Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Televizyon ekranlarından bizlere yansıyan görüntü gerçekten de etkileyiciydi... Kocaman bir salon... Salonun ortasında (U) biçiminde büyük bir masa... Masanın etrafında devlet bütçesi gibi rakamlar telaffuz eden 10 -15 kadar kerli - ferli işadamı ve yönetici... 780 milyon dolar! 790 milyon! 800 milyon! Ve bu müthiş mücadele bir saat kadar sürdükten sonra nefesleri durduran bir rakamla noktalanıyor: 1 milyon 160 bin dolar!
       Petrol Ofisi'nin yüzde 51'i bu fiyata Hayyam Garipoğlu adlı işadamının öncülüğündeki Akmaya - Orteks grubuna verildi.
       İyi mi edildi, kötü mü yapıldı? Rivayet muhtelif.
       Örneğin Güneş Taner, "Ben 800 milyon dolara gider tahmin ediyordum, iyi fiyata satıldı" diyor... Özelleştirme İdaresi sonuçtan memnun görünüyor.
       Buna karşılık Cumhuriyet Gazetesi dün "Yok pahasına sattılar" diye manşet atıyor.
       Petrol - İş Sendikası Genel Başkanı Bayram YıldırımAçık Pencere'ye diyor ki:
       -Rakamlar ortada... Petrol Ofisi'nin halen sahip olduğu gayrimenkullerin bile değeri 2 milyar dolardan fazla...Kasasındaki nakit para 48 trilyon lira...1996 yılındaki gayri safi satış karı ise 22.6 trilyon lira...Durumu bu olan bir şirketi 1 milyar 160 milyon dolara satmak, birilerine resmen peşkeş çekmek demektir. Bu özelleştirmenin iptaliyle ilgili Ankara 5. İdare Mahkemesi'nde dava açtık. Önümüzdeki hafta açıklanması beklenen davanın sonucunu bile beklemediler.
       ***
       Petrol Ofisi değerine mi satıldı, değerinin altına mı? Böyle stratejik bir kuruluşu satmak yanlış mıdır, doğru mu? Bir başka ülkede böylesine büyük ve kritik bir kuruluşun satışı günlerce, haftalarca tartışılır. Halk (kuruluşun gerçek sahibi) böylece fikir sahibi olur. Satışla birlikte tartışmalar biter. Bizde her defasında tersi oluyor. Tartışma satıştan sonra başlıyor. İşler karışıyor. Bakalım bundan sonra ne olacak?

       Üç lafın birinde çam deviren ünlü ABD'li şahsiyetlerle ilgili ilginç bir dosya bulduk İnternet'te. Dikkatinize sunalım... Bakalım kim, ne demiş:
     Â"Philadelphia sokakları son derece güvenlidir. Ama onları insanlar güvensiz hale getiriyor..." Eski Polis Åžefi Frank Rizzo
       "Başkan
Clinton, gerçekleştirmeye niyetli olduğu vaatlerin hepsini gerçekleştirdi..." Danışman Stephanopoulos
       "Polis burada düzensizlik yaratmak için bulunmuyor. Düzensizliği muhafaza için burada onlar..."
Eski Chicago Valisi Daley
       "Çevreye zarar veren kirlilik değil; havada ve sularımızdaki temiz olmayan maddeler..." Dan Quayle
       "Geçenlerde Latin Amerikadaydım. Okulda Latince öğrenmemiş olmama çok üzüldüm. Bu yüzden orada insanlarla bol bol sohbet ettim..."
     Â
Yine Dan Quayle...
       "Burada, büyük Chicago devletinde sizlerle birlikte olmak benim için büyük şeref!.."
Ve yine Dan Quayle
       "Sigara öldürür. Ve eğer ölürseniz yaşamınızın çok önemli bir parçasını yitirmişsiniz demektir..."Brooke Shields

       Başbakan Mesut Yılmaz dün İhracatçılar Meclisi toplantısında en ön sıraya oturdu... Sigarasını yaktı. TV ekranında birini gördük. Kaç sigara içti sayamadık. Biliyorsunuz kapalı yerlerde sigara içmek yasak. Bu yasağı Başbakan çiğnerse.. Kim uyar?

       Değerli yazar Attila İlhan, Amerikalı Dışişleri ve CİA görevlisi Graham Fuller'in "...Evet, Türkiye çok etnik bir ülkedir ve bu gerçeği kabul etmelidir. Bu gerçeğin kabulü daha gürbüz, çekici ve başarılı bir Türk Devleti'nin başlangıcı olabilir" (Zaman 23 Mayıs 1998) şeklindeki sözlerini şöyle çözümlüyor:
       1- ...Türkiye çok etnik bir ülkedir ve bu gerçeği kabul etmelidir. (Yani Türkiye bir ulus değildir, ulus olmadığını kabul etmek zorundadır.)
       2- ...
Bu gerçeğin kabulü daha gürbüz, çekici ve başarılı bir Türk Devleti'nin başlangıcı olabilir... (Yani mevcut Türk devleti gürbüz, çekici ve başarılı değildir; etnik bölünmeyi benimsemek yeni bir Türk devletinin başlangıcı olacaktır.)
       ***
     Â
Türkiye hakkında buna benzer yorumlarını daha önce de duyduğumuz Graham Fuller'in son haftalarda ilginç bir uğraşı var: Türkiye hakkında senaryolar yazıp tartışmaya açmak... Bu tartışmalardan biri geçen Mayıs'ın sonlarında ABD'de "Ulusul Savunma Üniversitesi"nde yapıldı. Fuat Kozluklu'nun 1 Haziran 1998'de Cumhuriyet'te yayımlanan haberine göre tartışmaya sunulan senaryolardan biri şuydu:
     Â"...radikal Ä°slamcı hareketler giderek büyüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasi dengeler üzerindeki etkinliÄŸi artıyor. Fazilet Partisi kapatılıyor. Ardından radikal islamcılar ayaklanıyor ve ülkede iç savaÅŸ patlak veriyor. Çıkan iç savaÅŸta çok sayıda cami bombalanıyor. Radikal Ä°slamcılarla ayrılıkçı Kürtler ittifak oluÅŸturuluyorlar. İç savaÅŸ Türk Ordusunun içinde de bazı bölünmeleri beraberinde getiriyor..."
       Bu meraklar üzerine kurulu bir senaryo mudur, yoksa TSK'ya yönelik bir gözdağı mı? Soruyu geçiyor, ABD'den Avrupa'ya atlıyoruz.
       Washington'dan bir hafta sonra... 7, 8 ve 9 Haziran tarihlerinde Berlin'de Friedrich Ebert Vakfı ile Aspen Enstitüsü ortaklaşa bir toplantı düzenliyor. Washington'daki gibi basına kapalı yapılan "Whiter Turkey" yani "Türkiye Nereye?" başlıklı toplantıda Graham Fuller'in yukarda sözünü ettiğimiz senaryoları yine tartışılıyor. Toplantıya Türkiye'den çağrılan İshak Alaton, Soli Özel, Em.Gen. Nezihi Çakar, Şükrü Gürel, Mensur Akgün, Murat Karayalçın, Tugay Uluçevik gibi isimler hem Fuller'in senaryoları üzerine konuşmuş hem kendi görüşlerini dile getirmişlerdir.
       İlginç olan Fuller'in çizdiği gündemin bir biçimde Almanya'ya da taşınmasıdır. O yüzden Alman gazetecilerin iki hafta önce Side'deki ortak toplantıda Fuller ağzıyla konuşmaları... Sözü "Türkiye ya Kemalizmi terketmeli ya da yeniden yorumlamalıdır"a kadar getirmeleri (Bknz: A. Taner Kışlalı - Cumhuriyet, 24 Haziran 1998) pek de sürpriz sayılmamalı.
       Kendi geleceğimizle Amerikalı Graham Fuller amcamız kadar ilgilensek... Kendi senaryomuzu kendimiz yazsak... Daha iyi olmayacak mı?..




Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr