Cuma öğlen ilk durağım Covent Garden'daki bir İskoç balık lokantasıydı: Loch Fynn. Servise gelen garsonun Kosovalı Arnavut olduğunu hemen bilince, şaşırdı. Oysa serde o taraftan bulaşıklık var ya. Türk olduğumu öğrenir öğrenmez, o da bir Türk garsonu çağırdı. Üniversitede öğrenciymiş. Londra'da Türkler 1970'li yıllarda çok azdı. 1980'li yıllarda çoğaldılar. 1990'lı yıllarda yeni açılan döner dükkânlarında iş bulan Türkler demek, bir basamak yukarı çıkmış. Hafta sonunu uzatarak Londra'da geçirdim. Tam 30 yıl önce öğrenimim için gittiğim İngiltere hızla değişiyor. Son on yılda hem ekonomik gelişme oldu, zenginleştiler, hem de Avrupalılaştılar. Henüz aynı düzeye gelmeseler de, yemek kültürleri gelişti ve giyime özeniyorlar. Cuma akşamı çok hoş ve bizim basın dünyasının yakından tanıdığı bir Çin restoranına gittik; Hakhasan. Sahibinin eşinin Türk olduğu bu mekâna gerçekten herkes itinalı giyinerek geliyor. Çünkü burası son yıllarda Londra'nın en revaçta (in) mekânlarından biri. Garsonların birçoğunun Türk olduğunu görünce şaşırmadım değil. Bu kez sadece Türk garson değil, Türk patron da vardı. Ve çok seçkin bir zümreye hizmet veriyorlardı. Bu arada öğrendim ki, Londra'da finans sektöründe çalışan yüzlerce genç varmış. Eğer yurtdışında tahsil yapıp orada çalışanlar bu rakama katılırsa, sayı daha da büyüyormuş. Cumartesi akşamı mutat kitapçı ve alışveriş turlarından sonra yine varsıl Türklerin sıklıkla uğradığı bir mekâna, modern bir Japon lokantası olan Nobu'ya gittik. Etrafta Türkler yoktu. Ama kendi kendime düşündüm: Otuz yıl önce zengin Türkler Londra'ya geldiğinde Japon yemeği değil, İtalyan pizzasına tav olurlardı. Zaten Londra'da da bu kadar restoran da yoktu. Her şey ne kadar değişti. Şimdi bu seçkin mekânları dolduruyorlar.Pazar hep birlikte Canterbury'e, okuduğum Kent Üniversitesi'ni görmeye gittik. Orası da çok değişmişti. Bina sayısı artmış, adeta tanınmaz hale gelmişti. Otuz yıl önce 8-10 Türkün okuduğu üniversite şimdi çok daha fazla Türkü barındırıyordu.Kasabaya indiğimizde gençliğimizde gittiğimiz barları aradık. Çoğu kaybolmuş. Kimi yaşlılar daha önce bulundukları sokakları hatırladı, ama onlar bile tam olarak çıkaramıyordu. Her şey değişmiş Canterbury'de hiç Türk yoktu. Artık bir sürü döner dükkânı açılmış, birbirleriyle rekabet ediyorlar. Hepsi de harıl harıl çalışıyor. Neden restoran açamadıklarını sorduğumda ise, bunu yapacak bilgi ve görgülerinin olmadığını anladım. Döner satan ve finans dünyasının uzmanı olan Türkler birbirinden farklı alanlarda İngiltere'de yaşama mücadelesi veriyor. Hepsinin oturma izni var. Ama vatandaş değiller.Pazartesi öğlen bir Fransız lokantasında demlendik. Akşam dönerken düşündüm; İngiltere'de iş dünyasında öne çıkan yalnızca Kıbrıslı işadamı Asil Nadir olmuştu. Sanat, kültür veya bilim dünyasında ise, bir iki modacı dışında, tanınmış tek bir isim bile yok. Bundan sonra olabilir mi? Eğitim sistemi reformu gerçekleşirse belki. hgunes@milliyet.com.tr Kültürel alanda isim yok