Hindistan'daki sosyal değişim gelecek vaat ediyor

5 Mayıs 2006

Hindistan bu doğrultuda bazı reformları gerçekleştirmiş durumda. Katma değer vergisi oranlarının değiştirilmesi, tüm kamu hizmetleri fiyatlandırılması ve mali disiplinde sorumluluk. Ancak asıl önemlisi, uzun vadede kalkınma hamlesini besleyecek sosyal reformların ele alınması. Asya'nın uyanan devi sadece Çin değil. Arkadan hızla gelen bir Hindistan var. Çok yüksek bir büyüme hızı yakalayan bu ülkenin elbette ekonomik sorunları yok değil. Yüksek kamu açığı, katı emek piyasası ve mali sistemdeki yetersizlikler bunların başlıcaları. Bugün Hindistan'da 108 milyon çocuk okula gidiyor. Ve bu, Çin'den sonra en büyük rakam. Bunun ileride ne anlama geleceğini şimdiden kestirebiliriz. 1950'li yıllarda Hindistan'da yoksulluk nüfusun yarısını aşıyordu. Artık bu yarıya indirildi. Ortalama ömür 49 yıldı, şimdi 63. 1960 yılında ortalama çocuk sayısı 6'ydı, şimdi 3. Beş yaşın altında ölümler 15 yıl önce yüzde 12'ydi, şimdi yüzde 8'in altında. 1990 yılında ilkokullaşma oranı yüzde 68'di, şimdi yüzde 82. Ortaöğrenim sahibi nüfus yüzde 44'tü, şimdi yüzde 50. Kadınlar arasında okuma yazma oranı on yılda yüzde 36'dan yüzde 45'e çıktı. Birdenbire büyüme oranının yükselmesinin ardında, daha önce ele

Yazının Devamı

Çin'e bakarken, Hindistan gözden kaçmamalı

4 Mayıs 2006

Ancak Çin'in yanı başında bir başka ülke var ki, o da benzer niteliklere sahip. Ucuz emek ve geniş nüfus. Bu ülke, Hindistan. Üstelik, yakında yatırım için Çin'den daha cazip ya da dünya ticaretinde daha etkili olabilir. Bütün dünya gözünü Çin'e dikmiş durumda. Gerçekten Çin iki yönüyle dünyanın dikkatini çekiyor. Birincisi, çektiği olağanüstü yabancı yatırım; ikincisi de, ihracatındaki olağanüstü artış ve dünya ticaret dengelerini kökten sarsması. Ucuz emek ve geniş nüfus Çin'e bu olanağı sağlıyor. Hindistan ekonomisi şimdilik oldukça dışa kapalı. Örneğin, ihracatı milli geliri içinde yüzde 11, ithalatı da yüzde 15 kadar. Bu denli kapalı olmasına rağmen ciddi boyutlarda dış açık veriyor. Geçen yılın 26 milyar dolarlık dış açığı borsaya giren sıcak parayla finanse edilmişti. Son yıllarda Hindistan ekonomisi çok parlak bir büyüme performansı sergiliyor. Tahminler de bunun süreceği yönünde. Bu arada enflasyon sorunu yok denecek kadar düşük. Kaldı ki, nüfusun hâlâ hızlı arttığı bir ülkede enflasyonu tümüyle sıfırlamak doğru da değil. Çok ciddi bir kamu açığı ve kamu borç sorununa rağmen enflasyonun elden kaçmaması ve parlak büyüme performansı yadırganabilir. Oysa biliyoruz ki,

Yazının Devamı

Dünyada son 35 yılın büyüme rekoru gözleniyor

3 Mayıs 2006

Bu gelişmenin ardında çeşitli nedenler var; birincisi, dünyada artık mali krizler gözlenmiyor. İkincisi ve daha önemlisi, ABD'de uzun süre faizler düşük tutularak gerek Batı'da, gerek gelişmekte olan ülkelerde büyüme teşvik edildi. Nihayet artık Çin dünyanın ekonomik büyüme performansına gözle görülür biçimde katkıda bulmaya başladı. Japonya'da da durum düzeliyor. Bütün bunlar yan yana geldiğinde de global ekonominin büyüme performansı yükseliyor. 1970'li yıllardan bu yana dünya ekonomisi en hızlı büyüme performanslarından birini sergiliyor. 2006 yılına ilişkin Barclays Capital'in global büyüme tahmini yüzde 4.8. Geçen yıl yüzde 4.6'ydı. 2004 yılında da dünya yüzde 5.2 büyümüştü. Kısacası, bu yıl da bir terslik olmazsa, ilk defa 4 yıl üst üste yüzde 4'ten fazla büyüme elde edilmiş olacak. Bu yıl Asya'nın yüzde 6.7, Latin Amerika'nın ise yüzde 4.4 büyümesi bekleniyor. Fakat, Avrupa moralleri bozuyor. Bu yıl için birçok ekonomistin tahmini yüzde 2 civarında. 2007 yılında bunun daha da düşmesi bekleniyor. Çünkü Avrupa Merkez Bankası gelecek yıl para politikasını daha sıkabilir ve bu da büyüme üzerinde etkili olur. Kaldı ki, Almanya'dan gelen ekonomik haberler pek parlak değil. Gordon

Yazının Devamı

Şirketlerde her satın alma kârlı olmuyor

2 Mayıs 2006

Birleşmelerin temeli iki tarafın yarar sağlamasına bağlı. Her birleşme veya devralma kuşkusuz bir katma değer yaratması amacıyla ele alınır. Yani iki şirketin birleşme öncesi toplam değerinden, daha fazla bir değerin ortaya çıkması hedeflenir. Bu gerçekleşmiyorsa, birleşme başarısız olmuştur. Yani her birleşme veya devralma kârlı olmuyor. Türkiye'de bankalar teker teker yabancılar tarafından satın alınıyor. Diğer yandan, tüm dünyada satın almalar ve birleşmeler yaygın. Ölçek ekonomisinin gelişmesi ve rekabetin dayanılmaz boyutlara gelmesi bunu zorunlu hale getiriyor. Üstelik bu sadece finans sektörüne özgü değil, her alanda bu yaşanıyor. Nitekim, son yıllarda birçok birleşme de hüsranla sonuçlanıyor. Örneğin dünya satın alma tarihinin en büyüğü, İngiliz Vodafone'un Alman iletişim devi Mannesmann'ı 150 milyar dolara satın alması sonrası, iki yıl içinde hissedarlar tam 137 milyar dolarlık kayba uğradılar. Gerçi bu kayıpların birçoğu iletişim sektöründeki inanılmaz fiyat balonunun patlamasından kaynaklandı. Geçenlerde The Business dergisinde Collins Stewart Tullett imzalı bir araştırma yayımlandı. Bu araştırma, her birleşme ve devralmanın mutlaka hüsranla sonuçlanmasa da birçoğunun

Yazının Devamı

Global lokomotif ekonomiye (ABD) dikkat !

28 Nisan 2006

Bu arada uluslararası mali piyasalarda ABD hazinesinin 10 yıl vadeli borçlanma senedinin faizi yüzde 5.1'e yaklaşıyordu. Bu tahvillerin getirisi yüzde 6'yı görür mü, bilemeyiz. Gelecek verilere bağlı. Ancak ABD Merkez Bankası FED'in faiz artırımını sürdürmesi eğilimine dayalı olarak tahvil piyasasındaki satışlar ve faizlerin yükselmesi önemli. Dün akşam FED Başkanı Bernanke kamuoyuna bir açıklama yaparak faizlerin bundan böyle verilere bağlı olarak artabileceğini açıkladı. Hafta içinde açıklanan veriler de ekonomik canlanmayı gösterdiği için, açıklamanın ardından euro-dolar paritesi 1.25 doları sınırını aşıverdi. ABD'deki faiz artırımları tüm dünyayı ilgilendiriyor. ABD içinde enflasyonist baskıyı kontrol ediyor. Diğer yandan, gayet şişik olan emlak piyasası da ciddi darbe yiyecektir. ABD'de iç tasarruflar çok düşük olduğundan faizlerin etkisi sınırlı kalıyor. Ancak, içeride borçlanma stratejisi üzerinde etkili oluyor. Yüksek faizler ABD hazinesini (uzun vadede) zorlayabilir. Faiz artırımının en önemli olası etkisi ise, petrol, altın ve diğer bazı madenlerin fiyatlarının aşırı şişmesini frenlemesi. Şimdiye dek bu gözlenmedi, ama mutlaka bir yıl içinde etkisini kendini

Yazının Devamı

Bankalar sağlam, ama reel sektör aşırı borçlu

27 Nisan 2006

Ancak, özel kesimin borçları sürekli artıyor. Krizden önce mali kuruluşların yurtdışından kullandıkları krediler 25 milyar dolardı. Kriz çıkınca taze kredi bulmak zorlaştığı gibi, eldekilerin bir kısmını ödediler. Borc indi 11 milyar dolara. 2004'ten sonra hızla borçlanmaya başladılar. Bugün (yani sadece 2 yılda 3 kat artarak) mali sektörün kısa ve orta vadeli borçları 33 milyar dolara ulaşıyor.Mali olmayan kuruluşların durumu ise çok çarpıcı. Krizde bu kesimin kredilerinde bir değişiklik olmamıştı. Ne geri ödeme oldu, ne de eksik borçlanma. Aynı doğrultuda krediler arttı. 1996 yılında reel kesimin dış borcu 15 milyar dolarken, krize gelindiğinde bu 31 milyar doları aşmıştı. Acaba aşırı borçlanma bir krizin işareti miydi? Bugün ise tam 54 milyar dolar! Yani sadece son iki yılda 7 milyar dolardan fazla artmış. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan sık sık kamuoyu önüne çıkıp kamu iç borç sorununun halledildiğini belirtiyor. Önceki gün Başbakan da iktidara geldiklerinden bu yana 24 milyar dolarlık IMF borcunun 11 milyar dolarını ödediklerini açıkladı. Yani kamu hem iç, hem de dış borçlarını azaltıyor. Kısacası görülüyor ki; dış borçların krizden bu yana (2001 yılında 113.6

Yazının Devamı

Artık kabul edelim: İşsizlik oranı artıyor

26 Nisan 2006

Geçen ay işsizlik verileri açıklandığında, işsizliğin ciddi bir sorun olarak ortada durduğunu yazmıştık. Bize göre bir ilerleme yoktu. Ama yine de"Gelecek ayın verilerini de görmekte yarar var" demiştik. Şimdi veriler ortada. Geçen aya göre işsizlik yüzde 11,2'den 11,8'e çıkmış. Yani yükselmiş. Buna ilk yanıt, "Mevsimsel olarak hata yapmamak için geçen yılın aynı ayıyla karşılaştırmak gerekir" olarak gelebilir. Gerçekten 2005 yılının ocak ayında da işsizlik yüzde 11,5 iken, sonraki aylarda yüzde 9'a kadar düşmüş. Acaba kış aylarına ilişkin bir mevsimsellik var mı? Dün TÜİK, Aralık 2005-Şubat 2006 ortalaması olan ocak ayı istihdam verilerini açıkladı. Hemen belirtelim, açıklanan bu aylık veriler nokta gözlem değil, üç ayın ortalaması. Ancak bunun böyle olması, bu verileri geçici bazı etkilerden de kısmen arındırmış oluyor. Elbette. Gerek inşaat sektörünün durgunluğa girmesi, gerekse tarımda faaliyetin iyiden iyiye yavaşlaması nedeniyle kışları işsizlik artıyor. Ancak bu yılın ocak verisi geçen yılın aynı ayına göre daha kötü olduğuna göre, işsizlik konusunda işlerin kötüleştiği rahatlıkla söylenebilir.Şimdiden görür gibiyim. Dostum Profesör Seyfettin Gürsel tarım dışı istihdamın

Yazının Devamı

Nasıl bir sağlık reformu?

25 Nisan 2006

Bize göre ulusal sağlık hizmetinin güçlü olması hem kalite getirir, hem de ekonomik olur. Ancak önce kafaların değişmesi ve sağlığa daha fazla kaynak aktarılmasının anlaşılması şart.Buna rağmen, ülkemizde kamu ile özel kesimin sağlık hizmetlerindeki kalite farkı giderek açılıyor. Öte yandan, sağlık her geçen gün daha pahalı hale geliyor. Daha iyi hizmet almak için çok daha fazla paralar ödeniyor. Bunun bir nedeni teknolojik ve bilimsel gelişmelerin getirdiği yeniliklerin maliyeti, diğeri de sağlık bilincinin gelişmesi. Geçen yıl hastaneler birleşmişti. Geçen hafta da yeni reformla emeklilik sistemleri birleştirildi. Böylece sağlık ve emeklilikte verimlilik aranıyor. Türkiye'de özel sağlık sigortası nüfusun yüzde 1'ini bile kapsamıyor. Kapsamalı mı diye tartışılabilir... Sağlık hizmetlerinin giderek daha pahalı hale gelmesi, sigorta primlerine yansıyor. Bu da aile bütçelerinde ciddi bir gedik açıyor. Tabii işin bir de kamu tarafı var. Sağlık hizmetlerinin daha pahalı hale gelmesi, bir yandan bütçedeki yatırım harcamalarının kısılmasına neden olurken, diğer yandan istihdam sorununu ağırlaştırıyor. Ancak bu kaçınılmaz bir gelişme. İşin asıl önemli olan boyutu ise işveren tarafı.

Yazının Devamı