İzinde olduğumuz günlerin acı olayı son günlerde mutlu bir iyileşmeye dönüştü... Fikret Bila , diğer sütunlarda da izlediğiniz gibi, hergün sağlıklı hayata biraz daha yaklaşıyor. İki haftalık aradan sonra dün yeniden açtığımız "elektronik mektup" dosyamızda tanıdık tanımadık pekçok okurun Fikret'le ilgili geçmiş olsun notunu bulduk. Sevindik. Dün telefonlaştığımız emekli Albay R. Çetintürk hasta yatağında bugün bir anjiyo geçireceğini anlatmadan önce dedi ki:
     Â- Dün akÅŸam haberlerde Yalçın DoÄŸan'ın kurÅŸunlandığını duydum. Beynimden vurulmuÅŸa döndüm. Allahtan bizim Yalçın DoÄŸan degilmiÅŸ. Fikret'in üzerine bir de Yalçın DoÄŸan... DoÄŸrusu kahrolurduk...
      Titiz ve duyarlı bir Milliyet okuru olan Albay Çetintürk ne Yalçın Doğan'ı şahsen tanır ne Fikret Bila'yı... Ama pekçok Milliyet okuru gibi Milliyet mensuplarını kendi ailesinden sayıyor. Aynı içten ve yoğun duyarlığı yüzlerce, binlerce okurumuzun göstermesi bizi mutlu ediyor. Fikret ve tüm Milliyet ailesi adına onlara sonsuz teşekkürler ediyoruz... Fikret'i o mütevazi, içten, çalışkan haliyle tekrar işinin başında göreceğimiz günlerin yaklaştığını biliyoruz... Okuruyla yazarıyla bir aile oluşturan duyarlı insanlarımıza sağlıklar diliyoruz.
      KKTC'de iktidar hapı Viagra'nın satışına izin verileceği açıklandı. Haber Ada'da bomba etkisi yaptı. O arada Denktaş'la Klerides arasında da ufak bir Viagra muhabbeti gelişti. 78 yaşındaki Klerides;
     Â- Viagraya ihtiyacım yok, dedi...
     ÂDenktaÅŸ:
     Â- Onu babasına anlatsın, diye replik verdi.
      Bu arada bizim de aklımıza yıllar önceki bir minik olay geldi.
     ÂRauf DenktaÅŸ LefkoÅŸe'de bir hastaneyi ziyaret ediyormuÅŸ... Hastalara tek tek geçmiÅŸ olsun derken genç bir adamın yatağı başında durup sormuÅŸ:
     Â- Bu delikanlının nesi var?
      Doktor bilgi vermiş:
     Â- Efendim kan dolaşımındaki bir bozukluk yüzünden bu delikanlının cinsel organı sürekli ereksiyon halinde, hiç inmiyor..
      Denktaş bu yanıt üzerine gidip delikanlının yanına oturmuş, elini omuzuna atmış. Bir süre sohbet ettikten sonra ayrılmış. Yanındakiler meraklanıp sormuş:
      - Efendim diğer hastalara yaklaşmadınız bu delikanlının omuzuna elinizi atıp hal hatır sordunuz:
     Â- Hastalığı belki bulaşıcıdır diye umutlandım da ondan, demiÅŸ DenktaÅŸ...
      Son günlerin bizce en çarpıcı olayı, İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'ın 4 yıl önce Ümraniye İlçe Teşkilatı'nın açılışında sarfettiği sözlerin bir video bantta bulunması ve DGM savcılığınca açıklanmasıydı. Bakınız ne diyordu Tayyip Erdoğan:
      "Ben müslümanım diyenin ayın zamanda laikim demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanlığın yaratıcısı Allah, kesin hakimiyetin sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek koskoca bir yalan. Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek, sen bunun önüne geçemezsin ki. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisinin bir arada olması.
      Maddede ve manada egemenlik Allah'ındır. Bunu iyi kavramaya mecburuz. 1.5 milyarlık İslam alemi, Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Onun ışıkları gözüküyor. Bu kıyam (kalkışma, ayaklanma) başlayacak."
      ***
      Bu sözler gündeme, Orgeneral Çevik Bir'in "Fazilet hala birinci parti. İrtica en büyük tehlike" sözleri gazete köşelerinde eleştirilirken bomba gibi düştü. Ancak hayret... Orgeneral Çevik Bir'in sözlerinde demokrasiye yönelik büyük tehditler bulan demokrat yazarlarımız, Tayyip Erdoğan'ın yalnız laikliği değil parlamenter demokrasiyi de açıkça reddeden ve "ayaklanma" öneren sözlerinde eleştirilecek yan bulmadı. Aksine bir büyük gazetemiz Tayyip'i iki gün sonra parlatmaya ve liberal demokrat göstermeye sıvandı.
      Bu bağlamda sevindirici tek gelişme mi?
      Yıllardır dillerin altında saklanan baklaların artık yavaş yavaş ortaya çıkıyor olması...
      Radikal İslamcı kesim siyasette ve günlük yaşamda şeriat hükümlerinin uygulanmasını istiyor. Türban veya laiklik gibi konularda düğümlenen tartışmaların temelinde bu istek yatıyor. Takıyyeci kesim bu gerçeği mümkün olduğunca gizliyordu. Ancak kah T. Erdoğan olayındaki gibi tesadüfler, kah bu kesimin açık sözlülerinin ağızlarından çıkanlar gerçek niyetin anlaşılmasına katkıda bulunuyor. İyi de oluyor. Tartışmalar türban, laiklik gibi teferruat üzerinde değil de "Parlamenter demokratik model mi, din devleti modeli mi?" ana ekseninde sürerse hem daha dürüst, hem kamuoyunun fikir sahibi olması açısından daha aydınlatıcı olacaktır.
      Yeni Yüzyıl Gazetesinde Demir Özlü dostumuzun yazısındaki satırlar:
     Â"Türkiye toplumu kendi üzerinde düşünmekten kaçınan bir toplumdur... toplum kendi üzerinde önce düşünürleri aracılığıyla düşünecektir... Türkiye toplumu sadece düşünürlerden bucak bucak kaçmamakta, aynı zamanda her fırsatta onları cezalandırmaktadır da..."
      ***
     ÂVe Cumhuriyet'te CumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel'in kabul ettiÄŸi Genç Ä°ÅŸadamları DerneÄŸi yöneticilerine söylediÄŸi sözler:
     Â- Siz bu ülkenin en deÄŸerli varlığısınız...
      Değer anlayışımız tepeden tırnağa böyle olunca, ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirmek zor olmuyor tabii...
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr
Melih Aşık
Dayanışma..!
26 Kasım 2024
Zafer Åžahin
MÄ°T’ten belediyeler için de istihbarat alın Özgür Bey
26 Kasım 2024
Ali EyüboÄŸlu
Ali Atay, depremde Maraş’ta ne yaptı?
26 Kasım 2024
ÇaÄŸdaÅŸ Ertuna
Genç sanatçılar için çaÄŸdaÅŸ sanat piyasasına giriÅŸ
26 Kasım 2024
Haslet Soyöz
Küçümen
26 Kasım 2024