Hafta sonu Bodrum’da büyük işadamları ve onların yöneticilerinin oluşturduğu TÜSİAD geniş katılımlı bir İstişare Kurulu toplantısı yaptı. Bu toplantıya Başbakan Yardımcısı Babacan ile Dünya Bankası’nın başkan yardımcısı da katıldı.
Babacan’ın bu toplantıya katılmadan önce IMF Başkan Yardımcısı Lipsky ile görüştüğü de basına yansıdı. Şimdi yine IMF ile anlaşma olacak dedikoduları yayılmaya başladı. Hatta kimileri böylece doların 1.1 TL’ye gerileyeceğini iddia etmeye başladı.
Kısacası TÜSİAD hafta sonu neşesi yerinde bir toplantı yaptı... TÜSİAD öteden beri Türkiye’nin IMF ile bir anlaşma yapmasını arzuluyor. Öte yandan, hükümete yakın MÜSİAD ise bunun şart olmadığını düşünüyor. TOBB açık bir yan belli etmiş değil. Pekiyi neden TÜSİAD IMF ile anlaşma konusunda ısrarlı.
Üye yapısının niteliği
Bu, öncelikle TÜSİAD’ın üye profilinin ekonomik çıkarlarının olası bir IMF programıyla örtüşeceği anlamına geliyor. Pekiyi IMF ne isteyecek de, ensesi kalın işadamlarının hoşuna gidecek?
Birincisi, vergi idaresi özerkleşecek. Bu, vergi vermeyi hâlâ içlerine sindiremeyen birçok küçük işadamının pek hoşuna gitmeyebilir. Çünkü esneklik azalacaktır. Öte yandan, siyasal nedenlerle üstünde baskı gören işadamları rahatlayacaktır. Demek ki, TÜSİAD üyeleri POAŞ örneğinden sonra bir hayli tedirgin olmuş.
İkincisi, bütçedeki derbederlik sonra erecek. Enflasyon yükseldiğinde kayıtlı üretim yapanlar rekabet gücünü yitiriyor. Bütçe açığı bu haliyle sürerse, hortlayan enflasyon büyük sanayicileri sıkıntıya sokabilir.
Konunun bir başka boyutu da şu; IMF bütçeden yerel yönetimlere giden kaynakları sınırlamak istiyor. AKP’li yerel yönetimlerden beslenen kimi işadamları bundan mutsuz olsa da, o vergilerin büyük kısmını ödeyen TÜSİAD üyeleri bir hayli rahatlayacaklar.
Üçüncüsü ve en önemlisi, IMF uzun vadeli ve ucuz kaynak sağlayacaktır. Böylece kurda yukarı doğru olağanüstü bir hareket olasılığı ortadan kalkmış olacaktır. Oysa büyük işadamlarının kredi borçlarının büyük kısmı döviz bazındadır, çünkü ağırlıklı olarak dış borçtur.
Sorun sadece ekonomik değil
Tabii bir de güven sorunu var. Ülke ciddi ve derin bir küresel krizle karşıyayken küçümser bir edayla “teğet geçer” yorumu, büyük işadamlarını şaşırttı; haliyle ‘bari IMF devrede olsa da, rahatlasak’ diyebilirler.
Ama bütün bunların da ötesinde bir etmenin olduğu düşünülebilir; politik olarak TÜSİAD bu hükümetten çok IMF’ye güveniyor.
2001 krizinde de işadamları IMF’ye biat etmişti. (Hatırlayınız Derviş’i başbakanlığa bile soyundurmaya kalktılar) IMF politikalarına harfiyen uyulması yoluyla Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin süreceğini düşünüyorlar.
Pekiyi bunlardan hangisi doğru? Bizce hepsinde doğruluk payı olsa da, bu bir siyasal tercih meselesi.
Birkaç kez yazdık; IMF ile anlaşma 2009 yılında hasarın azalmasına elverir. Fakat anlaşma olmazsa bu hasar büyür, bununla beraber 2010 yılında geçmişe göre daha hızlı büyüme performansı sağlanır.