<#comment>#comment>Çinlilerin, Korelilerin, Japonların, Moğoların vs. gözleri neden çekiktir?
Tamer Korugan, "Aykırı Yayınları"ndan çıkan "Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi"nde bu tür sorulara yanıt arıyor... Yukarıdaki soruya cevaben ise diyor ki:
- Aslında "Çekik gözlü" tanımı yanlıştır. Göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne doğru daha fazla inmiştir ve bu durum sanki gözün daha darmış gibi görünmesine sebep olur.
Peki bu niçin böyledir? Bu teoriye göre göz kapağının üzerinde katlı olarak duran bu ikinci kıvrımı, bu insanların gözlerini yoğun olan kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için, bir nevi kar gözlüğü gibi gelişmiştir.
Her ne kadar yukarıda belirtilen bölgelerin bazılarında kar hiç yağmıyorsa bile bilim insanları bugün çekik gözlü diye nitelediğimiz insanların atalarının son buzul çağında Sibirya’dan, yani Asya’nın kar ve buzla kaplı en soğuk bölgesinden güneye, bugün yaşadıkları yerlere göç ettiklerine inanıyorlar.
<#comment>#comment>Cumhurbaşkanı Sezer komşu ve yakın ülkelerin devlet başkanlarıyla olumlu ve hızlı bir görüşme trafiği sürdürüyor... Peki bu trafik komşularla ekonomik ve ticari ilişkilerimize ne kadar yansıyor?
Komşularımız yılda 180 milyar dolarlık ithalat yapar... Bizden aldıkları malların tutarı 3 milyar doları geçmez...
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün diyor ki:
- Bu ihracat rakamını rahatlıkla 80 - 90 milyar dolara çıkartabiliriz.
- Niye çıkartamıyoruz peki?
- Birinci sebep, komşularımızla diyalog kurmayı beceremiyoruz. Burnumuzun dibinde olmalarına rağmen kendimizi tanıtmayı bilemiyoruz. İkinci sebep, kraldan fazla kralcı olmamız. Amerika Irak’a ambargo koydu, faturayı biz ödüyoruz. Ayrıca ben satmıyorum da adamlar dışarıdan hiç mal almıyor mu? Amerika Ürdün’e satıyor, Ürdün de Irak’a... Ürdün, son 10 yılda Irak’la yaptığı ticaret yüzünden bizi solladı geçti. Aynı şey İran için söz konusu... Şu son 10 yılda gördük ki ambargo Irak’a değil bize konmuş.
<#comment>#comment>Antalya’da Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali sürüyor. Geçtiğimiz cuma akşamı Prag Devlet Operası sanatçıları Verdi’nin "Nabucco" adlı eserini sahnelediler. Antik Aspendos Tiyatrosu sadece izleyicileri değil sahne sanatçılarını da büyülüyor. Seyirciyle bütünleşiyorlar.
Ancak sahne dışına taşan "bütünleşme" biraz burukluk yaratıyor.
Nabucco’nun kızı Fennana’yı canlandıran başrol oyuncusu Jana Sykorova’nın perde arasında sahne kostümleriyle tuvalet kuyruğunda beklemesi "hoş" değildi.
Antik Aspendos Tiyatrosu’nun bulunduğu Belkıs beldesi gençleri geceleri opera ve bale festivalini aksatmadan izliyorlar. Kimi güvenlik görevlisi, kimi tuvaletlere bakıyor, kimi de meşrubat satıyor.
Dolayısıyla oyunların en sadık izleyicileri onlar...
<#comment>#comment>Devlet özelleştirme hamlesine giriştiğinden bu yana özelleştirdiğinden daha fazla bankayı devletleştirdi. Yine de özelleştirme sevdası bitmiş değil. Ziraat Bankası da özelleştirme kapsamında. 140 yıllık dev bankanın başına Niyazi Erdoğan getirildi. Kim Niyazi Erdoğan? Müflis İnterbank’ın eski memuru... Ankara Bölge Müdür Yardımcısı... İnterbank’ın çıkmaza girmesindeki sorumlu yöneticilerden birisi.. İcraat adına ne yapıyor Niyazi Bey? Ziraat Bankası’nın yetişmiş yöneticilerini teker teker uzaklaştırıyor. Önce Teftiş Kurulu’ndan gelmiş Genel Müdür yardımcıları Ahmet Olgun, Emin Erdem, Bülent Selçuk gibi deneyimli isimler emekli edilerek uzaklaştırıldı. Diğer iki Genel Müdür Yardımcısı Bahri Gevrek ve Ertan Yongalık ise, "İhtiyaç fazlası personel" statüsüne alınarak, biri Milli Eğitim Bakanlığı’na uzman, diğeri ise Toprak Reformu Genel Müdürlüğü’ne araştırmacı olarak nakledildi. Bu gidişin iyi ve doğru yöne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Şimdiden (en kötü olasılıkla) Avrupa ikincisi ve Dünya dördüncüsüyüz... Ne olağanüstü başarı... Var olun çocuklar...
Ankara’da halen 4 yetkili ismin... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanı
<#comment>#comment>İstanbul Şehir Hatları’ndaki düzelmeden söz edince kimi okurlar "Ama vapurlar hâlâ 30 yıl önceki hızla gidiyor, hâlâ Eminönü - Adalar bir buçuk saat" diye yakındılar. Haklılar... Peki çözüm?
Hiç zor değil... Şehir Hattı Vapurları, Deniz Otobüsleri ve dolmuş motorlarını tek yönetim altında toplayacak... Uzun mesafelerdeki vapurları geri çekip kısa mesafede çalışan deniz otobüslerini uzun mesafelere yönelteceksiniz... İzmir Belediye Başkanı Ahmet Priştina deniz araçlarını tek elde topladı, İzmir’de deniz ulaşımı yüzde 374 arttı. İstanbul’da aynı uygulama mümkün. Denizcilik İşletmeleri de destekliyor. Bütün mesele Ankara’nın biraz kımıldamasında...
Zenginlik sahip olunan varlıkların çokluğu değil taleplerin azlığıdır...
J. Brotherson
<#comment>#comment>Cumhurbaşkanı Sezer hafta başında, İran cumhurbaşkanı Hatemi’nin konuğu olarak İran’daydı. Resmi toplantılar başlarken Sezer’in sergilediği hoş bir tavrı geziyi izleyen Ankara Büromuzdan Utku Çakırözen şöyle anlattı:
"Bu tür toplantılarda heyet üyeleri başkanları tarafından karşı tarafa tek tek tanıtılır. Başkanlar masanın ortasında, birbirlerinin tam karşısında oturur, sağ ve sol taraflarında da kıdem sıralamasına göre heyet üyeleri yer alır. Başkan, tanıtıma sağ taraftan, hemen yanında oturan en rütbeli ve kıdemli olan üyeden başlar, en kıdemsize doğru gider. Orası bitince sol tarafa geçer, aynı sırayı izleyerek tanıtımı tamamlar. Bu şekil tanıtımın protokol kuralları açısından sakıncası, sağ tarafta oturan daha düşük rütbeli üyenin, sol taraftan oturan kendisinden daha yüksek rütbeli üyeden önce tanıtılmasıdır.
Ancak Tahran’daki toplantıda Sayın Cumhurbaşkanımız tanıtımı böyle yapmadı. Rütbe ve kıdeme haksızlık etmemek için üyelerimizi bir sağdan, bir soldan tanıttı. Bu durum İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin gözünden tabii ki kaçmadı ve düşüncesini şu sözlerle dile getirdi:
- Dostum Sezer! Çok dengeci ve eşitlikçi bir insan olduğunuzu duymuştum. Bugün
<#comment>#comment>Bir yazıda "Bizim futbolcuların en babayiğidi İtalyan liginde 15 dakika oynuyor, Brezilya’nın tümü yıldız" gibi bir cümle sarf etmiştik... Bir dostumuz dün:
- İtalyan liginde 90 dakika oynayanlardan kurulu İtalyan Milli Takımı elendi ama bizimkiler çeyrek finalde n’aaber, dedi...
Doğru... Futboldaki ruh faktörünü ıskaladık...
Şenol Güneş, kendisine küfür edenler dahil tüm spor yazarlarına genel af ilan edecekmiş. Herhalde bizi de unutmaz.
Unutmak deyince.. Acaba Milli Takımı alkışlayanlar bütün bu başarıların temelindeki mimarı anımsıyorlar mı? FT adı övgü yazılarında hiç geçmiyor da...
<#comment>#comment>Pen Yazarlar Derneği, Büyük Şair Nâzım Hikmet’in doğumunun 100’üncü yılı nedeniyle bir etkinlik düzenledi. Programa göre Pen Yazarlar Derneği üyeleri, pazar günü topluca (Nâzım’ın Türkiye’den kaçarken gemiye bindiği noktaya en yakın yer olan) Rumelifeneri’nde Barınak Restaurant’ta buluşarak birlikte öğle yemeğini yiyecek, Nâzım’dan şiirler okuyacak, daha sonra Teoman Südor’un Nâzım’ın şiirinden esinlenerek yaptığı "Ağustos Böceği ile Karınca" tablosunu kırmızı karanfiller eşliğinde suya bırakacaklardı.
Pazar günü Rumelifeneri’ne Pen Yazarlar Derneği’nin 155 üyesinden sadece ikisi (Hıfzı Topuz, Yalvaç Ural) geldi. Yazarlar Derneği yönetiminden ise sadece Başkan Üstün Akmen oradaydı. Motorla denize açılındı. Nâzım’ın kendisini Romanya’ya götüren Plehanov gemisine bindiği noktada tablo suya bırakılacaktı. Motorda bulunanlardan biri tablonun denize bırakılmayıp satılmasını, bedelinin derneğe irat kaydedilmesini önerdi. Bu konu tartışılırken Teoman Südor’un motora tablonun aslını değil çerçevelenmiş bir kopyasını getirdiği görüldü. Ünlü ressam aslını suya bırakmaya kıyamamıştı. Kopya kırmızı karanfiller eşliğinde dalgalara bırakıldı. Nazım ölüm yıldönümünde anıldı...