Küresel değişimler ve bizdeki para politikası

26 Haziran 2008

15. Dünya Ekonomi Birliği Kongresi dün İstanbul’da başladı. Kongre 5 gün sürecek ve toplam 81 tane panelde yüzlerce tebliğ yer alacak. 6 tane de köşeli sunum yer alıyor. Bunlardan dördü Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyesi; Gulliermo Calvo, Robert Findlay, Arvind Panagariya ve Nobel Ödüllü meşhur, sol eğilimli Joseph Stiglitz. Harvard Üniversitesinden de (eski Columbia’lı) Türk asıllı Dani Rodrik var. Nihayet Berkeley’den de Murice Obsfeld var.
Açılışı Türk Ekonomi Kurumu Başkanı Prof. Ercan Uygur yaptı. Uygur’un bu Kongrenin İstanbul’da düzenlenmesinde büyük emeği oldu. Kendisini biz de kutluyoruz.
Ardından, Kongre Başkanı Calvo ABD’de çıkan son krizin başlangıç ve sonrasını diğer gelişmekte olan ülkelerde çıkan krizlerin evreleriyle karşılaştırdı. Calvo ani sistemik durma (ASD yahut SSS) dediği bu olgunun kaynaklarını sıraladı; ciddi boyutta dolarizasyon, dış açığın çok büyük boyutlara varması  ve küresel mali entegrasyonun gayet yaygın olması.

Yılmaz’ın

Yazının Devamı

Şans mı, azim mi?

25 Haziran 2008

Cuma akşamı olmayacak bir şey daha oldu. Türkiye, Hırvatistan’dan uzatmanın son dakikasında bir gol yedi. Ama süre eklenmesiyle elde edilen son saniyelerde Türkiye bir gol atarak beraberliği sağladı. Ve morali çöken Hırvatistan’ı penaltılarda çimlere seriverdi. Şans mı? Evet. Azim mi? Ona da evet!
Ya Çek maçı nasıl oldu? O da benzer biçimde sonuçlandı. Ama ondan önce İsviçre maçı da öyleydi. Şimdi merak ediliyor. Türkiye Almanya’yı eleyebilir mi? İki bakımdan zor.
Birincisi, şans her zaman yanınızda olmaz. Malum, Türkçede bunu betimleyen bir söz vardır: “Çekirge bir sıçrar, bilemedin iki sıçrar”.
İkincisi takımda birçok sakat ve sarı kartlı var. Üstelik bu oyuncular takımın belkemiği. Bir Galatasaraylı olmama rağmen Tuncay’ın Batılı oyuncular gibi oynadığını itiraf etmeliyim. Ama oynayamıyor.
 Nihat da son derece yararlı bir oyuncu ve sakatlıktan oynayamıyor... Hele Servet gibi inanılmaz bir beyin ve yüreğin olmayışı çok büyük handikap. Servet takımın sanki omurgası,

Yazının Devamı

TÜSİAD’ın çıkışı

24 Haziran 2008

Geçen haftaki TÜSİAD toplantısı bir hayli yankı buldu. Nasıl bulmasın ki, Türkiye’de medyanın siyaset alanında en fazla ilgi gösterdiği BMKP Başkanı Kemal Derviş konuk konuşmacıydı. Hatta kimileri bu davetin Derviş’in parlatılarak yeniden siyasete itilmesi olarak bile niteledi. Ancak Derviş ekonomik konularla sınırlı, gayet derli toplu bir konuşma yaptı. Yani Derviş şimdilik siyasette yok.
Fakat toplantısının asıl ilginç yanı, siyasal boyutuydu. Birincisi, TÜSİAD ilginç bir biçimde sendika liderlerini bu toplantıya davet etmiş. Ama bunun nedeni pek anlaşılmamış. Çünkü konuşmacının sunumuyla sendikaların pek bir alakası yok. Nitekim sendika liderleri de bu toplantıya icabet etmemişler. Daha doğrusu toplantıda Derviş dünya ekonomisindeki gelişmeleri aktarırken TÜSİAD yöneticileri yeni anayasa istiyorlar. Kuşkusuz bu da şaşırtıyor. 
Koç’un çıkışı
Toplantının başında TÜSİAD’ın İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç konuştu. Koç ailesinin öteden beri kolay kolay konuşmayan, konuştuğunda da içeriğine özen gösterdiği

Yazının Devamı

Yanlış hesap Bağdat’tan döner

20 Haziran 2008

Merkez Bankası enflasyonla mücadelede politikasını baştan bu yana faizleri yükseltmek olarak belirledi. Fiyatların yükseldiği bir ekonominin kaynağında ısınan iç talep yahut aşırı bir ekonomik canlılık varsa, ekonomiyi soğutmak için ya para miktarı kısılır ya da hükümet harcamalarını azaltır. Ya da her ikisi.
Ancak biz biliyoruz ki, Türkiye ekonomisi iki yıldır ve giderek ağırlaşan biçimde yavaşlıyor. Merkez Bankası’nın çeşitli analizlerinde bu gelişme gözleniyor ve yayınlarında ortaya konuluyor. Buna rağmen faizler neden yükseltiliyor? 

İngiltere örneği
5 Haziran’da toplanan İngiliz Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu faizlerde bir değişiklik yapmadı. Oysa sınıf arkadaşım olan ve son zamanlarda İngiltere’de hayli şöhretli hale gelen PPK üyesi, Profesör David Blanchflower aykırı oy kullanarak 25 baz puanlık faiz indirimi talep etmiş.
İngiltere’de şu anda enflasyon yüzde 3.3 ve yıl sonunda yüzde 4 olması bekleniyor. İngiliz PPK üyelerinin genel eğilimi de tıpkı bizim MB yetkilileri gibi faizleri artırmakmış. Ancak Danny’nin

Yazının Devamı

Benzinin can yaktığı doğru değil

19 Haziran 2008

Türkiye’de benzinin diğer birçok gelişmiş ülkeden daha pahalı olması sıklıkla eleştirilir. Gerçekten de aşırı pahalı hale gelmesi nedeniyle büyük sorun olan İsveç’te bile benzinin litresi 2.90 YTL. Türkiye’de 3.53 YTL olduğuna göre, Türkiye’den epeyce ucuz. Üstelik İsveç’te kişi başına düşen gelir 50 bin doları bulurken, Türkiye’de en iyimser hesaplarla bile 10 bin doları bulmuyor. Demek ki, karşılaştırmalı olarak baktığımızda benzini gerçekten çok pahalıya alıyoruz.
Bununla beraber, ortaya çıkan bir gerçek daha var. Benzin bundan 5-6 yıl önce Türkiye’de çok daha pahalıymış. Yani diğer ülkelerle olan fark çok daha büyükmüş. Son yıllarda daha düşük düzeyde yapılan zamlarla diğer ülkelerle olan fiyat farkı azaltılmış.
2002 yılı başında petrolün varili 19 dolardı. Benzinin fiyatı da 1.25 YTL idi. Bugün petrolün varili 139 dolar ve benzinin litre fiyatı 3.53 YTL. Demek ki petrolün fiyatı tam 7.3 kat artmış. Oysa benzinin tüketiciye maliyeti 2.8 kat

Yazının Devamı

MB iyimserliğin faturasını ödüyor

18 Haziran 2008

Merkez Bankası önceki gün bekleneni yaptı ve faizleri 50 baz puan artırdı. Bu artış bekleniyordu. Çünkü Merkez Bankası geçtiğimiz dönemde karşı karşıya bulunulan enflasyonist baskıdan çıkışın sıkı para politikasıyla olacağı konusunda birçok açıklama yaptı.
Henüz Para Politikası Kurulu ayrıntılı açıklamayı yapmış değil, ancak basına verilen açıklamada küresel bir durgunluğun daha çok hissedildiği vurgulanıyor. Bununla beraber, dış talep canlılığını sürdürürken, iç talebin yavaşladığına dikkat çekiliyor. Bu açıklamanın en önemli tarafı ise, böylece düşen toplam talep koşullarının enflasyonu yavaşlatıcı yöndeki etkisini sürdüreceği... Öte yandan dünyada işlenmiş gıda fiyatlarında bir gevşeme gözleniyor. Petroldeki aşırı yükselişi bir tarafa bırakırsak, birçok madende de fiyatlar gevşemeye başladı.

Üçüncü tahmin yanılgısı
Tek olumsuz gelişme MB’nin daha önceki senaryolarındaki en olumsuz alternatif olan petrol fiyatlarının bu düzeylerde olması. Ocak ayında

Yazının Devamı

Uyuşturucu satışı bir zamanlar ihracattan fazlaymış

17 Haziran 2008

Türkiye’de yaşayan Amerikalı gazeteci Andrew Finkel bundan epeyce yıl önce bir gazetede yer alan söyleşide Türkiye üzerinden 75 milyar dolarlık uyuşturucu geçtiğini iddia etmişti. Rakama şaşırmıştım. Olağanüstü derece yüksekti.
Çünkü 1993 yılında Türkiye’nin tüm ihracatı 15 milyar dolar kadardı. 2000 yılında bile 28 milyar dolardı. 75 milyar doları bulması ise ancak 2005 yılında gerçekleşti. Ancak belki o tarihe dek Finkel’in verdiği rakam daha da büyümüştü.
Bir süre sonra bir yemekte gördüğüm Finkel’e bu veriyi nereden elde ettiğini sordum. O da bana “Basın ve çeşitli yerlerde okuduklarım” dedi. Bu yanıt elbette çok tatmin edici değildi. Bir yerlerden bir şeyler öğrenilmeliydi ki, ortada somut bir rakam belirtilmişti. Üstelik Türkiye’nin 1970’li yıllarda uyuşturucu nedeniyle Amerika’nın baskısıyla haşhaş ekimini yasakladığını da unutmayalım. 
Türkiye’de de yaygınlaşıyor
Uyuşturucu sektörüyle Türkiye’nin de yakından ilgilenmesi

Yazının Devamı

Kim demokrasiden yana?

13 Haziran 2008

Dini bir cemaatin lideri olduğu için birçoklarını ürküten Fethullah Gülen bile türbanı İslam açısından teferruat olarak nitelemişti. Ancak mevcut iktidar ve onun yandaşları Türkiye’nin siyasal gündeminin en tepesine bu konuyu koydular. Adeta mesele-i esasi oldu. Öylesine ki sistem buna bağlı hale geldi.
Siyasal gündem tümüyle bu sorunun üzerine oturup Anayasa Mahkemesi de bunu tehdit olarak algılayınca elbette sistem kilitleniverdi. Şimdi kimisi Anayasa’yı değiştirelim ve Anayasa Mahkemesi’nden kurtulalım diyor, kimisi de iki meclisli sistemi savunuyor.
Yani tam bir hercümerç var. Neoliberaller ise yine ön plana çıkarak, halkın iradesine darbe indirildiği iddiasıyla adeta ateş püskürüyor. Hatta Tayyip Erdoğan’ı sisteme uyum sağlamakla ve yeterince mücadele etmemekle suçluyorlar. Oysa bu sistemi daha da geriyor ve tansiyonun yükselmesine neden oluyor.

Uzlaşmadan olmuyor
İşte böylesi bir toz bulut içerisinde bir uzlaşma rejimi olan demokrasi büsbütün aksıyor. Ülkenin neoliberal aydınları havada

Yazının Devamı