Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir süre önce TÜRKSEV adlı bir vakıf kurdurdu. Kendisi de başına geçti. Şimdi Sağlık Bakanlığı’na gitmesi gereken paraları bu vakfa akıtıyor. Mesela;
Sağlık Meslek Liseleri ve Sağlık Eğitim Enstitüleri’nin giriş sınavlarına katılanlardan alınan harçlar...
Hastanelerin şef ve şef yardımcılıkları için açılan sınavlar için toplanan harçlar...
Damacana sularının hologramlı etiket parası...
Yalova Termal Kaplıca Tesisleri’nin işletme geliri...
Hep vakfa akıyor. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı da Bakan’ı durduramıyor.
Hesaplara göre Sağlık Bakanlığı’na gitmesi gereken yıllık yaklaşık 10 - 15 trilyon lira Bakan’ın vakfına gidiyor.
- Neden böyle?
- Çünkü Bütçe Yasası nedeniyle Bakanlığın parasını kuraldışı harcamak mümkün değil. Vakıf bütçesi ise rahatça, istendiği gibi harcanıyor...
Bu paralar acaba halk yararına harcanıyor mu?
Kuralları çiğnemekte bu kadar pervasız bir ekibin topladığı paraları halk yararına sarf etmesi için sebep var mı?
Herkes vicdanın sesini dinlemeyi ister ama bazıları kanalı bulamaz.
Aynı dileği hep birlikte sık sık tekrarlıyoruz: "Milli Takım’ın başarısından ders alalım"... İyi güzel... Ama iyi şeylerden ders alma yeteneğimiz olsa bugüne kadar Atatürk’ten, çağdaş liderlerden, sanattan, kültürden, bilimden, felsefeden ders çıkartmaz mıydık? "Futboldaki başarıyı diğer alanlara taşımak" diye bir şey mümkün olsa Arjantin ve Brezilya bugün krizde olurlar mıydı?
Hikâyeyi bırakalım...
Kendi geleceğimizi futbol kadar ciddiye alalım, ekonomi ve siyaseti futbol kadar ciddi izleyelim, yeter...
Sivas’da 35 aydının yakılmasına içi yananlar her yıl 2 Temmuz’da olayı gözyaşları içinde anıyor. Katilleri lanetliyor.
Sağ kesim ise olayın bu şekilde anılmasından rahatsız.
Tabii ki yüreklerdeki acıları biraz olsun silmek olası...
Eğer Madımak yangınından sonra katillerin avukatlığına soyunanlar biraz olsun pişmanlık gösterirse.. Katliam bütün çevrelerce lanetlenirse... Yıkılıp parçalanan "Ozanlar" heykeli yeniden yerine dikilirse... Acılar biraz olsun diner, yaralar biraz olsun sarılır... Çok da iyi olur...
Ecevit eskiden kolayca istifa edebiliyordu.
Çünkü o zamanlar tekrar başbakan olma ihtimali bulunuyordu!
Liderler zirvesinden çıkan basın açıklamasında en çok dikkati çeken cümle şuydu:
"AB konusunda yürütülecek çalışmaların 57’nci hükümetin geleceğini olumsuz etkilemesine kesinlikle izin verilmeyecek...
Yani... Görüş ayrılığı yaratan "idam", "Kürtçe eğitim, yayın" gibi temel konular üzerinde tartışma yaratılmayacak... MHP üzülmeyecek...
Yani... Türkiye’nin AB’ye girişi, koalisyonun devamı kadar önemli bir konu değildir. MHP’yi üzmektense AB’den vazgeçilebilir.
Tabii ki koalisyon, Başbakan Ecevit’e göre, bütün dünyaya parmak ısırtan bir uyum ve uzlaşı içinde sürmektedir.
Eğer Türkiye’nin hayati sorunları üzerinde uyum ve uzlaşı yoksa nerede vardır?
Hükümetin icraatına bakınca bu soruya yanıt vermek zor olmamaktadır...
Uzlaşı ve uyum, yolsuzluklar, Hazine yağması, nüfuz suiistimali, kara paranın esenliği konusunda kendisini göstermektedir.
Üç parti koalisyonu kurarken önce devlet bankalarını paylaştılar. Ve bir - iki yıl içinde kasaları boşaltıp iflasa sürüklediler... Burada tam bir uyum ve uzlaşı vardı.
Koalisyon kurulurken üç parti Mesut Yılmaz’ın yolsuzluklarını aklayarak Yüce Divan’a gitmesini önlediler. Daha sonra Enerji Bakanı Cumhur Ersümer onun peşinden MHP’li Bayındırlık Bakanı Koray Aydın aklandı. Üç parti yolsuzlukları örtmekte tam bir uyum ve uzlaşı sergilediler.
MHP’li bakanlıklarda eş dost kayırma ve görev suiistimali, ANAP’lı çevrelerde yolsuzluk dizboyu... ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu parti adının yolsuzlukla eşanlamlı hale geldiğini söylüyor. Fakat bu konu diğer ortaklarda kesinlikle bir rahatsızlık ve uyumsuzluk yaratmıyor.
Bülent Ecevit bu yolsuzluklara göz yummak ve kara paranın egemenliğini sağlamak karşılığında koltukta oturtulmaktadır.
Önemli olan ülkenin dibe oturması değil koalisyonun ve vurgunun devamıdır.
Bu konuda tam uyum vardır.
Başbakan Ecevit "öksürsem piyasalar etkileniyor" demiş.
Piyasaları bu duruma getirmeyi her devlet adamı başaramazdı.