<#comment>#comment>Prof. Hasan Yazıcı, Prof. İhsan Doğramacı’nın imzasını taşıyan "Annenin Kitabı"nın, ünlü Amerikalı çocuk hekimi Dr. Spock’tan "aşırma" olduğunu söylemiş, Prof. Doğramacı bu "niteleme" üzerine tazminat davası açmıştı. Davanın son aşamasında yargıç bilirkişi tayin etmişti. Dava İhsan Doğramacı’nın lehine sonuçlandı. Yargıtay’a gitti.
Açık Pencere’de o zaman "Bilirkişi"nin kimliğine dikkat çekmiştik.
Prof. Dr. Ümit Saatçi ve Prof. Tahsin Teziç... Her ikisi de İhsan Doramacı’nın öğrencisiydi. Onun oluşturduğu kurullarda görevliydiler.
Yargıtay kararı inceledi.. Ve bozdu...
Gerekçe’den satırlar: "...Bilirkişi ... taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa o takdirde tarafların tüm itirazları dikkate alınarak ve tarafsızlıkları konusunda şüphe ve tereddüt duyulmayacak kişilerden mahkemece seçilmelidir. Bilirkişi kurulu tıp ve çeviri konusunda uzman olan kişilerden seçilmeli ve olayın hukuki boyutu hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebilir nitelikte olduğundan heyette hukukçu bilirkişiye yer verilmemelidir. Mahkemece bilirkişi seçiminde yukardaki kurallara uygun davranılmadığı için..."
Bilirkişi seçimi bilgi ve
<#comment>#comment>Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un Bakanlığın gelirlerini başkanı olduğu TÜRKSEV adlı vakfa aktardığını yazmıştık.. Bakanlığın üst üzey bürokratlardan biri dünkü yazdıklarımıza ilavede bulundu:
- Yalova Termal Tesisleri’nin gelirlerinin vakfa aktarıldığını ifade ediyorsunuz. Doğru ama eksik bir tespit... Kışın çok düşük kapasite ile çalışan termal otelleri zarar ediyordu. Sayın Durmuş bu zararı kapatmak için Bakanlığın tüm birimlerinden personelleri grup grup, hizmet içi eğitim adı altında bu tesislere taşımış, hem Termal tesisinin zararını azaltmış hem de bu yoldan Bakanlığın parasını vakfa aktarmıştır...
Okurumuz devam ediyor:
- Bakanlar Kurulu’na sunulan "Kamu Kurumları Bünyelerinde Kurulan Vakıflar ile ilgili Kanun Tasarısı" bu yanlış uygulamayı sürdürmekte, söz konusu vakıfları bakanlıkların örtülü ödeneği haline getirmektedir. Böylece suiistimal boyutları müthiş artacaktır...
Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir.
<#comment>#comment>Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir süre önce TÜRKSEV adlı bir vakıf kurdurdu. Kendisi de başına geçti. Şimdi Sağlık Bakanlığı’na gitmesi gereken paraları bu vakfa akıtıyor. Mesela;
Sağlık Meslek Liseleri ve Sağlık Eğitim Enstitüleri’nin giriş sınavlarına katılanlardan alınan harçlar...
Hastanelerin şef ve şef yardımcılıkları için açılan sınavlar için toplanan harçlar...
Damacana sularının hologramlı etiket parası...
Yalova Termal Kaplıca Tesisleri’nin işletme geliri...
Hep vakfa akıyor. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı da Bakan’ı durduramıyor.
<#comment>#comment>Büyükelçi Vahit Halefoğlu anlatmıştı. Türkiye yıllar önce Moskova’da yeni bir büyükelçilik binası yaptırmaya karar verir. Kentin mutena bir semtinde arsa alınır. İnşaat hazırlıklarına başlanır...
Derken bir gün elçiliğin yapılacağı arazide gösteriler başlar... Rus aydınları her gün arsada toplanıp, yüksek sesle Puşkin’in şiirlerini okurlar. Bizimkiler önce şaşırır. Sonra durum anlaşılır. Meğer Rusların büyük şairi Puşkin, zaman zaman gelip o arsadaki bir ağacın altında kitap okurmuş... Bizim elçilik durumu resmi makamlara bildirir. Arsanın boşaltılmasını ister. Ne var ki Rus aydınlarının gösterileri yoğunlaşarak sürmektedir. Sovyet yönetimi de bu manzara karşısında bir şey yapamamaktadır.
Sonuçta binanın o arsaya yapılmasından vazgeçilir.
Bu öyküyü nereden mi anımsadık? Barış Manço’nun Moda’daki evinin 5 Temmuz’da haraç mezat satılacağı haberi üzerine... "Manço Tatil Köyü" için (Lale Manço’dan habersiz) alınmış olan kredilere karşılık bu tarihi ev de satılıyor. Lale Manço’nun sorunları çözmek için süre isteği ve bu evi müze yapma projesi Ankara’da bir türlü yankı bulmuyor. Peki ya Barış’a Atatürk’ten sonra en büyük cenaze törenini yapan on binlerce
<#comment>#comment>Dünya Kupasındaki başarıyı son dönemdeki çalışmanın eseri gibi gösteren futbol yorumcularına Piontek, Derwall, Fatih Terim, Mustafa Denizli gibi isimler anımsatılıyor. Evet, bu işin evveliyatı var. Yıllarca altyapı antrenörü ve Genç Milli Takım Hocası olarak çalışan Hamdi Serpil Tüzün başarının daha da evveliyatını anımsatıyor. Diyor ki:
1992 A Genç Milli Takım Avrupa Şampiyonluğu
1993 A Genç Milli Takım Avrupa İkinciliği
1994 B Genç Milli Avrupa Şampiyonluğu
Bu başarılar Türk Futbol Tarihi’nde kilometre taşıdır. İlk Avrupa şampiyonluklarıdır. Türkiye’nin Avrupa’ya çıktığı, futboldaki maküs talihini yendiği dönemeçlerdir. "
Futbolda bugünkü başarının temellerini atan isimsiz kahramanlardan biridir Serpil Hamdi Bey... Onun şahsında tüm altyapı emeklerini kutluyoruz...
<#comment>#comment>DSP’de Ecevit’e "çekil" mesajı veren 9 milletvekilinden biri olan Profesör Cengiz Güleç bir psikiyatri uzmanı... Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi... Ecevit’lerle komşuluğu ona parlamentoya giden yolu açmış. Ancak Meclis görevinde bilim ve vicdanının sesini dinleyince siyaset ve demokrasi adına işlenen günahları görmüş, muhalefet cephesinde yerini almış.
Prof. Cengiz Güleç’in bu hafta piyasaya bir kitabı çıktı: "İnsana Yolculuk"... Sayın Profesör kitabı yazmaktaki amacını şöyle izah ediyor:
"İnsanların büyük bölümü belirgin bir ruhsal rahatsızlığı olmadığı halde mutsuz, yaşamın ve var oluşun anlamı konusunda rehbersizdir. Herman Hesse’nin söylediği gibi mutluluk ‘ne’ değil, ‘nasıl’ dır; ‘nesne’ değil, ‘yetenek’tir. Bu anlayıştan hareketle, görebildiğim ve tanıyabildiğim ‘yaşam ustaları’nın yaşamlarından yola çıkarak, "İNSAN" üzerine denemeler yazma serüvenine atıldım..."
Kimdir yaşam ustaları? Nedir ustalık? Prof. Güleç anlatıyor:
"... Ustalıktan beklenen sorunsuz - sıkıntısız, özürsüz - eksiksiz yaşamak ve her dem mutlu olmak değildir. Tersine yaşadıklarını ve ilişkilerini olduğu kadar bireysel özbenliğini her zaman açık yüreklilikle ve
<#comment>#comment>Kültür Bakanlığı’nın 2001 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, "Rahmi M. Koç Müzesi’ne verildi.
Müzeyi iki yıl önce gezmiştik. Kısa sürede neredeyse iki kat büyümüş. Zenginleşmiş. Tarihin içinden kopup gelmiş buhar kazanları, sanayi aksamı, oyuncaklar, motorlar, otomobiller, tarihi binaların şık atmosferinde hurdadan ziynete dönüşüyor. Açık alanda sergilenen uçaklar, vagonlar ve kıyıya bağlı siyah denizaltı adeta bir Fellini dekoru gibi... Rahmi Koç anlatıyor:
- Babam Vehbi Koç, bilmiyorum kaç yaşındaydım, bana Almanya’dan ilk elektrikli treni getirdiğinden beri mekanik ve endüstriyel objeleri toplamış, biriktirmişimdir. Seneler geçtikçe bu koleksiyon o kadar genişledi ki, ne evlerimde, ne bürolarımda, ne de depolarda yer kaldı.
Bugün İstanbul’un gezilmesi en keyifli kültür alanı işte böyle, bir elektrikli tren ve anıları biriktirme duygusundan tohumlanmış...
2000 yılında 17 bin kişi gezmiş müzeyi... Bu yılın ilk altı ayında sayı 82 bin olarak kaydedilmiş... Gezenlerin yüzde 60’ını öğrenciler oluşturuyor.
Beyoğlu’na sadece 10 dakika mesafedeki müzeyi çoluk çocuk gezmenizi öneririz.
<#comment>#comment>ABD’de San Francisco Üniversitesi Ortopedik Cerrahi Bölümü’nde öğretim üyesi olan ve şu anda yalnızca Spinal (omurga) cerrahisi uygulamakta olan okurumuz (adı bizde saklı) uyarıyor:
"... Bildiğim kadarıyla Sayın Başbakan Ecevit’te osteoporoza bağlı omur kırığı mevcuttur. Başkent Hastanesi’nde Omurga Cerrahisi olmadığını biliyorum. Sayın Mehmet Haberal, genel cerrahi, Sayın Turgut Zileli nöroloji uzmanıdır.
Bu tür omur kırıklarında ağrı, hastanın fonksiyonlarını limitleşici faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Kırık kemik, yapıdaki osteoporoza bağlı ortaya çıktığı için iyileşmesi gecikmekte hatta çökme ilerleyebilmektedir. Bu tür kırıklarda yeni bir teknik olan "vertebroplasty" veya "kyphoplasty" uygulaması ile omurdaki çökme restore edilebilmektedir. Prosedür oldukça düşük risklidir ve birkaç milimetrelik insizyondan omura yerleştirilen özel iğneler vasıtası ile yapılabilmektedir. Kendi hastalarımda çok iyi sonuçlar almaktayım ve Türkiye’de bu prosedürü yapan meslektaşlarım olduğunu ve onların da çok iyi sonuçlar aldığını biliyorum. Sayın Başbakan bu meslektaşlarımızdan birine görünmelidir..."
***
(Not: Tabii eğer Rahşan Hanım ve Haberal’ın elinden