Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İslamcı medyaya göre Medine Bircan başı örtülü olduğu için Çapa Tıp Fakültesi’ne kabul edilmemiş ve tedavisi yapılmadığı için evinde ölmüştü. Haber bu şekilde dallanıp budaklandı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu ve Çapa Tıp Fakültesi Dekanı Faruk Erzengin taşa tutuldu. Derken hem Rektörlük, hem Çapa Tıp Fakültesi birer açıklama yaparak (ve belgeleri de ekleyerek) Medine Bircan’ın tedavisinin son ana kadar eksiksiz yapıldığını, kendisine hemodiyaliz uygulandığını ancak kanser hastası hanımın kurtarılamadığını bildirdiler. Başı örtülü hastalara ayrım uygulanmadığını, hastanede tedavi gören kadınların yarısından çoğunun başörtülü olduğunu çok değerli bir tıp adamı olan Dekan Faruk Erzengin bizzat açıkladı.
Türban tartışması olmamış mıydı? Olmuştu. Daha önceki suiistimaller yüzünden Nefroloji bölümünde bir sekreter, yüzü tam gösteren başörtüsüz fotoğraf istemiş ama bu durum tedaviyi hiçbir şekilde engellememişti.
Bunlardan sonra ne beklenir?
İslamcı medyanın bu açıklamaları en azından yorumsuz okurlarına aktarması değil mi?
Hayır... Yalan rüzgârı doludizgin sürüyor. İşin acısı... Geçenlerde Kanal 7 ekranlarında görüldüğü gibi, kimi demokrat arkadaşlar da sırf İstanbul Üniversitesi’ni karalama fırsatını kullanmak için yalana ortak oluyor. Yazık.

En iyi "şarap" en eski olandır, en iyi "su" en taze olan



Birimiz söylemeliydi...
Her şeyimiz siyasallaştı... Aşk şiirleri bile siyasal çağrışımlar yapmaya başladı... İletişim öğrencisi Bilge Albayrak’ın gönderdiği "Terkeden" başlıklı Murathan Mungan şiirini birlikte okuyalım:
Kimdi giden, kimdi kalan/ Giden mi suçludur her zaman/ Ne zaman başlar ayrılıklar, / Dostluklar biter ne zaman.
Her geçen gün bir parça daha/ Aldı götürdü bizden/ Aynı kalmıyordu hiçbir şey/ Değişiyordu her şey kendiliğinden.
Artık çözülmüştü ellerimiz/ Artık çözülmüştü yüreğimiz/ Birimiz söylemeliydi bunu/ Ötekini incitmeden
Kimdi giden, kimdi kalan/ Aslında giden değil/ kalandır terk eden/ giden de bu yüzden gitmiştir zaten...

Dehşetli bir kulak ağrısı baş gösterdi. Önce antibiyotikle giderme yolunu denedik. Bana mısın demiyor. Peşinden Prof. Sedat Katırcıoğlu dostumuzun muayenehanesine yollandık. Şöyle bir baktı:
- Yemeği çenenin iki tarafıyla mı, tek tarafıyla mı çiğniyorsun?
- Son zamanlarda tek tarafıyla...
- Sebep odur, dedi, iki taraflı çiğne geçer.
Kulak ağrısı iki günde geçti. Aklınızda bulunsun.

İsmail Cem 40 yıldır sosyal demokrat siyasetin içinde olan... Hep sosyal demokrat partilerde siyaset yapmış bir isimdi. Bir sosyal demokrat partiden ayrılmıştı. Elbet kuracağı parti de (en azından resmi söylemde) sosyal demokrat olacaktı. Nitekim ilk basın toplantısında partisinin ideolojik adını "sosyal demokrat" koydu.
Ancak koymasıyla birlikte, sosyal demokrat olmayıp kendisine sempatiyle bakanlardan büyük itirazlar yükseldi.
Onlara göre sosyal demokrat oylar yüzde 30’luk bir dilimin içine sıkışmıştı. Bütün Türkiye’yi kucaklayacak bir parti kendini sosyal demokrat sınırlara hapsedemezdi. Bu düşünceleri ünlü bir yazar sütununda "Cem, Derviş, Özkan gibi isimler etrafında oluşan coşku, sol etiketin belirlediği coğrafyaya sığmaz" şeklinde özetledi.
M.Ali Bayar’dan Erkan Mumcu’ya pek çok isim aynı görüşü paylaştı...
İsmail Cem şimdi biraz da rotayı düzeltmek amacıyla, konuşmalarında "toplumun tüm kesimlerini kucakladığını" tekrarlıyor. İşçi sendikalarından işveren sendikalarına... Mayolulardan türbanlılara... Yelpaze genişledikçe genişliyor... Kafalar da karıştıkça karışıyor...
Bu arada hayli düşündürücü olan... Türk toplumunda sosyal demokrasinin hâlâ Marksizm, komünizm gibi çağrışım yapması. Ve bizim bu kafalarla AB’de kendimize yer arıyor olmamızdır...
Bu arada sosyal demokratlar da herhalde "IMF ve TÜSİAD destekli sosyal demokrasi" deneyiminin nasıl bir şey olacağının merakı içindedir!
Gelelim sadede... Her parti, her koalisyon iktidara zengin bir programla geliyor. İktidar koltuğuna oturduğu anda kendi programını rafa kaldırıp IMF programını uygulamaya koyuyor. Ama öyle beceriksizler ki... O işi de yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar. Cem - Derviş hareketi belki de okuduğunu diğerlerinden daha iyi anlayıp daha hızlı uygulayacağı için oluştu.
Ne dersiniz?..

Başbakan Ecevit’in makamına ortopedik koltuk getirilmiş.
Bu aşamadan sonra kayan koltuk daha uygun olurdu.