavunu
Serencan: İnce, zarif dost.
Serendaz: Çekinmeyen, korkmayan, fedakar, özverili.
Serengül: Uzun boylu güzel.
Serfiraz: Başeğme, söz dinleme.
Sergin: Serilmiş olan, yatan, raf, yorgun gibi manaları vardır.
Sergül: Önde gelen gül.
Sergün: Güzellerin önde geleni.
Serhatı: Hatıra, anı.
Serim: Hoş görülü, sabırlı.
Serin: Ilıkla soğuk arası
Seringül: Hoşgörülü, sabırlı güzel.
Seriye: Hz. Peygamber’ in bulunmadığı küçük askeri birliklere verilen addır.
Serma: Kış soğuğu
Sermelek: Melek kadar güzel ve iyi olanların önde geleni.
Sermin: Güzel / Kibar
Sernaz: Nazlı.
Sernerm: Uysal, yumuşak başlı
Sernevaz: Baş okşayan, sevecen.
Sernigün: Baş aşağı, tersine dönmüş.
Sernur: Başı ışıklı, aydınlık kişi.
Serpil: Geliş, güzelleş manasında bir emir kipi
Serpin: Sert yelle savrulan yağmur, dolu
Serpuş: Başlık, başa giyilen şey.
Serra: Bolluk, bereket, genişlik, kolaylık
Sertab / Sertap: Ser +Tab Pırıltılı baş, ışıltıların başı
Sertap: İnatçı
Sertap (Sertab): İnatçı
Serva: Masal, söz
Server: Egemenlik, üstünlük.
Servi: Kış yaz yaprağını dökmeyen, ince uzun bir ağaç / Selbi, Selvi; uzun boylu ve güzel kadın
Servican: Uzun boylu arkadaş.
Servigül: Uzun boylu, zarif, gül güzelliğinde kız.
Servigüzar: Becerikli, zarif kız.
Servinaz: Uzun boylu, nazlı sevgili.
Servinisa: Zarif kadınlar.
Servinur: Işık saçan.
Servisu: Zarif ve su kadar da temiz ve berrak.
Servişan: Zarifliğiyle tanınan, zerafet sahibi.
Servitan: Zarif, uzun boylu ve bir tan vakti kadar güzel.
Serviyar: Uzun boylu, zarif sevgili.
Serza: Doğurgan.
Serzemin: Yeryüzü.
Sesil: Sapsız, direkt gövdesinden bir yere bağlı olan
Setenay: Çerkez dilinde bir anlamı ’’gözümün nuru’’ dur. Bir diğer anlamı da ’’yaban dağ gülü’’ dür
Seval: Beğenilen, dayanılmaz
Sevan: Sev ve unutma.
Sevay: Ay gibi sevilen.
Sevcan: Sevilen can, güzel can
Sevda: Aşk, sevgi
Sevdacan: Tutkulu dost.
Sevdagül: Aşık olunacak kadar güzel ve zarif kişi.
Sevdakar: Sevdalı.
Sevdakâr: Sevdalı, âşık.
Sevdanaz: Nazına aşık olunan.
Sevdanur: Işık saçan.
Sevde: Siyah, esmer, esmer güzeli
Sevdeğer: Sev, o senin sevgine değer
Sevdem: Sevginin son hali
Sevdenur: Siyah, kara, büyüklük sahibi, ışık
Sevdil: Dili güzel olan.
Sevdiye: Sevesin diye
Sevecan: Can, seni seven can
Sevecen: Acıyarak ve koruyarak sevme, şefkatli, müşfik.
Seven: Sevmiş olan, sevdaya tutulmuş, sevgi duyan
Sevenay: Çok seven
Sevencan: Sevdaya tutulmuş olan can
Sevencik: Çok sevimli.
Sevendil: Konuşma güzelliği.
Sevengül: Sevdaya tutulmuş olan gül
Sevengün: Sevdaya tutulmuş olan Güneş
Sevengüz: Sonbahar güzelliği.
Sevennaz: Nazlı güzel.
Sevennur: Aydınlatıcı güzel.
Seventan: Tanvakti güzelliği.
Sever: Her şeyin olumlu yanını gören.
Severcan: Yürekten seven kimse.
Sevgel: Beğeniyle, sevgiyle gelen.
Sevgen: Sevgi dolu, sevecen, sevmeye yatkın
Sevgi: Aşk, sevme duygusu
Sevgican: Candan dost.
Sevgihan: Sevilen hükümdar.
Sevgili: Sevgi ve bağlılık duyulan. 2. Sevilen, aşık olunan kimse, dost, yar.
Sevgim: Benim olan sevgi, aşkım
Sevgin: Seven, sevgiye düşkün
Sevginaz: Nazlı sevgili.
Sevginur: Işık saçan sevgili.
Sevgisel: Coşkulu sevgi.
Sevgisun: Sevgisini gizlemeyen.
Sevgişan: Duyduğu sevgiyle ünlenmiş olan.
Sevgitan: Duygusal, romantik
Sevgiyar: Sevilen, sevgili.
Sevgül: Sevginin gülüsün
Sevgün: Sevilen günsün
Sevi: Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu
Sevican: İçten seven.
Sevigül: Sevilen güzel.
Sevil: Sevilen bir kişi ol
Sevilay: Ay gibi her zaman sevil
Sevilcan: Çok sevilen kişi.
Sevilen: Gözde olan.
Sevilnaz: Nazıyla kendini sevdiren.
Sevilnur: İnsanları aydınlatmasıyla kendini sevdiren
Sevilsen: “Sevil, beğenil” anlamında kullanılan bir ad.
Sevilsu: Temizliği ve saflığıyla kendini sevdiren.
Sevilsun: Gördüğü ilgiye, sevgiye aynı şekilde karşılık veren.
Sevilşan: İçtenliği ve sevecenliğiyle tanınan, sevilen.
Sevilşen: Şen şakrak olmasıyla kendini sevdiren.
Seviltan: Tan vaktinin romantizmiyle kendini sevdiren.
Sevilyar: Güzelliğiyle kendini sevdiren.
Sevim: Sevimli, sempatik
Sevimgül: Güzel sevgisi.
Sevin: Sevinmekle ilgili.
Sevinay: “Güzeli sevin” anlamında kullanılan bir ad.
Sevinaz: Sevilen nazlı.
Sevinç: İstenilen şeyin olmasıyla duyulan coşku
Sevindal: Dal gibi olduğun için sevinesin
Sevingül: Sevinmek ve gülmekten buyruk hem sevin hem gül
Sevinur: Sevgi ışığı saçan.
Seviye: Birlik, beraberlik. 2. Düzlük, doğruluk.
Sevkal: Sev ve kal, sev ve sevdiğin yerde kal
Sevnaz: Sev ve naz et.
Sevnur: Hayranlık duyuran.
Sevra: Güzel görünüşlü
Sevsay: Sev ve say
Sevsen: Keşke sevmiş olsan
Sevsevil: Sev ve sevil, hem sev hem de sevil
Sevşan: Şöhretiyle sevilen.
Sevtan: Güzelliğiyle sevilen
Sevtap: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan
Seyfiye: 1. Kılıçla ilgili, askerliğe ait. 2. Kılıç biçiminde. 3. Asker züm
Seyhan: Irmaklar
Seylak: Kum gibi çok
Seylan: Sel, akma, akış
Seylap: Sel, su baskını, sel suyu.
Seylâp: Sel, sel suyu, taşkın.
Seyna: Ağaç adı
Seyra: Güzel tesadüf, karşılaşma
Seyran: Gezinme. 2. Bakıp seyretme.
Seyyal: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan
Seyyale: Akan şey, sıvı. 2. Akıntı.
Seyyare: Gezegen.
Seyyibe: Dul kadın
Seyyide: Saygıdeğer kadın.
Seza: Uygun, yaraşır, değer.
Sezan: Sezgili / Sez ve An kelimelerinin birleşimi ile oluşur
Sezay: Sez ve Ay / Güzeli sez tanı manasında
Sezek: Sezebilen, sezen, duyumsayan
Sezel: Sezgili kimse. – bk. Sezal
Sezen: Hisseden, sezgili
Sezer: Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş ya da olacak bir şeyi duyumsar
Sezgen: Sezen, sezgisi olan, sezme yeteneği olan
Sezgi: Aklın yardımı olmadan, gerçeğin doğrudan doğruya
Sezginay: Sezme yeteneği olan Ay
Sezil: Sezilen, hissedilen kişi
Sezin: Sezinleme işi, sezme
Seziş: Sezme yolu, sezme biçimi, sezme
Sezmen: Sezen kimse
Sıcak: Sıcakkanlı, cana yakın
Sıddıka: 1. Çok doğru, yalan söylemeyen. 2. Hz. Ayşe’nin lakabı. 3. Hz. Merye
Sıdıka: Çok içten ve doğru kimse
Sıdkıye: İçi, yüreği temiz, doğru kimse.
Sıla: 1. Kavuşma hasreti, bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma. 2. Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer
Sılay: Ay özlemi
Sımah: Kulak. 2. Kulak deliği.
Sırga: Küpe.
Sırma: Altın yaldızlı, ya da yaldızsızince gümüş tel
Sırmahan: Sarı ve güzel saçlı güzel.
Sırriye: Sır saklamasını bilen kimse.
Sıtkıye: Sıdkıye
Sıylıkız: Sevimli, hoş kız.
Sibe: Yarın.
Sibel: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı / Eski Türklerde bir tanrıça ismi
Sidal: Ağaç dalının gölgesi.
Sidelya: Cennet bahçesindeki bir çiçek ismi.
Sidre: 1. Cennetteki son ağaç. 2. İnsanoğlunun bilim ve sanatta ulaşabileceği son nokta. 3. Arabistan kirazı 4. Ağaca teşbih edilen, yedinci kat gökte bir makam ismi.
Sili: 1. Temiz, pak.2. İffetli, erdemli.
Sim: Parlak ve beyaz
Sima: Yüz, çehre, beniz / Kişi, kimse, insan
Simay: Gümüş ay / Yüzü güneş gibi aydınlık, parlak
Simayişems: Yüzü güneş gibi aydınlık olan.
Simber: Göğsü gümüş gibi olan.
Simce: Gümüş gibi parlak beyaz.
Simden: Gümüş gibi parınldayan.
Simge: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge
Simhan: Gümüş gibi parlak olan.
Simin: Gümüş gibi parlayan ışıltı
Simirna: İzmir'in eski adı, Amazon savaşçılarının kraliçesinin adı
Simla: Gökteki parlak yıldız / Karlarla kaplı / Hindistan’ ın kuzeyindeki bir şehir ismi
Simre: Yıldız yansıması
Simten: Teni gümüş gibi parlak, güzel.
Simüzer: Altın ve gümüş gibi parlak ve değerli olan.
Sincan: Kırmızı renkte çiçekleri olan, çok yıllık ıtırlı bir bitki.
Sine: Yürek, kalp, gönül
Sinem: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm
Sinemis: Gözümde anlamına gelir
Sirap: Taze, körpe, genç.
Siren: Üst tarafı kız, alt tarafı balık olduğuna inanılan deniz kızı.
Sitare: Yıldız
Sitem: İnsanın gücüne gidecek söz, davranış. 2. Haksızlık, eziyet 3. Bir kimseye üzüldüğünü, kırıldığını öfkelenmeden
Sitti: Hanım, kadın.
Siva: Başka, ayrı, özge…
Sofiyane: Kendini Tanrı’ya adamış olan.
Solin: Çiçekli çayır.
Solmaz: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan
Somnur: Aydınlık, nurlu.
Sonat: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri
Sonay: Yılın son ayı
Sonbahar: Güz. 2. Sonbahar mevsimi.
Soncan: Son çocuk olması temenni edilen. 2. En iyi arkadaş.
Soneda: Nazlı olmaması temenni edilen
Sonel: Son doğan çocuk.
Songül: Son açan gül
Songün: Günlerin sonuncusu
Songüz: Kasım ayının halk arasındaki adı
Sonnur: Son ışık
Sonol: Sonuncu çocuk olması temenni edilen.
Sonsen: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
Sontaç: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
Sonten: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
Sonver: Sonuncu çocuk olması temenni edilen.
Sonyar: En son gözde.
Sonyaz: Sonbahar
Soring: KızıL.
Sosın: Mavi ya da sarı rengi olan çiçek.
Sönmezay: Sürekli olarak ışık saçan Ay
Sözem: Huzur veren kelimeler
Sözen: Güzel ve etkileyici konuşma yeteneğine sahip olan
Su: Canlıların yaşaması için en gerekli olan kokusu, rengi olmayan sıvı
Suadiye: Yararlı, faydalı.
Suat: Mutlu, mutlulukla ilgili
Suay: Su gibi berrak, ay gibi parlak.
Subhiye: Sabah vaktiyle, şafak ile ilgili. – bk. Suphiye
Sudan: Berrak, tertemiz
Sude: Sürmüş, sürülmüş, ezilmiş
Sude Naz: Sürmeli, nazlı olan
Sudem: Sude isminin aitlik eki almış halidir.
Suden: Başıboş, sorumsuz anlamındadır. Peygamber efendimizin Cennetteki en çok sevdiği ağaç olarak bilinmektedir. Fakat Suden kesinlikle Hz. Peygamberimiz’in Cennetteki en sevdiği ağaç değil! Kuran’da her geçen kelimenin isim olarak konulmaması gerektiğinin en iyi örneklerden biri Suden kelimesidir. Evet, Suden Kuran’da geçiyor, ama ‘başıboş, sorumsuz’ gibi kötü bir anlam taşıyor. Bu yüzden Suden önerilmeyen bir isimdir.
Sudenaz: Nazlı ve sürmeli.
Sudenur: Sürmüş sürülmüş nurlu
Sudiye: Yararlı, faydalı, kazançlı.
Sueda: Temiz olan, Allah’ ın rızasına eren mutlu, kutlu insanlardır.
Suğra: Daha, pek, en küçük.
Suhan: “Sühan” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Suheyla: Süheyla yıldızı.
Suizan: Kötüye yorma.
Sukeyna: Sessiz, sakin ve ağır başlı onurlu kadın manasındadır. Hz. Hüseyin’in kızının ismidir.
Sukeyne: Sessiz, sakin, ağırbaşlı Hz.Hüseyin in Kızı.
Sulbiye: Birinin soyundan gelme, onun çocuğu olma
Sulhiye: Barışa özgü, barışla ilgili, barış.
Sultan: Hükümdar eşi, güç
Sumeyye: İslam’ın ilk şehidi. Ammar b. Yasir’in annesi ve ilk müslüman olan hanım sahabelerdendir.
Sumru: Yüksek yer, tepe, üst
Sun: Bir şeyi vermek, yollamak, göndermek, takdim etmek.
Suna: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek
Sunam: Benim sülünüm, benim yaban ördeğim, benim sunam
Sunar: Takdim eden, saygılı.
Sunay: Ay’ı sun getir anlamındadır. Ay ışığı sun
Sungu: Bir büyüğe sunulan armağan. 2. Bir tanrıya veya tapınağa yapılan bağış.
Sunu: Armağan, birine sunulan şey, geline verilen armağan
Suphiye: Sabah vakti, şafak ile ilgili.
Sura: İsrafil adlı meleğin kıyamette ve yeniden dirilmede üfleyeceği borunun ismidir. / Bir tür ipekli kumaş / Bahadırlık, kahramanlık
Surperi: Peri güzeli
Surya: İlahı ışık / Sansikritçe Surya güneş demektir.
Suzan: Yakan, yakıcı, coşkulu, ateşli
Suzen: İğne. 2. İğne gözü deliği.
Suzende: Yakıcı.
Suzidil: Doğu müziği makamlarından.
Suzidilara: Türk klasik müziğinin III. Selim tarafından düzenlenmiş bir makamı.
Suzinak: Yakan, yakıcı. 2. Dokunaklı. 3. Doğu müziğinde basit bir makam.
Suziş: Yanma, yakma. 2. Etki yapma, dokunma. 3. Yürek yanması, derin ve büyük acı.
Süeda: Edalı, kutlu, uğurlu
Sühandan: Güzel konuşan
Sühendan: Güzel söz söyleyen
Süheyla: Güney yönünde görülen parlak yıldızlar / Yumuşak iyi huylu kadın
Sükun: Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik. 2. Huzur, rahat. 3. Dinme, yarışma.
Sükut: Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik,
Sülün: Uzun kuyruklu, güzel bi kuş türü
Sülünay: Uzun boylu, endamlı güzel.
Sülünbike: Uzun boylu, endamlı kadın.
Sümbül: Zambakgillerden süs bitkisi
Sümbülveş: Sümbüle benzeyen, sümbül gibi güzel.
Sümeray: Sümerlerin ayı
Sümeyra: Çağla meyvesi / Kıvrılmış yaprak
Sümeyra/Sümeyre: Meyve çağlası, kıvrılmış yaprak
Sümeyre: Meyve çağlası. 2. Yaprak kıvrımı.
Sümeyye: İlk Müslüman olan sahabelerden bir kadınının ismidir. İslam’ın ilk şehididir.
Sümre: Esmerlik, kara yağızlık
Sünbüle: Başak
Sündüs: Ham ipek, ipekli
Sündüz: Altın veya gümüş tellerle işlenmiş parıltılı nakışlı bir tür ipek kumaş adıdır.
Sürmeli: Gözleri doğuştan sürmeli kız.
Süsbil: Başak.
Süsen: Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu süs bitkisi
Süslü: Süsü olan, süslenmiş, bezenmiş.
Süveyda: Kalbin ortasında var kabul edilen siyah nokta. Aşkın doğduğu yerdir.
Süveyde: Kalbin ortasında var olduğuna inanılan siyah benek. Süveyda
Süzül: Bakıl, sevil, beğenilen.2. Süzgün bakışlı.
Süzülay: “Nazlan, süzül, nazlı nazlı salın” anlamında kullanılan bir ad.
Şadan: Neşeli, sevinçli
Şadiye: Sevinç, neşe, mutluluk
Şaduman: Sevinçli, neşeli, memnun
Şaeste: Onurlu.
Şafak: Tan vakti
Şafaknur: Şafak aydınlığı
Şafir: Kır, bozkır.
Şafiye: Şefaat eden, birinin bağışlanması için aracılık eden.
Şah’Name: Şahların yaşam öyküsünü anlatan manzum eser.
Şahande: Dindar, mutlu, temiz kalpli
Şahane: Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
Şahbanu: Hükümdar eşi, şah hanımı
Şahdane: Büyük inci, kenevir tohumu
Şaheser: Üstün ve kalıcı nitelikte olan
Şahide: Mezarın baş ve ayak ucuna dikilen, üzeri yazılı ve çiçekli mermer taşı
Şahika: Yüksek, yüce, dağın zirvesi
Şahizar: Zar etmekten gelir. Ağlayan, dert çeken, içli anlamındadır.
Şahmeran: Mitolojide başı insan, gövdesi yılan biçiminde efsanevi canavar
Şahmerdan: Çok ağır bir tür tokmak ya da çekiç. 2. Vurucu ağırlığı mekanik olarak yükselten ve düşüren makina.
Şahname: Şahların yaşam öyküsünü anlatan manzum eser
Şahnaz: Nazlı, çok naz yapan
Şahnigar: Resmedilen.
Şahnisa: Sözü geçen, otoriter ve saygın kadın.
Şahnur: Aydınlık kimse
Şahrah: Büyük yol, ana yol, ana artel.
Şahsar: Dallı budaklı ağaçlar. 2. Ağaçlık yer, koruluk.
Şahsen: Kendisi. 2. Yüzünde görülen. 3. Cisim, şekil, görünüş bakımından.
Şahsene: Kızların en güzeli
Şahsenem: Güzel kadınların en güzeli, şaheser
Şahser: Gücünü gösteren.
Şahseren: Gücünü gözler önüne seren, güçlü.
Şahver: Büyük inci
Şaibe: Leke, kusur. 2. Kötü eser ve iz.
Şaika: İstekli, hevesli, arzulu
Şaikane: İsteklice, şevkli olarak.
Şairan: Şairler, ozanlar.
Şaire: Şiir yazan kadın.
Şaiyan: Değer, kıymet.
Şakayık: Düğün çiçeğigillerden, çiçekleri türlü renkte, çok yıllık güzel bir süs bitkisi.
Şakire: Şükreden, durumundan memnun olan kimse
Şakrak: Güzel ötüşlü bir tür kuş.
Şamiha: Yüksek. 2. Afili, kibirli.
Şamile: Kaplayan, içine alan, çevreleyen. 2. Genel olan, herkese ait olan. (Ar.)
Şan: Ün, nam, şöhret
Şanal: Adın duyulsun, şöhretli ol
Şara: İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, aralık, boşluk
Şarika: Doğan parlayan.
Şarkan: Doğu yönünden.
Şathiye: Genellikle şeriata aykırı düşen, öteki dünya ile ilgili şeyleri alaylı bir dille işleyen manzumeler.
Şayan: Yakışır, yaraşır
Şayeste: Değerli, layık.
Şayia: Yayılmış haber. 2. Yaygın söylenti.
Şayian: Yayılmış olarak, herkesçe duyularak.
Şaylan: Nazlı, neşeli.
Şaziment: Benzeri olmayan, farklı.
Şaziye: bk. Şadiye: Mutlulukla ilgili olan
Şebnem: Çiğ, gece nemi, jale
Şebnur: Gecenin ışığı, Ay ışığı
Şefaat: Birinin bağışlanması için aracı olma, bağışlanmasını dileme. 2. Arka çıkma.
Şefika: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan
Şefkat: Acıyarak ve koruyarak sevme sevecenlik, sevgi duygusu.
Şehamet: Zeki ile aldı birleştiren.
Şehbal: Kuşkanadının en uzun tüyü
Şeher: “Seher” isminin bir söyleniş biçimi.
Şehime: Akıllı, kurnaz
Şehla: Tatlı şaşı, yarım şaşı
Şehnaz: Doğu müziğinde bir makam / Çoknazlı
Şehper: Kuş kanadının en uzun tüyü.
Şehrazat: 1001 gece masallarında bir masal kahramanı kadındır. Kendi kendine yaşayan özgür manasındadır.
Şehri: Terbiyeli, şehirli, nazik anlamlarındadır. Bir başka anlamı ise aya ait, aylıktır.
Şehriban: Kentin en büyüğü, vali.
Şehrinaz: Kentin nazlısı
Şehriye: Çorba yapmakta kullanılan, türlü biçimlerde kesilerek kurutulmuş buğday unu hamuru.
Şeker: Sevimli, cana yakın
Şekerpare: Çok tatlı bir kayısı çeşidi. 2. Bir çeşit hamur tatlısı. 3. Çok sevimli, cana yakın kız.
Şekibe: Sabır, dayanma, tahammül.
Şekliye: Şekilcilik. biçimsellik.
Şeküre: Şükreden.
Şelale: Büyük çağlayan, çavlan, akarsuyun yüksekten yere düştüğü bölümü
Şemime: Güzel kokulu şey, güzel kokan.
Şemin: Ahududu.
Şeminur: Mum ışığı, mum aydınlığı.
Şemsinisa: Kadınların aydınlığı
Şemspare: Güneş parçası, çok parlak
Şenahi: Zenginlik, refah.
Şenay: Mutlu geçen ay
Şenbahar: Bahar kadar güzel ve onun neşesini taşıyan.
Şenbul: Neşeli mutlu ol.
Şengil: Şen kimse, neşeli kimse, içtenlikli
Şengül: Neşeli ve gül gibi kimse
Şengün: Neşeli gün ve güneş gibi kimse
Şeniz: Sevinçli, mutlu iz
Şennaz: Hem nazlı hem de neşeli.
Şennur: Işık saçan, neşe saçan
Şensu: Mutlu ve su gibi berrak
Şenyurt: Neşeli, mutlu yurt
Şerare: Kıvılcım, ateş parçası.
Şerbet: Tatlı ve şirin, meyve suyu ile şekerli su karıştırılarak yapılan içecek
Şerefnaz: Büyük, ulu ve nazlı, edalı.
Şerefnur: Saygıdeğer ve nurlu insan.
Şeren: Güzel sözler sarf eden
Şerife: Şerefli, kutsal, temiz kişi
Şerin: Şirin, sempatik.
Şermegin: Utangaç, utanan, mahcup.
Şermin: Utangaç, mahcup
Şervin: Hayrı seven
Şetaret: Sevinç, neşe.
Şevkiye: Şevk ile ilgili. 2. Neşeye, sevince dair.
Şevval: Hicri takvime göre Ramazan ayından sonra gelen aya verilen addır. Şevval ayının ilk üç günü Ramazan Bayramıdır.
Şewane: Mısra, şiir, nazım.
Şeyda: Sevda nedeni ile aklını yitirmiş; çılgın, deli divane
Şeydacan: Arkadaş canlısı, dostlarına düşkün olan.
Şeydagül: Gül delisi, gül hayranı.
Şeydanaz: Naz yapmaya meraklı, çok nazlı.
Şeydanur: Herkesin derdine derman bulmaya çabalayan, yardımsever.
Şeyma: 1. Çok kıymetli, değerli 2. Vücudunda ben olan
Şeyma Nur: Şeyma ve Nur kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
Şeza: Koku, aroma
Şezre: Süs için takılan veya asılan inci ve altın.
Şık: Güzel, zarif, modaya uygun. 2. Modaya uygun giyinmiş olan. 3. Bir konuda seçilebilecek yolların alınabilecek kararların her biri, seçenek.
Şıra: Üzümden yapılan mayhoş bir içecek, sarımsı renkte.
Şıray: Çok aydınlık, çok ışıklı
Şıvan: Çoban, sığırtmaç.
Şifa: İyileşme, kurtulma
Şiir: Bir yazın türü
Şila: Doğuda böğürtlene verilen isim olarak geçen bir sözcüktür. Anlamı tam olarak bilinmiyor. Çizgi film kahramanlarının ismi olarak sık sık karşımıza çıkıyor.
Şilan: Kuşburnu, yaban gülü, dağ gülü
Şimal: Kuzey yönü
Şira: Sirius yıldızının Kuran-ı Kerim’ de geçen adıdır. Şi’ra-yı Yemen de denir o yıldıza.
Şirame: Buğdaygillerden bir bitki.
Şiraze: Düzen, nizam
Şirem: tatlım, bena ait şire
Şiren: Mitolojide, belden aşağısı kuş ya da balık, belden yukarısı kadın biçiminde tasvir edilen, deniz cini. 2. Tiz ve yüksek bir ses çıkaran uyan düdüğü; alarm, canavar düdüğü.
Şiret: Öğüt, nasihat.
Şirin: Cana yakın, sevimli
Şirine: Tatlılık.
Şişan: Güzel kokulu çiçek.
Şive: Naz, eda
Şivecan: Nazlı arkadaş, dost.
Şivekar: Edalı, işveli, nazlı.
Şivenaz: Çok nazlı
Şivenüma: Nazlanan, naz gösteren. 2. Türk müziğinin makamlarından biri.
Şiveyar: Nazlı sevgili.
Şivin: Eser, yapıt.
Şiyar: Farkında olan, uyanık.
Şoreş: Devrim, ihtilal.
Şöhret: Herkesçe tanınma durumu
Şölen: Bir olayı kutlamak amacıyla bir araya gelinerek yenilen yemek, ziyafet
Şuara: Kuran-ı Kerim’ de bir sure ismi; “şairler” manasında
Şule: Alev, ateş alevi
Şura: Konsey, danışma meclisi, kurul
Şuride: Karışık. 2. Tutkun, aşık, sevdalı.
Şüheda: Şehitler
Şükran: İyilik bilme, minnettarlık
Şükrane: İyilik bilmenin belirtisi.
Şükriye: Görülen iyiliğe karşı şükretmek, hoşnut olmak
Şükriye/Şükrüye: İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili.
Şükrüye: Minnettarlık
Şükufe: Açmamış çiçek, tomurcuk.
Şüküfe: Filiz, çiçek
Tabende: Parlayan, ışık veren.
Tacızer: Altın taç.
Taciser: Baştacı, en çok sevilen.
Tacizer: Altın taç.
Taç: Soyluluk, iktidar, güç veya hükümdarlık sembolü olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık.
Taçeser: Değerli, nitelikli yapıt.
Taçlan: Taç takılması, baş tacı edilmesi manasındadır.
Taçlı: Tacı olan.
Taçlıyıldız: Taç takınmış olan, saygı duyulan ünlü, tanınmış kimse.
Taçmin: Kraliçe
Taçnur: Mutluluk
Tadım: Tat aldığım, güzelim .
Taflan: Yabanmersini, kışın yapraklarını dökmeyen meyveli ağaç.
Tagan: Güvercin.
Tagangül: Güvercin gibi uçarcasına hareketli olan güzel.
Tahire: Gündoğusundan esen rüzgar
Tahsine: Beğenip alkışlama. 2. Güzelleştirme, süsleme, bezeme
Tahsire: Hasret bırakılma, özletme.
Taibe: Tövbe eden, pişmanlık duyan
Takiye: Günahtan, haramdan kaçınan, dinine bağlı kimse.
Talay: 1. Dal gibi ince ve ay kadar güzel. 2. Büyük göl, deniz.
Talha: Güzellik
Talia: Güzel, şirin
Talibe: isteyen, istekli, talepte bulunan.
Taliha: Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğa üstü güç, şans, felek
Taliye: 1. Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. 2. Kur’an okuyan.
Talu: Seçkin, üstün.
Talya: 1. Doğanın uyanışı, baharın müjdesi 2. Mitolojide doğanın ve hayvanların koruyucusu olan tanrıça
Tamam: Arka arkaya doğan kız çocuğundan sonra erkek çocuk olması dileğiyle
Tamara: Van gölü efsanesinde adı geçen kız.
Tamay: Dolunay, en parlak ay, çok güzel
Tamgül: Gül gibi güzel olan.
Tan: Şafak vakti
Tanay: Secde eden
Tandan: Şafakta doğan
Tanegül: Gül tanesi
Tanelgin: Tan vakti yurdundan uzak düşmüş kimse
Tanem: Tek olan, Benim Tanem, birtanem
Tangöze: Sabah aydınlığı ve kaynak
Tangül: Şafakta açan gül
Tangülü: Tangül
Tangüner: Sabah aydınlığı alacakaranlık
Tangüz: Güz mevsiminde tan vakti.
Tanhatun: Şafak vakti gibi parlak, güçlü kadın.
Tannur: Tan vakti ışığı.
Tansel: Aydınlığa ait, sabahla ilgili
Tanseli: Şafak vakti gelen sel
Tanses: Sesi güzel olan kimse.
Tansu: Şafakta parlayan su
Tansuğ/Tansu: Şafağın aydınlattığı su gibi parlak ve temiz olan.
Tanyel: Şafak rüzgârı
Tanyeli: Şafak vakti esen rüzgâr
Tanyeri: Şafağın başladığı yer
Tanyıldız: Güneş doğmadan önceki alaca karanlıkta ışıyan yıldız, sabah yıldızı
Tanzer: Sarı altın rengindeki tan.
Tara: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
Tarçın: Kabuğu bahar olarak kullanılan bir bitki.
Tarımbike: Tarımla uğraşan kadın.
Tasvir: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma.
Tatlı: Şeker tadında olan. 2. İnsanı çeken, göze kulağa hoş gelen.
Tavge: Şelale, çağlayan.
Tavık: Güneşli havada yağan yağmur.
Tavus: Sülüngillerden, erkeğinin tüyleri uzun, kuyruğu parlak, güzel renkli,
Taya: Dadı.
Tayfur: Küçük bir kuş türü.
Tayyibe: İyi davranış, hoşa giden söz
Taze: Dinç, yıpranmamış, yorulmamış. 2. Yeni, son, zamanı geçmemiş. 3. Genç kadın.
Tazegül: Yeni kopartılmış gül.
Teberrük: Kutsal ve uğurlu sayma.
Tebessüm: Gülümseme.
Tekane: Biricik, tek.
Tekgül: Eşsiz güzellikte olan.
Tekmile: Ek, eklenmiş.
Teknur: Eşsiz bir ışık saçan.
Teksin: Bir tanesin, eşin benzerin yok
Telmize: Öğrenci, talebe.
Telvin: Renk verme, renklendirme, boyama.
Temayül: Bir yanı tutma, o tarafa eğilim gösterme.
Temen: Değer, kıymet. 2. Kıymet bilme.
Temenni: Dileme, dilek.
Temime: Nazarlık, nazar boncuğu.
Temre: Bir tek hurma.
Temsil: Benzetme. 2. Bir şeyin tıpkısını yapma. 3. örnek söz. 4. Tiyatro oyunu. 5. Biri yada bir topluluk adına davranış,
Tenay: Uygun, yakışan, dine uygun hareket eden
Tendü: Öz, asıl
Tenigül: Güzel tenli olan.
Tennaz: Nazlı, teni güzel olan.
Tennur: Güzel tenli, parlak tenli; güzel
Tennure: Mevlevi dervişlerinin sema ayını sırasında giydikleri kendine özgü geniş etekleri olan giysi.
Tenperver: Yeyip içmeyi, keyfini rahatını düşünen.
Tenzile: İndirilen, azar azar indirme (Kur’an’ın)
Terbiye: Eğitim, Görgü
Teren: Nesteren gülü.
Terken: 1. Kraliçe. 2. Güzel kız. 3. Bir tür ok.
Terlan: Dişi şahin.
Teslime: Allaha teslim olan.
Tesnim: Cennet Suyu, Cennet Irmaklarından Biri, Hoş İçimli Su
Teşekkür: Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç ve gönül borcunu anlatma.
Teşrife: Onurlandırma, şereflendirme. 2. Gelmesiyle bir yeri onurlandırma.
Teşrinisani: Kasım ayı, yılın 11. ayı.
Tevfika: Uydurma, uygun duruma getirme. 2. Uzlaştırma, barıştırma. 3. Tanrı’nın yardımına kavuşma.
Tevger: Töre, adet, gelenek.
Tevhide: Bir araya getirmek
Tevrat: Hz. Musa’ya bildirilen Tanrı buyruklarını kapsayan, İbranilerin din kitabı.
Tezay: Çabuk giden ay
Tezer: Çabuk ve erken.
Tezgül: Güzelliğiyle çabuk serpilen.
Tezkan: Sıcakkanlı, hemen davranan
Teznur: İçi içine sığmayan.
Tezsal: Aceleciliğiyle tanınan.
Tıflıgül: Gül tomurcuğu.
Tılsım: Doğaüstü güç
Ticen: Taçlar
Tijen: Taç, taçlar
Tilbe: Derviş; gezgin ozan
Tiraje: Gök kuşağı. 2. Koni biçiminde tepe.
Togay: Dere kıyılarındaki sık çalılık, tokay, dolunay
Toköz: Gözü gönlü tok
Tolunbike: Ayın on dördü gibi parlak ve güzel olan kadın.
Tomris: İskit kraliçesi, kahraman kadın
Tomur: Bitkinin çiçek ya da yaprak verecek duruma gelmiş filizi, tomurcuk
Tomurcuk: Çiçek verecek olan gonca
Topay: Dolunay, ayın ondördü.
Topaz: Kahverengi, veya soluk sarı renkte değerli süs taşı
Toprak: 1. Yer kabuğunun canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. 2. Ülke, memleket. 3. İşlenmiş arazi.
Tuana: Cennet bahçesine düşen yağmur damlası
Tuba: Cennette olduğu söylenen ağaç
Tuba / Tuğba: Cennette var olduğuna inanılan ağaç
Tuğba: Cennette var olduğuna inanılan ağaç
Tuğçe: Küçük tuğ; cennetteki Tuğba ağacının dallarına verilen ad
Tuğsem: Baş tacı
Tuhfe: Armağan, hediye. 2.Yeni çıkma, hoşa giden güzel şey.
Tula: Çok uzun, uzun boylu.
Tulca: 1. Tül kadar ince. 2. Hayalden de güzel.
Tulen: Boyca, boyunca uzun.
Tulu: Doğuş, doğma (Güneş için) anlamında.
Tuluğ: Doğma, doğuş ile ilgili.
Tulü: Doğuş, dogma
Tunay: Ay ışığı, mehtap, aydınlık
Turçin: Sevinç kaynağı olan kız.
Turfa: Az bulunur, nadir, değerli.
Turhatun: Kız çocuk doğumuna son vermek için konulan bir ad.
Turna: Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş
Tusem: Cennette esen ılık rüzgâr
Tutam: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam
Tuti: 1. Papağan. 2. Konuşmayı seven, konuşkan.
Tutku: Bir şeye karşı duyulan aşırı istek eğilim
Tutkun: Gönül vermiş, bağlanmış, çok sevmiş, tutulmuş
Tutkunay: Çok seven ve Ay gibi güzel olan
Tutya: Sürme
Tülay: Şeffaf ve parlayan, güzel
Tülcan: İnce yürekli, nazenin.
Tülen: İlk defa çocuk sahibi olan kadın.
Tülin: Ayna; ayın çevresindeki ışık
Tülinay: Ayın “Tülin” hali.
Tülün: 1. Kimi kez ayın çevresinde oluşan dairesel hale. 2. Ayna.
Tümay: Dolunay
Tün: Gece.
Tünay: Gece ve ay
Tünaydın: Akşam üzerleri söylenen bir selamla sözü.
Türkan: Kraliçe; güzel kız
Türkine: Türk gibi güzel.
Türkiye: Türkiye Cumhuriyeti’nin yer aldığı ülke.
Türknur: Aydın olan Türk.
Türkü: Bir halk müziği türü
Tütün: İçinde nikotin olan, sigara yapılan bir bitki.
Tüzel: Tüzeye uygun, tüze ile ilgili
Tüzenur: Adaletiyle ışık saçan
Tüzün: Soylu, asil olan, yumuşak basil
Ubeyde: Köle, kul
Ufuk: 1. Düz arazide ya da açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer. 2. Anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücü. 3. Çevre, dolay Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
Uğanbike: Güçlü, kuvvetli kadın.
Uğraş: Kötülük ve güçlükle mücadele.
Uğur: Şans, talih, baht, insana iyilik getirdiğine inanılan iyilik kaynağı
Uğurgül: Uğurlu gül
Uğurgün: Uğurlu olduğuna inanılan gün, 2. Uğurlu bir günde doğmuş olan.
Uğurgüz: Sonbaharın uğur getirmesi
Uğurnaz: Nazlı, şanslı.
Uğurnur: Işığıyla şans veren.
Uğurser: “Uğur dağıt” anlamında kullanılan bir ad.
Uğurşah: Uğurlu, güçlü.
Uğurşan: Uğurlu, şanlı, şöhretli,
Uğurten: Teninin güzelliğiyle uğur saçan. 2. Şanslı güzel.
Uhde: Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev
Ukde: 1. Zor ve karışık durum. 2. Bir gezegen yörüngesinin her iki ucu.
Ula: Birinci, şan şeref sahibi kimse
Ular: Erkek keklik.
Ulca: Savaşta ele geçirilen mal, olca
Ulcay: Rastlantılarla insanlara iyi ve kötü şeyler hazırladığına inanılan şey
Ulufer: Yüce, aydınlık, ulu ışık.
Ulum: Ulu, yüce olanım
Ulun: 1. Büyük, ulu. 2. Temrensiz ok. 3. Buğday, arpa kökü Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
Ulunay: Ayın yüceliği.
Ulviye: Yüce, yüksek, gökle ilgili
Ulviyet: Yücelik, ululuk, yükseklik.
Ulya: En yüce, en ulu, yüksek
Umay: Umut eden
Umnise: Ana kadın, kadınana.
Umran: Bayındırlık. 2. Uygarlık, medeniyet 3. İlerleme, mutluluk, refah.
Umur: Görgü, deneyim
Umut: 1.Ummaktan doğan, ümit edilen. 2. Ümit.
Unan: Sadakat, bağlılık, hak
Unat: Doğru yolu bulmuş.
Uraz: Şans, talih
Urçun: Kurumuş iğde dalı
Uruç: Yukarı çıkma yükselme
Urza: Hedef, amaç
Usare: Özsu
Uslu: Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli. 2. Akıllı, zeki.
Usul: Belli bir sonuca erişmek için, belli bir plana göre izlenen yol.
Usun: Hüzün.
Usunbike: Hüzünlü Hanım
Uşi: Salkım, ahenk.
Utku: Pek çok emekten sonra ulaşılan mutlu sonuç
Utkugül: Güzel bir sonuca ulaşma
Uygu: Uyum, ahenk
Uysal: Yumuşak başlı, uyumlu
Uzam: Bir nesnenin uzayda kapladığı yer.
Uzan: Yetişen, büyüyen, gelişen.
Uzay: Sonsuz boşluk
Uzca: Yetenekli, becerikle
Uzel: Usta, becerikli
Uzlet: Tek başına yaşama
Uzviyet: Canlılık
Übeyde: Küçük köle, kölecik.
Übük: 1. İbibik kuşu. 2. İbik.
Üçgül: Yabani yonca.
Üftade: Düşkün, biçare aşık.
Üfüle: Serin, rüzgarlı, esen.
Ülcan: Ele avuca sığmaz, çok canlı
Ülez: Gün batımı.
Ülfer: Büyük su, ırmak anlamındadır
Ülfet: Alışma, kaynaşma / Dostluk, arkadaşlık
Ülgen: Ulu, yüce, yüksek, sağlam; iyilik tanrısı
Ülger: Boğa burcunda yedi yıldızdan oluşan takımyıldız, Ülker
Ülgür: Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı
Ülke: Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, memleket
Ülkem: Benimsenmiş ülke, yurt
Ülken: Senin yurdun, memleketin
Ülkenur: Yurdu aydınlatan ışık.
Ülker: Boğa burcunda yedi yıldızdan oluşan takım
Ülkü: Ulaşılmaya çalışılan yüce dilek, amaç, erek
Ülkü-Ülküm: Uğrunda özveride bulunmaktan çekinilmeyen yüce dilek
Ülkühan: Bir ülküsü, amacı olan hükümdar.
Ülküm: Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey
Ülküsel: Ülkü ile ilgili olan
Ülküye: Ülkü sahibi.
Ülüfer: Nilüfer.
Ümera: Emirler, emredenler.
Ümeyra: Hükmeden, efendi.
Ümit: Beklenti, umut etmek
Ümmiye: Ana ile, anne ile ilgili.
Ümmü: Uğur getiren, umut veren
Ümmügülsüm: peygamber efendimizin kızının ismi
Ümmühan: Hükümdar annesi
Ümniye: 1. Umut. 2. İstek, arzu. 3. Niyet.
Ümran: Mutluluk, bereket
Ünlem: Ses, seda, çağrı.
Ünlü: Ün salmış, şöhretli
Ünlüay: Ay gibi güzelliğiyle ünlenmiş olan.
Ünlücan: Dost canlısı olmasıyla bilinen.
Ünlügül: Güzelliğiyle ünlenmiş olan.
Ünlünaz: Nazlılığıyla ünlenmiş olan.
Ünlünur: Saçtığı iyilik ışığıyla ünlenmiş olan.
Ünlüşan: Şan şöhret sahibi olmuş.
Ünlüyar: Herkesin kendisine sevdalanmasıyla ün yapmış olan.
Ünsal: Herkes tarafından tanınan
Ünsay: “Ünlen, adın duyulsun” anlamında kullanılan bir ad.
Ünsel: Ünüyle şöhretiyle coşan.
Ünseli: Ünü sellere benzeyen
Ünsiye: 1. Alışmış, sokulgan. 2. Arkadaş, dost.
Ünsiyet: Ahbaplık, arkadaşlık, dostluk.
Ünzile: Gönderilmiş
Ürem: Faiz
Ürme: Örme, örgü.
Ürmegül: Sarmaşık.
Ürpek: 1. Ürperen, ürpermiş. 2. Mazı ağaçlarının üstündeki tüylü nesne
Ürper: Titreme, titreyiş.
Ürün: Doğadan elde edilen yararlı şeyler.
Ürünay: Ay gibi bir eser güzelliğinde olan.
Ürüncan: Dostluğunu ortaya koyan.
Ürünela: Gözlerinin güzelliğiyle bilinen, tanınan.
Ürüngül: Gül gibi bir eser güzelliğinde olan.
Ürünnaz: Nazlı güzel, nazenin.
Ürünnur: Herkesi ferahlatan, herkese ışık saçan.
Ürünsel: Coşkuyla üretilmiş, yapıt, bolluk.
Ürünser: Başarılarını gözler önüne seren.
Ürünsu: Bolluluk, verimlilik.
Ürünsun: Verimli ol. 2. Başarılarını gözler önüne ser.
Üstün: İyi nitelikli, yüksek düzeyli
Üstünay: Benzerlerinin çok üstünde ve ay gibi güzel
Üstünbüke: Üstün güzel, çok güzel,
Üstüncan: En iyi dost, yürekli dost
Üstünel: Usta, becerikli
Üstüngül: Çok üstün güzel.
Üvercinka: Güvercin kanadı.
Üzer: Üst, kaynak, faiz.
Üzgü: Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen üzüntü, eziyet
Üzgün: Üzülmüş, üzüntü duymuş.
Üzüm: Asmanın tane veya kuru olarak yenilen salkım şeklindeki meyvesi
Vacibe: Yapılması şart olan şey
Vacide: Varlıklı, zengin
Vadi: İki dağ arasındaki geçit.
Vadide: Söz veren. 2. Yapacağını söyleyen. 3. Vaat de bulunan, söz veren.
Vaha: 1.Çölde bulunan su. 2. Nadir, az bulunur.
Vahibe: Hibe eden, bağışlayan
Vahide: Tek, BİR, yalnız
Vahime: Kurma, kuruntu.
Valide: Doğuran, 2. Anne, ana
Vamıka: Seven, âşık.
Varak: Yaprak, yazılı kağıt
Varide: Gelen şey, gelen evrak
Vasfiye: Nitelikli
Vasıla: Ulaşan, birleşen.
Vebün: Çiçek açmak.
Vecahet: 1. Güzel yüzlülük, gösterişlilik, güzel yüz. 2. Saygınlık.
Vechiye: Yüze ait, yüzle ilgili.
Vecibe: Ödev, boyun borcu, vazife.
Veciha: Güzel, hoş.
Vecihe: Güzel, hoş, uygun olan
Vecize: Derin ve anlamlı söz, özdeyiş.
Veda: Sevilen şeyden ayrılma
Vedia: Korunması için bırakılan emanet
Vedide: Dost, arkadaş.
Vefakar: Sevgisi güçlü ve kalıcı olan.
Vefia: 1. Vefalı, bağlı. 2. Tam, mükemmel, eksiksiz.
Vefika: Düşünceleri birbirine uyan, uyumlu, arkadaş, yoldaş
Vehbiye: Allah vergisi, doğuştan olan
Vekil: Temsilci. 2. Birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse. 3. Bakan.
Velide: Yeni doğmuş çocuk
Veliye: Ermiş, evliya kadın.
Vemiş: çoban yıldızı, 2. Güneş’e en yakın olan ikinci gezegen.
Venüs: Bir gezegen, çoban yıldızı
Vera: Günahtan kaçınmak
Verda: Gül
Verdinaz: Nazlanan güzel.
Verka: Yabani güvercin
Verna: Hakikat
Vesalet: Aracı olma, vasıta olma
Vesamet: Güzel yüzlü, nur yüzlü.
Vesile: Sebep, elverişli durum
Vesime: Hoş, güzel yüzlü
Vezime: Hediye, armağan
Vezin: Tartı. 2. Ölçü
Vezire: İradeci, kadın komutan.
Vicdan: İnsanın içindeki adalet dürtüsü
Vildan: Yeni doğmuş çocuklar / kullar, köleler
Vira: Durmadan, aralıksız, sürekli
Vuslat: Kavuşma, ulaşma, yetişme
Vükela: Temsilcilerden, yöneticilerden.
Yade: Hatıra
Yadenur: Kutsal ışık
Yadigâr: Anımsatan, hatırlatan kişi ya da şey
Yağan: Gökten dökülen
Yağış: Yağmur, kar, dolu gibi doğa olayı
Yağmanaz: Gönülleri çalan, yağma eden güzel.
Yağmur: Bir yağış şekli /Gökten damlalar halinde düşen su
Yağmurca: Dağ keçisi, bir tür geyik.
Yakar: Güzelliği ile yürek yakan.
Yakut: Bir değerli taş
Yalaz: Alev
Yalaza: Alev – Kıvılcım – Aşk ateşi
Yaldız: Eşyaya aytın veya gümüş görüntüsü vermek için kullanılan sıvı veya yaprak durumundaki madde, göz boyama
Yalınca: Sadece, çıplakça.
Yalıncan: İçi dışı bir olan, içten dost.
Yamaç: 1. Dağın veya tepenin herhangi bir yanı. 2. Karşı. 3. Yan, yakın.
Yankı: Eko, sesin çarpıp gelmesi
Yapıncak: Seyrek taneli, kırmızı benekli bir tür üzüm.
Yaprak: Ağaçların yeşil kısımları
Yaprakgül: Gül yaprağı
Yar: Çok sevilen, sevgili. 2. Dost, tanıdık. 3. Yardımcı.
Yarcan: Çok sevilen, sevgili.
Yârcan: Çok sevilen, sevgili.
Yaren: Sevgili, arkadaş
Yarence: Yaren gibi, yarene benzer.
Yârıdil: Gönül dostu, sevgili.
Yarıdil/Yârıdil: Gönül dostu, sevgili.
Yarkınbüke: Güneş aydınlığı gibi güzel.
Yarpuz: Çiçekleri birbirinden ayrı halka biçiminde, nane türünden, kısa saplı, az veya çok tüylü, güzel kokulu bir bitki.
Yasa: Kural, buyruk, düzen
Yasemin: Çeşitli renklerde kokulu çiçekleri olan bir bitki
Yasemin/Yasmin/Yasemen: Zeytingillerden beyaz sarı çiçeklihoş kokulu bir çiçek, sarmaşık türünün adıdır.
Yasna: Avesta'nın sureleri.
Yaşagül: Yaşamın boyunca gül, mutlu ol.
Yaşam: Hayat, doğumdan ölüme kadar geçen süre
Yaşıl: Yeşil.
Yaşın: Işık parlaklık, şimşek.
Yaşıyan: Işıldayan, parlayan.
Yaşmak: İnce yüz örtüsü, hafiflik.
Yaylagül: Yaylada oturan güzel.
Yaz: İlkbahardan sonraki mevsim, yaz-mak fiili
Yazel: Yaz ve el kelimelerinden türetilmiş isim
Yazgan: Süsleyici, sürekli yazan.
Yazgı: Alın yazısı, kader
Yazgül: Yaz gibi sıcak, gül gibi güzel.
Yazgülü: Yaz ve gül tamlaması, yazın açan gül
Yazmira: Yaz ve Mira kelimelerinden türetilmiş isim. Mira bir yıldız ismidir.
Yediveren: Yılda bir kaç defa çiçek açıp meyve veren bir bitki.
Yegah: Doğu müziğinin en eski makamlarından.
Yegâh: 1. Bir, tek. 2. Türk müziğinde makam adı.
Yegane: Biricik, tek.
Yegâne: Biricik, tek.
Yekta: Tek, eşsiz
Yelcan: Rüzgar gibi hızlı olan.
Yelda: Uzun ve kara; yılın en uzun gecesi
Yeler: Rüzgar gibi hızlı, aceleci.
Yelesen: Rüzgar gibi esen.
Yelin: İnek, koyun, manda gibi hayvanların memesinde süt toplanan kısmın adıdır.
Yeliz: Güzel, aydınlık, ferah
Yelkin: Hazır duruma gelmiş, ayaklanmış.
Yelten: Davran, teşebbüs et.
Yenal: Üstün gelen, zafer kazanan, muzaffer.
Yenigül: Yeni açmış gül kadar güzel.
Yenigün: Yeni başlayan gün, yeni zaman.
Yepelek: İnce yapılı, zarif, narin.
Yeşil: Genç, taze, doğa rengi, bitki rengi.
Yeşim: Değerli bir taş
Yeter: Yeterli, kafi
Yeterkız: Arka arkaya doğan kız çocuklarından sonra erkek çocuk olması dileğiy
Yezda: Zerdüştlük inancına göre iyilik tanrısının ismi
Yezdan: Zerdüştlerin iyilik tanrısı
Yılay: Yıl ve ay.
Yıldan: Belli bir yıl ile ilgili
Yıldanur: Nurlu yıl, şanslı yıl
Yıldıku: Yıldız.
Yıldız: Parlak gök cismi
Yıldızhan: Oğuzların Bozok kolunun inandığı üç gök tanrılarından biri
Yılgül: Yılın en güzel gülü.
Yılgün: Yıl ve gün.
Yılşen: Yılın en şen insanı.
Yipek: İpek
Yoldaş: Dost, aynı hedefe gidilen arkadaş.
Yomut: Uğur, şans getiren hediye.
Yonca: Çayır bitkisi
Yosma: Genç, güzel, güzelliğiyle baştan çıkaran
Yosun: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü
Yöre: Bir bölgenin belli yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü
Yudum: Bir içimlik sıvı
Yumak: Top biçiminde sarılmış iplik.
Yumuk: Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran. 2. Tombul
Yuna: Yıkanmış, temiz, pak
Yunak: Yıkanma yeri, banyo, hamam.
Yunar: Temiz kişi, temizlik yapan kadın
Yurdaal: “Yurda kabul et” anlamında kullanılan bir ad.
Yurdagül: Ülkesini gül gibi güzel gören
Yurdaser: Vatana önder, lider olan kimse.
Yurdatap: “Yurduna hizmet et” anlamında kullanılan bir ad.
Yurday: Yurda – ay
Yurdum: Vatanım, ülkem
Yurtsay: “Yurduna değer ver” anlamında kullanılan bir ad.
Yurtsevil: Vatanı gibi sevilmek arzusunda olan.
Yurtsevin: Vatanı ile sevinen
Yücenur: Nurlu, uğurlu kişi
Yüksel: Başarı kazan, yücel
Yükselen: Yükseklere çıkan. 2. Durmaksızın aşama gösteren.
Yümniye: Uğurlu, kutlu.
Yüsra: Sol taraf. Sol el.
Zafire: Savaşta düşmanı yenen, muzaffer
Zahide: Doğruluktan ayrılmayan, dinin buyruklarını yerine getiren kimse, sofu
Zahire: Dış Görünüş, Dış Yüz; Parlak, Aydınlık; Coşkun, Taşkın, Coşmuş
Zaide: Artan, çoğalan
Zaika: Tat alma
Zakire: Zikreden, Allah’ı Anan, Zikir Ehli, Çok Dua Eden; Zikir Okuyan, Zikredici; Hatırlatan, Anımsatan, Akla Getiren
Zaliha: Superisi
Zambak: Bir çiçek adı
Zamire: 1. İç, iç yüz. 2. Yürek, vicdan. 3. Gönülde gizli olan sır.
Zana: Bilgin, bilgiç, alem.
Zara: Çok asil, uysal, güzel
Zarafet: İncelik, güzellik, zariflik
Zarif: Hoş, nazik, güzel görünen
Zarife: Nazik, kibar ve hoş tavırlı
Zaruret: Mecburiyet, zorunluluk
Zatinur: Nurlu kişi, aydınlık, özü temiz
Zatiye: Kişisel, kendine ait
Zayiçe: Yıldızların belli tarihlerdeki yerini gösteren cetvel
Zebercet: Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı
Zebur: Hazreti Davut’un kitabı.
Zehra: Güzel yüzlü
Zehre: Çiçek
Zekavet: Anlayış, zekilik, çabuk kavrama.
Zekire: Unutmayan, hafızasına güvenen.
Zekiye: Zeki, çabuk kavrayan
Zelal: Temiz, berrak
Zeliha: Züleyha’ nın bir farklı yazılış halidir. Su perisi, çok güzel anlamındadır.
Zeliş: Züleyha’ nın bir farklı yazılış halidir. Su perisi, çok güzel anlamındadır.
Zemzem: Kâbe çevresindeki ünlü kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan su
Zenan: Kadınlar
Zennan: Kadınlar
Zennişan: Ünlü, tanınmış kadın.
Zennur: Zinnur, nurlu, ışıklı
Zerafet: İncelik, güzellik, zariflik.
Zercan: Altın kalpli arkadaş
Zerda: Altın gibi olan kimse
Zerefşan: 1. Altın saçan, altın saçıcı. 2. Altın kakmalı. 3. Bir lale türü.
Zeren: Anlayışlı
Zerengil: AJaLLı kişi.
Zergûn: Altın renkli.
Zergül: Altın gül.
Zergün: Altın gibi güzel, değerli.
Zeria: Vesile, bahane, sebep, fırsat.
Zerile: Sarı asma kuşu.
Zerin: Altından ya da altına benzer olan
Zerka: Gök gözlü, mavi.
Zernişan: Kılıç, kalemtıraş gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme
Zerre: Çok ufak, çok az.
Zerrin: Altından yapılmış, değerli, güzel
Zerrinkâr: Altınla süslenmiş.
Zerrintaç: Altın taç.
Zerrişte: Altın, sırma tel. 2. San.
Zerya: KürtçeOkyanus demektir.
Zeryan: Güzel kadın, dilber, hülya.
Zevce: Kadın, eş. 2- Erkeğin nikahlı karısı
Zeycan: Cana yakın olan
Zeynep: Mücevher, değerli, güzel, çekici
Zeyniye: Süslü.
Zeyno: Zeynep'in halk dilindeki söylenişi
Zeyşan: İki cihanda tek olan
Zıkra: Anma, hatırlama.
Zıren: Dinç, sağlıklı. .
Ziba: Süslü. 2. Güzel.
Zican: Canlı, cana yakın, candan.
Zihniye: Zihinle ilgili.
Zikri: Anma ile ilgili.
Zilan: Kürtçe; yeniden doğuş anlamına gelmektedir
Zinet: Bezek, süs
Zinnur: Nurlu, ışıklı
Zinnure: Nurlu, ışıklı, aydınlık.
Zişan: Tanınmış, şanlı
Ziver: Süs, bezek.
Ziyafet: Yemekli toplantı.
Ziynet: Süs, süs eşyası
Ziyneti: Süslü.
Zozan: Kürtçe yayla demektir.
Zöhre: Zühre, çoban yıldızı
Zuhal: Satürn gezegeni
Zulal: Hafif, güzel, soğuk su
Zulfiyye: Saçları güzel olan
Zübeyde: Öz, cevher
Zühal: Satürn gezegeni
Züheyra: Küçük çiçek
Zühre: Venüs gezegeni, çoban yıldızı
Zührenaz: Güzelliği dillere destan
Zühtiye: Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren.
Zülal: Duru, şeffaf, berrak, saf tatlı, soğuk su
Zülbiye: Arapçada gezegen anlamına gelir
Züleyha: Su perisi / Hz. Yusuf’ un eşinin ismi
Zülfibar: Zülfübar
Zülfiyar: Sevgilinin zülfü, saçı.- bk. Zülfüyar
Zülfiye: Güzel saçlı
Zülfizar: Zülfüzar
Zülfübar: Dağılmış, saçılmış saç.
Zülfünaz: Sevgilinin nazı.
Zülfüyar: Sevgilimin zülfü, saçı.
Zülfüye-Zülfiye: Sevgilinin saçı.
Zülfüzar: Saçı gür, bol saçlı.
Zülüf: Yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. 2. Sevgilinin saçı.
Zümra: Güzel, iyi ahlaklı
Zümran: Ahirette yeniden canlanmayı başlatan kadın
Zümre: Topluluk, cemaat
Zümrüt: Değerli bir taş
En Güzel BEBEK İSİMLERİ için TIKLAYINIZ
En Güzel KEŞFEDİLMEMİŞ BEBEK İSİMLERİ için TIKLAYINIZ
Kur’an’da Geçen Kız ve Erkek BEBEK İSİMLERİ için TIKLAYINIZ