Tüm gürültülere rağmen doktorlar hakkındaki Tam Gün Yasası ekim ayına kaldı. Geçen hafta Milliyet gazetesinde Sağlık Bakanı danışmanı Prof. Dr. Haydar Sur ile Dr. Turgay Çetin’in 1543 doktor üzerinde yaptığı araştırmanın haberi vardı. Araştırmaya göre, doktorların ancak yüzde 22’si Tam Gün Yasası hakkında bilgi sahibiymiş.
2005 yılında Sağlık Bakanı bir yasa çıkararak, geri kalmış bölgelerdeki doktor açığını kapatmak için, hizmet zorunluluğu getirmeye çalışmış, ancak Danıştay 2006 Şubat’ında yürütmeyi durdurmuştu. Peki, yasayı iptal ettiren kimdi? Sol görüşlü olarak bilinen Türk Tabipleri Birliği. Gerekçesi de zorunlu olarak belli bir bölgede çalışmanın kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmasıydı.
Bu yılın başında YÖK’ün yeni başkanı tıp dalında öğretim üyesi açığı olan fakültelere rotasyonla hekim sağlamak istedi. Tıpkı Sağlık Bakanı gibi. Bu kez de tıp fakültelerindeki doktorlar gürültü kopardı; kendilerine sorulmaması ve bölümlerindeki doktor sayısının azalacak olmasından yakındılar.
Kimse beceremiyor
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın iki yıldır doktorların tam gün çalışması zorunluluğunu getirmeye çalışması da benzer tepkiler çekiyor. Aslına bakarsanız 1965’ten bu yana hekim sayısı yetersizliği karşısında birçok bakan bu yola başvurmuş ama oluşan tepki nedeniyle caymıştı.
Sorunun temeli hekim sayısının yetersiz oluşu. Oysa denenen çözümler ise palyatif, yetersiz. Bir malın yetersizliği karşısında karneye bağlanmasından hiç fark yok! Oysa ekonomi biliminden biraz mürekkep yalamış herkes bilir ki, ya fiyatla oynayacaksınız, ya da arzı çoğaltacaksınız. Yani sağlık hizmeti talebinin karşılanamadığı yerlerde ya doktorlara çok yüksek ücretler verilecek, böylece oralara gidecekler ya da zaman içinde doktor sayısı hızla artırılacak. Başka çare yok.
Yanlış anlaşılmasın; biz ilke olarak tam güne karşı değiliz. Bir hekim ya bir devlet hastanesinin mensubudur ya da özel kesimdedir! Her ikisinde olamaz. Gelişmiş ülkelerde de bu böyledir. İngiltere’de bir doktor ya Ulusal Sağlık Sistemi’ndedir, ya da özel olan BUPA sisteminde. Hem üniversitede profesör olacaksın, hem de muayenehanen olacak, bunu da part-time olarak çözeceksin. Elbette bu kabul edilemez. Nitekim alınan önlemlerle 6 yıl önce muayenehanesi olan doktor oranı yüzde 80’leri bulurken, bugün yüzde 15’i bile bulmuyor.
Üniversite kepazeliği
Bununla beraber, bir üniversite hocasının sadece hasta bakmadığı, üretim ve araştırma yaptığı unutulmamalı. Seçkin bir üniversitedeki seçkin bir hocayı hiç gelişmemiş bir üniversiteye zorla yollarsanız onun katkısı azalır. Zorlanırsa istifa edebilir. Dolayısıyla öğretim üyelerini asker mantığıyla kıta görevi gibi ülke içinde dolaştırmaya başlarsanız, yanlış olur.
Düşünün, Oxford Üniversitesi’nde dünya çapındaki bir beyin cerrahını İngiliz devleti İskoçya’nın en ücra köşelerinden Aberdeen’e rotasyona yollasın! Ne mantıksız değil mi? Ama yapılmaya çalışılan bu.
Tam günden yanayız. Ama parasını vermek kaydıyla. Rotasyon işi ise çok saçma. İllaki doktor yollamak isteniyorsa maaşları daha da yükseltmeli. Ya da doktor sayısını öyle çoğalt ki, iş bulmak isteyen oralara gitsin.