ALAÇATI’NIN ŞİFALI OTLARI

6 Nisan 2015

Bu yıl 6’ncısı düzenlenen Alaçatı Ot Festivali’nin teması arapsaçı, şevketi bostan ve ebegümeciydi

Özellikle bu kış, insanlar soğuk algınlığından kırıldı ve kendilerini ayağa kaldıracak ilaçları aradı. Hastalıklardan nasibini almış biri olarak, ilacın kutusundaki ‘kara mürver’ ibaresini ve fotoğrafını görünce, “Yahu bizim yüzüne bakmadığımız, yollarda rastladığımız mürver ne hallere bürünmüş!” dedim.

Otların başkenti
Alaçatı’da baharda doğadan fışkıran otlar hem lezzetli hem sağlıklı. 2010’dan beri, Alaçatı bu zenginliği dünyaya duyuruyor. Her yıl nisanda yapılan festival, otlar kuruyor diye erkene alındı, ama yağışlar yüzünden bu kez de otlar çamura battı!
Amfi Tiyatro’da yapılan festivalin her gününe, aktiviteler konulmuş; otları kökünden koparmadan nasıl toplanacağını anlatan seminer, doğa yürüyüşleri, sakız fidanı dikimi, zeytinyağı tadımı, Kuytu restoranda Yaprak Uziş’in yaptığı Alaçatı’nın unutulan lezzetleri, ‘asma yaprağı pidesi’ ve ‘otlu döner’ sunumu gibi.

Yazının Devamı

SÖZDE RÜZGAR SÜRÜKLEDİ

30 Mart 2015

24 metreden az derinlikte av yasak. Balıkçıların birkaç yıl sonra meslek değiştirecekleri akıllarına bile gelmez...

Her yıl havalar ısınmaya başlayınca yüreğim burkuluyor. Baharın gelişine sevinmemi engelleyen önemli bir konu var.
Severek tükettiğimiz pek çok balığın sahile yaklaşıp yumurta bırakmaları bu mevsimde oluyor.
Mesleğini sevip, geleceğine yönelik tedbirli yaşayan insan sayısı çok az. Günübirlik yaşayıp enerjimizi de kaynaklarımızı da günü kurtararak tüketmeyi seviyoruz.
Balıkçıların zamansız ve usulsüz avlanması sektörün geleceğine darbe vuruyor. Ağlarına ne takılıyorsa alıyorlar, yavru mu, dişi mi, soyu tükenenlerden mi, hiç aldıran yok!
Pisi ve kalkan balıkları gibi derinlerde yaşayan yassı dip balıkları sığ yerlerde yumurtlarken, balıkçılar da peşlerinden denizi tarayıp kendi geleceklerini karartırlar. İhbar olursa veya işini ciddi yapan yürekli görevliler yakalarsa sığındıkarı tek şey:
“Açıktaydık, rüzgâr sürükledi.”

Yazının Devamı

DENİZE MAVİ YAKIŞIR

23 Mart 2015

Mart ayının ortasında, Bodrum’da hummalı bir ‘temizlik‘ vardı...

Geçen hafta sonu Bodrum’a kaçamak yaptım. Gümüşlük’te bahçeden mandalina ve limon toplayıp doğal kokularını derin nefesle içime çektim. Sakin sahillerde yürüyüş yaptım, çarşıda omuz omuza çarpışmadan, rahat yürümenin tadını çıkardım.
Ama mart ayının ortasında da bu kadar kalabalık olacağını hiç tahmin etmiyordum. Artık
Bodrum, 12 ay yaşanan bir kent olma yolunda.

Gönüllüler işbaşında
Doğal dengeyi korumak, kıyılarımızın temiz tutulmasını sağlamak için ‘Denize En Çok Mavi Yakışır’ sloganıyla başlatılan ‘Bodrum Deniz Dibi Temizlik Kampanyası’nın startı Gümüşlük Koyu’nda verildi. Pazar sabahı tesadüfen sahilde hummalı bir çalışmayla karşılaştım.

Yazının Devamı

EGE’NİN GERÇEK SAHİBİ BALIKLAR

16 Mart 2015

Yediği, içtiği her şeye dikkat gösteden Yorgo Papandreu 13 yıldan sonra neredeyse hiç değişmemiş

İnsanlarda uzak geçmişi imgeleyen bellek, yakın geçmişi imgeleyen belleğe oranla daha güçlü. Bir saat önce tanıştığınız birinin ismini unutma olasılığı yüksek, ama ilkokul öğretmeninizin adını unutmak zor.
1978 yılını dün gibi hatırlıyorum. Baba Yorgo, Yunanistan Başbakanı’ydı, Milli Eğitim Bakanı olan oğul Yorgo, Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin’i aradı. İkisi de insanlara evrensel boyutta bakan, herkesle barışık insanlardı.
“Hikmet kardeş gel şu Yunanistan - Türkiye sorunlarını aramızda çözelim, Ege’yi dünyanın merkezi yapalım” dedi. Buna benzer sözü, geçenlerde ‘Yunanistan’ın Tarkan’ı’ Antonis Remos da söyledi.

Papandreu Ankara’da

Yazının Devamı

JAPONYA’DAKİ BURGAZ ADA MICHELIN’E KOŞUYOR

9 Mart 2015

“Michelin yıldızlı lokantalarda yenen yemekler, uygun fiyata normal bir lokantada yenebilir” cümlesiyle başladı her şey...

Son zamanlarda, gastronomi dünyasında restoranlara not veren kurumlara karşı çok sert eleştiriler yapılıyor. İddialı eleştirmenler, Michelin rehberinin güvenilirliğini yitirdiğini söylüyor. Bazıları prestijinin sarsıldığına vurgu yaparken, bazıları da saygı duyulan bir kurum olmaya devam ettiğini savunuyor.
Yıldızını kaybeden aşçıların intihar ettiğini bile gördüğümüz bu ciddi kuruma karşı neden bu kadar çok tartışma başlatıldı? Paris’te yaşayan Amerikalı gazeteci ve turistlere yönelik blog hazırlayan Meg Zimbeck’in “Michelin yıldızlı lokantalarda yenen yemekler, uygun fiyata normal bir lokantada yenebilir” cümlesiyle başladı her şey. Meg Hanım’ın hedeflediği 16 lokantada (iki ve üç Michelin yıldızlı) yaptığı testler sonucu, sıradan lokantalardan farklı olmadığını söylemesiyle de büyüdü.

Birazcık haksızlık
Yılların emek ve birikimiyle alınan yıldızlara bu kadar kolay yöneltilen, basite indirgenen eleştirilerle birazcık haksızlık yapılıyor. Ama Michelin yıldızlı restoranlar keyif veriyor mu, sürekli gidilir mi? Kesinlikle hayır! Dünyadaki pek

Yazının Devamı

CEM YILMAZ’IN BALIK SEVDASI

2 Mart 2015

Cem Yılmaz tutturdu, ‘Halibut isterim, Bush’a var da bana yok mu?’ diye. Ozan Güven de geri kalır mı? Neyse ki erkek bir Samsun kalkanıyla ikna ettik masayı

Geçen hafta kaleme aldığım halibut balığıyla ilgili yazımı okuyan Cem Yılmaz, soluğu Trilye’de aldı.Sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü yer alan Yılmaz, LÖSEV Onkoloji Kenti ve Hastanesi’nin tanıtımı için Ankara’ya gelmiş, ‘Bir Tuğla da Sen Koy!’ projesiyle Dr. Üstün Ezer’in konuğu olarak akşam yemeğine katılmıştı.
Yılmaz, ahtapot söğüş, avokadolu karides, kabak çiçeği dolması, balık pastırmalı humus ve deniz mahsullü köpoğlundan oluşan soğuk başlangıçlar tabağının ardından isli ahtapot ızgara yedi.

Her tadıma espri
Şöhretin ayrıcalıklarını pek takmayan, mütevazılığından taviz vermeyen Cem Yılmaz’a ahtapot servisinden sonra “Beğendiniz mi?” diye sordum. Masadaki diğer konukların porsiyonlarının üçte ikisi tabakta dururken Cem Bey, “Ben pek beğenmedim, biraz şikâyetçiyim” diyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ama Türkiye’nin en ünlü komedyeninin karşımda olduğunu unutmuştum galiba! Hemen ekledi; “Lokum gibi, çok lezzetli ve yumuşak, çabuk bitmesinden şikâyetçiyim”

Yazının Devamı

KUTSAL GÜNLERiN BALIĞI

23 Şubat 2015

ABD’nin eski first lady’si Laura Bush’un aşçısı Cristeta Comerford’un, Beyaz Saray’da yaptığı yemeklerin başında, tavada zencefil ve havuçla kavrulmuş halibut balığı gelmekteydi

Tam 10 yıl geçmiş aradan... Dün gibi hatırlıyorum 27 Haziran 2004’ü. ABD Başkanı George W. Bush, ülkemizi ziyaret etmişti. Protokol yolundaki gecekonduların arasından geçmek zorunda kalacaktı. O zamanlar çevre yolu yoktu Çankaya Köşkü’ne kestirmeden götüren. Bir formül bulunup Esenboğa Havalimanı’ndan köşke giden güzergâhtan geçirilmedi Bush. Türkiye hakkında olumsuz kanaat edinmemesi için.

Halibutlu menü
Bush’un ziyaretindeki en önemli diğer konu eşinin ve kendisinin sevdiği balığı bulup onlara ikram etmekti. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki protokol görevlileri Bush’un en sevdiği yemeğin halibut balığı olduğu istihbaratını, yaptıkları titiz çalışmayla Beyaz Saray’dan öğrenmişlerdi. Fakat balığın ‘taze ve zamanında’ getirilmesi, konu oldu. Sonunda, tedarikçi İskenderun Balıkçılık firması ipi göğüsleyerek halibut balığını taze olarak Norveç’ten ışık hızına yakın bir sürede getirtmeyi başarmıştı.

Yassı balıkların şahı

Yazının Devamı

ŞUBAT AYI BALIKLARI

16 Şubat 2015

Geçen hafta sularımız kar yağışına doydu. Hamsinin kulağına kar suyu kaçtı! Sular iyice soğuyunca ortama uymak isteyen balıklar iyice yağlandı, tam kıvama geldi. Peki hangi balıklar öne çıktı kış mevsiminin aşk ayı şubatta?

Dil balığının son demleri
Dip balıklarının tanınmışlarından, hatırı sayılır bir balıktır dil balığı. Bütün mutfaklarda ağırlığı vardır. Zaman zaman kalkan ve pisi balığına benzetilse de onun tadı kendine özgüdür. Benzemez kimse ona. Beyaz etlilerin zirve yapan lezzetidir.
Kumlu ve balçıklı diplerde yaşayan dil balığı denizlerimizde çok fazla olmasa da bulunur.
Özellikle Bodrum’un Güllük yöresindeki dil balıkları, emsallerine büyük lezzet farkı atar. Şekil ve görünüm olarak dile benzediği için dudak büküp tercih etmeyenlerin sayısı az da olsa, siz siz olun etkilenmeyin ve şubat sonuna kadar 500 - 600 gram civarında gördüğünüz dil balıklarını kaçırmayın.
Hem Avrupa’nın dilinden düşürmediği ‘dover sole’ falan hikâye, Bodrum dilinin üzerine yok! Çünkü tazesine ulaşabilme şansımız var. Avrupa’daki ünlü mekânlarda dondurulmuş ‘dover sole’lar çözülüp servis ediliyor genelde. İnce balıktır dil, dondurulmaya gelmez.

Yazının Devamı