Geçtiğimiz cuma günü açıklanan “İmalat Sanayi Satınalma Endeksi” (PMI) Çin’de işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Endeks Nisan ayındaki 53.3 seviyesinden, mayıs ayında 50.4’e indi. Bu seviye, aralık ayından beri en düşüğü. PMI’nin 50’nin altına düşmesi, Çin’de büyümenin durup, daralmanın başladığı anlamına gelecek. Hong Kong’da işlem gören ve Çin şirketlerinin hisselerini içeren Hang Seng Endeksi de bir günde % 0.7 değer kaybetti. Çin kadar olmasa da, Hindistan ekonomisinde de benzer daralma eğilimi gözleniyor. Aşağıdaki tabloda, Çin’in son bir yılda sanayi üretimindeki aylar itibari ile yıllık % değişim ve Çin PMI endeksindeki değişim görülüyor:
KÜRESEL EKONOMİDEKİ DURGUNLUK TEMEL NEDEN
Çin ve Hindistan’daki daralma, küresel ekonomideki daralmadan kaynaklanıyor. Küresel ekonomideki daralma ise önemli ölçüde Avrupa’daki belirsizlikten besleniyor.
Çin Merkez Bankası, mayıs ayında 2011 Kasım ayından beri üçüncü kez Kanuni Karşılık oranlarında indirim yaptı. Yapılan 50 baz puanlık son indirimden sonra, Kanuni Karşılık oranları % 20 oldu. Sanayi üretiminin aylar itibari ile yıllık % değişimi bir yıl içinde % 15.1 seviyesinden, % 9.3’e gerilemiş bulunuyor. Bu
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Hollande büyümeye önem vereceğini vurgulayınca, sıkı para politikası gütme eğiliminde olan Almanya yalnız kaldı. Avrupa Merkez Bankası(ECB)’nın da Almanya’nın yanında olduğu biliniyor. Ancak, “Euro”nun varlığını sürdürülebilmesi ortak karar alınması ile mümkün olacak.
Avrupa ülkeleri ve ABD dahil 61 ülkede bu yıl seçim olması, tüm dünyada politik karar alınabilmesini zorlaştırıyor. Bu nedenle, sadece Avrupa değil, Ortadoğu dahil dünyanın her yerinde siyasi ve ekonomik çözümler gecikiyor.
Avrupa Birliği’ndeki ekonomik sıkıntıdan çıkışın tek çaresinin, parasal tabanın büyütülmesi ile piyasaya verilecek likidite olduğu ve sonunda bu yola gidileceği anlaşılıyor. Fransa’nın arkasından çekilmesi sonucunda Almanya, para tabanının büyütülmesi kararını sadece bir süre daha geciktirebilecek.
Sıkıntılar aşılamıyor
Ekonomik tedbirler alınıncaya kadar Avrupa’nın birçok ülkesinde sosyal patlamalar, grevler, terör hareketleri olmasından korkuluyor. Çünkü özellikle gençler arasındaki işsizlik çok büyük boyutlarda. Örneğin, İspanya’da genel işsizlik oranı % 24.1 olmasına rağmen, genç nüfusun % 56’sının işsiz olduğu raporlandı.
Yeni Ticaret Kanunu sermayenin kayıt altına alınması ve kayıt dışılığın önlenmesi bakımından devrim niteliğinde yenilikler getiriyor. Teknolojinin gelişmesi ve özellikle bilişim sektöründeki baş döndüren gelişmeler, ticaretin her gün biraz daha gelişmesine yol açarken; hukuk düzeni aynı doğrultuda gelişim gösteremediğinden uygulamada sıkıntılar yaşanıyordu. Bu sıkıntı, hem şirketlerin muhasebe sisteminde hem de şirket ortaklarının kendi aralarındaki ilişkilerinde; ayrıca da şirketlerin üçüncü kişilerle olan ticari ilişkilerinde ortaya çıkmaktaydı. Mevcut muhasebe sistemimiz de hem vergi mevzuatıyla hem de uluslararası standartlarla uyum sağlayamıyordu. Bu durum da, hem vergi kaybının oluşmasına hem de kayıtdışılığın artmasına yol açıyordu.
Muhasebe Standartları Kurulu
Yeni Ticaret Kanunu ile muhasebe sistemi tamamen değiştirildi. Muhasebe sisteminin “Uluslararası Finansal Raporlama Standartları”na uygun olması sağlandı. Bu uyumluluk, sermayenin glolabelleşmesine ve ülkemize gelen yabancı yatırımların artmasına yol açacak. Yeni Kanun, muhasebe sistemi değişikliğini önemli standartlara bağlamış ve bunun denetimini de kamusal bir organ olan Türkiye Muhasebe Standartları
Bu sözler, felsefe ilminin “devrim çağı” sayılan 18. yüzyılda yaşayan Adam Smith (1723-1790)’in. Smith, 10 yılda yazdığı “Ulusların Refahı” isimli kitabında, tarihte ilk kez “pazar ekonomisi”, “pazarlık”, “çıkar”, “iş bölümü” ve “üretim hattı” kavramlarını gündeme getirmiştir. Milattan önce 350 yılında Aristo’nun üretimin ve paranın önemini vurgulamasından sonra ancak 1700’lerin başında Bernard Mandeville çıkarcı davranışların sosyal etkilere de yol açacağını görüşünü dile getirmişti. Smith ise, içinde bulunduğumuz yüzyılın ekonomi sistemi olarak ortaya çıkan “serbest piyasa ekonomisi”nin temellerini atmıştır.
19. yüzyıl boyunca, Smith’in görüşlerinin din karşıtı olduğu ileri sürüldü ve dışlandı. Ta ki 1940’lardan sonra, filozoflar alışverişin, mal ve hizmet değişiminin ve pazarlığın bir model olarak yalnız ekonomik değil, sosyal davranışların da açıklanmasında kullanılabileceğini
kabul etti.
Adam Smith diyordu ki;
* İnsanlar çıkarları doğrultusunda davranırlar.
* İnsanların başkalarının sağladığı mal ve hizmetlere ihtiyacı vardır.
Sermaye Piyasası Kurulu’nun yeni Tebliğ’i ile, İMKB Tahvil ve Bono Piyasası bünyesinde teminat olarak hisse senedinin kullanılabileceği bir pazar açılıyor. Bu değişiklikle, hisse senetleri piyasası ile para ve döviz piyasaları arasında daha kolay bir geçiş sağlanacak. Banka ve aracı kurumlar ellerindeki hisse senedi karşılığında kısa vadeli kredi kullanabilecek ya da hisse senedi sahiplerine kısa vadeli kredi verebilecekler. Bu kapsamda hisse senedi elde eden kurumlar ise, işlem vadesini beklemeden elde ettikleri hisse senedini satabilecekler. Ayrıca, Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilecek dış borçlanma ve gelir endeksi senetleri ile kira sertifikaları da Tahvil ve Bono Piyasası’nda işlem görebilecek.
Likidite senetleri
Tebliğ ile getirilen önemli bir uygulama daha var. Buna göre Merkez Bankası’nca ihraç edilecek likidite senetleri de İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nda işlem görebilecek ve teminat olarak kabul edilecek. Yani, bizim Merkez Bankamız da ihtiyaç görür ve ABD ve Avrupa merkez bankaları gibi “likidite senedi” ihraç etmeye kara verir ise, bu senetler hem Merkez Bankası Para Piyasası’nda hem de İMKB’de alınıp satılabilecek. Likidite senetlerinin teminata
ABD ve İngiltere’de mükelleflerin vergi borçları sigortalanabiliyor. Prof. Dr. Billur Yaltı, Vergi Sorunları Dergisi’nin son sayısında bu önemli konuyu incelemiş. Makalede, “vergi sigortası” uygulamaları ve ülkemizdeki sorunlar ele alınıyor. Bu sigorta türü, sigorta himayesinden yararlanması kabul edilen meslek mensubu vergi uygulamacılarına sağlanan “mesleki sorumluluk sigortası”ndan farklı bir sigorta.
Ülkemizde, vergi uygulamalarında sigorta himayesinden yararlanması kabul edilen kişiler, meslek mensubu uygulamacılar. Oysa ABD’de, meslek mensuplarının yanı sıra, vergi mükellefleri de sigortalı adayı olarak değerlendirilmekte. Vergi idaresinin vergi kanunlarını vergi mükellefinden farklı yorumladığı veya olguları farklı nitelendirdiği hallerde yapabileceği ek vergi tarhiyatları ile uygulayabileceği faiz ve cezalar birer riziko olarak kabul ediliyor. Ülkemizde vergi mükellefinin bu türden yorum ve uygulama belirsizliğine karşı başvurabileceği korunma biçimleri sınırlı. Ayrıca, sigorta hukuku nezdinde vergi mükelleflerinin, “rizikoya maruz kişiler” olarak değerlendirilmeye başlanması gerekiyor. Öte yandan, tüm yeni sigorta alanlarında olduğu gibi, sigorta hukukçularının ve
Küreselleşmenin dünya ekonomik sistemine gittikçe yerleşmesi, yeni pazar ve tüketicilerin sistem içine alınmasını gerektiriyor. Bu amaca yönelik olarak çok uluslu şirketler ciddi araştırmalar yapıyorlar. Çok uluslu şirketler üretimlerini ve satışlarını en kârlı olacak bir biçimde çeşitli ülkelere yayabildiklerinden, ulusal şirketlere göre çok daha verimli operasyonlar yürütebiliyorlar; çeşitli ülkelerdeki vergi sistemlerinin boşluklarından da faydalanabiliyorlar.
Çok uluslu şirketlerin yabancı ülkelerde yaptıkları satışların her yüzde 20 oranında yükselişi, şirketlerin piyasa değerini yüzde 3.1 artırıyor. Satışların yükselmesinde ise, hem mallarda hem sunumlarında hem de pazarlama tekniklerinde yapılacak yenilik ve buluşlar çok önemli rol oynuyor. İşte bu nedenle, son dönemde uluslar arası şirketlerin yeniliklere nasıl kucak açabilecekleri en yaygın tartışma konusu oldu. Yeni piyasaya sürülen “Yaratıcıların DNA’sı (The Innovator’s DNA)” ve “Mucitlerin Manifestosu (The Innovator’s Manifesto)” bu konuları tartışan ve öneriler getiren kitapların sadece iki tanesi.
Buluşların özendirilmesi
Yaratıcı kabiliyetin ortaya çıkarılması ve bu politikanın sürdürülmesi
Ekonomik krizin etkilerinin azalması ve küreselleşmenin her sektörü ciddi ölçüde etkilemesi, önümüzdeki dönemde tüm sektörlerde büyük bir rekabet yaşanmasına neden olacak. Ham madde fiyatlarındaki yükselme, hâlâ krizle savaşan ülkelerin varlığı, gelişmekte olan ülkelerin büyümelerinde görülecek yavaşlama, olası siyasi dengesizlikler ve halkların demokrasi yolundaki başkaldırılarının sürmesi, yeni belirsizliklerle birlikte yeni fırsatları da önümüze seriyor.
Kimya-uçak-otomobil sektörlerinde rekabet
Yeni doğalgaz kaynaklarının bulunması ve özellikle etilen bazlı plastiklerin bu kaynaktan üretilmeye başlanması, kimya sanayisinin kârlılığını ciddi bir biçimde etkiledi. Bu sektörde, üretim, stoklama ve pazarlama konusunda maliyetleri düşürebilen şirketler ayakta kalacaklar.
Uçak sanayindeki Boeing-Airbus ikili monopolü, Çin (Comac), Rusya (United Aircraft) ve Kanada(Bombardier) kökenli nispeten ucuz üretim yapabilen yeni şirketler yüzünden sarsılmaya başladı. Özellikle geniş gövdeli ve çok yolcu taşıyabilen uçakların üretiminde, yeni şirketlerle eskilerin rekabeti yaşanıyor. Boeing ve Airbus uçaklarındaki teslimat süresinin uzunluğu piyasaya yeni giren şirketleri