Cari açık bir ülkenin döviz giderlerinin döviz gelirlerinden fazla olmasıdır. Ve tabii bu bir sorundur. Bizde oldum olası bu sorun yaşanır. Bu nedenle hükümetin hakkını yemeyelim. Döviz açığı bu hükümetin yarattığı bir sorun değil. 1975 yılından bu yana cari açık verilmeyen yıl sayısı sadece 6’dır. Gerisinde hep açık verilmiştir. Açık verilmeyen bu 6 yılın üçünde de zaten kriz olmuş ve ithalat talebi çökmüştür; 1994, 1998 ve 2001..
O zaman bu hükümeti aklayabilir miyiz? Erdoğan’ın tabiriyle, “Haşa! Hayır”. Nedenlerini sıralayalım. 2001 krizinin temel nedenlerinden biri de 10 milyar dolara yaklaşan cari işlemler açığıydı. Kriz sonrası da alınan tedbirler ve dalgalı kura geçiş bunu önlemeye yönelikti. Nitekim AKP iktidara geldiğinde (2002 yılı) cari işlemler açığı sadece 626 milyon dolardı. Oysa geçen yıl 38 milyar dolarlık açık verildi. Bu yıl da beklenen açık en az 45 milyar dolar!
Şimdi Başbakan yakınıyor; sanki çözüm söylediler de yapmadık! Oysa yazmaktan dilimizde tüy bitti. Neredeyse adımız cari açık profesörüne çıkacak! Bu hükümet sorunu tümden kaldırmayabilir. Ama elbette yapacağı çok şey vardı. Uyuşturucu müptelası oldular, aldırmadılar.
Cari açık son yıllarda kolaylıkla finanse edildi. Çünkü dünyada para boldu. Bol bol borçlanıldı. Eldeki kamu malları satıldı ve elde edilen bu dövizlerle de açık karşılandı. Bu bolluk hükümetin kolayına geldi ve hoşuna gitti. Uyuşturucu almış gibi gevşediler. Sorunu önemsemediler. Hatta hâlâ önemsedikleri kanısında da değiliz.
Enerji, diğer emtia ve gıda fiyatları nedeniyle yükselen ithalat faturası karşısında yapılabilecekler elbette sınırlı. Ancak sınırlı da olsa hükümet bu konuda tek bir önlem almadı!
Büyüme ihracat üzerine olmalı
Biz öteden beri para politikasının gevşetilmesini talep ediyoruz. MB ise bu konuda eli kolu bağlı olduğunu, mali disiplinde gevşeklik bulunduğunu belirtiyor. Tekrar anımsatalım; iç talep düşürülmeden ve büyüme stratejisi temel olarak ihracat üzerine yapılandırılmadan bu ekonomik model bir yere varamaz.
İkincisi, acil bir tarım reformuna gereksinim ortada. Gıda arzının mutlaka artması gerekiyor. Böylece hem ithalat düşecektir, hem ihracat artacaktır. Hem iç fiyatlar düşecek, hem de yoksullar rahatlayacaktır. Öte yandan en büyük ithalat kalemi olan enerjide tasarruf için hiçbir şey yapılmamıştır. Aksine, Başbakan Erdoğan YTL’nin değer kazanmasını güvenin artmasına bağladı ve övündü. Oysa bunun dış denge üzerindeki (uzun vadeli) yıkıcı etkisi göz ardı edilmiş oldu. Yurtdışında global piyasalarda emtia fiyatları arttığında bu ihracat fiyatlarına yansıtılamıyor ya da ihracat sürekli farklı biçimde ithalatın üstünde artmıyorsa dış açık sorunu aşılamaz.
Dış açık sorunu aslında uzun vadede, ithalata dayalı üretimden kurtularak aşılabilir. Bunun için güçlü ve kalıcı bir iktidar gerekiyor. Bu fırsatı AKP iktidarı heba etti.