Birkaç hafta önce Profesör Dani Rodrik (Harvard Üniversitesi) İstanbul’da bir sunum yapmıştı. Bu sunumu bana Prof. Asaf Savaş Akat yolladı ve ancak inceleme fırsatı buldum. Rodrik son dönemlerde yurtdışında önemli başarılar kazanmış, yetenekli ekonomistlerimizden. Konulara çok farklı açılardan bakabiliyor.
Rodrik küresel krizin nedenlerini, çıkarılması gereken dersleri, yaratacağı değişimleri ve Türkiye açısından önemini değerlendiriyor. Krizi açıklarken Rodrik, finansal yaratıcılığın düzenlemenin önünde gittiğini ve bu nedenle kontrolden çıktığını düşünüyor. Asimetrik enformasyonun, ahlaki çöküntünün, dengesiz teşviklerin ve hissedar-yönetici ilişkisindeki açmazların riskleri yoğunlaştırdığına işaret ediyor.
Hatalar ve yeni ortam
Öte yandan, Rodrik, küresel makro dengesizliklerin küresel krize katkı yaptığı kanısında. Çin-ABD ticaretinin sürdürülemeyecek düzeyde dengesizlikte olması, gelişmekte olan ülkelerin rezervlerini çok yoğun biçimde
Tüm gürültülere rağmen doktorlar hakkındaki Tam Gün Yasası ekim ayına kaldı. Geçen hafta Milliyet gazetesinde Sağlık Bakanı danışmanı Prof. Dr. Haydar Sur ile Dr. Turgay Çetin’in 1543 doktor üzerinde yaptığı araştırmanın haberi vardı. Araştırmaya göre, doktorların ancak yüzde 22’si Tam Gün Yasası hakkında bilgi sahibiymiş.
2005 yılında Sağlık Bakanı bir yasa çıkararak, geri kalmış bölgelerdeki doktor açığını kapatmak için, hizmet zorunluluğu getirmeye çalışmış, ancak Danıştay 2006 Şubat’ında yürütmeyi durdurmuştu. Peki, yasayı iptal ettiren kimdi? Sol görüşlü olarak bilinen Türk Tabipleri Birliği. Gerekçesi de zorunlu olarak belli bir bölgede çalışmanın kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmasıydı.
Bu yılın başında YÖK’ün yeni başkanı tıp dalında öğretim üyesi açığı olan fakültelere rotasyonla hekim sağlamak istedi. Tıpkı Sağlık Bakanı gibi. Bu kez de tıp fakültelerindeki doktorlar gürültü kopardı; kendilerine sorulmaması ve bölümlerindeki
Hafta sonu Bodrum’da büyük işadamları ve onların yöneticilerinin oluşturduğu TÜSİAD geniş katılımlı bir İstişare Kurulu toplantısı yaptı. Bu toplantıya Başbakan Yardımcısı Babacan ile Dünya Bankası’nın başkan yardımcısı da katıldı.
Babacan’ın bu toplantıya katılmadan önce IMF Başkan Yardımcısı Lipsky ile görüştüğü de basına yansıdı. Şimdi yine IMF ile anlaşma olacak dedikoduları yayılmaya başladı. Hatta kimileri böylece doların 1.1 TL’ye gerileyeceğini iddia etmeye başladı.
Kısacası TÜSİAD hafta sonu neşesi yerinde bir toplantı yaptı... TÜSİAD öteden beri Türkiye’nin IMF ile bir anlaşma yapmasını arzuluyor. Öte yandan, hükümete yakın MÜSİAD ise bunun şart olmadığını düşünüyor. TOBB açık bir yan belli etmiş değil. Pekiyi neden TÜSİAD IMF ile anlaşma konusunda ısrarlı.
Üye yapısının niteliği
Bu, öncelikle TÜSİAD’ın üye profilinin ekonomik çıkarlarının olası bir IMF programıyla örtüşeceği anlamına geliyor. Pekiyi IMF ne isteyecek de, ensesi kalın işadamlarının hoşuna gidecek?
Bi
Evet, zamlarla sigara can yakıyor. Peki, zamsız can yakmıyor mu? Hiç unutmam, rahmetli Erdal İnönü’ye danışmanlık yaptığım dönemde SHP’nin il başkanlarından biri, “Efendim, rahatsız olmazsanız, bir sigara yakacağım” diye izin istedi. Erdal Bey de ona “Vallahi beni bilemem ama senin ileride çok rahatsız olacağın kesin” demişti.
Bu meret zararlı. Zararlı bir şeye neden para verip alırız? Oysa insan kendisine yarar getiren bir şey için para öder. Zarar veren bir şey için değil. Bari zararlı olan bu nesne pahalı olsa. Hayır, ucuz satılıyor ki, sanki ciğerini yaktığı için bari cebini yakmasın! Peki, hem ciğerini hem de cebinizi yakmamasına ne dersiniz?
“İnsan haklarına son derece saygılı!” Batılı ülkeler Türkiye’de tütün sektörü konusunda hıyanet sayılacak politikaları yürürlüğe koydurdular. Önce, verimsiz ve bütçe açığına neden olduğu gerekçesiyle Türk tütününün üretimini kıstılar. Sonra, insan sağlığına daha da zararlı olan Virginia ve Burley tütünlerinin
Bu haftanın ekonomi gündemi bir hayli yoğun. Bir yandan ekonomi yönetimin çeşitli açıklamaları, diğer yandan da açıklanan bir sürü ekonomik veri.
Geçen hafta sonu ödemeler dengesi verileri açıklandı. İthalattaki çöküş etkisini sürdürüyor. İlk 4 ayda dış açık 2.6 milyar dolar olmuş. Görünen o ki, yıl sonunda açık 10 milyar doları geçmeyecek. Aynı dönemde özel kesim 6.5 milyar dolara yakın borç ödemesi yapmış ve 2.3 milyar dolarlık sıcak para çıkışı olmuş. Yani 11 milyar dolardan fazla çıkış olmuş.
Fakat bu sorun yaratmamış, kur oynamamış. Çünkü net hata noksan kaleminde 5.9 milyar dolarlık giriş olmuş, 3 milyar dolara yakın da doğrudan yabancı yatırımı yapılmış. Geri kalan da rezervlerden karşılanmış.
Hafta başında mayıs ayı bütçe verileri açıklandı. Mayısta işler bir parça toparlansa da bütçenin darmadağın hali sürüyor. İlk 5 ayda bütçede giderler yüzde 24, faiz giderleri ise yüzde 33 artmış. Öte yandan, gelirler sadece
Geçen hafta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yıl sonunda dış açığın 10 milyar doların altında kalabileceğini, bunun da rahatlıkla finanse edilebileceğini belirtti. Katılıyoruz. Nitekim geçen hafta nisan ayına ait ödemeler dengesi verileri de bu doğrultuda. Nisan ayında ihracat büsbütün çökmüş ve son 4 ayın en düşük verisi haline gelmiş. Gerçi ithalattaki düşüş de sürmüş, ama ihracat daha hızlı çöktüğü için mal dengesi açığı son 4 ayın en büyük düzeyine ulaşmış.
Ancak buradan kesinlikle Türkiye’nin göreli olarak az hırpalandığı sonucu çıkarılmamalı. Küresel daralma sonucu ihracatın düşüşü durgunluk yaratmıştır, ama asıl ihracatımızın bu denli düşmesi, kontrolü başka merkezde olan dayanıklı tüketim mallarının ağırlığından kaynaklanmıştır. Bu da yapısaldır.
Üstelik sonbaharda petrol fiyatları daha da artabilir; varilin fiyatı 90 doları bulabilir. Ama cari açık yine de 10 milyar doları aşmayacağından geriye kalan dış borç ödemeleriyle beraber pek bir
Özellikle tüketime dönük göstergeler krizden çıkışa işaret ediyor. İhracat ve ithalatta henüz belirgin bir değişim yok. Kaydedilen veriler işsizliği azaltacak gibi görünmüyor
Son bir ayda açıklanan çoğu veri olumlu izlenimler yaratıyor. Kimileri krizin geride kalmaya başladığını düşünüyor. Birçokları da krizin dibinin aşıldığı ama krizin henüz atlatılmadığı kanısında. Krizin henüz dibinin görülmediğini, daha beter durumların her an çıkabileceğini düşününler ise sayıca azalıyor.
Peki hangisi doğru? ABD’den gelen veriler elbette önemli. En azından dünyada işler düzeliyorsa Türkiye’nin de ihracatı artabilir. Ancak asıl merak ettiğimiz konu Türkiye’deki ekonomik toparlanma olduğuna göre, özellikle Türkiye’nin verilerini izlemek gerekiyor. İhracat da büyümeyi sağlayacak motorlardan sadece biri.
Açıklanmadaki gecikme
Krizden çıkışı belirlemedeki en büyük güçlük verilerin açıklanmasındaki gecikme. Örneğin, nisan ayına ait sanayi
Önceki gün açıklanan nisan ayına ait sanayi üretim endeksi verileri hem olumlu hem de olumsuz işaretler veriyor. Birincisi, nisan ayında üretimin geçen yılın aynı ayına göre yüzde 18.5 düşmesi başlı başına yeterince olumsuz. Kaldı ki, yılın ilk 4 ayında sürekli ortalama yüzde 21 üretim düşüşü kaygı verici.
Ancak bir veya iki öncenin 12 aylık düşüşlerine baktığımızda değişim biraz daha sınırlı. Üstelik nisan ayında üretim önceki aylara göre de az da olsa artış gösteriyor. Yani verilerin umut veren bir yanı var.
Özellikle dayanıklı ve dayanıksız mal imalatında düşüşler geçmiş aylara göre daha sınırlı bir noktaya gelmiş. Yatırımlarda olan azalma yine aynı; yüzde 40’larda. Ancak burada da baz etkisini göz ardı etmemek gerek. Durumu şöyle özetleyebiliriz. Krizden çıkmış değiliz. Ancak krizin en olumsuz noktasını geride kaldığına dair bazı işaretler oluşmaya başladı. Zaten bunu son 4 ayın Tüketici Güven Endeksi’nde gözlüyorduk.
Kapı eşiğindeki üç sıkıntı
B