Dış ticaret açığı büyük... Ama sıkıntı vermiyor

19 Mayıs 2004

Eskiden döviz dengesi dediğimizde aklımıza sadece dış ticaret gelirdi. En çok bu dengeyi konuşurduk. Gerçekten de çoğu ülkenin ödemeler dengesinde dış ticaret en önemli kalemdir. İhracat, ekonomik büyümenin, yahut da üretimin en önemli kaynağıdır, ithalat da ya üretime girdidir ya da doğrudan tüketilir.1973 petrol krizi oluştuğunda Türkiyenin dövizleri ithalata yetmeyebilirdi. 1970 yılında 950 milyon dolar olan ithalat, 1971de 1,2 milyar dolara, 1972 yılında 1,6 milyara, 1974 yılında da 2,1 milyar dolara çıkmıştı... İhracat da aynı hızla artıyordu, ama açık büyüyordu. Bir miktar döviz rezervi var olsa da, artan fiyat piyasaya yansıtılmayınca rezervler çabuk eriyebilirdi.Ancak bu kez tahmin edilmedik biçimde, bir başka döviz geliri kalemi ortaya çıktı. O da işçi dövizleriydi. 1972 yılında 740 milyon dolar olan bu kalem ertesi yıl 1,2 milyar dolara, daha sonra da 1,4 milyar dolara çıkmıştı. Yani bir döviz krizinin oluşması frenlenmişti. Bugüne baktığımızda işçi dövizi gelirlerinde olağanüstü bir artışın olmadığını görüyoruz. Otuz yılda 2 - 3 kat artmış. İhracat ise o tarihe göre tam 50 kat artmış. Ancak asıl artış turizmde olmuş. O tarihlerde turizm 50 milyon dolar kadardı. Şimdi

Yazının Devamı

IMF gitmeli mi?

18 Mayıs 2004

Peki Türk ekonomisi hala hasta mı? Gerçek şu ki, ölümcül düzeyde olmasa da, Türk ekonomisinde belli kırılganlıklar hala sürüyor. Zaten bu kırılganlıklar olmasaydı, mali piyasalarda son dalgalanmalar da yaşanmazdı.Bu kırılganlıklar birçok alanda gözleniyor. Birincisi, bankacılık sistemi hala zayıf. Sermayesi yetersiz. Para kazanamıyor. Ve bu nedenle sık sık riskli pozisyonlara giriyor. Mesela yılbaşında ciddi ölçekte döviz açık pozisyonu yaratılmış ve son sıcak para çıkışındaki panikle kapatılmaya çalışılmıştı.İkincisi ise dış dengedeki kırılganlıklar. Belli bir büyüme hızına ulaşıldığında, ithalat aşırı düzeylere çıkmakta ve cari işlemler açığı büyümektedir. Gerçi bu açık şu anda tehlikeli bir boyutta değil. Ancak geçen yıla göre çok daha fazla açığın ortaya çıkacağı da görülüyor.Üçüncü kırılganlık, kamu borcundadır. Kamunun borcu hala çok yüksektir. Milli gelirin yüzde 70ini aşan net kamu borcunun vadesinin kısa ve reel faizinin yüksek olması bir hayli sıkıntı yaratmaktadır.Kamu maliyesi politikasında gözlenen disiplin de sürdürülebilir bir durum değildir. Yüksek dolaylı vergiler, düşük altyapı ve sosyal harcamalarıyla, bu bütçe yapısı aşırı bir fedakarlıkla sürdürülmektedir. Öte

Yazının Devamı

Mevduat sigortası nasıl yapılanmalı?

14 Mayıs 2004

Uzun süredir ülkemizde daha sağlam olduklarını düşünen bankalar bu güvencenin kaldırılmasını savunuyordu. Şimdi arzularına kavuşuyorlar. Bankalar, bu uygulamanın zayıf bankaları koruduğunu ve piyasada rekabetin sağlanamadığını iddia ediyordu. Doğruydu da. Böylesi bir uygulama ahlaki çöküntü (moral hazard) yaratıyordu. Nasıl olsa banka mevduatları devlet garantisi altındaydı...Ancak olay o denli basit değil. Bankacılığın büyük bir kısmı kamuda. Mevduatların yüzde 34ü. Haliyle her şey devlet güvencesi kalkınca kamu avantajlı hale gelecek. Çünkü kimse kamu bankalarının batabileceğini düşünmez. Bu da başka bir haksız rekabete yol açabilir. Kısacası, önce özelleştirme gerekiyor.Mevduat sigortası dünyanın her yerinde farklı biçimde uygulanıyor. Kiminde kamusal, kiminde özel, kiminde mecburi, kiminde ihtiyari. Kiminde kısmi, kiminde tamami.ABDde mevduatların 100.000 dolara kadar olan kısmı kamusal olarak sigorta kapsamında. Avrupada sigorta daha sınırlı. AB içinde mevduatların 30.000 euroya kadar olan kısmi güvence altında. Geri kalanı mevduat sigortası kapsamı dışında. ABDde neden daha yüksek bir limitin olduğu sorulabilir. Yanıt basit, Amerikada banka sayısı çok fazla ve büyük kentler

Yazının Devamı

Ekonomide ısınma bal gibi gözleniyor

13 Mayıs 2004

Önce ısınmanın ne anlama geldiğimi açıklayalım. Isınma, talepte ani ve aşırı artış anlamına geliyor. Bu durumda üretimdeki tepki de gecikmeli ya da yetersiz kalacak. Dünkü yazımızda ilk iki ayda tüketim malları ithalatındaki artışın yüzde 91i bulduğunu belirtmiştik. Ancak bu konuda elimizde veri çok. Öncelikle CNBC - e televizyonunun düzenlediği ve iki yılı aşkın bir sürede ciddi biçimde güvenilirlik kazanan tüketim endeksleri var. PSE (perakende satış endeksi) ve BTE (bireysel tüketim endeksi) bu hafta açıklandı.BTE, nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 44 artmış bulunuyor. Bu çok ciddi bir artış. Çünkü miktar cinsinden artışı gösteriyor. Öte yandan, daha çok gösterge niteliğinde olan ve dayanıklı tüketim malları ağırlıklı olan PSE ise yüzde 43 artmış görünüyor. Bu, ekonomide oldukça hızlı bir canlanma ve talep ısınması anlamına geliyor.Sanayi üretimindeki artışın sadece yüzde 10 - 15 düzeyinde olduğunu düşünürsek, bu, talebin daha hızlı arttığının açık bir göstergesi. Gerisi elbette ithalat artışıyla karşılanıyor. Gazetemizin usta yazarı, dostumuz Güngör Uras önceki gün yazısında "Ekonomi ısınmamış olabilir" diyor. Bunu da temel olarak tüketici fiyatlarındaki artışın

Yazının Devamı

İthalattaki artışın nedeni kur değil, canlı talep

12 Mayıs 2004

Ancak, iç tüketim talebin bir fonksiyonu. Son bir yıldır da iç tüketimin hızla arttığı gözleniyor. Özellikle dayanıklı tüketim mallarında. Dayanıklı tüketim malları krediyle alınabildiği için bankaların tüketici kredi faizleri hızla düşünce, kredili alışveriş hızla artıyor. Ancak faizlerdeki düşüşün tek nedeni ekonomik değil. Aşırı rekabet halindeki bankaların faizleri kırıp, peynir ekmek gibi kredi dağıtması da önemli. Otomotivde, bir ölçüde de konutta, bu eğilim açıkça gözleniyor. Şu ara otomotiv satışları patlamış durumda. Yılın ilk üç ayında toplam yüz bine yakın, mart ve nisan aylarında da 90 binden fazla araba satıldı. Çünkü her dört arabadan üçü krediyle alınıyor.Aşağıdaki ilk tabloda ithalat rakamları gözleniyor. İki ayda artışın yüzde 40a yaklaşması da kaygı yaratıyor.Oysa ithalatta en büyük artış (yüzde 91) tüketim mallarında. Sermaye mallarında yüzde 40a varan bir değişim gözlense de, tüketim malları ithalatının toplam içinde yüzde 13e varması dikkat çekiyor. Bu, yıl sonu itibariyle 10 milyar dolar demek. Oysa ithalat bu denli hızla artmasa ve genel artış kadar artsa, yıl sonunda tüketim malları ithalatı 6 milyar dolarda kalır. Dış açık da sorun olmaktan çıkar.İkinci

Yazının Devamı

İzmirde dördüncü vizyon arayışı?

7 Mayıs 2004

Uzun yıllar bir daha böyle bir toplantı yapılmadı. Oysa zaman içinde farklı iktisat politikaları uygulandı. 1950 - 1960 arası kamu harcamalarının hızla arttığı genişlemeci bir politika, 1960 sonrası ise ithal ikameci ve planlamacı politikalar izlendi. 1970li yıllarda petrol krizi çıkınca ne plan kaldı, ne vizyon.1980 sonrası her şey tamamen değişti. 1981de askeri yönetim ikinci bir iktisat kongresini topladı. Bu kez dışa açılma modeli tartışılacaktı. Uygulanan politikalar da o yöndeydi. Fakat o toplantı pek verimli geçmedi. Hükümet bir tarafta, ekonomi politikalarını uygulayan bürokrasi ve Özal diğer bir tarafta kalmıştı. Ciddi bir sonuç elde edilemedi.1992 yılında Üçüncü İzmir İktisat Kongresi yeni kurulan Türki Cumhuriyetlerin yoğun katılımıyla gerçekleşti. Özal cumhurbaşkanıydı. Demirel ise başbakan. Özal bir vizyon çizmeye çalışırken, Demirel 1960lı yıllardan dem çalıyordu. O kongreden de bugüne baktığımızda ise neler aklımızda kaldı, nelerden yararlanıldı, dersek pek bir şey akla gelmiyor.Bu kongre ise iki mali kriz ertesinde yapılıyor. Ancak kongrenin düzenleyicisi olan DPT; Avrupa Birliği, bilgi toplumu ve iyi kamu yönetişimi gibi konuların odak olmasını istemiş. Oysa bu

Yazının Devamı

İki merkez bankası başkanının açıklaması

6 Mayıs 2004

Öte yandan aynı tarihte (fakat Türkiye saatiyle daha önce) ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan bütün dünyanın kulağını diktiği açıklamasını yapıyordu. Malum, ABDdeki faizler değiştiğinde tüm dünyanın, özellikle de borçlu ülkelerin ekonomisi hayli etkilenecek. Borçlanma pahalılaşacak. Diğer taraftan dünyada gelişmiş ülkeler de bundan etkilenecek. Çünkü ABDde faizler yükseldiğinde, dünyanın en önemli para birimi olmayı sürdüren dolar tekrar değer kazanmaya başlayacak. Bu da diğer Avrupa ülkelerini ABD pazarında rekabet açısından güçlü bir konuma getirecek.Şu anda ABDde Merkez Bankası FEDin kısa vadeli faizi yüzde 1e düşmüş durumda. Bu, son 45 yılın en düşük faizi. FED zaman zaman toplanarak çeşitli ekonomik gelişmeleri gözden geçiriyor ve kamuoyuna açıklamalarda bulunuyor. Yahut da alenen bir uygulama değişikliğine gidiyor. Bu toplantılara FOMC, yani Federal Açık Piyasa Komitesi toplantıları deniyor. Kısacası Greenspan tek başına karar vermiyor. Önceki gün FOMC toplantısından bir faiz artışı beklenmiyordu. Ancak artış tarihi konusunda bir ima bekleniyordu. Nitekim daha önceki açıklamalarda "sabır" sözcüğü bu kez kullanılmadı ve "ölçülebilir bir zaman sonra" bu artışın olacağı

Yazının Devamı

Piyasalardaki asimetri

5 Mayıs 2004

Sıcak paranın soğutulması için son zamanlarda sık sık önerilen Tobin Vergisinin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor. Oysa bundan bir yıl önce Devlet eski Bakanı Derviş bunu önerince kıyamet kopmuştu. Piyasa geçtiğimiz haftalarda altüst oldu. Mali sistemimiz o denli sığ ki, kısa süredeki birkaç milyar dolarlık sıcak para çıkışı ortalığı kasıp kavurabildi.Tobin Vergisi ülkeye belli bir yatırım girdiğinde vergi ödemesi demek. Yabancı portföy yatırımı ülkede uzun süre kalınca bu verginin payı düşük kalıyor. Ancak kısa kalınca vergi maliyetli hale geliyor. Çok da mantıklı. Girişte alınmasının nedeni ise yatırımcının bunu baştan bilerek girmesi ve ödenmesi. Maliyeti hesaplayarak giren yatırımcı da, uzun süre içeride kalırsa zararla çıkması olasılığı azalıyor. Ülkemizde yabancı kaynaklı portföy yatırımcıları, ya dövizlerini bozarak gecelik TL faizinden yararlanmak istiyor, ya da eurotahvil alıyor. Genellikle yabancılar Hazinenin TL bonolarını daha az alıyor. Çünkü bir terslik olursa, hem faizler yükseliyor, hem de kur. Böylece çifte zarardan kaçınılmış oluyor. Geçtiğimiz günlerde de bu oldu. TL bonolarda faiz yüzde 22lerden, 26ya kadar yükseldi. Yani artış sadece 4 puanda kaldı. Oysa

Yazının Devamı