Enflasyon köpek yavrusu gibi havlayacak.
- Özelleştirmede istediğimiz adımı atabilirsek, o zaman görün. Bakın, size enflasyona yapacağımı söyleyeyim. Özelleştirmede amacımıza ulaşabilirsek, enflasyon canavarı küçük köpek gibi havlaya havlaya gidecek.
- Enflasyon 1997 sonuna kadar yükselecek, ama yüzde 100'ü geçmeyecek. Canavarı 1998'de ensesinden tutup aşağıya çekeceğim.
Bu sözlerin kime ait olduğunu anımsıyorsunuz: Purodan ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'e... Taner 1997 yılı sonunda enflasyonu yüzde 100'e yükseltmiş, bu yılın sonuna kadar yüzde 50'ye indireceğine söz vermişti.
Güneş Bey enflasyonu (tüketici endeksine göre Ekim ayında) yüzde 76,6'da bıraktı gitti.
Zaten yüzde 78'de almıştı. Bir buçuk yılda 1,4 puan indirmiş oldu.
Canavarı güldürdü...
İtalyan firmalarıyla uzak - yakın ilişkisi olmamasına rağmen "Apo krizinden önce" İtalyanca çağrışımlı markalarla iş yapan firmalardan söz etmiştik dün... Zamanında tüketiciyi "İtalyan malı satıyoruz" diye kandıran bu firmalar, şimdi verdikleri boy boy ilanlarda "Öz be öz Türk firmasıyız!" diye dil döküyorlar... Neye niyet, neye kısmet!..
Peki tüketiciyi yanıltan bu firmalara karşı alınmış (veya alınması düşünülen) önlem var mı?.. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım'a soruyoruz. Diyor ki Mehmet Bey:
- Hayır, biz herhangi bir önlem almadık. Çünkü bu tür firmalar fason çalışırlar, bizde kayıtları yoktur.
- Ancak büyük çaplı üretim yapan kimi firmaların da İtalyanca çağrışımlı markalarla tüketiciyi aldattıkları anlaşıldı...
- Bakın, bu konuda fazla detaya girdiğinizde ülke ekonomisine de zarar verirsiniz. Ve bizzat İtalyanlara iyilik yapmış olursunuz.
- Nasıl yani?..
- İtalyanca
Hükümeti düşürmenin sırası mıydı?.. Deniz Baykal'ın yaptığı da iş mi?.. Şunun şurasında seçime 5 ay zaman kalmış... Mesut Bey götürseydi hükümeti seçime kadar... Şeklindeki konuşmalara yanıt olarak Prof. Onur Kumbaracıbaşı şu kısa öyküyü anlattı:
"...Efendim bir tarihte otobüsle Ankara'dan İstanbul'a gidiyoruz. Önde oturmaktayız. Bolu'da mola verip yeniden yola çıktıktan sonra şoförde bir gariplik gördük. Araba sağa sola yalpalıyor. Şoför direksiyona zor hakim oluyor. Sorduk:
- Usta molada biraz alkol aldın galiba?
- Biraz parlattık, demez mi?..
Bu durumda ne yaparsınız? Şoföre "Hemen bırak direksiyonu" mu dersiniz? Yoksa "Şunun şurasında iki saatlik yol kaldı, bırakalım götürsün" mü?.."
***
ANAP'la DYP birbirini akladı diye kızıyoruz... CHP'nin Türkbank ihalesinde yapılan yolsuzluğu görmezden gelerek Mesut Yılmaz'ı aklaması aynı anlama gelmeyecek miydi?..
Turizm eski Bakanı Abdülkadir Ateş, önceki akşam evinin yakındaki tavukçuya gitti. Kapıdan içeri adımını atar atmaz tavukçu heyecanla seslendi;
- Ben de fellik fellik sizi arıyordum efendim, tam zamanında geldiniz vallahi.
- Hayrola, birşey mi var, birşey mi oldu?..
Tavukçu, siparişin ne olduğunu bile sormadan ne olduğunu söyledi:
- Malvarlığı komisyonlarında ANAP'lılarla DYP'liler birbirlerinin liderlerini aklamışlar diye duydum, bu haber doğru mu efendim?
Ateş'in ağzından "Evet, doğru" yanıtı çıkar çıkmaz, tavukçu bir eyvaaahh çekti ki, o kadar olur.
- Eyvaaahhh efendim, ben yandım şimdi?
Bugün 24 Kasım... Öğretmenler Günü... 1980 öncesinde öğretmenlere ithaf edilmiş özel bir "gün" yoktu. Bu armağanı onlara, 200 bin üyeli meslek örgütlerini kapatıp binlerce eğitimciyi cezaevine (ve sürgüne) yollayan 12 Eylül yönetimi verdi... O günden bu yana 24 Kasım'larda öğretmenler "hiç olmazsa bir günlüğüne" el üstünde tutuluyor, bu vesileyle dertlerini anlatma fırsatı buluyorlar!.. İşte dün, yine bir 24 Kasım öncesi Eğitim - Sen yöneticilerinden Alaaddin Dinçer'in bize anlattıkları:
- Kimseler farkında değil ama ülkemizde değişik türde bir "beyin göçü" yaşanıyor. Öğretmenlerimizin en verimli çağlarında emekliye ayrılmalarıyla ortaya çıkan değişik türde bir "beyin göçü..." Öylesine bir kopuş ki bu, eğitim emekçilerinin emeklilik yaş ortalaması "45"e kadar düştü. Geçtiğimiz yaz döneminde emeklilik için başvuran öğretmen sayısı, ülke genelinde 20 bin, İstanbul'da ise 2 bindir. Bu hızla giderse (taşrada değil, dikkat edin;) İstanbul'da halen 8 bin 800 olan öğretmen açığının katlanarak büyüyeceğini kestirmek hiç de zor değil.
- Peki neden genç yaşta
Kırşehirli gazeteci Mehmet Atılgan, doğup büyüdüğü şehrin "kitabını" yazmış; bize de göndermiş... "Yaşanmış espriler" adını verdiği bölümde "Bunları biliyor muydunuz?" deyip kentten ilginç yaşam kesitleri sunuyor Atılgan... Okuyalım...
* Bir Kırşehirli hemşerimizin kasetçiye gittiğinde espri olarak kendi adını söyleyip "Bu sanatçının son kaseti çıktı mı?" diye sorduğunu, kasetçinin de "Abi takip edemiyoruz ki, hergün bir şerefsiz, sanatçıyım diye ortaya çıkıyor" dediğini...
* Vilayet binasında telefon hatlarının bakımını yapan görevlinin direkt hatla konuşma yapmak için araya giren Vali'ye "Çık aradan hemşerim" diye fırça attığını...
* Kendisinden resmi bir iş için 12 resim istenen bir Kırşehirli'nin, "Şu an yanımda 6 tane var" demesi üzerine görevlinin, "Onları ver; 6 tane de arkadan getirirsin" dediğini, hemşerimizin de enseden 6 resim çektirip götürdüğünü...
* Bir İl Genel Meclisi üyesinin kendi adına bastırdığı kartvizitleri herkese dağıttığını, hatta bir milletvekiline de
İtalyan Başbakanı D'allema alem adam... Şu yaptığı teklifteki ciddiyete bakın:
- Ben Galatasaray - Juventus maçına geleyim. Başbakanınız Mesut Yılmaz da nasıl olsa maça gelir. Orada Yılmaz'la Apo meselesini etraflıca konuşuruz... İyi mi? İki Başbakan iki ülkeyi sarsan olayı stadyumda maç arasında konuşacak... Peki ne diyecek D'allema (İki l kasten yazılmıştır) maçta Mesut Yılmaz'a: - Maçı verin, Apo'yu verelim! mi?.. Neyse... Mesut Yılmaz'ın bu teklifi reddedip "Gelsin Ankara'da konuşalım" demesi çok yerinde oldu. Gerçi Mesut Bey'in staddaki görüşmeyi devlet ciddiyetinden çok maç seyretmenin keyfini kaçıracağı için reddetmiş olması büyük ihtimaldir ama... Olsun... Sonuçta iyi yapmış... DTP İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi, Türkbank ihalesindeki garip çabalarıyla ilgili yazımıza bir yanıt gönderdi. Özetle diyor
Mimar Sinan Üniversitesi'nin binalarına asılan "Cumhuriyetin 75'inci yılını kutlama pankartları"nın alelade şeyler olduğunu yazmış, halen bini aşkın güzel sanatlar öğrencisini bünyesinde barındıran bu okulun böyle bir fırsatı zarif sanat eserleriyle değerlendirmesi gerektiğini kaydetmiştik.
MSÜ Rektör Vekili Profesör İsmet Vildan Alptekin'den dün konuyla ilgili bir açıklama aldık. Hoştu (!) açıklama... Birlikte okuyalım...
"...17 Kasım 1998 tarihli Milliyet gazetesinin Açık Pencere köşenizdeki `Şimdi Değilse Ne Zaman' başlıklı, üniversitemizle ilişki kurulmadan hazırlanan yazınızı üzüntüyle okumuş bulunuyoruz. Gelişigüzel alınmış bir fotoğrafın örnek olarak yer verildiği yazıda, `Cumhuriyetimizin 75'inci Yılı Kutlu Olsun' afişinin üniversitemize yakışır düzeyde olmadığı vurgulanmaktadır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 75'inci yıldönümü nedeniyle üniversitemizin ilgili birimleri tarafından özenle hazırlanan afişler kimliği belirlenemeyen kişilerce yok edilmiştir. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle