Sosyal güvenlik reformundan kim haberdar?

21 Nisan 2006

Yeni reform prim ödeme gün sayısını 9 bine yükseltirken, aylık bağlama oranı ve emekli aylığı düşüyor, 2041 yılında son alınan ücretin yüzde 50'sine düşüyor. Emeklilik yaşı da 65'e çıkıyor. Gerçi bu geçiş kademeli, 2048'de son buluyor.Kısacası, reform etkisini zaman içinde gösterecek. Hem ödenen emeklilik düşecek, hem de katkı payları artacak. Böylece, sosyal güvenlikteki açık iki taraftan kapanmış olacak. Nihayet, Meclis'ten Sosyal Güvenlik Reformu Yasası geçti. Geçti de, çoğu kimse reformun ne olduğunu doğru dürüst anlayamadı. Reform, kısaca sosyal güvenlikte tek tip bir düzen sağlıyor. Doğrusu da bu. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur gibi çok başlılık ve farklı standartların olması, sistemi daha önce yamalı bir bohça haline getiriyordu. Sosyal güvenlik açığı ülkemizde milli gelirin yüzde 5'ine ulaşıyor. Bu az bir açık değil elbette. Ancak bir konuya açıklık getirmek gerekiyor. Sosyal güvenliğin bütçe tarafından fonlanması yanlış mıdır? Çünkü kimileri her bireyin kendi emekliliğini düşünmesini ve yatırım yapmasını doğru bulurken, kimileri de devletin çalışan adına kesinti yaparak emekliliğimi sağlamasını istiyor. Hatta kimileri de, devlet topladığı vergilerden de bu açığı

Yazının Devamı

İngiltere'de Türkler

20 Nisan 2006

Cuma öğlen ilk durağım Covent Garden'daki bir İskoç balık lokantasıydı: Loch Fynn. Servise gelen garsonun Kosovalı Arnavut olduğunu hemen bilince, şaşırdı. Oysa serde o taraftan bulaşıklık var ya. Türk olduğumu öğrenir öğrenmez, o da bir Türk garsonu çağırdı. Üniversitede öğrenciymiş. Londra'da Türkler 1970'li yıllarda çok azdı. 1980'li yıllarda çoğaldılar. 1990'lı yıllarda yeni açılan döner dükkânlarında iş bulan Türkler demek, bir basamak yukarı çıkmış. Hafta sonunu uzatarak Londra'da geçirdim. Tam 30 yıl önce öğrenimim için gittiğim İngiltere hızla değişiyor. Son on yılda hem ekonomik gelişme oldu, zenginleştiler, hem de Avrupalılaştılar. Henüz aynı düzeye gelmeseler de, yemek kültürleri gelişti ve giyime özeniyorlar. Cuma akşamı çok hoş ve bizim basın dünyasının yakından tanıdığı bir Çin restoranına gittik; Hakhasan. Sahibinin eşinin Türk olduğu bu mekâna gerçekten herkes itinalı giyinerek geliyor. Çünkü burası son yıllarda Londra'nın en revaçta (in) mekânlarından biri. Garsonların birçoğunun Türk olduğunu görünce şaşırmadım değil. Bu kez sadece Türk garson değil, Türk patron da vardı. Ve çok seçkin bir zümreye hizmet veriyorlardı. Bu arada öğrendim ki, Londra'da finans

Yazının Devamı

2005'te büyümeyi inşaat da sürükledi

18 Nisan 2006

İnşaat sektörü 1980'li yılların ikinci yarısında altın bir dönem yaşamıştı. Ancak sonra, birdenbire bir durgunluğa girdi. Faizlerin yükselmesine neden olan mali liberasyon süreci sektörü çok olumsuz etkiledi ve bir daha da doğru dürüst toparlanamadı. Hatta büyüme performansı gayet olumlu seyretse de (örneğin 1995, 1998, 2002 ve 2003 yılları) inşaat sektöründeki tökezleme sürdü. Ta ki 2004 yılına kadar. 2004 yılında bile rekor büyüme performansına (yüzde 10) rağmen, inşaat sektörü sadece yüzde 4.6 büyüyebildi. Ancak, 2005 yılında inşaat sektörünün sürükleyici hale geldiği gözleniyor. Milli gelir verileri ya da büyüme açıklandığında inşaat sektörünün geçen yıl altın yılını yaşadığı görüldü. Zaten hemen herkes son iki yıldır emlak piyasasında bir canlanma olduğunu gözlüyor. İnşaat sektörü deyince akla mutlaka konut gelmemeli. Altyapı ve sosyal inşaatlar var. Bunlar devlet tarafından ele alınır ve bütçe olanaklarına bağlıdır. Öte yandan, sınai inşaatlar ise tıpkı konut gibi istikrardan etkilenir. Öngörülebilirlik sağlandıkça ya da toplumda güven arttıkça sektör de gelişme sağlar. Çünkü talep gelişir.Talep gelişince, önce fiyatlar yukarı doğru gelişiyor. Örneğin, 2003'ün sonlarına

Yazının Devamı

Uçuşan fiyatlar baloncuk mu?

14 Nisan 2006

Petrolün önemini biliyoruz. Enerji gereksinimi. Üstelik doğalgaz fiyatları da ham petrol fiyatlarından etkileniyor. Petrol fiyatları arttıkça, hem içeride maliyetler üzerinde olumsuz etki yapıyor, hem de ithalat faturası büyüyor. 2004 yılında Türkiye 4.4 milyar dolarlık doğalgaz, 8.6 milyar dolarlık da petrol ithal etmişti. 2005 yılında doğalgaz faturası 7 milyar dolara, petrol faturası da 12 milyar dolara çıktı. Kısacası, en az 6 milyar dolarlık bir ek yük bindi.Altın fiyatına gelince. Türkiye giderek daha fazla kıymetli taş ve maden dış ticareti yapıyor. 2005 yılında 4.2 milyar dolarlık bir fatura ödendi. 1.3 milyar dolarlık da ihracat yapıldı. Bu büyük ölçüde altından oluşuyor. Öte yandan, dünyada altın fiyatları arttıkça (giderek azalsa da) içeride bazı alternatif yatırım alanlarında değişimler oluşuyor. Petrol fiyatının varili 70 dolara dayanırken, altının ons fiyatı da 600 dolara yaklaştı. Bu iki gelişme dünya ekonomisi açısından son derece önemli. Ve tabii Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiriyor. Altın fiyatlarındaki gelişmeyi geçen hafta köşemizde değerlendirdik. Bu, daha birçok ülkenin aşırı dolar rezervini altınla ikame etmesi eğiliminden besleniyor. Bazı

Yazının Devamı

İran'a müdahale olursa...

13 Nisan 2006

Bölgeyi yeniden tasarlamaya çalışan ABD'nin İran'ın bu konumunu ortadan kaldırmak istediği açık. Ancak bugün İran'ın bölgede daha etkili hale gelmesinde bizzat ABD'nin İran'la uğraşması ve İran'ın ABD'ye kafa tutabilmesinin rolü var. Üstelik, İran gerçekten güçlü bir ülke ve inançlı bir topluma sahip. ABD tıpkı Irak'ta yaptığı gibi nükleer silah geliştirdiği bahanesiyle, şimdilik İran'a baskı uygulatmaya çalışıyor. ABD bunu ilerletirse Türkiye bundan nasıl etkilenir? Uzun süredir İran Ortadoğu'da etki alanını genişletiyor. Bunun bir nedeni ekonomik. Yüksek petrol fiyatları İran'ı güçlü hale getiriyor. Ancak daha önemlisi, radikal İslamın gelişmesi ve İran'ın böylesi bir stratejiyi gütmesi. Öte yandan, Şiilerin Irak'ta etkili hale gelmesinin ardından İran güdümündeki Hamas'ın Filistin'de seçimleri kazanması İran'ı büsbütün farklı bir konuma taşıyor. Baştan belirtelim, Irak'ta bir diktatör vardı. İran'da ise eğreti de olsa halkın çoğunluğu rejimi destekliyor. Dolayısıyla doğrudan bir askeri müdahale ABD için çok zorlu olur. Ancak bunun olasılığını da küçük görüyoruz. Olsa olsa, Türkiye'deki üslerin kullanıldığı kısmi bir askeri harekât olabilir. Fakat bu, Türk ekonomisinin daha az

Yazının Devamı

Cari açık daha ne kadar finanse edilebilir?

12 Nisan 2006

Geçen yılın cari açığı milli gelir içinde yüzde 6.3 ediyordu. Zaten bu oran da kritik eşik olan yüzde 5'in de üzerindeydi. Ancak bu yıl cari açık 29 milyar doları aşarsa, milli gelirin yüzde 7.4'ü edecek ve (bir kriz yaratmasa da) çok riskli hale gelecek.Elbette bir krizin oluşması için bu açığın finanse edilmemesi gerek. Oysa dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, yabancı yatırımlarda sürekli bir artış gözleniyor. Son üç yılda ortaya çıkan 48 milyar dolarlık cari açığın hepsini karşılamakta sorun çıkmadı. Üstelik, yine son üç yılda 32 milyar dolarlık da rezerv azalışı, yani dış borç ödemesi yapıldı. Cari işlemlerde önceki akşam açıklanan veriler gerçekten kaygı veriyor. Geçen yıl 23 milyar dolar açık veren ülkenin döviz gelir-gider hesabının bu yıl çok daha yüksek bir düzeye tırmanacağı daha şimdiden belli. Çünkü ilk iki ayda açık geçen yıla göre, yüzde 59 artarak 5.9 milyar doları aştı. Aşağıdaki tabloda, ortaya çıkan cari açığın finanse edildiği beş kalem gösteriliyor: Doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, krediler, net hata ve noksan, yahut rezerv değişimleri. 2002 yılında cari açık küçüktü. Gelen doğrudan yatırımlar bu açığın üçte ikisini karşılayabildi. 2004'e kadar cari

Yazının Devamı

Çığ gibi yabancı sermaye gelecek

11 Nisan 2006

Raymond James, bu yıl 34 milyar dolarlık bir yabancı yatırım potansiyelinin bulunduğunu belirtiyor. Bunun yarısı önceden anlaşmaya bağlanmış para tahsilatları. Dolayısıyla, resmi tahmin olan 3.8 milyar doların çok üstünde para girişi bekleniyor. Diğer yarısı ise yeni yatırımlar olacak.2005 yılında Türkiye ekonomisi 23 milyar dolarlık cari işlemler açığı vermiş ve büyük ölçüde sıcak parayla finanse edilmişti. Ancak 2006 yılında uluslararası likiditenin daralması nedeniyle sıcak para hareketinin yön değiştirmesi bekleniyor. Yani cari açığı sıcak parayla finanse etmek artık neredeyse olanaksız. İşte böylesi bir dönemde yabancı yatırımların hız kazanması adeta bir piyango. Dünkü Milliyet'te eski bir öğrencim olan Özgür Altuğ'un imzasıyla Raymond James'in raporu yer alıyordu. Rapora göre 2006'da yabancı sermaye çığ gibi büyümeye devam edecek. Yani 2006 olağanüstü bir yıl değil. Sadece bu sürecin hızlandığı yıl olacak. Bu da ilk bakışta umut veriyor. 2006 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 6.3'ten, yüzde 7.4'e çıkması beklenirken, 29 milyar dolarlık bu cari açığın önemli bir kısmı böylece kapanacak. Tabii potansiyelin tamamı gerçekleşirse... Gerçekleşmese, hatta

Yazının Devamı

Söz gümüşse, sükût altındır!

7 Nisan 2006

Metalik para sisteminde bakır ve gümüşten sonra altın para sitemine geçilmişti. Zamanla para biriminin som altından olması gereği kalktı. Paranın içinde altın olsa da, paranın yüz değeri geçerlik kazandı. İşte bu nedenledir ki, madeni paradan altın içeriğini düşürme (tahşiş) savaşlara neden oldu. İngiltere ile Fransa yüz yıl bu nedenle savaştı. Altın içeriği yüksek olan para eritilerek kullanıldı ve ekonomiler büyük zarar gördü. Zamanla altın içerikli para da ortadan kalktı. Altın sadece ülkelerin hazinelerinin bir birikimi, ya da merkez bankalarının rezervleri olarak kullanıldı. Tabii bu arada, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ulusal para birimi sürekli değer yitirdiğinden, altın alarak tasarruf yapmak da bir kültür biçimi olarak gelişti. Bu söz, altının çok kıymetli bir maden olduğunu belirtmek için kullanılır. "Altın kalpli insan" denildiğinde de çok iyi insan anlaşılır. Anadolu'da diplomalı insana "Kolunda altın bileziği var" denilir. Yani, eğitimli kişi güvendedir. Bugün altının temel olarak iki kullanım alanı var: biri ziynet eşyası, diğeri de uluslararası rezerv. Bununla beraber, şunu da belirtmekte yarar var. Her iki alanda da altına olan talep düşüyor. Merkez

Yazının Devamı