Abdullah Öcalan'ın iadesi için milletçe haklı bir istek... İtalya'nın aldığı tavırla ilgili haklı bir tepki gösteriyoruz. Basınımız da ortak bir ruh ve bilinç yaratılmasına katkıda bulunuyor... İyi güzel... Ancak bu heyecan eğer tahrike dönüşürse işte o kötü... İstanbul'da en az 1 milyon Kürt vatandaşın yaşadığı tahmin ediliyor. PKK yandaşı gösterilere ise çok çok 100 - 200 kişi katılıyor... Toplumun birlikteliği adına çok olumlu bir tablo ortaya çıkıyor... Bu tabloyu bozacak tahriklere karşı uyanık ve dikkatli olmak zorundayız... Kendi kendimizi daha fazla tahrik etmenin bir yararı yok... Önemli olan sesimizi İtalya'ya ve Dünya'ya duyurmak.
Haklı olmak yetmez.. Haklı olduğumuzu anlatmak zorundayız da...
Doktor Ergun Sümer'in dün anımsattığı gibi:
- Şu günlerde en olumlu girişim İtalyan ve dünya basınına verilecek ilanlarla PKK'nın vahşetini İtalyan ve dünya kamuoyuna anlatmak olacaktır...
Sayın okurumuza katılıyoruz... Böyle bir organizasyon için kolları sıvamak, şu sırada en
Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine CHP'nin Mesut Yılmaz hakkındaki gensorusu "Şimdi sırası mı?" sorusuna dönüştü. Kimileri gensorunun Apo'nun iade sürecini olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. Kimileri Mesutçu... Neredeyse:
- Canım adam Apo'yu yakaladı, Türkbank'ı şavullemiş çok mu? havasındalar...
Konuyu dün CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Onur Kumbaracıbaşı ile konuştuk:
- CHP'nin gensoruyu geri alması olası mı Hocam?
- Asla... Zaten gensoru sadece Türkbank'la ilgili değil. Birikmiş birkaç olayı birden kapsıyor. Mesela Eyüp Aşık'ın Çakıcı'yla konuşmasını içeren kaset meydana çıktığında Başbakan Amerika'daydı. "Ben bunu biliyorum" dedi. "Açıklama yapacağım" dedi. O gün bugün ne bildiğini açıklamadı. Eyüp Aşık'ın istifasını durdurmadığına göre onun suçsuzluğuna inanmıyor. Eyüp Aşık hakkında yataklıktan dava açıldığına göre Başbakan'ın da bulaştığı önemli bir olay söz konusu...
- Gensoruya başka hangi olaylar dahil?..
 
Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine gözler Roma'ya çevrilmişken... "Şok haber" Metris Cezaevi'nden geldi: Susurluk davası sanığı, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz önderliğinde bir grup tutuklu, "bir başka koğuşta yatmakta olan" bir İtalyan tutukluyu rehin aldı.
Haberi ATV'de izliyoruz... Haber spikeri Erhan Ertürk, "Metris'e" bağlanıyor... Eylemci grubun lideri Yaşar Öz, cep telefonuyla bildiriyor:
- İtalya'nın tavrı bizi yürekten yaraladı, bu eylemi yapmak zorunda bıraktı...
Siyasi ve sıradan tutukluların cezaevine bir toplu iğne sokmaları bazen mesele haline gelirken... Bazıları cep telefonu dahi kullanabiliyor. Bu nasıl oluyor?..
Bayrampaşa Cezaevi eski Savcısı Necati Özdemir'e soruyoruz:
- Siyasi ve sıradan tutukluların da cep telefonları var mıdır acaba?..
- Gariplerin nereden cep telefonu olacak. Telefonun kendisi para, içeri sokması ayrı para... İçeri cep telefonunu sokmak için bir
Yaz saati - kış saati ayarlamasının elektrik tasarrufu sağladığını zannediyoruz. Ancak... Bu konuyu uzun uzadıya inceleyen "Elektrik" öğretmeni İlker Kınacı'ya sorarsanız fena halde yanılıyoruz. Kınacı diyor ki:
- Yazları "ileri saat" uygulamasıyla birkaç trilyon tasarruf ediyoruz ama yerküre üzerindeki konumumuzu düşünmeden yaptığımız bir "hesap hatası" sonucu kış önceleri saatleri "geri" almak yoluyla misliyle zarar ediyoruz.
- Nedir o hesap hatası?
- Yıllarca önce ileri ve geri saat uygulamasına ilk başladığımız dönemde "1 saatlik" bir ayar yanlışı yapmışız. Sonucunu çarpıcı bir örnekle izah edeyim: Gündüzün en kısa sürdüğü tarih olan 21 Aralık'ta Almanya'da 08.25'te gün doğar, 16.16'da da batar. Yani Almanya "7 saat 50 dakika" güneş görür. Almanlar, saatleri "1 saat geri" alıp güneşi mesai saatlerine oturtmuşlar. Biz ne yapıyoruz peki? "Onlar geri aldı" diye geri alıyoruz saati. Güneşin ülkemiz üzerindeki seyrine değil, Avrupa'nın saatleri ileri - geri alışına takılmışız çünkü... Örneğin Ankara'da 07.00'de gün
Okurumuz Aslı Özmen'in başına geleni, bütçeyi ancak "kredi kartları"yla doğrultan "kredisever" okurlarımızın dikkatine sunuyoruz... Aslı Hanım geçenlerde işyerinde öğle yemeğine inmiş. Yemek sonrası odasına, işinin başına dönmüş ki... Bir telefon:
- Alo Aslı Hanım?..
- Buyrun?..
- Ben Üsküdar Yapı Kredi'den Mustafa. Sanırım kredi kartınız çalınmış. Adınıza bankamatikten nakit çekmeye çalışan bir şahsı yakaladık. Acilen buraya gelmeniz gerekiyor. Bu arada şifrenizi söylerseniz kartınızı hemen iptal edebilirim... Aslı Hanım, o telaş içinde önce çantasını hızla karıştırıp kredi kartını da bulamayınca... Banka görevlisi "Mustafa Bey'e" çok teşekkür edip şifresini söylemiş. Sonra da "acilen" bir taksiye atlayıp çağrıldığı banka şubesinin yolunu tutmuş... 10 dakika sonra bankadaki diyalog:
- Mustafa Bey'le görüşmek istiyorum.
- Pardon?..
- Mustafa Bey?..
Haldun Ertem dostumuz İngiltere'den yazdığı notta pratik bir siyasi öneride bulunuyor. Okuyunca beğeneceğinizi ve benimseyeceğinizi umuyoruz. Bakınız Haldun Ertem ne diyor:
"Erken seçim bize özgü demokrasinin en önemli özelliklerinden biri...
Her seçimden az sonra, genellikle Meclis'e giremeyen veya seçimlerden beklediği sonucu alamayan partiler erken seçim istemeye başlarlar...
Gerekçe ise çoğu kez şudur: "Parlamento tıkandı..."
Madem durum böyle, o zaman gelin Anayasa'yı değiştirelim ve her yıl parlamentonun üçte birini yenileyecek seçim yapalım.
Yenilenecek üyeler şunlar olsun:
1) Meclis'e gidip memleket sorunları üzerine kafa yormak yerine lüks otellerin barında kafa çekmeyi tercih eden devamsız milletvekilleri...
Darphane'den ziyaretimize 4 işçi geldi dün...
- Hayrola arkadaşlar?
- Genel Müdürümüz görevden alındı...
- Yok canım...
- Evet 30 Ekim tarihli bir yazıyla gerekçe göstermeden görevden aldılar...
Bizim sevimli laz... Okul arkadaşımız Raif Bakova 3 yıl önce İstanbul Kambiyo Müdürlüğü'nden Darphane Müdürlüğü'ne atanmıştı. Çalışmadan duramayan, zeki, konularına hakim bu delikanlı adam, 30 yıldır Maliye ve Hazine bünyesindeki görevlerde çalışır. 30 yıldır hakkında olumsuz tek söz duyulmamıştır... Biz bunları düşünürken işçiler sözü aldı:
- Abi ben 15 yıldır Darphane'de çalışıyorum. Raif Bey kadar işçiyle yakınlaşmış, kurumu her yönden ileri götürme amacında bir genel müdür tanımadım. Hepsinin ötesinde... Devlete ve çalışana hizmet etmekten başka kusuru olmayan bir genel müdürün bu şekilde görevden alınmasını hazmedemiyoruz... Raif Bakova neden görevden
Herşey kötü gidiyor zannediyoruz ama o kadar da değil... Bakmayın her önüne gelenin önümüze bir fatura uzattığına... Biz de Dünya'dan alacaklıyız. Alacaklarımızı vermeyebilirler ama alacaklı olmanın gururunu yaşamamızı önleyemezler. Ayrıca zorla almasını da biliriz. Yedi düvelden alacaklı olmanın keyfini yaşarken dökümünü de aziz okurlarımıza sunalım. Bakın kimden ne alacağımız var:
Rusya'dan : APO
Almanya'dan: Metin Kaplan Fransa'dan: Alaaddin Çakıcı İtalya'dan: M. Ali Ağca Bulgaristan'dan: Kürşat Yılmaz Amerika'dan: Ayşegül Nadir, Halil Bezmen İngiltere'den: Nurettin Güven... Daha sayalım mı? Yetmez mi? Dünkü gazetelerde bir haber: "Dağlardan toplanan mantar zehirliyor..."