Finansbank'ın satışı: Yunanlılar Türkiye'ye güveniyor

6 Nisan 2006

Birincisi, Yunanlıların Türkiye'ye bu denli bir büyük yatırım yapması, Türkiye'de güven ve istikrarın olmasını istediklerini gösteriyor. Bu, çok önemli ve çok olumlu bir adım. Ayrıca bu gösteriyor ki, Yunanlılar sahibi oldukları bankaya Türk vatandaşlarının güven duyacağından kuşku duymuyor. Diğer bir deyimle, Türk halkının kendilerine karşı herhangi bir husumeti olmadığını düşünüyor, ya da inanıyor. İkincisi, bu satışa Türkiye'de hiçbir tepki olmadı. Aksine kamuoyunda gayet olumlu karşılandı. Demek ki, Yunanlıların bu inancı doğru. İki ülke arasında böylesine bir ekonomik ilişkinin doğması gerçekten umut veriyor. Hüsnü Özyeğin'in sahibi olduğu Finansbank'ın Yunanistan'ın en büyük bankasına (Yunanistan Ulusal Bankası) satılmasında en çok satış fiyatı ilgi çekti. Oysa, konu çok daha boyutlu ve önemli. Şöyle bir tekrar düşünelim. Neredeyse 7000 kadar çalışanın artık patronu Yunanlılar olacak. Yunanlılar ülkenin her bir tarafında dağılmış 222 şubeyi yönetmeye çalışacaklar. Ve konsolide rakamlarla Türkiye'nin beşinci büyük bankasına sahip olacaklar. Artık Türkiye'nin en büyük yabancı bankası Yunanlılara ait. Şimdi kamuoyunun ilgilendiği konuya, yani Finansbank'ın satış bedeline

Yazının Devamı

Kimi fobilerden artık kurtulmalıyız

5 Nisan 2006

Yıllık bazda enflasyon hâlâ hedefin epeyce uzağında, ama son veriler oldukça olumlu. Yılın ilk üç ayında kümülatif olarak fiyatlar yüzde 1.25 artmış. Böyle devam ederse, yüzde 5'lik hedef büyük ölçüde tutacak. Son otuz yıldır Türk ekonomisi kronik biçimde enflasyon ve dış açık sorunu yaşıyor. Bu fobilerden enflasyon, kimilerinde fobi, çoğu kişide de alışkanlık yaratmıştı. Dış açık kriz fobisi hâlâ sürse de, dün açıklanan verilerden sonra enflasyon olgusunun otuz yıllık serüveninin sonlanmakta olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen, iş dünyası hâlâ her ayın ilk işgünü saat 16.30'da açıklanan enflasyon verilerine gözlerini dikiyor. Hiçbir veri enflasyon kadar ilgi çekmiyor. Oysa artık enflasyonun beli değil, her tarafı kırıldı, döküldü. Neden hâlâ enflasyona baktığımızı anlamak güç.Oysa dış ticaret açığı sorunu tüm haşmetiyle ortada duruyor. Gerçi bu konudaki veriler bazen şaşırtabiliyor. Mesela geçen hafta açıklanan şubat ayı dış ticaret rakamları oldukça olumluydu. Öte yandan, aynı gün açıklanan mart ayı TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) verileri ihracatın mart ayında yüzde 13.8 artarak 7.5 milyar dolara ulaştığını gösteriyordu. Bir ekonominin temel hedefi olan büyüme de önceki hafta

Yazının Devamı

Büyüme daha çok tartışılacak

4 Nisan 2006

Sade vatandaş ise etrafa bakıp işler kötü sanıyordu. Şimdi bu rakamlarla kendisinden başka herkesin durumunun iyi olması gerektiğini düşünüyor. Acaba öyle mi?Öncelikle şunu belirtelim, TÜİK'in yaptığı son revizyon daha uzun süre tartışma kaldırır. Çünkü bu denli büyük revizyonlar kuşku uyandırdığı gibi, herhangi bir açıklama da yapılmayınca büsbütün güven sarsıldı. İlk 9 aylık büyüme verileri yüzde 5.5 olarak açıklanmışken, en son yüzde 6.7 olarak açıklanıverdi. Az buz bir değişiklik değil; yüzde 1.2. Üstelik revizyonların hem tarımda, hem de sanayide olması büsbütün kuşkulandırıyor.Yüksek revizyonRevizyon çok yüksek olunca, büyümenin bu denli yüksek oluşmasının kaynağı da ilk bakışta anlaşılamadı. Aşağıdaki ilk tabloda, yüksek büyüme performansı gösteren sektörlerin milli gelir içindeki payları ve büyümeye olan katkıları gösteriliyor. Geçen hafta sonuna doğru açıklanan büyüme rakamları hemen herkesi şaşırttı. İyimserler, tahminlerinden de üstün bir büyüme performansıyla karşılaştıkları için şaşırdı. Karamsarlar da bunun nereden kaynaklandığını bulmaya çalışıyor... Milli gelir içinde % Büyüme hızı Büyümeye

Yazının Devamı

İşsizliğe devam

30 Mart 2006

İşsizliğin ortaya çıkması için ya bu etmenlerden birinin değişmesi gerekir, ya da her ikisi. Bizde ise her iki etmen de olumsuz yönde gelişiyor. Hem işgücü arzı sürekli artıyor, yani işgücüne yeni katılımlar oluyor, hem de iş talebinde düşüşler gerçekleşiyor. Ülkemizde işgücü, nüfusun artması nedeniyle zaten sürekli artmakta. Bunun yanı sıra tarım kesiminden kentlere sürekli bir akımın olduğu da malum. Ancak son yıllarda bu eğilimin hızlandığı gözleniyor. Çünkü tarımda ciddi bir çöküş gözleniyor. Prof. Seyfettin Gürsel, kadın işgücü arzının zaman zaman değişmesi nedeniyle, ortaya değişen işsizlik rakamlarının çıktığını da yazdı. Olabilir, ama bizce tarımdaki durum daha etkili oluyor. İki gündür okurlarıma işsizliğin nedenlerini aktarmaya çalışıyorum. Malum, işsizlik, işgücü arzının işgücü talebini aşmasıdır. Gelelim işgücü talebine. Özellikle emek yoğun olan sektörlerde ihracat olanakları giderek daraldığından son bir yıldır işten çıkarmaların yoğunlaştığı gözleniyor. İşgücü arzının düzenlenmesi elbette pek mümkün değil. Ancak işgücü talebinin düşmesi iktisatçıların ve siyasetçilerin yakından önem vermesi gereken bir olgu.İşsizliğin çözümü de işte bu işgücü talebini artırmakta.

Yazının Devamı

İşsizlik kaygı veriyor

28 Mart 2006

Bir toplumda en önemli sorun işsizliktir. Çünkü işsiz olan insanın hiçbir geliri kalmayınca aç kalıp her türlü sapıklığa girişebilir. Yüzyılın en ünlü iktisatçısı Keynes de sosyalizmin çözmek istediği sosyal adalet sorununun aslında bir istihdam sorunu olduğunu düşünerek, buna çare aramıştır. Gerçekten tam istihdam olsa ücretsiz kimse kalmaz, gelirler yükselir. Böylece adalet de sağlanmış olur.Ülkemizde işsizlik 2001 krizinde birdenbire artmadı. Krizin derinliğini kestiremeyen işverenler 2001 yılı boyunca çalışan sayısını korumaya çalıştı. Kaldı ki, işten çıkarma zaman alır. İşverenler krizde bunun yerine, nominal ücretlere zam yapmayarak, reel ücret maliyetini düşürmeye çalıştı. Fakat ertesi yıl dayanma güçleri kalmadı ve işten çıkarmalar baş gösterdi. İşsizlik de haliyle arttı. Aynı yıl itibariyle büyüme oluşmaya başlamasına rağmen, işsizliğin artması bir emeğin kullanımında verimlilik artışı sağlamış oldu. Dün açıklanan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, işsizlik yüzde 11.2 çıktı. Yani işsizlik oranı, düşmek bir yana, giderek yükseliyor. 2003 yılında işsizlik yine düşmedi. Oysa artık büyümenin belli bir istihdam yaratması bekleniyordu. 2004 yılında da rekor

Yazının Devamı

Kur ne zaman yükselecek?

24 Mart 2006

Malum, kurla ilgili iki soru var. Birincisi, kurun yükselip yükselmeyeceği, diğeri de bunun birdenbire mi, yoksa zamanla mı olacağı. Bunlar elbette zor sorular.Kurun değişmesi dövizdeki arz ve talep dengesine bağlı. Hâlâ arz fazlalığı olduğundan ve talep dış ticaret dışında oluşmadığından kur düşüyor. Sorun bu anlamda döviz arzının fazlalığı. Döviz kurunda bir kaç gündür bir oynaklık gözleniyor. Daha önceleri 1.30 seviyelerini test eden döviz kuru geçen hafta 1.35 düzeyini yukarı doğru kırdı ve daha sonra oynak bir biçimde gevşemeye başladı. Döviz kurunun bir yükselme trendine girip girmeyeceği merak ediliyor. Son günlerdeki döviz kurundaki çıkış kalıcı bir etmenden değil sıcak paranın çıkışından kaynaklanıyor. Döviz talebi unsurlarını sayalım: Birincisi, ithalat. İkincisi, yurtdışına giden turistler. Sonra ödenen krediler ya da yurtdışına transfer olan çeşitli kazançlar. Ama hepsinden önemlisi sıcak para çıkışları. Eskiden bunların tümünden daha egemen olan, vatandaşın tasarruf amacıyla aldığı dövizler vardı. Bu durdu. Böylece de talep tarafında ithalat dışında güçlü bir öğe kalmadı.Döviz arzı ise çok çeşitli. Tabii başta ihracat var. Bunlar bavullu, bavulsuz, hatta sınır

Yazının Devamı

Merkez Bankası keşmekeşi

23 Mart 2006

Tahmini senaryomuzu aktaralım. Hükümet MB'ye Erdem Başçı'yı atamak istiyordu. Ancak gerek Cumhurbaşkanı'nın ikazı, gerek kamuoyundan gelen baskıyla bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Olasılıkla, Cumhurbaşkanı Sezer kendisini ziyaret eden Devlet Bakanı Babacan'a eski Başkan Serdengeçti'nin neden değiştirildiğini sordu ve yeni atamanın yanlışlığını uyardı. Gerçekten Serdengeçti gibi olağanüstü başarılı birinin tekrar atanmaması anlamsızdı. Hem krizi yönetmiş, hem de istikrarı getirmişti.Bunun üzerine hükümet yeni bir isim arayışına girdi ve tabii zaman kaybetti. Bu arada da olan oldu, ortalık dağıldı. Nihayet piyasaların tedirginliği belli olunca, dün Başbakan açıklama yapmak zorunda kaldı ve dalgalı kurdan vazgeçilmeyeceğini söyledi. Hani hükümet kurdan ve faizden rahatsız olduğu için Serdengeçti'yi değiştiriyordu? Haftalardır Merkez Bankası'nın (MB) başına kimin geçeceği belli değil. Sonunda bulunan başkan adayı da türlü atanamadı. Tekrarlayalım: MB'nin başına gelecek kişinin öncelikle önceden belli olması ve sonra da gecikmeden atanması gerekir. Her ikisi de olmadı. Tabii hem piyasalar tedirgin oldu, hem MB yıprandı. MB Başkanı'nın bugüne kadar atanamamasının iki önemli mahzuru var.

Yazının Devamı

Soldan geriye ne kaldı?

22 Mart 2006

Bu çizgi, CHP'nin kuruluş yıllarından gelen anlayış ekseniydi. Kendi kendime düşündüm; Türk siyaseti bir anlamda 1950-1970 arası döneme mi döndü?Bir yanda, Cumhuriyet'in kurumsal kimliğini temsil eden asker ve sivil bürokrasi. Diğer yanda da ona toplumsal tepkiyle gelişen iktidar. Bir yanda hukuku ve düzeni savunanlar, diğer yanda da onu değiştirmeye çalışanlar.İngiltere'de Muhafazakâr Parti'nin temel temalarından biri hukuk ve düzendir (law and order). Bunun bozulduğunu, güçlü bir iktidarla bunun yeniden sağlanması gerektiğini iddia ederler. Soldaki İşçi Partisi ise öteden beri hukukun varsılları koruduğunu, düzenin de çarpık olduğunu savunur. İlginçtir, Türkiye'de en çok hukuk devletinden bahsedenler kendilerini solda algılayanlardır. Öte yandan, (laik) düzeni yıkmak isteyenlerin bulunduğundan kaygı da duyarlar. Pazar günkü Milliyet'in baş sayfasında Cumhurbaşkanı Sezer, CHP Genel Başkanı Baykal ve Çılgın Türkler kitabının yazarı Turgut Özakman'ın beraberce resimleri vardı. Fotoğrafta Baykal'ın olması elbette bir anlam taşıyordu. 1994 yılında İngiliz sosyal bilimcisi ve Yeni Sol akımının öncüsü Anthony Giddens'ın bir makalesi gözüme çarpmıştı: What is left over left? (Soldan

Yazının Devamı