Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

15. Dünya Ekonomi Birliği Kongresi dün İstanbul’da başladı. Kongre 5 gün sürecek ve toplam 81 tane panelde yüzlerce tebliğ yer alacak. 6 tane de köşeli sunum yer alıyor. Bunlardan dördü Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyesi; Gulliermo Calvo, Robert Findlay, Arvind Panagariya ve Nobel Ödüllü meşhur, sol eğilimli Joseph Stiglitz. Harvard Üniversitesinden de (eski Columbia’lı) Türk asıllı Dani Rodrik var. Nihayet Berkeley’den de Murice Obsfeld var.
Açılışı Türk Ekonomi Kurumu Başkanı Prof. Ercan Uygur yaptı. Uygur’un bu Kongrenin İstanbul’da düzenlenmesinde büyük emeği oldu. Kendisini biz de kutluyoruz.
Ardından, Kongre Başkanı Calvo ABD’de çıkan son krizin başlangıç ve sonrasını diğer gelişmekte olan ülkelerde çıkan krizlerin evreleriyle karşılaştırdı. Calvo ani sistemik durma (ASD yahut SSS) dediği bu olgunun kaynaklarını sıraladı; ciddi boyutta dolarizasyon, dış açığın çok büyük boyutlara varması  ve küresel mali entegrasyonun gayet yaygın olması.

Haberin Devamı

Yılmaz’ın dürüstlüğü
Ancak bu örnekler arasında ortak noktalar vardı; krize girerken krediler aniden kesiliyordu ve krizden çıkışta krediler yardımcı olmuyordu. Bu süreçte şirketler sermaye gereksinim, duymuyordu  çünkü yatırım eğilimi ve reel ücretler düşüyordu. Üstelik daha da az vergi vermeye başlıyorlardı.
Bir de tabii şirketler arası ödeme aksamaları da katkı sağlıyordu. Calvo hem finans kesiminin daha iyi denetlenmesi, hem parasal yardımların başta kesilmemesi, hem de daha sonra çok önemsenmemesi gibi politika önermelerinde bulundu.
Daha sonra Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz bir konuşma yaptı. Yılmaz her zamanki gibi gayet açıktı. Merkez Bankası’nın yegâne hedefinin fiyat istikrarı olduğunu,  bu anlamda Avrupa Merkez Bankası’na benzediklerini, ancak ABD Merkez Bankası FED’den ayrıştıklarını belirtti. Çünkü FED aynı zamanda mali kesimin istikrarı ve tam istihdamla da ilgileniyor.
Konuşmasının başında Yılmaz dünya ekonomisindeki gelişmeleri aktarırken, 1980 sonrası küreselleşme süreciyle daha hızlı büyümeye başlayan dünya ekonomisinin bu kez enflasyonist bir iklime girdiğini hatırlattı. Bu iklimde büyüme hızı yavaşlayan kimi gelişmiş ülkelerde faizlerin indirildiğini, enflasyonist kaygı taşıyan kimi gelişmekte olan ülkelerde ise yükseltildiğine işaret etti.

Haberin Devamı

Üç can alıcı nokta
Öte yandan, artan petrol ve gıda fiyatlarının etkisinin zaman içinde kaybolacağını düşünenlerin faizleri ellemediğini, kimi merkez bankasının ise enflasyonist beklentileri azdıracağı kaygısıyla faiz artırım eğilimine girdiğini açıkladı.
Yılmaz’ın konuşmasının üç can alıcı noktası vardı. Biri yeni hedeflerin ve sıkılaştırılan para politikasının MB’nin kredibilitesini onaracağı düşüncesi. (Şimdilik tartışmayacağız.) İkincisi, 2006 yılı boyunca enflasyon hedeflemesi uygulayan 18 ülkenin 12 tanesi başarılıyken, 2007’de bu sayının 5’e, 2008’de de 1’e (Brezilya) düştüğünü açıklaması. Bu bize kalırsa küresel olarak enflasyon hedeflemesinin diskalifiye olmasıdır.
Yılmaz para birimlerinin değer kazanmasını engelleme çabalarının da dış şokların etkisini artırdığını savundu. (bunu bir başka yazıda değerlendireceğiz) Nihayet 2007 sonunda (hedef yüzde 4 iken) TÜFE yüzde 8.4 olsa da, MB bunun kontrolü dışındaki etmenlerden geliştiğini düşünüyor. Bu etmenlerden bağışık çekirdek enflasyon ise sadece yüzde 4.8. O zaman o merkez bankasına sormazlar mı, neden faizleri artırıyorsunuz?
Bu satırları yazarken Dani Rodrik konuşuyordu. Dünya çapındaki bu meslektaşımın da konuşmasını okuyucularıma aktaracağım.