Birkaç hafta önce Profesör Dani Rodrik (Harvard Üniversitesi) İstanbul’da bir sunum yapmıştı. Bu sunumu bana Prof. Asaf Savaş Akat yolladı ve ancak inceleme fırsatı buldum. Rodrik son dönemlerde yurtdışında önemli başarılar kazanmış, yetenekli ekonomistlerimizden. Konulara çok farklı açılardan bakabiliyor.
Rodrik küresel krizin nedenlerini, çıkarılması gereken dersleri, yaratacağı değişimleri ve Türkiye açısından önemini değerlendiriyor. Krizi açıklarken Rodrik, finansal yaratıcılığın düzenlemenin önünde gittiğini ve bu nedenle kontrolden çıktığını düşünüyor. Asimetrik enformasyonun, ahlaki çöküntünün, dengesiz teşviklerin ve hissedar-yönetici ilişkisindeki açmazların riskleri yoğunlaştırdığına işaret ediyor.
Hatalar ve yeni ortam
Öte yandan, Rodrik, küresel makro dengesizliklerin küresel krize katkı yaptığı kanısında. Çin-ABD ticaretinin sürdürülemeyecek düzeyde dengesizlikte olması, gelişmekte olan ülkelerin rezervlerini çok yoğun biçimde desteklemesi, öte yandan, aşırı likiditenin türlü risklerinin olduğunu belirtiyor.
Rodrik, küresel krizde ülkelerin ortak ve yeterli mekanizmaları ortaya koyamamasının önemli bir engel olduğu düşüncesinde. Örneğin, gerek düzenleme, gerek mali destek paketlerinin hazırlanması, gerekse küresel krizden hiç kabahatleri olmayan gelişmekte olan ülkelere yeterli kredi sağlanamamasını buna örnek gösteriyor.
Kuşkusuz daha sıkı iç denetim ve düzenlemeler şart. Kurların aşırı değer kaybetmesi yahut dış ticaret fazlalarının önlenmesinin yanı sıra küresel yönetişimin artması birer zorunluluk olarak duruyor. Ancak bunların her ülkede farklılık kazanması ve liderlerin iradesiyle ulusal egemenlikleri aşması gerekiyor.
Finansal istikrarın kuşkusuz öncelikle gelişmiş ülkelerde sağlanması gerekli. Bu olmadan gelişmekte olan ülkeler de hızlı büyümeye kavuşamaz. Çünkü ortada ciddi bir servet hasarı bulunuyor ve birçok ülkenin iç borçları çok yüksek. Bu durumda tüketim de çabuk toparlanmayabilir ve dış ticaret eski düzeyine kavuşmayabilir. Kısacası, gelecekte dünya küreselleşmenin indirgenme (de-globalization) sürecini yaşayacak görünüyor.
Türkiye ekonomisine yeni doğrultu
Bu zor iklimde büyümenin nereden geleceği büyük önem taşıyor. Önümüzde 3 model var. Bunların ilk ikisi olumsuz ve sürdürülemez modeller.
1) Emtia patlamasıyla elde edilen büyüme: Olumsuz çünkü ihracat ürününün fiyatının yükselmesiyle yaşanan bu tür bolluklar her an sona erebilir. 19. yüzyılda birçok azgelişmiş ülke bunu yaşadı.
2) Dış borçlanmaya dayalı büyüme: Bu da olumsuz çünkü Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye sık sık bu nedenden krize girdi.
3) Yapısal dönüşüme dayalı büyüme: Olumlu çünkü düşük verimli ürünlerden teknolojik üretime geçiş sağlanmış oluyor. Japonya, Çin, Kore ve Hindistan bunu yaptı, zengin ülkelerle rekabete girebildi.
Üçüncü model için Türkiye’nin öncelikle (özel ve kamusal) iç tasarruflarını artırması gerekiyor. Yani bütçe açıkları daralmalı, özel kesim verimli ve kârlı olmalı. Hepsinden öte, teknolojik dönüşümle geleneksel olmayan tarımsal ürünlere ve yüksek verimlilikteki imalat sanayiine geçiş gerekiyor. Dış borçlanmaya dayalı stratejilerin ise tamamıyla terk edilmesi gerekiyor.
Bu sunumu gelecek yazıda yorumlayacağım.