Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Kırşehirli gazeteci Mehmet Atılgan, doğup büyüdüğü şehrin "kitabını" yazmış; bize de göndermiş... "Yaşanmış espriler" adını verdiği bölümde "Bunları biliyor muydunuz?" deyip kentten ilginç yaşam kesitleri sunuyor Atılgan... Okuyalım...
       * Bir Kırşehirli hemşerimizin kasetçiye gittiğinde espri olarak kendi adını söyleyip "Bu sanatçının son kaseti çıktı mı?" diye sorduğunu, kasetçinin de "Abi takip edemiyoruz ki, hergün bir şerefsiz, sanatçıyım diye ortaya çıkıyor" dediğini...
       * Vilayet binasında telefon hatlarının bakımını yapan görevlinin direkt hatla konuşma yapmak için araya giren Vali'ye "Çık aradan hemşerim" diye fırça attığını...
       * Kendisinden resmi bir iş için 12 resim istenen bir Kırşehirli'nin, "Şu an yanımda 6 tane var" demesi üzerine görevlinin, "Onları ver; 6 tane de arkadan getirirsin" dediğini, hemşerimizin de enseden 6 resim çektirip götürdüğünü...
       * Bir İl Genel Meclisi üyesinin kendi adına bastırdığı kartvizitleri herkese dağıttığını, hatta bir milletvekiline de kartını vererek, "Bir ihtiyacınız olursa, başınız sıkışırsa beni çekinmeden arayabilirsiniz" dediğini...
       * Kendisinden prezervatif isteyen müşteriye, kulağı ağır duyan bir eczacı hemşerimizin "Nerede kullanacaksınız?" diye sorduğunu...
       * Ayakkabı alırken ayağını biraz sıktığını söyleyen müşteriye dükkan sahibinin "Bir hafta sonra açılır" dediğini... Müşterinin de "O zaman ben, bir hafta sonra gelip alayım" diye cevap verdiğini...
       * Evrak havale ettirmeye giden bir hemşerimizin, Vali Yardımcısı'nın dolmakaleminin yazmaması üzerine kendisinden bahşiş istendiğini sanıp 500 bin lira çıkarıp masanın üzerine bıraktığını...

       Dünya nüfusunun yüzde 88'inin McDonald's logosuna aşina olduğunu...
       .. Venezuela'da da bizdeki gibi cep telefonu salgını olduğunu.. Gece kulübüne giden Venezuelalı erkeklerin yüzde 30'unun oyuncak cep telefonlarıyla hava bastığının anlaşıldığını...
       ...Bir İngiliz vatandaşının her yıl ortalama 428 böceği "yanlışlıkla" mideye indirdiğini...
       .. Dünyada her gün 2 milyon ton çöp üretildiğini... Bunun 18 bin tonunun denizlere atıldığını... Bunun iki adet Eyfel Kulesi ağırlığına denk olduğunu...
       ... Brunei Sultanı'nın sarayında sadece kendi kullanımı için yapılmış 257 adet tuvalet bulunduğunu... Eğer bankalar olmasaydı da Sultan sahip olduğu serveti yatağının altında saklamak zorunda kalsaydı, yatağının 12 kilometre yükseklikte olacağını... Mülti - katrilyoner Sultan'ın 1995 yılındaki 50'inci doğum günü kutlamalarında 25 milyon dolarcık (!) (7,5 trilyon lira) harcadığını...
       ... Bir yıl içinde köpek maması için 107 milyar dolar harcayan Amerikalıların "bebek maması" için ceplerinden çıkan paranın ise (sadece) 7 milyar dolar olduğunu...

     ÂNazım Alpman, ikinci kitabını "Gazetecilerin Åžakası Olmaz" adıyla yayınladı. Nazım'ın anlattığı "baba" hikayelerden "en baba" olanını aktaralım...
       ...Süleyman Demirel, Zincirbozan askeri tesislerindeki "eğitimini" tamamlayıp Tuzla'daki yazlık evine dönmüştü. Türk Haberler Ajansı'nın (THA) genç muhabiri Miyase İlknur, bir akşam Tuzla'nın telefonunu çeviriyor. Karşısına Baba çıkıyor.
     Â- Ä°yi akÅŸamlar efendim, ben THA'dan Miyase Ä°lknur. Sizinle röportaj yapmak istiyorum.
       Demirel önce olmaz falan diye direniyor. Ancak Miyase'nin son hamlesine teslim oluyor:
       - Efendim, siz hep ünlü gazetecilerle mi görüşeceksiniz?
     Â- Peki, gel bakalım...
       Miyase ertesi gün Tuzla'ya gidiyor. Ama röportaj yapmak ne mümkün. Kafileler halinde gelip giden ziyaretçilere telefonlar da eklenince Miyase'yle görüşme ancak akşama kısmet oluyor. Röportaj başlıyor, fakat bitemiyor. Çünkü telefonlar tüm hızıyla devam etmektedir. Söyleşiye ertesi gün devam etmek üzere ara veriliyor. Miyase, not defterini, teybini toplarken Demirel soruyor:
     Â- Araban var mı kızım?..
       Miyase "Yok efendim" yanıtını verince Baba asistanına sesleniyor:
     Â- Hayri Bey, Miyase Hanım'ı bir otomobille Kadıköy'e bıraktırın lütfen...
       Baba ile söyleşi ertesi gün devam ediyor. Yine ziyaretçiler ve telefonlar arasında tamamlanamıyor. Bir sonraya söz kesilip Miyase ayrılırken Baba "koruma ve kollama" sorusunu yöneltiyor:
     Â- Araban var mı kızım?.
       - Maalesef efendim!
     ÂDemirel yine Hayri Bey'e sesleniyor:
     Â- Hayri Bey, Miyase Hanım'ı E-5'teki Tuzla köprüsüne bırakın!
       Söyleşinin üçüncü günü (..) akşamüstü saatlerinde ziyaretçi trafiği biraz hafifleyince röportajın kalan bölümü tamamlanıyor. Ve Baba final sorusunu patlatıyor:
     Â- Araban var mı?..
       Miyase, genç muhabirlerin böyle bir lüksü olmadığını anlatmaktansa "Yok efendim" demeyi yeğliyor. Bunun üzerine Baba, Hayri Bey'i çağırıp onunla birşeyler konuşuyor. Sonra Miyase'yi yanına alıp bahçeye çıkıyor:
     Â- Bak ÅŸurada iskele var, görüyor musun?
       - Evet efendim.
     Â- Ä°yi.. Ä°ÅŸte o iskelenin yanında Ä°ETT otobüs durağı var. Al bu iki bileti, oradan Kadıköy'e otobüs kalkar, ama çabuk ol son otobüsü kaçırma...




Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr