Türkiye 60 yıldır sürekli petrol arıyor. Ancak bu aramalarda pek başarılı olduğu söylenemez. Üstelik bu sürede ne yazık ki ancak olası bölgelerin yüzde 20’sinde sondaj yapılabilmiş. Ege ve Karadeniz’de petrol aranamadığı gibi, derinlerde de yeterince arama yapılmamıştır. Şimdiye kadar 1050 arama kuyusu ve 1808 üretim, enjeksiyon ve geliştirme kuyusu açılmış, irili ufaklı 23 doğalgaz sahası ile 102 petrol sahası keşfedilmiş.
Üretim yapılan petrol sahalarının ortalama rezerv derinliği 2000-2500 metre dolaylarında. Keşfedilen rezervlerin derinlikleri ise en az 3500 metre. Yani yeterince derinlere inilemiyor. Ayrıca az sayıdaki (53) bu sahalardan üretilen kaliteli petrol de (API graviteleri: 30 ve daha yüksek) az. Öte yandan, düşük kaliteli (10-25 API graviteli ağır) petrollerin üretildiği sahalarda (47) petrol miktarı daha fazla.
Kuşkusuz petrolün özkaynaklarımızdan sağlanması ana hedef olmalı. Ve bu hedef için petrol arama yatırımlarının artırılması, yabancı sermayeyle risk paylaşımı, daha geniş ve derin alanlarda arama yapılması yahut keşfi yapılmamış sahaların
Geçen hafta eski İstanbullu olan dayım ve annemle konuşuyorduk; eskiden balığın iyisi Marmara’dan çıkardı. Karadeniz balığı ikinci sınıf sayılırdı. Tabii hamsi hariç! (Kimse yanlış anlamasın; bu köşenin yazarının memleketi Karadeniz sahilindedir!)
Hatta balığın en babası Boğaz’dan çıkardı. Boğaz lüferi ya da Boğaz uskumrusuna hiçbir anasından doğmuş balık yetişemezdi! Konuyu sorduğum, 87 yaşındaki İstanbullu dayım şöyle açıkladı işin sırrını: “Boğaz balığı akıntıya gittiğinden eti diri olur. Tıpkı nehirdeki alabalık gibi”
Sonraları Marmara kirlendi ve balıkçılık Karadeniz’e kaydı. Daha doğrusu, bir de nüfus büyüdü ve Karadeniz imdada yetişti. Olta balıkçılığı tümden kalktı. İş trollere ve mega balıkçılığa dönüştü. Balık İstanbul’a da, Ankara’ya da Samsun’dan gelir oldu.
Yetiştirme balığa mahkûmiyet
Ancak kısa bir süre sonra (Tuna Nehri’nden gelen sanayi atıklarıyla) Karadeniz de kirlendi. Balık çeşidi çok azaldı. Ve tabii yeni trend balık yetiştiriciliği başladı. Artık balık
Son günlerde hangi işadamına rastlasam bana enerji yatırımı yapmak istediğini söylüyor. Geçenlerde bir işadamıyla akşam yemeğindeydim. Karadenizli bu işadamının ailesi aslında inşaatçıydı. Ne yaptıklarını sordum. Enerjide ilerlemek istediklerini söyledi. Nedir bu enerjinin sırrı? Çok mu kârlı? Yahut riski mi yok? Veyahut Türk işadamları yatırım yapacak sektör bulamıyor da enerjiye girmek zorunda kalıyor?
Ülkemizde enerji talebi her yıl ortalama yüzde 7-8 büyüyor. Oysa dünyada enerji talebi ortalama yüzde 3-4 oranında büyüyor. Bu nedenle, Türkiye’nin enerji yatırımlarına çok daha fazla önem vermesi gerekiyor. Örneğin önümüzdeki 10 yılda enerji varlıklarının 80 milyar dolar artması bekleniyor. Bu bedel 2016 yılına dek her yıl kurulması gereken 2500-3800 MW/yıl kapasitenin karşılığı. Kaldı ki bu süre zarfında talep tam iki katına çıkacak. Aksi halde, ekonomik büyüme yavaşlayacak ve enerji kesintileri kaçınılmaz hale gelecek.
Kamu-özel kesim işbirliği
Devletin bu yatırımları tek başına
Piyasalara bakarsanız Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin kararı üzerine selamete kavuştu. Parası olanlar, borsada yatırım yapanlar bu gelişmenin çok olumlu olduğu kanısında. Hatta kimilerine göre, siyasal belirsizlik artık ortadan kalktığı için, ekonomi de toparlanacaktır. Sorunlar kalmayacaktır. Bize kalırsa, bu yorumlar oldukça çarpık ve abartılı.
Birincisi, şunu belirtelim, borsa üzerinde siyasal yorum yapmak son derece yanlıştır. Öyle olsaydı, 1 Mart tezkeresinin reddi üzerine karar değiştirip Türkiye’nin ABD ile beraber Irak’ta savaşa girişmesi gerekirdi. Borsa çökmüştü. Ama Türkiye’yi Allah kurtardı. Felaketin eşiğinden döndük.
İkincisi, bu karar elbette olumlu bir karardır ama anlayana. Dikkat ediniz, önemli bir kesim Mahkeme’nin en az 8 oyla AKP’yi kapatacağını düşünüyordu. Bu olmadı. Ancak 10 oyla AKP hatalı bulundu.
Bunların 6’sı kapatılsın, 4’ü ise Hazine yardımı kesilsin dedi. Demek ki, iktidar partisiyle ilgili bir sorun var ve bu tespit edilmiş. Bununla beraber, AKP’nin (bir iktidar partisi
Bundan bir süre önce Kuzey Kutbu’nu şimdiye kadarki en büyük araştırmayla tarayan ABD Jeolojik Araştırma Kurumu kutup dairesinin kuzeyinde devasa petrol ve doğalgaz rezervleri bulunduğunu açıkladı. Bu bölgedeki 90 milyar varillik petrolün yanı sıra, dünyanın ortaya çıkarılmamış doğalgaz rezervlerinin de üçte biri barınıyor. Bu rezervlerin değeri de 12 trilyon dolar ediyor.
Araştırma raporunda, dünyadaki keşfedilmemiş ve çıkarılabilir petrol ve doğalgaz rezervlerinin beşte birinin burada bulunduğu belirtiliyor. Buna göre dünyadaki petrolün yüzde 13’ü, doğalgazın yüzde 30’u ve sıvı doğalgazın yüzde 20’si bu bölgede bulunuyor.
Enerji paylaşılamıyor...
Kurum, ortaya çıkarılmamış petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 84’ünün açıklarda, geri kalanın da kıyıya yakın yerlerde, karasularında bulunduğunu öngörüyor. Yani petrolün çoğu Alaska ve Rus kıyıları açıklarında yer alıyor. Ancak bölgede tek ülke yok. ABD, Kanada ve Rusya’nın yanı sıra bir de Norveç ve Danimarka
Cari açık bir ülkenin döviz giderlerinin döviz gelirlerinden fazla olmasıdır. Ve tabii bu bir sorundur. Bizde oldum olası bu sorun yaşanır. Bu nedenle hükümetin hakkını yemeyelim. Döviz açığı bu hükümetin yarattığı bir sorun değil. 1975 yılından bu yana cari açık verilmeyen yıl sayısı sadece 6’dır. Gerisinde hep açık verilmiştir. Açık verilmeyen bu 6 yılın üçünde de zaten kriz olmuş ve ithalat talebi çökmüştür; 1994, 1998 ve 2001..
O zaman bu hükümeti aklayabilir miyiz? Erdoğan’ın tabiriyle, “Haşa! Hayır”. Nedenlerini sıralayalım. 2001 krizinin temel nedenlerinden biri de 10 milyar dolara yaklaşan cari işlemler açığıydı. Kriz sonrası da alınan tedbirler ve dalgalı kura geçiş bunu önlemeye yönelikti. Nitekim AKP iktidara geldiğinde (2002 yılı) cari işlemler açığı sadece 626 milyon dolardı. Oysa geçen yıl 38 milyar dolarlık açık verildi. Bu yıl da beklenen açık en az 45 milyar dolar!
Şimdi Başbakan yakınıyor; sanki çözüm söylediler de yapmadık! Oysa yazmaktan
Petrolün varilinin 150 dolara yaklaştıktan sonra 130 doların altına inmesi belki de geçtiğimiz haftanın en önemli ekonomik gelişmelerinden biriydi. Unutmayalım, petrolün varilinde her 1 dolarlık oynama Türkiye’nin dış ticaret açığına 500 milyon dolarlık bir fatura olarak yansıyor. Bu da dış açığı patlatıyor.
2008 cari açık tahminleri 48-55 milyar dolar arasında değişiyor. Bu tahminler de petrolün varilinin 120-150 dolar arasında olmasına bağlı.
Eğer petrol 100 doların altına inerse dış açık da 45 milyar doların altına iner. Bununla beraber, hafta sonuna doğru petroldeki düşüş sona erdi ve yeniden yükselme eğilimine girdi. Fakat biz petroldeki bu hareketin ne denli spekülatif bir yapının içinde olunduğunu gösterdiğini düşünüyoruz.
Petrol fiyatları reel olarak 1979’daki ikinci petrol krizindeki tepe noktasından yüzde 25 daha yükseğe ulaştı. Demek ki, çok ciddi bir talep doğmuş durumda.
Spekülatif balon mu patlıyor?
Elbette ki, arzdaki esneklik yetersizliği ve Asya’dan kaynaklanan güçlü talep petrol fiyatlarındaki
Bizde akşamcılık diye bir kavram vardır. Ama bizim akşamcılar 70’li yıllarda parlatmak için aslan sütü (rakı) bulamıyordu. 1994 yılında Yeni Yüzyıl gazetesindeki köşemde rakının özelleştirilmesini önermiştim. Aradan 10 yıl geçti ve rakı özelleşti.
Bu fikir bana Yunanistan’ı ziyaret ederken çok cazip geldi. Yunanistan’da o denli marka bolluğu ve rekabet vardı ki. Bu, kalite doğuruyordu. Üstelik çok farklı tatlar tadılabiliyordu.
Ayrıca, dünyanın hiçbir ülkesinde devlet vatandaşına zarar verecek maddeleri üretip satmamalıydı. Kuşkusuz denetlemeli. Ama sigara ya da içki üretiminde devletin ne işi olabilir ki? Kaldı ki, bu nedenle sigara ve alkole karşı kampanya uzun süre yapılamadı.
Rakı ve onun yanı sıra daha birçok Tekel içkisi özelleşti. Ve hemen hepsi daha etkin bir pazarlama stratejisi gütmeye başladı. Şişeler değişti. Sunum, kalite ve farklı lezzetler kavramı ortaya geldi. Kısacası hayallerim gerçek oldu.
18 marka oldu
Eskiden Yeni, Klüp ve Altınbaş rakıları vardı. El altından da Tekirdağ rakısı bulunabilirdi.