Bu sözler, felsefe ilminin “devrim çağı” sayılan 18. yüzyılda yaşayan Adam Smith (1723-1790)’in. Smith, 10 yılda yazdığı “Ulusların Refahı” isimli kitabında, tarihte ilk kez “pazar ekonomisi”, “pazarlık”, “çıkar”, “iş bölümü” ve “üretim hattı” kavramlarını gündeme getirmiştir. Milattan önce 350 yılında Aristo’nun üretimin ve paranın önemini vurgulamasından sonra ancak 1700’lerin başında Bernard Mandeville çıkarcı davranışların sosyal etkilere de yol açacağını görüşünü dile getirmişti. Smith ise, içinde bulunduğumuz yüzyılın ekonomi sistemi olarak ortaya çıkan “serbest piyasa ekonomisi”nin temellerini atmıştır.
19. yüzyıl boyunca, Smith’in görüşlerinin din karşıtı olduğu ileri sürüldü ve dışlandı. Ta ki 1940’lardan sonra, filozoflar alışverişin, mal ve hizmet değişiminin ve pazarlığın bir model olarak yalnız ekonomik değil, sosyal davranışların da açıklanmasında kullanılabileceğini
kabul etti.
Adam Smith diyordu ki;
* İnsanlar çıkarları doğrultusunda davranırlar.
* İnsanların başkalarının sağladığı mal ve hizmetlere ihtiyacı vardır.
* Bu nedenle alışveriş her iki tarafın da çıkarınadır.
* Alışveriş önceleri takas biçiminde, daha sonra para aracılığı ile yapılmaya başlandı.
* Sonuç olarak, insan alışveriş yapan hayvandır.
* Alışveriş, kişisel ve giderek toplumsal uzlaşmanın temelini oluşturur.
Adam Smith bu görüşleri ile dünya tarihinin tanıdığı en önemli ekonomist olma özelliğini elde etti.
İhtisaslaşma ve üretim hattı
Adam Smith, her insanın her ailenin ve hatta her ülkenin ekonomik olarak kendi kendine yetmesi gerektiği görüşüne de son vermişti. Belirli yetenekleri olan insanların ortaya çıkması, ihtisaslaşma ve iş bölümü bu sayede sağlanabildi. İş bölümünün, verimliliği ve özgürce harcanacak vakti arttıracağını savundu.
“Üretim hattı” fikri de Smith’indir. Bir kişinin günde 20 kusursuz iğne üretebilirken 10 kişilik bir grubun 48.000 iğne yapabildiğini görmüştü.
“Görünmez el”in arz ve talep yasaları sayesinde, üretilen malların miktarını ve fiyatını düzenleyeceği görüşünü ortaya atan da odur. Yalnız uzmanlaşmanın değil, uzlaşma (deal)nın da önemini anlayabilmiştir.
Smith, bireysel çıkar peşinde koşmanın eşitlikçi bir toplumla çelişmediğini; hatta onu sağlamanın en garanti yolu olduğunu söylüyor.
Sadece altın karşılığı para basılması
Bir ulusun refahının, altın rezervlerine değil emek gücüne dayanması gerektiği tezi de onundur. Bu tez uygulansaydı, 20. yüzyılda merkez bankaları sadece altın karşılığında para basmayacak; Birinci ve İkinci Dünya savaşları ile 1929 Ekonomik Buhranı yaşanmayacaktı.
Smith’in en önemli vizyonu sayılan “Pazar yeri sadece bir yer değildir” ve “Piyasalaşma ekonominin can damarıdır” görüşlerini ancak bugün anlayabiliyoruz. Bugün internet sayesinde yaşadığımız “sanal pazarlar”, Smith’in büyük
vizyonuna tanıklık ediyor.