Uzun yıllar bir daha böyle bir toplantı yapılmadı. Oysa zaman içinde farklı iktisat politikaları uygulandı. 1950 - 1960 arası kamu harcamalarının hızla arttığı genişlemeci bir politika, 1960 sonrası ise ithal ikameci ve planlamacı politikalar izlendi. 1970li yıllarda petrol krizi çıkınca ne plan kaldı, ne vizyon.1980 sonrası her şey tamamen değişti. 1981de askeri yönetim ikinci bir iktisat kongresini topladı. Bu kez dışa açılma modeli tartışılacaktı. Uygulanan politikalar da o yöndeydi. Fakat o toplantı pek verimli geçmedi. Hükümet bir tarafta, ekonomi politikalarını uygulayan bürokrasi ve Özal diğer bir tarafta kalmıştı. Ciddi bir sonuç elde edilemedi.1992 yılında Üçüncü İzmir İktisat Kongresi yeni kurulan Türki Cumhuriyetlerin yoğun katılımıyla gerçekleşti. Özal cumhurbaşkanıydı. Demirel ise başbakan. Özal bir vizyon çizmeye çalışırken, Demirel 1960lı yıllardan dem çalıyordu. O kongreden de bugüne baktığımızda ise neler aklımızda kaldı, nelerden yararlanıldı, dersek pek bir şey akla gelmiyor.Bu kongre ise iki mali kriz ertesinde yapılıyor. Ancak kongrenin düzenleyicisi olan DPT; Avrupa Birliği, bilgi toplumu ve iyi kamu yönetişimi gibi konuların odak olmasını istemiş. Oysa bu kavramların da çeşitli toplumsal kesimlerin katılımıyla belirlenmesi gerekirdi.1923teki İzmir İktisat Kongresinin ruhu iki temele dayanıyordu. Bunlardan biri çeşitli toplumsal kesimlerin katılımıyla politika belirlenmesi, ikincisi de kısa vadeli sorunların değil, uzun vadeli stratejilerin tartışılmasıydı. Oysa son üç kongrede tebliğlere bakıldığında günlük sorunların ağır bastığı gözleniyor. Üstelik dört güne sıkıştırılmış kongrenin ilk günü devlet ricalinin sıkıcı konuşmalarıyla harcandı. Son günkü kapanışını saymazsak, kalan iki günde Türkiyenin hangi orta vadeli vizyonu oluşturulabilir ki?Dün Prof. Murat Ferman ve Doç. Sedef Akgüngör tebliğlerinde Türkiyenin rekabet gücündeki zafiyete işaret ettiler. Dr. Ayla Oğuz da son 15 yıldaki gelir dağılımındaki bozulmayı vurguladı. Dr. A. Sabri Eroğlu enflasyon hedeflemesine geçmek için koşulların hazır olmadığına dikkat çekti. Prof. Güneri Akalın ise vergi sisteminde düz oranlı ve dolaylı vergilerin ağırlıklı olduğu bir sistemi savundu. Bir başka oturumda ise AB perspektifi tartışıldı. Prof. Rıdvan Karluk ve Dr. Özgür Tonus ABnin Türkiyeye çifte standart uyguladığını iddia etti. Daha sonra Prof. Faruk Şen AB toplumunda Türkiyeye karşıt duyguların azaldığına dikkat çekmekle beraber, 2013teki bir katılımın Türkiyeye mali olarak getirisinin de azalacağını belirtti.Bize kalsa, bir büyük ulusal bilgi reformunun çeşitli toplumsal kesimlerle tartışıldığı bir toplantı, bu kongreyi farklılaştırır ve gelecek için iz bırakırdı. Başka sefer inşallah. hgunes@milliyet.com.tr 1923 yılında İzmirde ilk iktisat kongresi toplanmış, çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcileri çağrılarak genç Cumhuriyet için bir kalkınma modeli aranmıştı. O zamanlar Türkiye fakirdi, yerli üretimi yoktu. Var olan da ya yabancıların, ya da gayrimüslimlerin elindeydi. Bu kongrede önce özel kesim aracılığıyla sermaye birikimi tartışılmış, ancak bunun olanaklı olmadığı anlaşılınca, devlet eliyle sanayileşme modeli denenmişti. Gerçekten 1923 iktisat kongresi Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılında uygulanan politikalara ışık tutmuştu.