Sam Amca ve vagonları

20 Nisan 2004

Son yıllarda bir türlü durgunluktan çıkamayan ABD ekonomisinin bu yıl canlanmaya geçmesi en önemli beklenti. Ancak ilk kez bu canlanma olasılığı diğer ülkelerde tedirginlik yaratıyor. Çünkü ABD ekonomisinde canlanma başlayınca bunun enflasyona da yansıyacağı düşünülüyor. Haliyle nominal faizler de yükselecek. Üstelik enflasyonist bekleyişlerin yanı sıra ABDnin Merkez Bankası FEDin de kendi faizini yükseltme olasılığı var.Oysa ABDde faizler çok düşükken küreselleşen sermaye akımları gelişmekte olan ülkelere akıyor. Böylece bu ülkeler hem düşük faizden yararlanıyor, hem de istikrara kavuşuyorlar. Son 2 - 3 yıldır borç sarmalında bu tür ülkelerin hızla krizden uzaklaşmalarında bunun ciddi bir payı var.Amerikada istatistiki veriler içinde sanayi üretimi canlanma bakımından belki en güvenilir gösterge. Geçen yıl genel olarak yüzde 0.2 - 0.3 arasında seyreden sanayi üretim artışları pek umut vermemişti. Fakat ocak ayında sanayi üretim artışı yüzde 0.7 ve şubat ayında da yüzde 0.8 çıkınca hava birdenbire değişti. Toparlanma oluyor sanıldı. Mali piyasalarda dolardaki düşüş durdu, değer kazanmaya başladı. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin eurotahvillerine hücum sona erdi.Ancak geçen hafta

Yazının Devamı

DİE de yoksulluk edebiyatı yapıyor!

16 Nisan 2004

Son zamanlarda sık sık hırsızlık ve soygun olaylarını duyar olduk. Malum suç oranı ile yoksulluk ve işsizlik arasında çok ciddi bir bağ var. Bunun için toplumların sosyal adalete ihtiyacı var. Ve bu konulara daha fazla ilgi göstermeliyiz.Öncelikle önceki gün yayımlanan DİE çalışması geçen yıla değil, önceki yıla ait. Yani tam krizin ortası dönemine. Dolayısıyla aradan bir yıldan fazla geçtiğine göre durum biraz daha iyileşmiş olabilir.Araştırmaya göre ülkemiz fertlerin yüzde 1.35i temel gıda bulamayacak düzeyde açlık çekiyor. Kısacası, yüz karası! Özellikle kırsal kesimde bu yüzde 2yi geçiyor. Bir başka deyimle, ülkemizde neredeyse 1 milyon kişi açlık içinde!Gıda dışındaki harcamalar da hesaba alındığında yoksulluk oranı ülkede yüzde 27ye, sadece kırsal kesimde ise yüzde 34.5a çıkıyor. Bu da bir başka yüz karası! Yani ülkemizde en az 18 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yaptığı harcamalar asgari harcamaları tutmuyor.Araştırmaya göre günde 1 dolardan aşağıya geliri olan nüfus ülkede binde 2. Kırsal kesimde ise binde 5e yakın. Yani hemen hemen 140 bin kişi ayda 40 milyon lira ile aile geçindirmeye çalışıyor. Tabii ki, geçindiremiyor, sürünüyor.Kişi başına günde 2.2

Yazının Devamı

Bugün deprem olsa

15 Nisan 2004

Ne travmaydı! Aylarca üstümüzden atamamış, depremi ve önlemleri tartışmıştık. Ancak Türk çabuk unutur. Nihayet şimdi depremin izi bile kalmadı. Kalmadı da iyi mi oldu? Yine tedbirsizlik içindeyiz. Unutmayalım, deprem öldürmez, içinde yaşanan bina öldürür. Ve binalarımız hala aynı durumda.İstanbulda olası bir depremin 100 milyar dolara yakın hasar vereceği hesaplanıyor. Tabii 100 milyarlık hasar sadece doğrudan etkilerden oluşmuyor. Bunun içinde depremin dolaylı etkileri de var. Ve bu etkiler çok daha olumsuz. 100 milyar dolar milli gelirin yüzde 40ına ulaşıyor. Bütçe gelirlerinin ise tamamına eşit. Yani olası bir depremin Türk ekonomisini yerle bir edeceği açıkça görülüyor.Depremde konutlar yıkılacak. Bazı altyapı tesisleri zarar görecek. Fabrikalar çökecek. Konutların içindeki eşyalar, fabrikaların içindeki tesisler zarar görecek. Ve bütün bunlar doğrudan hasarı oluşturacak. Dolaylı hasar ise üretimin duraklamasıyla oluşacak. Yahut da travmaya giren insanlardaki verimlilik düşüşüyle. Türkiyenin finans merkezi belki bir süre için duracak. En büyük liman çalışmayacak. Anadoluya mal sevkıyatı kesintiye uğrayacak. Ve tabii turizm uzun süre kendine gelemeyecek. Bütün bunlar Türk

Yazının Devamı

ABye tam üyelik yeni ülkelere ne getirecek?

14 Nisan 2004

Daha sonra sırada Hırvatistan, Bosna - Hersek, Sırbistan - Montenegro, Makedonya ve Arnavutluk var. Ve tabii bir de Türkiye. Bunlar da dahil olunca Avrupa Birliği bayağı büyümüş olacak.Bu kadar büyük bir Avrupanın kendi içindeki uyum sorunları da o denli büyümüş olacak. The Economist dergisinin araştırma bölümünün yaptığı bir simülasyona göre ilk 15 ülke her yıl ortalama yüzde 2 büyür, daha sonra katılacak üyeler ise her yıl ortalama yüzde 4 büyürse, aradaki fark 50 yıl sonra kapanabilecek. Ancak ilk 15 üyenin ekonomisi yılda ortalama yüzde 3 büyürse fark 90 yılda kapanacak. Vahim bir durum tabii. Türkiyenin üyeliğe kabulündeki temel sıkıntılardan biri de bu olsa gerek. Çünkü Türk kesiminin tam uyumu belki de 100 yıldan fazla sürecek. Kıbrıs Rum kesimiyle ilk 15 ülke arasındaki fark ise 21 yılda ortadan kalkacakmış. Bu süreler ABnin üye tercihindeki tutumunu daha açık hale getiriyor.Kimileri ABye tam üyeliğin ülkemizi zora sokacağını düşünürken, kimileri de bunu tam bir kurtuluş reçetesi (panacea) olarak niteliyor. Bundan bir yıl önce İngilizlerin meşhur The Economic Journal dergisinde (Cilt 113, Sayı 490) Anthony J. Venablesın konuya ilişkin analitik bir makalesi yayımlandı:

Yazının Devamı

Sakıp Ağayı uğurladık

13 Nisan 2004

Sakıp Sabancı hoş bir adamdı. Kendini izlediğinizde sanki çocuk ruhlu bir insanla karşılaştığınızı sanırdınız. Ve içinizden sorardınız: "Yanılıyor muyum? Yoksa bu adam Kayserili değil mi?" Sabancı birçok insana tipik bir Adanalı gibi "ağam" diye hitap ederdi. Belki ağalık lakabı oradan kendisine yakıştırılmıştı.Ülkemizde çoğu işadamı ticaretten, hatta esnaflıktan gelir. Halkın içinden çıkar. Ama zaman içinde hızla halktan kopar. Ve zenginleştikçe de bu artar. Oysa Sakıp Ağa zenginleştikçe halka daha yakın olmanın yollarını aradı. Halkla iletişim kurmaya çalıştı. Konuşma lehçesini değiştirmedi. Ve bununla da övündü.Sabancı söylemek istediğini sade ve yalın bir dille, halkın anlayacağı biçimde anlatırdı. Hatta çoğu zaman lafını tekrarlar, ya da bir anekdot veya yerel deyimle süslerdi. Sadece para ve başarı üzerine değil, zaman zaman da duygu ve sevgi üzerine de içini döktüğünü hatırlıyoruz.Sabancılar Kayserili olup, Adanada iş yapan ailelerdendir. Çok çocuklu çoğu aile gibi geleneksel bağlara sahip bu ailede ilk büyük birikimi baba Hacı Ömer Sabancı yapmış, fakat ölümünden sonra aile içi dayanışma ve işbilirliği sayesinde hızla varlıklarını katlamışlardır.Sakıp Sabancı ailenin

Yazının Devamı

Piyasalardaki tedirginliğin asıl kaynağı

9 Nisan 2004

Vay be, ne açıklamaymış, denebilir. Ancak biz bu açıklamaların piyasaları kısa bir süre olumsuz etkilese de, tedirginliğin kaynağının farklı bir yerde olduğu kanısındayız.Öncelikle iki gelişmeyi ayırt etmekte yarar var. Birincisi kuşkusuz Kıbrıs. İkincisi de ekonomideki gelişmeler. Kıbrıs konusunda müzakerelerinin ardından Denktaşın aldığı karşı tavır piyasalarda bir belirsizlik yarattı. Çünkü Denktaş adada halkoyunu doğrudan etkileyebilecek isimlerin başında geliyor. Kaldı ki, Türk tarafı kabul etse de, Rum tarafının reddetme olasığı daha fazla. Bu durumda Kıbrısta Rum kesimi ABye tek başına girebilir. Ve KKTC de ayrı bir devlet olarak bir çıkmaza sürüklenebilir.Kıbrıs konusundaki bu belirsizlik aslında döviz piyasasını etkilemese de, borsada bir gevşeklik yaratmıştı. Oysa döviz kurundaki hareketlik çarşamba öğleden sonra Fransız bakanın demeciyle oluştu. Ve dün sabah saatlerinden itibaren döviz kurundaki hareketlik hızlandı.Nedenine gelince. Bizce Merkez Bankasının günde 70 milyon dolar ihaleyle, 70 milyon dolar da opsiyonla döviz satın almaya başlaması küçümsenmemeli. 140 milyon dolar ciddi bir meblağdır. Ve sürdürüldüğü taktirde her ay 3 milyar doların üzerinde piyasadan döviz

Yazının Devamı

2003te ekonomik büyüme hızlandı

8 Nisan 2004

Geçtiğimiz hafta 2003 yılına ait milli gelir rakamları açıklandı. 2003 yılında ekonomik büyüme yüzde 5.8 olmuş. Oysa 2002 yılında bu yüzde 7.9du. İlk bakışta, büyümenin yavaşladığı sanılabilir. Oysa gerçek farklı. Büyüme hızlanmış.2002 yılında özel tüketimin bir miktar toparladığını biliyorduk. 2003 yılında tüketim adeta patlamış. Yıl boyunca 3 kat daha hızlı artış gösteren tüketim büyümeye ciddi olarak katkıda bulunmuş. Aslına bakarsanız CNBC - enin tüketim verilerinden yıl boyunca bu gelişmeyi gözlüyor ve sık sık yazıyorduk. Özellikle son çeyrekte tüketimdeki artışın geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10dan fazla geliştiğine dikkat edilirse bunun boyutu daha iyi anlaşılır.Kamu tüketiminde reel daralma sürüyor. Mali disiplin 2002 yılında seçimler nedeniyle tam anlamıyla elde edilmemişti. Ama 2003 yılında kamunun kendi tüketimine ciddi bir fren uyguladığı anlaşılıyor.2002 yılının ikinci yarısında kamu kesimi yatırımlarını yoğunlaştırmıştı. Bunun temel olarak seçimlerin etkisiyle oluştuğunu biliyoruz. Ancak 2003 yılında kamu yatırımlarında ciddi bir daralma gözleniyor. Özel yatırımlarda ise tam tersi bir gelişme gözleniyor. 2002 yılının başında yüksek enflasyon ve yüksek reel

Yazının Devamı

En uygun program bu mu?

7 Nisan 2004

Krizin belli toplumsal kesimler üzerinde ciddi boyutta sosyal hasar yarattığına kuşku yok. Telafi mekanizmalarının belirlenmesi gerekiyor. Bunlar IMFyi ilgilendirmese de hükümeti ve muhalefeti ilgilendirmesi gerekiyor. Ama nerede? Uygulanan politika bir IMF programı. Temel olarak da mali disipline dayanıyor. Borç krizine giren ülkelerin başka bir seçeneği bulunmuyor. Ancak krizden bu yana artık tam üç yıl geçti. İki yıldır ciddi bir büyüme sergileniyor. Buna rağmen işsizlik azalmıyor. Belki de yakın zamanda hiç azalmayacak. Bu nedenle işsizliğe karşı bir politikanın yürürlüğe girmesi gerekiyor. Ama nerede? Mali disiplin kamunun az harcamasını gerektiriyor. Böyle olunca da dar gelirliler daha az kamu hizmeti alıyor ve olumsuz etkileniyorlar. Krizin en kritik aşamasında elbette sosyal politikaların devreye sokulması zordu. O aşamada en acımasız, en sert uygulamalar devreye sokuluyor, halk fedakarlıkta bulunuyordu. Ama artık o dönem geçti.Artık krizin ekonomik ve teknik tarafı atlatıldığına göre, sosyal politikaların devreye sokulması gerekiyor. Bu mali disiplinin gözden çıkarılması anlamına da alınmamalı. Mali disiplin sürerken, kamu harcamaları içinde bileşim değişikliğine

Yazının Devamı