Kalamış'tan Özgür:
- Rüyamda işletme öğrencisi olarak yurtdışına gidiyorum.. Bizdeki eğitim sistemi gereksiz ve abur cubur bilgilere dayalı olup diplomalı işsizler ordusuna nefer kazandırmaktan başka bir işe yaramadığı için babam beni İngiltere'ye gönderiyor... İlk günler büyük zorluk çekiyorum... Yepyeni bir ortam... Değişik insanlar... Farklı lisan... Öğrencilere karşı gösterilen ilginç yaklaşım... Ve lahmacun hasreti...
Tanışma toplantısında hocalardan biri konuşuyor:
- Arkadaşlar, önce şunu belirteyim ki, bizim açımızdan hepiniz çeşitli yeteneklere sahip olup işlenmeye hazır birer hammadesiniz. Sizlere burada sadece kitaplardaki bilgileri değil, aynı zamanda düşünmeyi, yaratmayı ve üretmeyi de öğreteceğiz... Çünkü ülkelerin geleceği bu nitelikteki insanlara bağlıdır...
Ağızını sevdiğimin hocası.. Devam ediyor:
- Sınavlarda başarısız olsanız bile üzüntüye kapılmayın... Biz sizleri sadece ezbere dayalı sorulara verdiğiniz yanıtlarla
İzinde olduğumuz günlerin acı olayı son günlerde mutlu bir iyileşmeye dönüştü... Fikret Bila , diğer sütunlarda da izlediğiniz gibi, hergün sağlıklı hayata biraz daha yaklaşıyor. İki haftalık aradan sonra dün yeniden açtığımız "elektronik mektup" dosyamızda tanıdık tanımadık pekçok okurun Fikret'le ilgili geçmiş olsun notunu bulduk. Sevindik. Dün telefonlaştığımız emekli Albay R. Çetintürk hasta yatağında bugün bir anjiyo geçireceğini anlatmadan önce dedi ki:
- Dün akşam haberlerde Yalçın Doğan'ın kurşunlandığını duydum. Beynimden vurulmuşa döndüm. Allahtan bizim Yalçın Doğan degilmiş. Fikret'in üzerine bir de Yalçın Doğan... Doğrusu kahrolurduk...
Titiz ve duyarlı bir Milliyet okuru olan Albay Çetintürk ne Yalçın Doğan'ı şahsen tanır ne Fikret Bila'yı... Ama pekçok Milliyet okuru gibi Milliyet mensuplarını kendi ailesinden sayıyor. Aynı içten ve yoğun duyarlığı yüzlerce, binlerce okurumuzun göstermesi bizi mutlu ediyor. Fikret ve tüm Milliyet ailesi adına onlara sonsuz teşekkürler ediyoruz... Fikret'i o mütevazi, içten, çalışkan haliyle tekrar işinin
TRT, önümüzdeki yıl ilginç bir yapımı ekranlara getirmeye hazırlanıyor. Dinler arasındaki hoşgörüyü işleyen ve inanç turizmimizi tanıtmayı amaçlayan bu yapımın adı; "Türkiye'deki İnanç Merkezleri..."
Programın yapımcıları, geçtiğimiz pazartesi günü, dinlerin harman olduğu Antakya ilimizde, Saint Pierre ayininin çekimini yapıyorlardı. Vatikan'ın Ankara Büyükelçisi'nin yönettiği ayinde, duaların Türkçe yapıldığını gören bir TRT'ci, yanındaki arkadaşına döndü, şaşkınlığını dile getirdi.
- Yahu azizim, amma garip bir ülkede yaşıyoruz?
- Neden?
- Nedeni var mı... Baksana Arap kökenli Hıristiyanlar burada Türkçe dua ediyor, Türk olan müslümanlar ise camilerde Arapça...
***
Ekipten bir arkadaş, Antakya Rum Ortodoks kilisesinin cemaati ile sohbet ediyordu. Sordu:
İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı için yapılan seçimde bu göreve büyük oy farkıyla Prof. Faruk Erzengin layık bulundu. Prof. Erzengin, 50 yaşında... Tanımak fırsatı bulduğumuz için mutluluk duyduğumuz... Dinamik, mütevazı, dürüst... İnsanlara yardım için çırpınan çok bir başarılı hekim. İlkokuldan liseye her yıl birinci olmuş... İstanbul Tıp Fakültesi'ni ilk üç arasında bitirmiş... İngiltere'de St. James's Üniversitesinde çalışmış... Doppler ekokardiografi cihazını incelemek üzere ABD'ye gönderilmiş. Dönüşte İngiltere'deki ilk "Doppler" laboratuarını kurmuş. Çok başarılı bir kalp ve damar uzmanı...
Prof. Dr. Erzengin'i hocalarından Prof. Sedat Katırcıoğlu anlatırken diyor ki:
- Ben 15 binin üzerinde tıp öğrencisine ders verdim. Faruk bunca öğrencim arasında öne çıkan birkaç isimden biridir. Altı aydan beri Döner Sermaye ve Satınalma Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyordu. Bu görevde de çok başarılı oldu. Beni en çok etkileyen ise "Sadece bir dönem dekanlık yapacağım" diye deklare etmesi oldu... - Neden
Fazilet Partisi Lideri Recai Kutan'ın önceki gün gazetemize yaptığı ziyarette söyledikleri dün manşetimizdeydi.. Kutan, zamanın kendilerini de değiştirdiğini, baltaları gömdüklerini, her kesimle diyalog aradıklarını, bu uzlaşmacı tavırlarının takıye olarak algılanmasından rahatsızlık duyduklarını... söylemişti...
Manşetimizi okuyan ANAP İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı aradı...
- Güzel sözlerle herşeyi bir dakikada değiştirmek mümkün, ama önemli olan tabii ki sözlerle gerçeklerin örtüşmesi.
- Yani?
- Efendim ya Sayın Kutan TBMM'deki Fazilet Partisi grubunu izlemiyor... Ya da Fazilet grubu Recai Bey'in aldığı tavırdan habersiz... - Yani? - Diyeceğim o ki, ben eski Refah Partili yeni Fazilet Partili milletvekillerinde en küçük bir değişim görmüyorum. Bakış açılarında hiçbir değişiklik yok. Her konuda kendilerine müslüman ve kendilerine demokrat bir tavır izliyorlar. Eskisi gibi, hatta
Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan dün sabah Milliyet'in misafiriydi. Bir masanın çevresinde çaylar içildi, karşılıklı dilekler, düşünceler dile getirildi. Recai Kutan basınla diyalog istediklerini, kendilerine ön yargılı yaklaşılmasından rahatsız olduklarını, yaptıkları doğru şeylerin takıye olarak nitelenmesine üzüldüklerini anlattı. Kendilerine şans verilmesini istedi. İki yıl önce henüz iktidara gelmeden önce RP Lideri Necmettin Erbakan'la Ankara'da yaptığımız toplu görüşmeyi anımsadık. Hoca konuşma boyunca, orada konuk olduğumuza bakmaksızın, hücum etmişti bizlere. Fazilet şimdi barış öneriyordu...
- Yüzde 28 - 30 oyla birinci parti çıkacağımızı sanıyoruz, dedi Kutan... Fazilet Partisi'nin başarısına geldi söz... Bu başarının sebebi dinin siyasete alet edilmesinin ötesindeydi. Kutan'a göre başarı örgütlenmenin il, ilçe, köy, mahalle derken neredeyse evlere ve tek tek kişilere kadar götürülmesindeydi.
Önümüzdeki seçimde her sandık başına bir baş müşahit ile iki müşahit yerleştirmeyi planlıyorlardı.
&nb
Televizyon ekranlarından bizlere yansıyan görüntü gerçekten de etkileyiciydi... Kocaman bir salon... Salonun ortasında (U) biçiminde büyük bir masa... Masanın etrafında devlet bütçesi gibi rakamlar telaffuz eden 10 -15 kadar kerli - ferli işadamı ve yönetici... 780 milyon dolar! 790 milyon! 800 milyon! Ve bu müthiş mücadele bir saat kadar sürdükten sonra nefesleri durduran bir rakamla noktalanıyor: 1 milyon 160 bin dolar!
Petrol Ofisi'nin yüzde 51'i bu fiyata Hayyam Garipoğlu adlı işadamının öncülüğündeki Akmaya - Orteks grubuna verildi.
İyi mi edildi, kötü mü yapıldı? Rivayet muhtelif.
Örneğin Güneş Taner, "Ben 800 milyon dolara gider tahmin ediyordum, iyi fiyata satıldı" diyor... Özelleştirme İdaresi sonuçtan memnun görünüyor.
Buna karşılık Cumhuriyet Gazetesi dün "Yok pahasına sattılar" diye manşet atıyor.
Petrol - İş Sendikası Genel Başkanı Bayram YıldırımAçık Pencere'ye diyor ki:
-Rakamla
Son iki askeri darbe... 1971 ve 1980 darbeleri Süleyman Demirel'e ve "sağ" a karşı yapılmış gibi göründü. Daha doğrusu öyle gösterildi. Aslında sol gösterilip sağ vuruldu.
Her iki darbeyi yapanlar Demirel'i ve sağ politikacıları yedek kulübesine çekip...
Satırı solcuların, aydınların, sendikaların, derneklerin, sol partilerin tepesine indirdi.
Türkiye'nin çıkarlarını savunan, iç ve dış sömürüye karşı çıkan, Cumhuriyet devrimlerini savunan aydınlar, anarşinin sebebi sayılıp unufak edildi.
Devlet kadroları Türk - İslam sentezcilerine teslim edildi.
Kıyımın üzerinden bir de Turgut Özal marka sivil silindir geçti. Ortalık tertemiz oldu.
Halk, "komünizmi ve solu temizliyoruz" diye kılıç sallayanların aslında ülkenin nitelikli ve yurtsever kadrolarını temizlediğini o gün anlamamıştı.