Standard&Poor’s(S&P) Türkiye’nin notunu BB(pozitif)’ den BB(durağan)’ a indirdi. Bu haliyle Türkiye’nin notu Endonezya, İzlanda, Fas, Kolombiya, Azerbaycan, Bulgaristan ve Tayland’dan çok daha kötü durumda.
S&P bu indirimi, ülkemize dış yatırım talebinin azalması ve Cari Dış Açık’ın Türk ekonomisinin yeniden dengelenmesine engel olabileceği düşüncesi ile yaptığını söylüyor; Cari Dış Açık’ın sıcak para ile kapatıldığını iddia ediyor.
IMF de 3 ay önce, enflasyonun dizginlenememesi, iç tasarrufların düşük olması, dış ticaret hadlerindeki aleyhte değişim, kamu açıklarının dolaylı verilerle kapatılması ve Cari Dış Açık’ın Milli Gelir’in %10’ unu geçmesi nedeniyle aynı uyarıda bulunmuştu. Yabancı medya organlarında da bir süredir Türk ekonomisinin bir kriz ile karşılaşacağı yönünde görüşler var.
Yabancıların yaptıkları bu değerlendirmeler Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişini ve İMKB indeksinin yükselmesini engelliyor.
Söylenenler gerçeği yansıtmıyor
IMF, S&P ve yabancı medya kuruluşlarının ya mevcut verileri çarpıtarak ülke ekonomisini yanlış değerlendirdiği ya da ülkemizde üretilen verilerin ülkenin gerçek durumunu yansıtmadığı anlaşılıyor.
Çünkü, ekonomimiz her ay 4 ila 6 Milyar dola
Kapitalist sistemin içindeki temel güdü, para kazanmak ve zengin olmaktır. Zengin olmak için:
* Ticaret yapabilmek, borsa ve piyasalar geliştirmek, uluslar arası boyutta alım satım yapabilmek, n Bir malı veya hizmeti ucuza almak veya ucuza üretmek, n Ucuza mal ettiğin malı veya hizmeti, mümkün olduğu kadar pahalıya satmak, gerekir.
Bir malı veya hizmeti ucuza mal edebilmek veya üretmek, genellikle ucuz işgücü kullanmakla mümkün olur. Ucuz işgücü, azgelişmiş veya sömürge ülke insanlarını, göçmenleri çalıştırarak elde edilir. Çalıştırılanların sosyal güvenliklerinin hiç olmaması veya en alt düzeyde olması, kullanılan işgücünü daha da ucuz hale getirecektir. Çok ucuza çalışmaya hazır insan sürüsünün varlığının sürdürülmesi, mutlak surette gereklidir.
Bir malın ucuza mal edilmesi için, bazen devlet desteği de gerekir. Devletin, ucuz enerji kullanımı sağlaması, vergi teşviki vermesi, işçilerin sosyal güvenlik ödemelerine katkıda bulunması gibi destekleri, malın veya hizmetin ucuza üretimini sağlar. En ucuzunu üretmek ve küresel rakiplerle rekabet edebilmek için, devletten destek almak ve hatta bir arada çalışmak gerekebilir.
Bir malı veya hizmeti pahalıya satabilmek için:
Ülkemizi de yakından tanıyan ve hatta “Soccernomics (Futbol Ekonomisi)” kitabını yazmaya İstanbul’da başlayan Simon Kuper ve Stefan Szymanski, bu kitapta Türk futbolunun önümüzdeki yıllarda çok süratle gelişeceğini savunuyor. 2009 yılında ilk kez yayımlanan kitap, Nisan 2012’de güncelleştirildi ve genişletildi. Bu haliyle kitap, futbol dünyasının başucu kitabı niteliğinde. Umarım Türkçe’ye de çevrilir.
Transferlerde yapılan hatalar
Dünyadaki futbol kulüplerinin neredeyse hepsi, borç batağı içinde. Ama, ne taraftarları ne de alacaklıları, büyük kulüplerin batmasına razı değiller. Bu nedenle de meşhur kulüpler gittikçe daha gelişerek, varlıklarını sürdürüyorlar.
Simon ve Stefan, kulüplerin borç batağına sürüklenmesinin temel nedenini yanlış yapılan transferlere bağlıyor ve bu konuda şu önerilerde bulunuyorlar:
* Yeni antrenörler ve yöneticiler transfere gereksiz yere çok para harcama eğilimindedirler. İzin vermeyin.
Güneşten, rüzgardan ve bioenerji jeneratörlerinden elde edilen enerjiler, karbon salınımlarının neredeyse hiç olmaması nedeniyle “temiz enerji” veya “yenilenebilir enerji” olarak anılıyor. Özellikle, güneş ve rüzgardan elde edilen enerjinin nispeten küçük boyutlarda ve kırsal alanda da elde edilebilmesi, elektrikle hiç tanışmamış insan toplulukları için kurtarıcı bir enerji çeşidi olarak görülüyor.
Dünyamızda, halen 1.6 milyardan fazla insanın hiç elektrik kullanmadığı hesaplanıyor. Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre, Hindistan’ın nüfusunun % 25’ini oluşturan 288.8 milyon kişi elektriksiz yaşıyor. Bangladeş’in nüfusunun % 59’u(95.7 milyon kişi), Endonezya’nın nüfusunun % 36’sı(81.8 milyon kişi), Nijerya’nın nüfusunun % 49’u(76.4 milyon kişi), Habeşistan’ın nüfusunun % 83’ü(68.7 milyon kişi) elektrik kullanamıyor.
Kömür enerjisi büyük problem
Güney Afrika’da kullanılan enerjinin % 73’ü, Çin’de % 70’i, Hindistan’da % 53’ü, Güney Kore’de % 30’u, Japonya’da % 25’i kömürden elde ediliyor. Dolayısıyla, bu ülkelerde büyük oranlı hava kirliliği hüküm sürüyor. 15.000 kömür madeni ocağı bulunduğu hesaplanan Çin’de, hava kirliliği nedeniyle yılda 470.000 çocuk ölümü
Suudi Arabistan’da 28 milyon kişi yaşıyor. Bu nüfusun sadece yüzde 59’u (19 milyonu) Suudi vatandaşı. Suudi vatandaşların da yüzde 66’sı, 30 yaşın altındaki gençlerden oluşuyor. Suudi vatandaşı olmayanların neredeyse hepsi birer iş sahibi. Çünkü, onlar bu ülkeye çalışmak için gelmişler. Suudi vatandaşı olanlardan 4.3 milyonu çalışabilir durumda ve yaşamlarını sürdürebilmek için iş sahibi olmak zorundalar. İşte, sorun bu noktada başlıyor. Çalışmaya hazır işgücünün yüzde 32’si 20-29 yaşları arasındaki gençlerden oluşuyor. Ama, kurulu düzen bu gençlere iş bulamıyor. Çalışmaya hazır, 20-29 yaşları arasındaki genç nüfusun yüzde 27’si işsiz. İş arayan Suudi gençler, yabancılarla karşılaştırıldığında yeterli beceriye sahip olamadıkları için iş bulamıyorlar. Bu işsizlik oranı, krizle savaşan Avrupa ülkelerinin tümündeki (İspanya hariç) işsizlik oranlarından ve hatta Arap Baharı yaşanan ülkelerden bile yüksek.
Patlamaya hazır bomba
Suudi Arabistan’daki işsizlik sorunu, ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bombaya benzetiliyor. Suudi Çalışma Bakanlığı’nın aldığı tedbirler arasında, şirketlerde çalışanların en az yüzde 30’unun Suudi vatandaşı olması kuralı var. Ancak, şimdiye
18. yüzyılda İstanbul’da Osmanlı Devleti’nin iç ve dış borçlanma senetlerinin alım satımının yapıldığı bir Borsa vardı. Görülen ihtiyaç üzerine 1873 yılında, Abidin Bey(Daha sonra Paşa yapıldı.) ilk Borsa Başkanı(Komiseri) olarak atandı. Cumhuriyet döneminde bile adı çeşitli mahalle ve caddelere verilen Abidin Paşa(Dino) 1874 yılında, o zamanki Borsa’da yapılan işlemleri anlatan “Hava Oyunları” isimli bir kitap yazdı. Kitabın orijinal adı “Konsolidenin Hava Oyunlarıyla Sair Muamelat Hakkında Müstakrazat-ı Maliyyeye Dair Risale”dir. Abidin Paşa’nın kitabı Celali Yılmaz tarafından bugünkü Türkçeye çevrilmiş ve yayına hazırlanmış bulunuyor.
O zamanki Borsa’da gerçekleştirilen finansal işlemlerin, bugünkülere benzer ve hatta bugünkü işlemlerin ilerisine geçen karakter ve çeşitte olduğunu(biraz da şaşırarak) gördüm. Borsa’da yalnız normal alım satım değil, vadeli alım satım, opsiyon işlemleri, repo ve ters repo, açığa alış satış da yapılıyormuş.
İşlem çeşitleri
O zamanki Borsa’da gerçekleştirilen işlem çeşitleri ve kavramlardan bazılarını sıralayalım:
- Devlet-i Aliye(Memâlik-i Mahrzsa): Osmanlı İmparatorluğu,
- Müstakrazat-ı Hariciyye: Dış borçlar,
- Düyznat-ı Dahiliyye: İç borçlar,
Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer Ayvalık Cunda Adası’nın en kuzeyinde kayalıklar üzerinde yükselen ve % 70-80’i tamamen yok olmuş bulunan “Ayışığı Manastırı(Agios Dimitrios ta Salina)”nı bir müze ev anlayışı ile restore ederek ülkemize kazandırdı. Müze ev, yerli ve yabancı misafirlerin ağırlanacağı; toplantılara ev sahipliği yapacak ve gezilebilecek bir buluşma yeri olarak tasarlandı. Böylelikle, bir kültür varlığımız daha koruma altında, kullanılabilen ve paylaşılabilen bir biçimde varlığını sürdürecek.
Korsan adası
Antik dönemden beri Ayvalık Cunda adası bir korsan adası olarak gizemli ve korkulan yerini korudu. Venedikliler, Cenovalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar arasındaki çatışmalar sırasında birçok kez yıkılıp yeniden inşa edildi. 18. yüzyıldan itibaren zeytin ve zeytinyağına dayalı bir sanayi merkezi oldu. İstiklal Savaşımız sonrasında 1923 yılında yapılan, Yunan arazisinde oturan Müslümanlarla Türk arazilerinde oturan Rum Ortadoksların değişimini öngören sözleşme uyarınca, çoğu Girit ve Midilli adalarından gelen Türkler Cunda Adası’na yerleşti. 1960’lı yılların ortalarında Cunda ile anakara “Türkiye’nin İlk Boğaz Köprüsü” ile birleştirildi.
8
Uluslararası bankaların yöneticileri, yatırımcılar ve tanınmış ekonomistler global krizin genişleme riskinin sürdüğünü söylüyorlar. Üzerinde neredeyse ittifakla anlaşılan görüşlere göre, global kriz riskinin bizim gibi gelişmekte olan ekonomileri de ciddi biçimde etkileme olasılığı var. ABD Merkez Bankası(FED)’nın ve Avrupa Merkez Bankası(ECB)’nın piyasaya sağladığı likiditenin sorunları çözebilecek seviyede olmadığı dile getiriliyor.
Bankacılara göre, FED’in piyasaya verdiği likiditenin tek etkisi mevcut tahvil ihraçlarının vadelerinin uzatılması biçiminde oldu. ABD ekonomisinde, hala yeni tahvil ihracı gündeme gelemiyor. ECB’nin sağladığı likidite ise, sadece bankalara yaradı. Üstelik, bankalar alacaklarının bir bölümünden vazgeçmek zorunda kaldılar. Her iki bölgede de, reel sektörün büyümesine yardımcı olacak tedbirlerin alınamadığı anlaşılıyor.
Türkiye’nin riskleri
Yatırımcılar ve analistler Avrupa’daki krizin kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de etkileyeceği görüşündeler. Türkiye’nin içinde bulunduğu riskler, aşağıdaki başlıklarda toplanıyor:
* Bir türlü düşürülemeyen ve kronikleşmeye yüz tutan Cari İşlemler Açığı,