Hafta sonu açıklanan işsizlik verileri artık resmen 3.8 milyon kişinin işsiz olduğunu gösteriyor. Bu sayı ocak ayında 3.65 milyon kişiydi. Yani bir ayda neredeyse 150 bin kişi işsiz kalmış.
Geçenlerde yazmıştık. İşsizlik 4 milyona doğru diye. Bu tahminimiz mart ayında doğru çıkacak gibi görünüyor. Ocak ayında işsizlik oranı yüzde 15.5’ti. Şubatta yüzde 16.1 olmuş. Herhalde martta 4 milyon kişi de işsiz kaldığında oran yüzde 17’ye yaklaşacak.
Tarım dışı veriler ise daha vahim. Ocak ayında bu oran yüzde 19’du. Şubatta yüzde 19.8 olmuş. Yani artık tarım dışındaki çalışabilir nüfusun beş kişisinden biri işsiz. Üstelik, tarım dışında işsizlik çok daha hızlı gelişiyor. Her ay yüzde 1’e yakın artması ne demek?!
Gençlere dikkat!
Gençler arasında işsizliğin çok daha yaygın olduğunu biliyoruz. Ocak ayında gençler arasında işsizlik oranı yüzde 27.9’du. Şubatta yüzde 28.6 olmuş. Mart ayında olasılıkla bu yüzde 30’u bulacaktır. Her 3 gençten biri işsiz olunca terör de olur, sapıklık da. Türkiye
Mart ayında cari işlemler 992 milyon dolar dış açık vermiş. Bu ilk 3 ayın en yüksek dış açığı. Nedeni hemen göze çarpıyor; ithalat yeniden kıpırdanmaya başlamış ve 10 milyar doları aşmış. Mart ithalatı geçen yıla göre yüzde 37.5 düşmüş ama Şubat ayına yüzde 25.1 artmış.
Artışın temel kalemleri şöyle;
Demek ki, mart ayında bir değişim başlamış. Bu hem hammadde ithalatında, hem ara mallarında, hem de dayanıklı tüketim mallarında gözlenmeye başlamış. Tabii bu artışın bir de fiyat değişimi etmeni var. Küresel olarak fiyatlar şubat ayında daha da düşüktü.
Her şeye rağmen ocak-mart döneminde geçen yıl 12.3 milyar dolar açık verilirken, bu yıl 1.2 milyar dolardan az açık verilmiş. Ancak mart ayındaki açık, yılın geri kalanında egemen olsa bile dış açık 10 milyar doları bulmaz. Önümüz yaz, döviz bol.
Ödemeler dengesinin finansman kalemine gelince. Öyle anlaşılıyor ki, doğrudan yatırımlar en iyi olasılıkla geçen yılın yarısı kadar olacak. Geçen yıl 18 milyar dolardı. Oysa bu yılın ilk 3 ayında 2.3 milyar
Demokrat Parti’nin yarınki kongresinde üç aday yarışıyor. Biri mevcut genel başkan Süleyman Soylu, biri Hüsamettin Cindoruk, diğeri de son anda yarışa katılan Mehmet Ali Bayar. Bu kongre Türk siyasetinin tipik bir dramını ortaya seriyor.
1999 seçimlerinde CHP baraja takıldığında genel başkanlık için çok adaylı bir yarış olmuş, sonunda derler toparlar diye “Altan Abi” modelinde uzlaşılmıştı. O da siyasetin tasfiye ettiği ne kadar kişi varsa alıp Parti Meclisi’ne doldurdu. Onlar da onu afiyetle yediler. Yani bu modelin çalışmadığı görüldü. Böylece Baykal yeniden genel başkanlığa geldi. Nitekim CHP’de bir daha bu model denenmedi, hep daha genç simalar liderliğe soyundu.
Son zamanlarda merkez sağda boşluk var diye bir terane tutturuluyor. Acaba? Geçmişte Türkiye’nin sağında fakat bugün kendini Türkiye’nin sosyokültürel yapısı içinde CHP safında bulanlar rahatsız. Oysa sağ sürekli nitelik değiştiriyor ve bu kez AKP ile temsil buluyor. CHP lideri Baykal’ın da bugün CHP kapısını eski merkez sağ
Geçen hafta mart ayına ait sanayi üretimi açıklandı. Bu veri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20.9’luk bir azalmaya, öte yandan, şubat ayına göre, yüzde 13.4’lük bir artışa işaret ediyor. Bu aylık artış kimilerini sevindirmiş. Krizin dibinden çıkmak üzere olduğumuz sanılar uyanmış. Oysa 2008 yılının da mart ayında şubata göre yüzde 9, 2007 yılında da yüzde 15’lik artışlar olmuştu. Yani bu artışlar mevsimsel. Umutlanmaya gerek yok.
İlk 3 ayın sanayi üretim artışı geçen yıla göre ortalama yüzde 22 gerilemiş. Gerek iç (toptan ve perakende) ticarette, gerek konut ve inşaatta bu gerilemenin çok daha keskin olduğu zaten biliniyor. Milli gelirin geriye kalan en önemli parçası ise ulaştırma. Bu kesimde daralma gözlenmiyor.
Tahminler iyimser kaldı
Tarımda da çok olumsuz bir yıl beklenmiyor. Ancak gerek ilk 3 ayda olsun, gerek yıl sonunda, bu kesimler toplam milli geliri yukarı taşıyacak boyutta olamaz. Bu itibarla, milli gelire üretim tarafından bakıldığında, ilk 3 ayda geçen yıla göre yüzde
Tarih 4 Şubat 2009. Milliyet’te köşe yazımın başlığı “Aydın Doğan’ın kur sorusu ”... İçinde şöyle yazmışım:
“Tabii bunun üstüne bir de vatandaşların döviz bozma süreci var. O da kurdaki gevşemeyi güçlendirecektir. Bu nedenle yılsonuna kalmadan dolar 1.50 TL düzeyinin altına inerse hiç şaşmam. Buna baz senaryo diyebiliriz.
İyimser senaryo ise (ki buna biraz daha yakın duruyorum) küresel faizler çok düştüğü için yaz aylarına doğru baz senaryonun üstüne en az 5 milyar dolar, belki de daha fazla bir sıcak paranın girişi olarak nitelenebilir. Yerlerde sürünen bir faizden borç alıp Türkiye gibi ülkelere getirip yatırmak çok akıllıca olacaktır.
Ama bunun için daha erken, çünkü batı finans sistemi şu anda kâr değil, can peşinde...
Veriler değişince
Tabii bu arada olumsuz gelişmeler olursa kur hızla yukarı doğru gidebilir. İki gelişme çok olumsuz etki yapabilir. Birincisi, IMF ile anlaşmanın çökmesidir. İkincisi de küresel siyasal risklerden
Tam küresel krizle boğuşurken bir de domuz gribi (swine flu) çıktı. Şimdi Amerikalılar kara kara düşünüyor. Bu grip ekonomiye ne kadar zarar verecek?
Önce şunu belirtelim ki, bu grip henüz küresel çapta epidemik (salgın) değil. Sadece Meksika’da hızla yayılıyor. Ancak hastalık ABD’ye geçer ve yayılırsa, tabii o zaman gerçekten korkmaya gerek var. Çünkü ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Dünyada üretilenin dörtte biri ABD’de gerçekleşiyor.
Dünyaya yayılması oldukça riskli. Dünya Bankası tarafından geçen yıl yapılan bir çalışmaya göre küresel çapta epidemik bir gribin maliyeti dünya gelirinin yüzde 5’inin kaybına neden olabilir. Bu da hemen hemen 3 trilyon dolar demek.
Depresyona yuvarlanış
Tabii bu 1918’de gerçekleşen “İspanyol gribine” benzer çaptaki hastalığı ifade ediyor. O salgında 50 milyondan fazla kişi ölmüş ve dünya nüfusunun üçte biri etkilenmişti.
Çok ilginçtir ki, raporda eğer dünya
Önceki gün açıklanan enflasyon verileri birçoklarını sevindirdi. Üretici fiyatlarının bir önceki aya göre yüzde 0.65 artmasına rağmen, yıllık bazda fiyatların yüzde 0.35 oranında gerilemesi bir hayli ilginç. Oldum olası enflasyon canavarını yenmek için mücadele edilir. Ama bu kez enflasyon mücadelesiz düşüverdi!
Şu anda yıllık bazda enflasyon yüzde 6’ya kadar gerilemiş durumda. Bu gerileme temel olarak küresel ve yerel durgunluktan kaynaklanıyor. Ancak durgunlukla elde edilen fiyat gerilemeleri sevindirmemeli. Hem fakirleşme nedeniyle hem de ekonomik canlanma başlayınca, bilinen tabiriyle “enflasyon canavarı” yeniden hortlayabilir.
Düşüşün kaynağı...
Yıllık bazda bu veri incelendiğinde bunun büyük ölçüde enerji (ham petrol yüzde 28.2, petrol ürünleri yüzde 30.9) ve ana metal sanayiinden (yüzde 25.6) kaynaklandığı görülüyor. Kısacası, Türkiye’de üretici fiyatlarının gerilemesine küresel deflasyon neden olmuş.
Türkiye’nin son 60 yılında
Prof. Nazım Ekren’i üniversitemden tanırım. Gayet de aklı başında biridir. AKP içinde baştan bu yana Tayyip Erdoğan’a çok yakın durmuştu. Bir süre Genel Başkan Yardımcılığı yaptıktan sonra, 2007 yılında ekonomik koordinasyondan sorumlu Başbakan Yardımcısı oldu. Bu göreve başladığında Maliye, Hazine ve reformların tasarımını yapması gereken DPT ile hem eşgüdüm, hem de yönlendirme yapmasını bekliyordum. Merkez Bankasının politikaları da bu doğrultuda olmalıydı.
Böylesi bir eşgüdüm sağlanabildi mi emin değilim. Ancak Başbakan bu konuda bir yetersizlik görmüş olsa ki, onu görevden almış. Bununla beraber Maliye Bakanının aniden rahatsızlık geçirmesi, Merkez Bankasının görevi gereği zaten ayrı durmaya özen göstermesi bu eşgüdümü de bir hayli örseledi. Son aylarda Nazım Ekren krize karşı bir dizi önlemler alındığı izlenimi vermek için çırpınsa da, nafile. Kriz derinleşti bile.
Artık Başbakan’ın yeni bir ekonomi yönetimi tasarladığı anlaşılıyor. Ali Babacan’ı bir hayli güçlü yetkilerle donatarak tüm