<#comment>#comment>İslamcı medyaya göre Medine Bircan başı örtülü olduğu için Çapa Tıp Fakültesi’ne kabul edilmemiş ve tedavisi yapılmadığı için evinde ölmüştü. Haber bu şekilde dallanıp budaklandı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu ve Çapa Tıp Fakültesi Dekanı Faruk Erzengin taşa tutuldu. Derken hem Rektörlük, hem Çapa Tıp Fakültesi birer açıklama yaparak (ve belgeleri de ekleyerek) Medine Bircan’ın tedavisinin son ana kadar eksiksiz yapıldığını, kendisine hemodiyaliz uygulandığını ancak kanser hastası hanımın kurtarılamadığını bildirdiler. Başı örtülü hastalara ayrım uygulanmadığını, hastanede tedavi gören kadınların yarısından çoğunun başörtülü olduğunu çok değerli bir tıp adamı olan Dekan Faruk Erzengin bizzat açıkladı.
Türban tartışması olmamış mıydı? Olmuştu. Daha önceki suiistimaller yüzünden Nefroloji bölümünde bir sekreter, yüzü tam gösteren başörtüsüz fotoğraf istemiş ama bu durum tedaviyi hiçbir şekilde engellememişti.
Bunlardan sonra ne beklenir?
İslamcı medyanın bu açıklamaları en azından yorumsuz okurlarına aktarması değil mi?
Hayır... Yalan rüzgârı doludizgin sürüyor. İşin acısı... Geçenlerde Kanal 7 ekranlarında görüldüğü gibi, kimi
<#comment>#comment>Mülkiyeli şair Ece Ayhan öldü. Kendisi de söylemişti "Dirim Kısa ölüm Uzun"...
Mülkiye’yi 1959 yılında bitirdikten sonra 1966’ya kadar Gürün, Alaca, Çardak ilçelerinde kaymakamlık yaptı. Sonra devletten ayrıldı. İkinci yeni geleneğinden geliyordu. Şiirini tarihten, kapalı çevre kültürlerinden, az bilinen kaynaklardan, kitaplardan derlenmiş malzemeyle kurdu. Kıyıya itilmiş insanların sorunlarına, yalnızlıklarına "karaduygululuk" dediği karamsar bir bakış açısıyla eğildi.
"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür...
<#comment>#comment>Mühendislerle ilgili dünkü yazımızda "hukukçu, asker ve öğretim üyelerine 300 milyon liranın üzerinde iyileştirme zammı verildiğini" kaydetmiştik.
Kamuda çalışan hukukçu okurlarımız arayarak, bu zammın "yargı mensuplarına" verildiğini ancak kendilerinin yararlanmadığını bildirdiler.
Üniversitelerde yardımcı doçent ve araştırma görevlisi olarak çalışan okurlarımız arayarak yalnızca doçent ve profesörlerin bu kapsama girdiğini söylediler. Ayrıca astsubaylar da istifade etmiyormuş...
"İyileştirme zammı" alanların durumu bir tatlı kaşığı iyileşmiş...
Almayanlar 500 milyon TL dolayında maaşa talime devam ediyor...
500 milyon liraya bir kişi geçinemez... Bu insanlar aile geçindirmek zorunda.
<#comment>#comment>Eskiden çocuklar büyüyünce ya doktor ya mühendis olmak isterdi. Şimdiki çocuklar büyüyünce ya futbolcu ya manken olmak istiyor. Mühendislikte para ve saadet kalmadığını çocuklar bile biliyor.
Türkiye’de açlık sınırı 334 Milyon...Yoksulluk sınırı 1 Milyar 15 Milyon TL...
Buna karşılık devlette en az 20 yıllık hizmeti olan bir mühendis ortalama 450 dolar yani 700 milyon lira maaş alıyor...
Yeni işe başlayan bir mühendis 350 dolara (560 milyon TL) mahküm...
Özetle açlık sınırıyla yoksulluk sınırı arasında dolaşıyor mühendislerimiz...
Hükümet yaklaşık 6 ay önce hukukçu, asker ve öğretim görevlilerine 300 milyon liranın üzerinde iyileştirme zammı verirken, mühendis ve diğer kimi kamu görevlilerine de bu zammı uygulayacağını beyan etmişti.
<#comment>#comment>Spor sayfamızda Bilal Meşe arkadaşımızın haberi:
"... Dünya üçüncüsü milli futbolcularımız, Başkan Haluk Ulusoy, menajer Can Çobanoğlu ve yedeklere Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmemesini protestoya hazırlanıyorlar..." Okurumuz Kerem Demir diyor ki...
"Ay Yıldızlı futbolcularımız artık madalyaların kime verilmesi gerektiğine de karışır olmuşlar... Ayakları o kadar yerden kesilmiş ki kendilerine - Acaba ben bu madalyayı gerçekten hak ettim mi? - diye bile sormuyorlar...
Okurumuz haklı... Futbolcularımız bir devlet hizmetine değil spor turnuvasına katıldılar... Altı üstü futbol oynadılar.. Karşılığını aldılar... Aldıkları derece dünya ölçeğinde olağanüstü bir şey olmasa da... Türkiye için başarı sayıldı. Kendilerine sevgi gösterildi, ödül verildi, teşekkür edildi.
Üstün devlet hizmeti çerçevenin neresinde? Kavramları yozlaştırmak ve içini boşaltmakta doğrusu üzerimize yok... Okurumuz soruyor... Acaba geçenlerde F -16 uçağını kurtarmak için hayatını veren pilotun ailesine böyle bir madalya verilmesi düşünüldü mü?
<#comment>#comment>Başbakan Bülent Ecevit ‘in yardımcılığına atadığı Şükrü Sina Gürel AB’ye soğuk ve uzak duruşuyla dikkati çekiyor... Aşağıda Gürel’in iki hafta önce Aydınlık Dergisinde yayınlanan görüşleri:
"... AB, acaba Türkiye’yi gerçekten üye olarak istiyor mu, ona bakmak gerek... Geçen yıl yapılan Nice doruğunda, önümüzdeki 10 yılda nasıl bir AB tasarladıklarını açıkladılar. Ve burada Türkiye’nin adı bir kere bile anılmadı. Demek ki AB’nin 10 yıllık perspektifinde Türkiye yok.
... Türkiye’de çağdaşlaşmak; çağa uygun siyasal, ekonomik, toplumsal yapıya sahip olmak; AB üyeliğiyle eşdeğer gösterilmek isteniyor. Sanki sihirli bir değnek değecek Türk insanına, AB Türkiye’yi kutsayacak ve içine alacak, bütün sorunlarımız çözülecek... Bu çok yanlış.
... (Tanzimatçı anlayış) "Biz kendi başımıza adam olmayız, bizim adam edilmemiz gerekiyor, bunun için de başkalarının dediklerini harfiyen yapalım, ancak onlar ne söylerse onu yaparak adam olabiliriz" düşüncesiydi. Halbuki Mustafa Kemal’ in reformcu düşüncesi tam tersine, "Biz çağdaş uygarlığın da üstüne çıkmayı hedefleyelim. Bu yolumuzda bize yardım etmeyeceklerdir, başkalarına rağmen kendi gücümüzü ve irademizi kullanalım"
<#comment>#comment>ABD’nin Bloomington kentinde bir yurttaşımız ehliyetsiz araba kullanırken polise yakalanıyor. Polis memuru ceza yazıp bizimkini yolcu ederken "Bir daha ehliyetsiz yakalarsam senin parmaklarını kırarım" diyor.
Ehliyetsiz sürücünün arkadaşı Emekli Albay Mustafa Kemal Öztürk, olayı öğrenince polisin bağlı olduğu Bloomington Belediye Başkanı Gene Winstead’a bir "e-mail" çekerek durumu anlatıyor ve soruyor:
- Özgür bir ülke için hangisi tehlikelidir? Ehliyetsiz araba kullanan sürücü mü, onu parmaklarını kırmakla tehdit eden polis memuru mu?
Belediye Başkanı Winstead mektuba bir gün sonra verdiği yanıtta:
- Daha fazla bilgi verirseniz memnun olacağım, diyor. Olay nerede ve ne zaman meydana gelmiş, sürücünün adı ne? Polis memurunun yaka numarası belli mi? Peşinden ekliyor:
- Elbet hiç kimsenin sürücü belgesi olmadan araç kullanmaması gerekir. Ancak daha önemli olan polis memurunun hukuk dışı davranışıdır. Eğer kentimizde böyle bir olay meydana geldiyse emin olunuz bir daha tekrarlanmaması için elimden geleni yapacağım...
<#comment>#comment>Geçen şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Sezer BDDK’yı ve devlet bankalarını denetlettireceğini söylediğinde Hüsamettin Özkan sinirlenmiş, Anayasa’da bunun yeri olup olmadığını sormuş, Cumhurbaşkanı Anayasa’yı hafifçe önüne doğru itince lideriyle birlikte toplantıyı terk etmiş, bu olay kamuoyuna "Cumhurbaşkanı Anayasa’yı kafamıza fırlattı" diye takdim edilmiş, Şubat krizine bahane sayılmış, toplantıdan çıkarken Cumhurbaşkanı’na "Nankör Kedi" diye laf atmıştı.
Aynı Hüsamettin Özkan şimdi DSP’de "Nankör Kedi" oldu.
Kedili evde siyasete soyununların kaderi böyle... Sadık kedi dönemi kısa sürüyor... Öte yandan son olayda kedi sahiplerinin de haklı olduğunu düşünenler var. Hüsamettin Bey, Ecevit’e yapılan saldırılara yalnızca sessiz kalsa iyi... Etkisi altındaki çok satan gazetenin "Ecevit çekilsin" manşetlerinde imzası olduğu da düşünülüyor. Kedili evde en büyük öfkenin bu sebepten kaynaklandığı söyleniyor.
Günahı söyleyenlerin boynuna...
İyiliğe iyilikle karşılık veriniz, kötülüğe adaletle