Şu Erdemir hikâyesi

17 Ağustos 2005

Özelleştirme fikrine esastan karşı olanlara şu anekdotumu aktarmak isterim. İhtisas için İngiltere'deyken tez hocam Profesör Ray Rees kamu teşebbüsleri üzerine bir otoriteydi. Marjinal maliyette fiyatlandırmanın refahı yükselttiği üzerine birçok çalışması olan Rees, aslında sol görüşlü olmasına rağmen özelleştirmeden yanaydı. Ben de ona nazire olsun diye, "Umarım hepsi özelleşir, KİT kalmaz, sen de işsiz kalırsın" derdim. İngiltere'de çoğu KİT özelleşti, ama Rees işsiz kalmadı!Bir kuruluşun kamu mülkiyetinde olması için, sosyal yararının maliyetlerden yüksek, ancak bu maliyetin toplanan gelirle karşılanamayacak düzeyde olması gerekir. Mesela Marmara Denizi'nin temizlenmesinin maliyeti karşılanamayacağından, özel sektör bu işe girişmez. Kamu bu işi ele alır. Bazen de kâr vardır ama çok uzun vadelidir. Girişimci bunu göze almaz. Barajlar buna iyi birer örnektir. Yapılışı 8-10 yıl, kara geçmesi 30 yıl sürecek bir yatırımı göze almak için ölümsüz olmak gerek! Erdemir açıkçası bu kategorilere uymuyor. Yani özelleşmesinde teknik bir sakınca yok. Nitekim, dünyada bu sektördeki yatırımların çoğu özel kesimin elinde. Üstelik, Erdemir kuruluşunda bile bir KİT değildi. Hem özeldi, hem de

Yazının Devamı

Elveda meyhaneci

16 Ağustos 2005

Unutmayalım; sıcak parayı çok şey çeker, çok şey de ürkütür. Gelmesi kolay olduğu gibi, gitmesi de kolaydır. Gelince sevindirir, hatta abartılı bir mutluluk hissettirir. Çıkarken ise büyük sıkıntı verir. Geçtiğimiz haftanın son günlerinde borsada hızlı bir düşüş yaşandı. Tek alıcılı piyasa dövizdi. Dolar kuru 3.18'den 3.60 YTL'ye hareket etti. Üstelik, dolar euro'ya karşı hızla değer kaybederken (parite 1.19'dan 1.24'e yükseldi) bu oluştu. Kısacası, TL euro'ya karşı yüzde 7 civarında değer kaybetti. Bu da azımsanmaması gereken bir kur düzeltmesi. Sıcak paranın gelmesi için önce güven, sonra da ülkenin ekonomik bakımdan istikrarlı, ya da en azından krizlerden uzak olması gerekiyor. Siyasal risk varsa da sıcak para ürküyor. Mesela hükümetin erken seçime gidiyor olması, yahut güç kaybetmesi, ya da muhalefetle gergin bir ortama girilmesi sıcak parayı ürkütebiliyor. Keza hükümetin ekonomik politikalardaki iradesinin zayıflaması. Mesela mali disiplinde, ya da para politikasında ortaya çıkacak herhangi bir gevşeme sıcak parayı kaçırıyor. Sonra yatırımcı tatlı kâr bir potansiyeli arıyor, haklı olarak. Ya borsanın ucuz, ya da faizlerin yüksek olmasını istiyor. Hele hele kur da makul bir

Yazının Devamı

MB'nin finansal istikrar raporu

12 Ağustos 2005

Malum, finansal istikrarın olduğu ülkelerde mali sistem büyümeyi kolaylıkla finanse edebiliyor. Ampirik çalışmalar da gösteriyor ki, kredi-milli gelir oranı yüzde 18 olan bir ülke yüzde 12 olan ülkeye göre sürekli yüzde 1 daha hızlı büyüyor. Yani sürdürülebilir büyüme için finansal istikrar şart.Finansal istikrarsızlığın başlıca nedeni enflasyon. Dolayısıyla enflasyonla mücadele eden bir MB bu konuda en önemli adımı atmış oluyor. Finansal istikrara sahip ülkeler krizlerle karşılaşmıyor. Yahut, karşılaşsalar bile, çok az hasarla atlatıyor. Öte yandan, finansal disiplinin olması ve risk yönetimi uygulanması da, mali krizlerden kaçınmaya yarıyor.Bu anlamda BDDK'nın mayısta ele aldığı BASEL II büyük önem taşıyor. Çünkü BASEL I küresel finansal sisteme karşı uluslararası standartlar getirirken, BASEL II her alandaki risk yönetimine ağırlık veriyor. Kaldı ki, BASEL II AB'de 2007 itibariyle uygulanmaya başlayacak. Kısacası, Türkiye ciddi bir yol haritasıyla karşı karşıya bulunuyor.2001 yılındaki MB Yasası değişiklikleri finansal istikrarın sağlanmasında MB'ye geniş yetkiler tanımıştı. Bunun yanı sıra bu kesimde şeffaflığın ve bilgi akışının büyük önemi var. Yine, bu kesimin gücünü ve

Yazının Devamı

Cari işlemlere dikkat!!!

11 Ağustos 2005

Veriler cari açığın ilk 6 altı ayda geçen yıla göre yüzde 38 arttığını gösteriyor. Yani geçen yıl 15.5 milyar dolar olan cari işlemler açığı, bu trend sürerse, yıl sonunda 20 milyar doları aşabilir. Birincisi, ihracat artışı ithalat artışının altında seyrediyor. İthalattaki artış geçen yılın altında (yüzde 23) olsa da, ihracat artışından (yüzde 18) daha yüksek. İhracat artışı temmuz ayı için açıklanan TİM rakamlarında yüzde 1'di. DİE'nin haziran verisi ise yüzde 10'u bulmuyordu. Kısacası, artık ciddi bir ihracat sorunu ile karşı karşıyayız. Büyüme ne denli düşerse düşsün, ithalattaki artış dış dengeyi bozuyor. Çünkü bu artıştan petrol fiyatı ve onun dolaylı etkileri arındırılırsa ithalatın durağanlaştığı ortaya çıkıyor. Bu da asıl durağanlaşmanın dış ticaretin tümünde olduğunu gösteriyor. Turizm gibi hizmet gelirlerinde yüzde 18'lik bir artış var. Fakat aynı bölümdeki hizmet giderlerini dikkate aldığımızda, net açığın büyüdüğü görülüyor. Çünkü giderlerdeki artış yüzde 22. Yani; mal ve hizmet dengesindeki açık yüzde 47 bozulmuş. Bu açığın neredeyse tamamı sıcak para ile (portföy hesabındaki yüzde 423'lük ve Hazine'nin yurtdışında yaptığı borçlanmadaki yüzde 92'lik artışlar) ve net

Yazının Devamı

Adalar'dan bir yar gelir ellere

10 Ağustos 2005

Malum Adalar uzun yıllardır, gayrımüslim Türk yurttaşların yoğun olduğu bir tatil beldesi halinde. Ecnebilerin Prenses Adaları dediği bu ada takımının Heybeli ikinci büyüklükte olanıdır, Deniz Harp Okulu ile bilinir. Yassıada ise 27 Mayıstan sonra Demokrat Partililerin hapsedildiği ve yargılandığı yer olarak bilinir. Sedef adası, Burgaz da diğer bilinen adalardır. En büyükleri ise Büyükada'dır. Küçüklüğümden beri Büyükada'ya giderim. Yani neredeyse yarım asırdır bildiğim bir yerdir. 60'larda kalırdık. Şimdi ise hemen her yıl bir kez ziyaret ediyorum. Bu kez Ada'ya bir başka gözle bakmaya çalıştım. Yarım asırda ne değiştiğini görmeye çalıştım. Anladığım kadarıyla ne çok şey değişmiş, ne de hiç bir şey. Büyükada'nın mimarisinde sorun yok. Biblo gibi villalar adanın güzel havasını koruyor. Ormanın bakımına da dikkat ediliyor. Zaten yıllardır yangın olmuyor. Koylar da oldukça Marmara'nın genel temizlenme sürecine bağlı olarak giderek temizlenmiş. Öteden beri Adalar'a kara mekanize kara taşıtları giremez. Tek taşıt fayton. Fayton hem taşıt, yani eve gitmek ya da iskeleye inmek için tek araç, hem de gezinti aracı olarak kullanılıyor. Bu da tamamıyla Erzincan ve Malatyalıların elinde.

Yazının Devamı

Döviz rezervi fazla mı, eksik mi?

9 Ağustos 2005

Öncelikle bazı gerçeklere işaret edelim. Birincisi, MB'nin döviz rezervlerinin artmasının temel nedeni elbette piyasadan döviz alması. Ama bunun yanı sıra ülkeye sıcak paranın yüklü biçimde girmesi, yani sistemde döviz arzının fazla olması da etkili oluyor. MB'nin piyasadan iki yolla döviz aldığını biliyoruz. Biri, sürekli ihaleler yoluyla alınan döviz. İkincisi de bir anda yapılan yüklü döviz müdahaleleri. İlk yolla yapılan müdahaleler, belli bir miktarda ters para ikamesi sürmesine karşın yapılan önlem. İkincisi ise, aniden sıcak para girişi sezildiğinde, ya da döviz arzının yoğunlaştığı dönemlerde kurun çökmemesi için yapılan bir işlem. Yıl başında 36 milyar dolar olan döviz rezervleri geçen hafta 43 milyar dolara dayandı. Yani yüzde 20 kadar arttı. Bu önemli bir artış. Çünkü bu trend aynı biçimde devam ederse yıl sonunda rezervler 50 milyar doları bulacak demektir. Geçen hafta Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin rekor düzeylere ulaşması ekonomi dünyasının belki de en önemli haberiydi. Bazı meslektaşlarımız, mesela Vatan gazetesi yazarı Salih Neftçi, bunun ciddi bir alternatif maliyeti olduğunu, Milliyet yazarlarından Faik Öztrak ise kısa vadeli borçlar ile yurtdışından

Yazının Devamı

Tatilden dönünce

2 Ağustos 2005

Ardından ABD'nin en hızlı gelişen eyaletlerinden birine gittik: Atlanta. Gerçi yakın eyaletleri de ziyaret ettik, ama Atlanta en çok zaman geçirdiğimiz yer oldu. Daha yirmi yıl önce 800 bin olan Atlanta'nın nüfusu bugün 4.5 milyona dayanmış. Yani inanılmaz bir hızla gelişiyor. Bazı büyük kuruluşlar merkezlerini Atlanta'ya taşımışlar. Çünkü özellikle Latin Amerikalı göçmenlerin yoğun olması nedeniyle işçilik göreli olarak ucuz. Ancak Bodrum gibi ülkemizde hızlı gelişen merkezlerin aksine Atlanta'da müthiş bir planlama gözleniyor. Arsalar, projeler tamamlanıyor, sonra yapılaşma gelişiyor. ABD'ye her gidişimde televizyon programlarına bakar, ne denli onlara benzediğimizi görürüm. Eğitici programların neredeyse yok olduğu, hal böyle olunca kamuoyunun çeşitli konularda mantıklı bir görüşü ya da yargısı da oluşmuyor. ABD'de halkın çoğunluğu Dışişleri Bakanı'nın, ya da Bush dışındaki çoğu yöneticinin isminden bihaber. Daha olumsuzu; Irak'ta savaşta olduklarını, hatta kiminle savaştıklarını bile bilmeyen insan sayısı azımsanmayacak kadar bol. Bu arada Amerikan ekonomisine gelince. Mali piyasalarda son zamanlarda iki gelişme izleniyor. Birincisi, ABD Hazinesi'nin 10 yıllık tahvilleri

Yazının Devamı

Yabancı sermayeye sınır gelmeli mi?

19 Temmuz 2005

Gelelim yabancı sermayeperestliğe. Ülkemize yabancı sermaye şu veya bu nedenle pek uğramamış sayılır. Bu pek doğru olmasa da, bazı ülkelerle karşılaştırılarak Türkiye'nin çok az yabancı sermaye çektiği söylenir. Elbette ciddi bir gerçek payı da vardır bu tezde. Üstelik yabancı sermaye ithalattan üstündür çünkü iç girdilerin kullanımını ve istihdam sağlar. Yabancı sermayenin aynı zamanda teknoloji, know-how ve rekabet getirdiği tezleri de vardır. Kurum kültürü ve ticaret düzeni bakımından da ekonomiye çok önemli katkıları olur. Ancak körü körüne de yabancı sermaye savunulmaz. Yabancı sermaye bu avantajların hiçbirini sağlamıyor, sadece mevcut bir tesisi ucuza alıp, daha sonra bol miktarda kârı yurtdışına transfer ediyorsa, burada yarar etmeni az demektir. Sıklıkla verilen örneklerden, daha doğrusu karşılaştırmalardan biri Çin'dir. Çin gerçekten olağanüstü yabancı sermaye çekiyor. Ancak unutmayalım Çin dünyanın en büyük nüfusuna sahip, istikrarlı ve dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda. Türkiye bu anlamda devede kulak kalır. Zaten devede kulak kadar da sermaye çekiyor. Üstelik Çin'e giden yabancı sermaye "Aç bakalım şu tepsiyi, satılacak ne var?" demiyor. Yeni kuruluşları

Yazının Devamı