Anlayan beri gelsin

17 Aralık 1998

       İstanbul Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne atanınca, bu atamayı amirlerinin "4 milyon dolar rüşvet karşılığında" yaptıklarını öne sürdü. İstanbul Valisi Erol Çakır da Ferruh Tankuş'un Beyoğlu'na atanmasına şu açıklamayı getirdi:
      "Ferruh Tankuş'un oraya atanmasına sebep, şu anda hakkında polis müfettişlerince yürütülmekte olan soruşturma sebebiyle müfettişlerle yapılan istişare sonucu elde edilen bulgulardır. İkincisi daha önce çalışmış olduğu ildeki organize suç teşekkülleriyle ilişki kurmaktan ve menfaat temin etmekten hakkında Yüksek Disiplin Kurulu'nca verilen disiplin cezasıdır. Üçüncüsü özel yaşamıyla ilgili olarak hakkında öne sürülen iddialardır."
       ***
      Ferruh Tankuş'un amirleriyle ilgili suçlamalarının henüz ortada bir kanıtı yok. Bu iddialara bakarak kamuoyu emniyet yetkililerini suçlamaz, kendi vicdanında kimseyi kara listeye almaz. Kanıt bekler. Zihinlerde esas soru işareti yaratan ise Sayın Vali'nin açıklamaları... O açıklamalara göre... Ferruh Tankuş daha önce

Yazının Devamı

Nafiz Bey'de tık yok!..

16 Aralık 1998

       DYP'li eski bakan Nafiz Kurt, 1994'de devlet bakanıyken Ziraat Bankası New York Şubesi'nde 50 bin dolarlık hesap açtırmış... Bu parayı bankaya şube müdürü Taner Köseler götürüp elden yatırmış. Para daha sonra Cengiz Uzunal adlı bir işadamının hesabına aktarılmış. Ziraat Bankası Teftiş Kurulu, konuyla ilgili bir soruşturma başlatmış. Emin Çölaşan konuyu Hürriyet'teki köşesinde ikidir yazıyor. Bu paranın kaynağını ve bankada yapılan işlemlerdeki garipliklerin sebebini soruyor. Ne Ziraat Bankası, ne Nafiz Bey'den ses çıkmıyor. Emin Çölaşan bu konuda dün yazdığı ikinci yazıya "Nafiz Bey'de tık yok" başlığını atmıştı. Eski milletvekili ve gazeteci Cüneyt Canver, dün Meclis kulisinde arkadaşımız Fahrettin Fidan'la sohbet ediyordu ki, uzaktan Nafiz Kurt göründü. Kurt yanlarından geçerken Canver ona dönüp saf saf sordu:        - Nafız Bey sizde niye tık yok?..        Nafız Bey, eliyle "Boşver!" der gibi bir hareket yaparak geçti gitti. Cüneyt Canver söylendi:       - Adamda hakikaten tık yok!..      

Yazının Devamı

Roketimiz ne oldu?

15 Aralık 1998

       İçinde insan bulunan "ilk roket"in bundan 365 yıl önce İstanbul'dan "uzaya" fırlatıldığı haberi, dünkü gazetelerde geniş yer tuttu. Norveç Havacılık Müzesi Müdürü'nün konuyla ilgili açıklamasını Amerikan "Weekly World News" dergisi şöyle aktarıyordu:
      "Hasan Çelebi adlı Türk, kendi icadı olan iki katlı roketi 1633 yılında yaptı. Ve 4'üncü Murad'ın kızı Kaya Sultan'ın doğduğu gece Sarayburnu'ndaki şenlikler sırasında uçma denemesini gerçekleştirdi. 30 metre boyundaki roketin orta bölümüne yerleşen Çelebi, 300 metre sonra roketi terketti, havada kaymasını sağlayan bir tür paraşüt yardımıyla denize indi. Roket ise denize düşmeden önce 2,5 km. yol aldı..."
       ***
       "İstanbul Kanatlarımın Altında" adlı filmde bu olay işlenmiş ama vatandaşlar gerçekliğine pek inanmamıştı. Haber Batı'dan gelince ilgi çekti.
       Okurumuz Bağdatlı Nejat Bey, dün yolladığı notta ek tarihi bilgi veriyor... Ve şöyle diyor:
       "Topkapı Sarayı

Yazının Devamı

Oyun beğenildi

13 Aralık 1998

       Aşağıdaki dramatik tiyatro oyunu, önceki gece kimi televizyon kanallarında "haber" şeklinde yayınlandı. Biz yeniden tiyatro oyununa dönüştürelim.
       Yer Aksaray... Büyük Postane'nin önü... Kişiler: Dördü erkek biri kadın 5 sendikacı... Ve polis oldukları sonradan anlaşılan çok sayıda sivil giyimli kişi...
       Sendikacılar, DGM'leri protesto için Aksaray Postanesi'nden birtakım adreslere telgraf çekmek isterler. Polis telgrafı alanların ahlakının bozulacağı gerekçesiyle eylemi yasaklar. Bir sendikacı basın bildirisi okumak ister. Basın bildirisinin bu haliyle haber olmayacağını bilen güvenlik görevlileri derhal hareketlenir... Sendikacıların üzerine çullanıp onları yumruklayarak bu önemsiz olayı haber haline getirirler. Pestilleşen sendikacıların sesi cılızlaşarak ekrana yansır;
      - İnsanlık onuru işkenceyi yenecek...
       Bu sözleri hakaret telakki eden devlet görevlileri daha hızlı vurmaya başlarlar... Sahnenin hangi ucundan girdiği belli olmayan bir şişman adam görevlilere teker teker

Yazının Devamı

Baba ve İbo Şov!..

12 Aralık 1998

       Devlet sanatçılığı konusundaki hararetli tartışmalara İbrahim Tatlıses de önceki akşam Kanal D Ana Haber programı aracılığıyla katıldı. "Okul ve üstgeçit inşası gibi sayısız hizmetlerine rağmen" listede adının olmayışına anlam veremediğini söyleyen Tatlıses, Baba'ya kırgınlığını kendine özgü üslubuyla şöyle aktardı:
      - İbo Show'un bitiminde zırrr, bir telefon... Cumhurbaşkanımız arıyor: "Alo, İbrahimcim! Programını izledim, çok güzel olmuş, çok beğendim..." Koca Türkiye'de başka iş kalmamış da İbo Show'u mu seyrediyor, diyeceksiniz. Ama izliyor işte...       Ve o an... Baba'nın İbo'ya "resmen" haksızlık (!) ettiği anlaşılıyor!..
      İbrahim Tatlıses, canlı yayına telefonla katılan "devlet sanatçısı" Sezen Cumhur Önal'ın tahrikleri üzerine dayanamayıp devlet sanatçılığını niçin bu kadar çok istediğini de anlattı:
      - Söylemeyecektim ama söyleyeyim. Benim asıl isteğim yeşil pasaport almak... Yabancı havalaalanlarına iniyorum; Türk olduğumu anlayınca gel kardeşim diyorlar, bir saat

Yazının Devamı

Cimbom'la iftihar...

11 Aralık 1998

       Tebrikler Galatasaray yöneticileri... Tebrikler Fatih Hoca... Tebrikler çocuklar... Avrupa'nın devleriyle başabaş mücadele ettiğiniz ve bizlere futbol heyecanıyla dolu günler yaşattığınız için... Saray dolusu tebrikler... Ziyanı yok, bir yıl daha bekleriz... Eğer alınan dersler iyi değerlendirilirse önümüzdeki yıl final de oynarız.
       Anlaşıldı ki, böyle bir kupa sürecine daha kaliteli yedeklerle girmek lazım... Bu bir...
       Hakemlerle uğraşıp boşuna sarı kart görmemek lazım, iki...
       Juventus'un vücut vücuda futboldaki başarısı, Atletic Bilbao'nun sahayı parselleme ve tümünü kullanmadaki ustalığı, alacağımız derslerin üçüncüsü ve dördüncüsü olmalı...
       Artık bir dünya takımı olan Galatasaray'da gole gitmek varken penaltı sahtekarlığına başvuran oyuncuya yer olmamalı...
       Teknik direktörümüz, kritik maçlarda karar alma yeteneğinde meydana gelen tutukluğu üzerinden atmalı...
       Spor basını içinde Tugay gib

Yazının Devamı

Yaşamın geleceği

10 Aralık 1998

       Elektronik devrimin hayatımızda yaratacağı değişikliklerin ipuçlarını alıyoruz sürekli... Son günlerin birkaç küçük haberi de geleceğin büyük değişimlerini haber veriyor... Mesela...
       İngiltere'de bir çöp toplama firması işçilerini uzaydan kontrol için çalışmalara başlamış... Halen mevcut olan bir sistemle merkezde oturan bir görevli şirkete bağlı çöp kamyonlarının gün boyu hareketlerini izleyebiliyor. Kamyonlardan biri öğle tatilini uzattı diyelim.. Veya bir başka ekip çöpleri boşalttıktan sonra arabayı bir kahvenin önüne çekip işten kaytardı. Merkezdeki görevli uzay bağlantısıyla bütün bu hareketleri izleyebiliyor. Şirket, 100 bin dolarlık bir yatırımla bu sistemi kurabilecekmiş.
       Bu şekilde pek çok işyeri dışardaki elemanlarını izleyebilecek yakın gelecekte...
       Bir başka haber... Çok yakın gelecekte giyim mağazalarının elbise prova odaları ortadan kalkacak. Çünkü bir elektronik sistemle insan vücudundaki 300 bin nokta, milimine kadar ölçülüyor. Bu ölçüleri alan terzi üzerinize şıp diye oturacak elbiyeyi dikebiliyor.

Yazının Devamı

Hakkı yenenler!

9 Aralık 1998

      Baba yine yapacağını yaptı (!) ve 72 sanatçıya daha "Devlet sanatçısı" ünvanı verdi. Listede yer alan isimlerden bir bölümüne kimsenin diyeceği yok. Ama ya diğer bölümü?.. İnsan bunlara bakınca listeye alınmayan nice isme haksızlık yapıldığını, haklarının yendiğini düşünmeden edemiyor! Kimler mi örneğin?.. "Hakkı yenen gazeteci" Fahrettin Fidan'a kulak veriyoruz:
      Uzaylı sanatçı Mustafa Topaloğlu, ağzı bozuk sanatçı Huysuz Virjin, müstakbel sanatçı - kurye kız Dilek, titreyen şarkıcı Azer Bülbül, jiletleten sanatçı Müslim Gürses, silikonlu sanatçı Sevda Demirel, delikanlılığın kitabını yeniden yazan sanatçı Hakan Taşıyan, herdaim ağlayan sanatçı Doğuş, Kumkapı Güzeli Zeynep Uludağ, Sulukule Güzeli Güllü, kadın düşmanı sanatçı Levent Oran, Kahtalı Mıçı, Sivaslı Cindy, Baba (!) sanatçı Selçuk Ural, koca (!) sanatçı Hakan Ural, iki çocuklu ana sanatçı Sibel Can, Medyum Memiş, Balık Ayhan, Alık medyum Keto, Sisi, Rober Hatemo, Küçük Onur, Orta İbo, Küçük İbo, Büyük İbo, Mehmetçik sanatçılar Serdar Ortaç ve Tarkan, Aldo, Yıldo, erkekkkkk sanatçılar (!) Dr. Bilal, Fatih Ürek, Aydın

Yazının Devamı