Perihan Etlioğlu, TRT Kreş ve Gündüz Bakımevi'nin Şube Müdürü... Ayda Hanım da aynı kreşin öğretmenlerinden biri... Bu iki eğitimci kreşteki bebeleri tanıtan bir albüm hazırlamışlar... Albümde bebelerin yaptıkları "yemek tarifleri" de yer alıyor. Ve bakınız bebeler sevdikleri yemeklerin yapılışını nasıl tarif ediyor:
Selin Usta (!)'dan "yaprak dolma" tarifi:
"Bir yere ekilen yapraklar kopartılır, içine peynir, pirinç, karabiber, pul biber konur. Yaprak döndürülür! Yapışsın diye suya konur. Ocakta 10 dakika falan pişecek. Üstüne ceviz, tuz, salça dökülecek.
Özge Usta (!)'dan "patlıcan" tarifi:
"Patlıcan dolaptan alınır. Beşiktaş gibi soyulur, parçalayıp kesilir. Tencereye konur. İçine kabak, dolma, tuz, limon konur. Karıştıra karıştıra pişirilir. 10 saat pişer..."
Ender Usta (!)'dan "Kızarmış İnek Yemeği": "İnek pazardan alınır. Bıçakla kesilir. Derisi ile yemek yapılır. Derisi, domates,
Adam, bir kitap okudum hayatım değişti, demiş. Ben de, bir gazeteci arkadaşıma bir espri yapayım dedim, hayatım kaydı. Ama galiba bu benim kaderim. Hayatımda sadece bir defa bir kıza iltifat ettim, onunla da evlenmek zorunda! kaldım..."
Yakınma, ANAP'tan istifa edip DYP'ye geçeceği yazılıp çizilen ANAP Kocaeli milletvekili Hayrettin Uzun'a ait... Meclis'in, soyadı gibi dili de "uzun" olan bu yaramaz çocuğu, dün düzenlediği basın toplantısında, daha önce partisinden istifaya kararlı olduğunu, ancak istifasıyla ilgili hakkında çıkan haberleri görünce bu kararından vazgeçtiğini söyleyerek restini çekti:
"Her renk kirden etkilenir. Ama en çok beyaz renk etkilenir. Benim hayatım bir gazete yazısından dahi etkilenir. Hakkımda çıkan yazılardan etkilendim. Yalnız ben değil, eşim ve çocuklarım da etkilendi. Dün gece hiçbirimiz uyuyamadık. İşte bu yüzden siyasi intiharı seçiyorum ve ANAP'tan istifa etmiyorum. Parti içindeki mücadeleme devam edeceğim. Benim bir esprimden hareketle bana karşı bu denli ağır yazı yazanlar, bakalım bundan sonra da parti içinde vereceğim
Şortla gelenlerin kapıdan çevrildiği İstanbul Kuzguncuk'taki Fethipaşa Korusu'nda olup bitenlerin, bilinenden fazla olduğunu okurumuz Arcun Tanju'nun yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Bakın ne diyor okurumuz mektubunda:
"Belediye, 1998 bahar aylarında Kuzguncuk'taki Fethipaşa Korusu'nun içine kaçak bir inşaat yaparak "Şelale Çay Bahçesi" adını verdi. Fethipaşa Korusu çok küçük bir korudur. En uzak iki ucu arasındaki mesafe, yürüyerek 10 dakikadan fazla çekmez. Şehir merkezine çok yakın olduğu için çevre semtlerden gelen yüzlerce insan düzenli olarak burada spor yapar. Söz konusu çay bahçesine insanların daha da kolay gelebilmesi için Fethipaşa Korusu yaz başında motorlu araç trafiğine açıldı. Motorlu araçlarıyla korunun içine girenler çöplerini arkalarında bırakarak ayrılıyor. Koruya gezmeye gelenlerin araçlarının yanısıra bazı uyanık araç sürücüleri de koru yolunu kestirme olarak kullanmaya başlayınca burada spor yapan bizler, çöpler ve egzost gazları arasında koşmaya başladık. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi "Şelale Çay Bahçesi"nin elemanları, kendilerine boğaz manzarası açmak için düzenli olarak ağaç
Asya ülkelerindeki ekonomik krizin Türkiye'de hissedilmemesini çoğunluk ekonomimizin sağlamlığına bağlamıştı... Derken bu sevincimiz de kursağımızda kaldı. Profesör Korkmaz İlkorur AD Business adlı dergide (başlığı yanıltmasın; dergi Türkçe) diyor ki:
- Türkiye ekonomisinde Asya Krizi'ni yaratan sorunların hepsi mevcut. Bizi bu ülkelerinden farklı kılan tek şey sıcak paranın olmaması. Bu nedenle Türkiye'nin Asya Krizi'nden doğrudan etkilenmesi mümkün değil. Bunu bazıları büyük bir başarı gibi gösteriyor ve övünüyor. Oysa durum hiç de o kadar parlak değil. Şu aşamada Türkiye'de çıkabilecek tek kriz türü 1994 yılında hükümetin yarattığı gibi bir krizdir.
Anlaşıldığı kadarıyla bizim bu krizden etkilenmeyişimiz, bankalarda parası olmayan bir garibanın bankaların batmasından etkilenmemesi gibi birşeydir. Sevindiğimiz şey bankaya para koyamayacak kadar fakir oluşumuzdur.
İnsan Hakları Derneği avukatları Akın Birdal suikasti ile ilgili davanın yargıcını eleştirmişler. Hakim Karadeniz'in mağdura "Sen", suikast sanığına
Haber dünkü Milliyet'in dış haberler sayfasında yer aldı...
O İngiltere ki, dünyanın en güçlü, en zengin 10 ülkesinden biri... Kişi başına düşen milli gelir, bizdekinin 9 katı...
Ama başbakanının bir özel uçağı bile yok.
Ne talihsiz bir adammış şu Blair!
Boğazına kadar iç ve dış borca batmış... Nüfusunun yarısı karnını doyurmakta güçlük çeken... İhracatı komik... Parası pul... Bir ülkede Başbakan olsaydı acaba böyle bir sorunu olur muydu?..
Hatırı sayılır bir uzman; G. Galco, sosyalist ülkelerdeki özelleştirmelerde devlet kuruluşlarının giderek daha büyük ölçüde kara veya kaynağı belirsiz para sahiplerinin eline geçmesini olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyor ve:
Trafik kazalarında her gün en az 20 kişi ölüyor... Bunun iki katı masum insan yaralanıyor, sakat kalıyor... Daha kötüsü... Trafikte can vermek neredeyse olağan hale geldi. Ne İçişleri Bakanı ve hükümet kendini bu ölenlerin sorumlusu olarak görüyor, ne trafik önlemleri sıkılaştırılıyor, ne insanlar yetkilileri sıkıştırmak için çaba harcıyor...
Bir ülkede trafik kazalarının çokluğu neyin göstergesidir?
Cehaletin...
Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün "Felaketler Raporu"na göre, çeşitli ülkelerdeki kaza oranı o ülkelerin gelişmişlik oranıyla doğrudan ilgilidir.
Gelişmiş ülkelerde araç sayısı daha çok olmakla birlikte kaza daha az.. Çünkü o ülkelerde emniyet kemeri ve yol güvenliğiyle ilgili kurallara azami dikkat ediliyor. Kontrol sıkı. Cezalar ağır. Bu yüzden kaza az...
Örneğin Habeşistan'da her 10 bin araca yılda 190 ölüm düşerken, araç sayısı çok daha yoğun olmasına rağmen Avustralya'da 10 bin araca yılda iki ölüm düşüyor.
&n
Kapının önünden bizim Musa Ağacık geçiyordu.. Dönüp bakınca bizi elimizde kitapla gördü:
- Abi kitap mı okuyorsun?
- Evet...
- Ne okuyorsun?
- Astronomi...
- Astronominin nesi?
- Astronominin kendisi... Bugünlerde TÜBİTAK'ın popüler bilim dizisinden çıkardığı kitapları okuyorum. Dünya ve uzay hakkında çok şey öğreniyorum...
Yeniköy'den Şadi:
Rüyamda kayınvalidem hastalanıyor ve kendisini derhal hastaneye kaldırıyoruz...
Acil Servis'te ilk müdahaleyi yapan doktor durumun ciddi olduğunu belirtip hastanın vakit geçirmeden ameliyat edilmesi gerektiğini söylüyor...
Hanım feryatlarda... Doktora dönüp:
"Sevgili kayınvalidemin hayatını kurtarmak için tıbbın bütün olanaklarını kullanın lütfen doktor bey," diyorum. "Ben kayınvalidesiz yaşayamam..." Ameliyata giriyorlar... Saatler boyu süren bir bekleyişten sonra tekrar yanımıza gelen doktor acı haberi iletiyor: "Maalesef kurtaramadık..." Üzgün bir şekilde hastaneden ayrılıp eve gidiyoruz... Ertesi gün cenaze ve defin işlerini halletmek için gerekli işlemlere başlıyorum... İlk önce tabutçuya gidip ölçülere göre bir tabut ısmarlıyorum.. Ardından Belediye'ye uğrayıp rahmetli kayınvalideme