Deniz Baykal önceki gün yaptığı grup konuşmasında Mesut Yılmaz'la erken seçim anlaşması yapmalarındaki isabeti övdü. ANASOL liderlerinin 4 ay sonra aynı kararı almalarını: "CHP onlardan 4 ay ilerde" diye yorumladı.
Herhalde çok kişi bu merakı paylaşıyor. Baykal - Yılmaz anlaşmasının CHP'ye yarar değil aksine zarar taşıdığını söyleyen bir CHP'li dostumuz ekliyor:
- Deniz Bey önümüzdeki Nisan'da seçim yapılması karşılığında muhalefet hakkından vazgeçti. Seçimin o tarihte veya birkaç ay sonra yapılması bize birşey farkettirmez. Ama muhalefet yapmaktan vazgeçmiş olmamız hem ülkeye hem partimize çok şey kaybettiriyor. Deniz Bey yok yere kendi kendini hareketsizliğe mahkum etti bence...
Bir okurumuz seçim acelesinin anlamını bir türlü çözememiş. Soruyor:
- Bir seçimde büyük ihtimalle Fazilet birinci parti olacak, ülke bir FP - DYP koalisyonunun yönetimine girecektir. Acaba seçim acelesi bunun için midir?
Aynı okurumuz devam ediyor:
 
Egebank yönetimi önceki akşam Boğaz'da düzenlediği tekne turunda gazetecileri ağırladı. Bankanın yeni Genel Müdürü Esat Erkuş, gezi boyunca masaları dolaşıp hedeflerinden söz etti, bankacılık sektörüyle ilgili ilginç bilgiler aktardı. İşte dikkat çekici anlatımları:
- Bankalardaki mevduatın yüzde 70'i maalesef Ankara, İstanbul ve İzmir'de. Ben Doğu'daki 20 şubede topladığım mevduatı İstanbul'da sadece bir şubede topluyorum. Öte yandan daha global düşünürsek; Türkiyede tüm bankacılık sektöründeki toplam 68 bankanın aktif brütlerini topladığınızda 100 milyar dolar eder. Bankacılık sektörümüzün büyüklüğü bu. O kadar komik bir rakam ki bu; Deutche Bank'ın aktif brütünün ancak dörtte biri, Commerce Bank'ın aktif brütünün ise ancak yarısı ediyor. Geçenlerde İsviçre'de bir fon yönetim şirketiyle görüştüm. Sadece 38 kişi çalışıyor. Cenevrede küçük bir binaları, Zürih'te de bir büroları var. Ama 94 milyar doları yönetiyorlar. Yani neredeyse Türkiye'deki tüm bankaların toplam büyüklüğü kadar...
Bu arada sık sık "hizmet dışı" kalan Bankamatik'ler hakkında ilginç bir
Milliyet ve Tekofax - Panasonic işbirliğiyle düzenlenen "Türk Futbolunda Centilmenlik Oscarları" ödül töreni Esma Sultan Yalısı'nda yapıldı. Geçen sezon içinde en az 25 maçta forma giyip hiç kırmızı kart görmeyen (6 tanesi de bir tek sarı kartla sezonu tamamlayan) futbolculardan oluşan "Centilmenler karması"nın açıklandığı gecede İstanbulspor da "En centilmen takım" olarak ödüllendirildi. Arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu tören sürerken konuklar arasında "centilmenlik dışı" durumlar üzerine küçük bir soruşturma yaptı. Aldığı yanıtlar:
Aydın Kızılırmak (Zorlu Holding - Ürün sorumlusu): Maçlara genellikle alt eğitim ve gelir grubundan insanlar gidiyor. Bu heyecanlı insanlar incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden dolayı mantığı bir kenara bırakabiliyorlar. Ama asıl olarak bu tür tatsızlıklar özellikle kulüp başkanlarının demeçlerinden, medyanın da buna çanak tutmasından kaynaklanıyor.
Oğuz Dizer (Fanatik gazetesi yazarı): Kültür düzeyi yüksek olan futbolcular, sahada ve saha dışında üst düzey davranışlar sergiliyor. Mesela Centilmenler Karması'na giren Aykut... Bugü
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel o son incisini Ford fabrikasının temel atma töreninde tekrarladı:
Bir dostumuz Süleyman Bey'e:
- Modern Abdülaziz, adını yakıştırmış...
Sebebini sorduğumuzda dedi ki:
- Biliyorsunuz Padişah Abdülaziz geçen yüzyılda Almanların yaptığı demiryolu hattının Sirkeci'ye dek uzanması söz konusu olduğunda "Medeniyet gelsin de isterse sırtımdan geçsin" diyerek Topkapı Sarayı'nın bahçesinden hatırı sayılır bir bölümü tren yoluna verdi. O bölgedeki köşkler, bahçeler yıkıldı. Bunun doğruluğu yanlışlığı bir yana... Abdülaziz Padişah idi... Topkapı Sarayı onun mülküydü. Çankaya Köşkü'nün tapusu Süleyman Beyefendi'nin üzerine midir? Mimarlar Odası Başkanı Profesör Afife Batur da etkilenmişti Süleyman Bey'in Çankaya Köşkü'nden tapulu malı gibi söz etmesinden:
- Çankaya Cumhuriyet'in sembolüdür, dedi, Çankaya'da oturma hakkını elde etmiş bir insanın Çankaya'nın anlamını
Yeni evli karı - koca, zenginlerin yaşadığı bir semtin sahasında golf oynuyorlarmış. İkisi de acemi. Kadın topa bir vurmuş, beyaz yuvarlak doğru karşıki villanın camından içeri... Genç çift telaşlanmış:
- Hadi gidip ev sahibinden özür dileyelim,
diyerek eve koşmuşlar. Uşakların açtığı kapıdan salona girmişler. Bakmışlar koltukta ipek giysiler içinde yakışıklı bir genç adam oturuyor. Kırılan camın hemen dibinde kırık bir lamba görünüyor. Karı - koca:
- Özür dileriz, demeye kalmadan,
- Asıl ben size teşekkür borçluyum, demiş genç adam, biliyor musunuz ben 1000 yıldır şu lambanın içinde hapsolan bir devim. Şişe sizin sayenizde kırılınca hayata döndüm... Ve eklemiş: - Dileyin benden ne dilersiniz... Adam ayda 1 milyon dolar istemiş... Kadın dünyanın bütün ülkelerinde birer malikane... - Bunlar basit şeyler, demiş
Gazeteci Oral Çalışlar'ın, Apo ve Kemal Burkay'la yaptığı röportajlar Cumhuriyet'te yayınlandığında savcılardan herhangi bir itiraz gelmiyor. Hatta DGM Savcılığı röportajda suç olmadığını belirtiyor. Oral bunun üzerine gönül rahatlığıyla röportajı kitap olarak yayınlıyor. O arada DGM savcısı izindeyken yerine bakan savcı yazıda suç keşfediyor. Dava açıyor. DGM yazıda bölücülük olmadığı kanısıyla karar verirken Yargıtay bölücülük buluyor. Oral'ın hapis öngören bir maddeden yargılanmasını istiyor. Dava DGM ile Yargıtay arasında gidip geliyor. Bir düşün adamı hapisle tazyik ediliyor. Oral'ı hapse atmakla hangi sorun çözümlenecek? Tabii en çok bu sorunun yanıtı merak ediliyor.
***
Araştırmacı Faik Bulut'un son kitabı "Kim bu Fethullah Gülen? Dünü - Bugünü - Hedefi" başlığını taşıyordu. Kitapta, son yıllarda adından çok söz edilen Fethullah Gülen'in kimliği ve siyaseti irdeleniyordu. Kitap Atatürkçü ve laik bir bakış açısıyla kaleme alınmıştı. Kimi bölümlerinde Gülen'le gönül bağı oluşturan kimi çevrelerin Atatürk'e "Deccal,
Ankara'dan Sabit:
- Rüyamda IMF heyeti ile Türk Hükümeti arasında yapılan toplantıda zabıt katibiyim...
Heyetlere mensup üyeler, önlerindeki dosyalardan Türkiye'nin ekonomik durumunu inceliyorlar...
IMF heyetinin Başkanı Morris gözlüğünün sapını ısırdıktan sonra:
"Hımm," diyor. "Memurlara fazla zam yapmışsınız yine... Çok ayıp beyler, çok ayıp!.. Siz burada bizim çıkarlarımızı mı koruyorsunuz, kendi halkınızın çıkarlarını mı?.." Morris'in fırçası bizim heyette paniğe yol açıyor: "Kusura bakmayın efendim" diyerek Başkan'ı yatıştırmaya çalışıyor Taner. "Bize kalsa ücretlere hiç zam yapmayacağız, ama dargelirli vatandaşlar enflasyon altında ezildikçe irticai hareketler yoğunlaşıyor... Bu sefer de ordudan fırça yiyiyoruz..." Fısıldaşmalar... Gönülsüz de olsa memur maaşlarına yapılan zam onay görüyor... Gündemin
Gaziantep'in Nizip ilçesinde telefonlar kesik.. Yüzler asık... Bir küçük (!) zimmet olayı ilçedeki telefon muhabbetinin içine limon sıkmış. Yüzleri ekşitmiş. Ne olmuş, nasıl olmuş diye sorulacak olursa...
Efendim İlçenin Telekom Müdürü İdris Ünal ile Yardımcısı Ali Güzel anlaşılan "memur hayatı" ndan bıkmışlar... Rahmetli'nin "Benim memurum işini bilir" ilkesine uygun biçimde tezgahı genişletmiş... Devletin kasasına girecek parayı kendi ceplerine irtibatlamışlar.
Vatandaş abone ücretini vezneye yatırıyor, faturasını veya makbuzunu alıyor, fakat para devletin kasasına değil Müdür ile yardımcısının cebine giriyor.
Uzunca birsüredir devam eden bu durum son haftalarda çakılmış. Bazı itirazlar için Telekoma başvuran kimi yurttaşların ellerindeki faturanın İdarede kaydının bulunmaması dikkati çekmiş. Durum Genel Müdürlüğe duyurulmuş. Müfettiş tahkikatı sonucu Ünal - Güzel ikilisinin marifeti tabak gibi ortaya çıkmış.
Olayı soruşturan müfettiş Ahmet Kahraman'la telefonlaştık: