<#comment>#comment>Avrupa TBMM’de çıkan uyum yasalarını yeterli görüp müzakere sürecini başlatacak mı? Gelen haberler, bizim politikacıların sergilediği tavırlar kadar umutlu değil... Ne olursa olsun...
Beklerken AB’nin uygarlık kriterlerine uyum için çaba göstermemize engel hal var mı? Yok.. O halde...
Okurumuz Erhan Bakırcı yazıyor:
- AB’ye uyuma şu gürültü kirliliğinden başlasak... Oralarda kaset ve CD satan mağazalardan caddelere doğru müzik fışkırması yaşanmıyor. Hele de hem kitap hem CD satan mağazalarda müzik sesi hiç yoktur. Çünkü kitap seçen insana yapılacak en büyük saygısızlık kulağının dibinde müzik çalmaktır...
Şimdi de gelelim Avrupa’yı dolaşan Mine Kılıç’ın izlenimlerine... Dünden devam:
- Trafik manyakları için hazırlanan reklam panolarında bir adam, bir elinde içecek, bir elinde cep telefonu ve ağzında sigarayla görüntülenmişti. Panoda şu yazıyordu: "Peki arabayı kim kullanacak?" Başka bir panoda ise süratle giden bir aracın üzerinde dolaşan akbabalar resmedilmişti. Bizdeki reklam panosu geldi aklıma. Saçları diken diken, çirkin mi çirkin, korkunç mu korkunç bir tip ve altında şöyle bir yazı: içinizdeki trafik canavarını durdurun. Psikolog bir
Oysa daha müzakere sürecini başlatacak Avrupa...Daha sonra karşılamamız gereken yığınla kriter var...Örneğin Maastrich kriterleri gereği... Enflasyon oranını yıllık yüzde 3ün altına düşüreceğiz... Toplam borcu (bugün 205 milyar dolar) 90 milyar dolara indireceğiz... Şirketleri AB ile rekabet eder düzeye getireceğiz.. vs..vs... Bazı dostlar ise başka kriterlere bakıp umutsuzlanıyor... Mine Kılıç, "www.yenibir.com" da yazıyor:"...Geçenlerde gittiğim Almanyada ilk umumi tuvalete girer girmez ABye giremeyeceğimizi anladım. Tuvalet tertemizdi, hatta güzel kokuyordu. Yerde kullanılmış ve kullanılmamış tuvalet kâğıtları, klozetin üzerinde ayak izleri, bozuk sifon yoktu. Tuvalet parasızdı. Restoran, fast food, bar, cafe, alışveriş merkezi türü yerlerdeki tüm tuvaletler ücretsiz olarak herkese açıktı. En lüks restoranın bile sıkışan birine "hayır" deme şansı yoktu..."Sahi... Önce şu Avrupanın bazı uygar yaşam kriterlerini uygulamayı denesek mi? Meclisten üç beş kanun çıkartmakla Avrupalı olunur, ABye girilir mi? Girilmez ama o üç beş kanunu ranta dönüştürme kavgasına girilebilir. Bizim siyasetçiler o kavgayı başlattılar bile... AB uyum yasaları benim zaferim, diye hava basanlar... İdam
<#comment>#comment>Meclis’ten üç beş kanun çıkartmakla Avrupalı olunur, AB’ye girilir mi? Girilmez ama o üç beş kanunu ranta dönüştürme kavgasına girilebilir. Bizim siyasetçiler o kavgayı başlattılar bile... AB uyum yasaları benim zaferim, diye hava basanlar... İdam cezasının kaldırılmasını istismar edenler... Her şey bitmiş de sıra AB’nin tam üyeliğimizi kabulüne gelmiş gibi konuşanlar...
Oysa daha müzakere sürecini başlatacak Avrupa...
Daha sonra karşılamamız gereken yığınla kriter var...
Örneğin Maastrich kriterleri gereği... Enflasyon oranını yıllık yüzde 3’ün altına düşüreceğiz... Toplam borcu (bugün 205 milyar dolar) 90 milyar dolara indireceğiz... Şirketleri AB ile rekabet eder düzeye getireceğiz.. vs..vs... Bazı dostlar ise başka kriterlere bakıp umutsuzlanıyor... Mine Kılıç, "www.yenibir.com" da yazıyor:
"...Geçenlerde gittiğim Almanya’da ilk umumi tuvalete girer girmez AB’ye giremeyeceğimizi anladım. Tuvalet tertemizdi, hatta güzel kokuyordu. Yerde kullanılmış ve kullanılmamış tuvalet kâğıtları, klozetin üzerinde ayak izleri, bozuk sifon yoktu. Tuvalet parasızdı. Restoran, fast food, bar, cafe, alışveriş merkezi türü yerlerdeki tüm tuvaletler ücretsiz
Sofranın diğer konuğu Dr. Reşit Galip Bey itiraz ediyor:- Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, diyor, bu bir geriliktir. Kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar. İnkılâpların en mühimi kadınlara verilen haklardır...Atatürk, Maarif Vekilinin güç duruma düşmesinden hoşlanmıyor:- Bu konuyu uzatmayalım, burada kapatalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.Ancak Reşit Galip Bey görüşlerinde ısrar ediyor... Bunun üzerine Atatürk:- Yorgun görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza gitmiyor gidip istirahat edebilirsiniz...Reşit Galip aldırmıyor:- Burası milletin sofrasıdır, kendimi iyi hissediyorum kalkmam...Atatürk "O zaman biz kalkalım" diyor ve odasına çekiliyor.Reşit Galip Bey sabaha kadar Sarayda pencerenin yanında tek başına oturuyor... Sabah Başkâtip Tevfik Beyden 25 lira borç alıp Ankaraya gidiyor.Bir süre sonra Atatürk, Dr. Reşit Galipi Maarif Vekili yapıyor.Bu hadise Güneş Kazdağlının yazdığı Tübitak Yayınlarından çıkan "Atatürk ve Bilim" adlı kitapta yer alıyor... Cumhuriyet Türkiyesinde yalakalığın değil mertlik, dürüstlük, liyakat gibi değerlerin geçerli olduğuna pek güzel bir örnek oluşturuyor. Sene 1931... Dolmabahçe Sarayında bir akşam yemeği...
<#comment>#comment>Sene 1931... Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam yemeği... Dönemin Maarif Vekili Esat Bey, kız öğrencilerin kısa etek ve kısa çorap giymesini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmeleri için genelge hazırlayacağını söylüyor.
Sofranın diğer konuğu Dr. Reşit Galip Bey itiraz ediyor:
- Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, diyor, bu bir geriliktir. Kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar. İnkılâpların en mühimi kadınlara verilen haklardır...
Atatürk, Maarif Vekili’nin güç duruma düşmesinden hoşlanmıyor:
- Bu konuyu uzatmayalım, burada kapatalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.
Ancak Reşit Galip Bey görüşlerinde ısrar ediyor... Bunun üzerine Atatürk:
Necla Fertan TİPin avukatıdır... 1971de TİP davasında uzun süren bir tutukluluk döneminden sonra sanıklar salıverilmiş. Duruşmalara gelip gidiyorlar. Bu arada teslim olmayan 5 - 6 sanık gelip teslim olmuş. Onları hapse atmışlar. Avukat Necle Fertan her duruşmada "aynı suçtan yargılanan bu sanıkların da tahliye edilmesini" istiyor. Son duruşmada savcı değişmiş. Necla Hanım aynı tahliye talebini tekrarlıyor. Savcı kalkıyor:- Biz muadeletin (denkliğin) temini için salıverdiklerimizi de tutuklayalım...Necla Hanım hukuk tarihinde eşi görülmemiş bu talebi şaka sanıyor.Celse yeniden açıldığında hâkim kararını bildiriyor:- Sanıkların tekrar tutuklanmalarına...Bu ülkede egemen güçleri rahatsız eden kim varsa.. Solcu, sosyalist, komünist, demokrat... Hepsini ezmek uğruna hukuku, kanunları, mantığı, insanı ezdiler... Türkiyeyi uygarlık denizinde böyle karaya oturttular. "Minnacık Bir Dev", Avukat Necla Fertan Ertelin kendi ağzından yaşamöyküsü... Renkli, fırtınalı ve onurlu bir yaşamın kısa romanı... Başkalarını sevmek bizi mutlu eder, kendimizi sevmek bizi yalnızlaştırır. Mutluluk koşulu... Kömür işçileri: Kömür madenlerinde çalışan işçiler iş bittikten sonra yıkanıp temizlenince zenci
<#comment>#comment>"Minnacık Bir Dev", Avukat Necla Fertan Ertel’in kendi ağzından yaşamöyküsü... Renkli, fırtınalı ve onurlu bir yaşamın kısa romanı...
Necla Fertan TİP’in avukatıdır... 1971’de TİP davasında uzun süren bir tutukluluk döneminden sonra sanıklar salıverilmiş. Duruşmalara gelip gidiyorlar. Bu arada teslim olmayan 5 - 6 sanık gelip teslim olmuş. Onları hapse atmışlar. Avukat Necle Fertan her duruşmada "aynı suçtan yargılanan bu sanıkların da tahliye edilmesini" istiyor. Son duruşmada savcı değişmiş. Necla Hanım aynı tahliye talebini tekrarlıyor. Savcı kalkıyor:
- Biz muadeletin (denkliğin) temini için salıverdiklerimizi de tutuklayalım...
Necla Hanım hukuk tarihinde eşi görülmemiş bu talebi şaka sanıyor.
Celse yeniden açıldığında hâkim kararını bildiriyor:
- Sanıkların tekrar tutuklanmalarına...
- Hayali ihracat ve naylon fatura yolsuzluğundan sanık Erol Maks Kohenle parasal ilişkiye girdikleri kendi itiraflarıyla da kesinlik kazanan İstanbul Emniyetinde görevli polis müdürleri Adil Serdar Saçan ve Ayhan Mimaroğlu hâlâ görevlerinin başında tutuluyor ve haklarında açılan soruşturma 6 - 7 aydır bir türlü sonuçlanamıyor. İddia edildiği gibi bu iki müdürü koruyan birtakım siyasi güçler mi var?Yücelen, soruya, "Emniyet Teşkilatımızda hiç kimseye ayrıcalık tanınmaz ve hiç kimse korunmaz" yanıtını verince, gazeteci tekrar sordu:- Polis müdürlerinin aranmakta olan hayali ihracat sanıklarıyla ilişki kurması görevden alınma nedeni sayılmıyorsa, sizce bir polisin derhal görevden uzaklaştırılması için ne gibi bir ilişkiye girmesi lazımdır?Yücelenin soruya yanıtı şu oldu:-Sözünü ettiğiniz olayı biliyorum. Yaptığımız değerlendirmeler neticesinde bu olayda görevden alınmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.Gazeteci soracak başka soru bulamadı. Dün düzenlediği basın toplantısında bir meslektaşımız İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelene sordu: "Erken seçimin ertelenmesi için bir tek yol kaldı: Erken savaş!.." Bravo Capitano - Hadi, demiş, hep birlikte fırlayalım düşmana hücum