Ya petrol 80 dolar olursa!

30 Haziran 2005

Finansçılar yükseliş trendlerinde düzeltme (correction) denilen olguyu bilir. Herhangi bir spekülatif hareketten sonra kârı yeterli bulanlar bunu gerçekleştirmek için satış yapar. Bu da fiyatlarda belli bir düşüş getirir. Zaman zaman petrol fiyatlarındaki düşüşün bir nedeninin bu olduğu malum. Yani artışın ardında spekülatif güdüler de var. Bu arada OPEC ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ve Kuveyt petrol üretimlerini artırıyor. Ancak bunların hiçbiri artışı engelleyemiyor.Peki neden? Temel nedeni, dünyadaki yüksek büyüme trendi. Geçen yıl dünya ekonomisinin yüzde 5 büyümesi son otuz yılın rekoruydu. Otuz yıl önce yine böylesi bir rekor karşısında petrol fiyatları patlayınca, dünya birdenbire durgunluğa girivermişti. Bu yıl yüzde 4 büyüme bekleniyor. Yani tırmanış engellenemeyebilir. Ancak asıl büyümeyi sağlayan ne ABD, ne de Avrupa. Bunun arkasında Çin ve bir ölçüde Hindistan var. Asya ülkelerinin hızlı büyümeleri artan petrol talebinin neredeyse yarısını oluşturuyor.Ortadoğu'daki kargaşa ve siyasal belirsizlikler de fiyatları etkiliyor. Özellikle Irak'taki gelişmeler. Üstelik bir de petrol stoklarındaki azalış ve dağıtım kanallarındaki tıkanıklıklar var.Petrol fiyatları

Yazının Devamı

Asıl çapa AB'dir

29 Haziran 2005

Program temel olarak ciddi bir mali disiplin ve dalgalı kur sistemine dayanıyor. Yani bilinen ortodoks bir istikrar programı uygulanıyor. Bu programı öneren de, tasarlayan da, denetleyen de IMF. Ancak programın başarılı gitmesini IMF'ye bağlamak yanlış olur. Birincisi, dünyadaki ekonomik konjonktürün gelişmekte olan ülkelerin çok lehine olduğu bir ortamda bu program uygulandı. Uluslararası borçlanma kolay ve ucuzdu. İkincisi, medya ve iş âlemi içeride programa çok destek verdi. Harfiyen uygulanması için adeta bekçilik yaptı. Kaldı ki, siyasal iktidarlar hem bu programa önem verdi, hem de uygulamada ciddi bir irade gösterdi. Hepsinden önemlisi, Türkiye'nin yurtdışında algılanmasında çok önemli değişimler oldu. Türkiye bu programı 2001 yılında uygulamaya başladığında AB'ye tam üyelik yolu açılmıştı. Bu yol zaman içinde yüksek nüfuslu bir ülkenin yüksek bir gelire sahip olacağı varsayımıyla olumlu olarak değerlendirilmesine yaradı. Ancak son zamanlarda AB perspektifinde önemli değişiklikler olmaya başladı. Fransa'nın ardından Hollanda'da da Avrupa Anayasası'nın reddi, hızlı genişlemenin yanlış olduğu izlenimini verdi. Gerçi hâlâ Avrupa'da temel kaygı, bir türlü azaltılamayan

Yazının Devamı

İşsizlikte olumlu haber

28 Haziran 2005

Bu yıl itibariyle açıklanan aylık veriler ise bunu olanaklı hale getiriyor. Ocak ayında işsizlik oranı yüzde 11.5 ve şubat ayında da yüzde 11.7 olarak açıklanmıştı. Dün mart ayı için açıklanan yüzde 10.9'luk oran bu anlamda gayet olumlu. Yani işsizlik azalıyor görünüyor. Açıklanan mart verisini geçen yılın ilk çeyreğiyle karşılaştırırsak durum daha da sevindirici; geçen yılın ilk döneminde işsizlik yüzde 12.4'müş. Yani azalış bayağı belirgin: Yüzde 1.6 azalış olmuş. İşsiz sayısında da azalış belirgin: Şubat ayına göre azalış 156 bin olmuş. Geçen yılın aynı ayına göre azalış ise 236 bin olmuş. Kısacası, işsizlik hem oran, hem de sayı olarak azalıyor. İstihdamda, yani işe giren sayısında dikkate değer artışlar var. Mart ayında 352 bin kişi işe girmiş. Bu çok etkileyici bir gelişme. Üstelik 2004 yılının ilk çeyreğiyle karşılaştırırsak işe giren sayısının neredeyse 1.3 milyon kişi olduğu anlaşılıyor. Üstelik işgücüne katılma oranı şubattan marta 0.3, son bir yılda da yüzde 1.2 artmış. Yani daha önce kenarda durup iş aramayanlar bile bu kez iş aramalarına rağmen iş bulmuşlar. Bu veriler bize kentsel alanda ciddi boyutta bir işgücü talebi oluştuğunu gösteriyor. Kısacası, 2004 yılındaki

Yazının Devamı

Tarım sektörü sorunlu ama dilsiz

24 Haziran 2005

Birkaç gün önce ODTÜ öğretim üyelerinden tarım konusunda uzman iki değerli bilim adamının (Prof. Erol Çakmak ve Prof. Halis Akder) TÜSİAD için hazırladıkları araştırma tanıtıldı. Araştırmada dile getirilen konular gerçekten çok önemliydi.Çakmak ve Akder'in en başta belirttikleri konu tarımda kısa vadeli ve savunmacı politikaların izlenmesi. Araştırmacılar DTÖ-Tarım Anlaşması ve AB üyeliğinin bile birer fırsat yerine tehdit olarak algılandığını belirtiyor ve özellikle AB'ye üyeliğinin Türk tarımına getireceği etkiler üzerinde duruyorlar. Gerçi ne Türkiye'nin hangi tarihte üye olacağı belli, ne de AB'nin o tarihte uygulayacağı tarım politikasının biçimi. Ancak doğru stratejileri şimdiden uygulamaya koymak zorunlu.Türkiye şu anda tam üye olsa, düşen fiyatlar nedeniyle çiftçinin yoksullaşacağı malum. Bu nedenle 2007-2013 için uygulanacak olan "ortak kırsal politikalar" Türkiye için çok önemli. Öte yandan, tam üyelikle beraber Türk tarımının AB bütçesini hayli sarsacağı da kesin. Yani şartlar iki yönlü.Şu anda tarımda uygulanan "destekleme reformu" kısa vadede tarımın genel ekonominin içinden geçtiği krize ayak uydurması için yapılıyor. Bu destekler bu yıl milli gelirin yüzde 4'üne

Yazının Devamı

İyi haber gözden kaçtı... Borçlar azalıyor

23 Haziran 2005

2004 sonunda toplam borçlar 235.8 milyar dolar ediyordu. Şimdi ise 237.9 milyar dolar. Yani artış yüzde 0.8. Bundan doların enflasyonu çıkarılırsa, reel dolar bazında da borç azalmış demek.2001 yılı başından bu yana borçlar sürekli milli gelir içinde pay olarak düşüyor. Bu düşüşlerin ardında çeşitli etmenler oluyor. Bunlardan biri elde edilen yüksek büyüme. Pay büyüyünce oran da küçülmüş oluyor. İkincisi, borcun önemli bir kısmının döviz, ya da dövize endeksli olması nedeniyle kur düşünce borcun bir kısmı TL bazında küçülüyor. Ve tabii nihayet belli bir mali disiplin sürdürülüyor ve faiz dışı fazla yaratılıyor. Yani borç ödeniyor.Bütün bunlar doğru ama, TL bazında reel olarak borçların düştüğü pek olmamıştı. Üstelik 2004 sonunda dolar kuru 1.34 YTL'ydi. Mayıs sonunda ise 1.36 YTL. Yani aksine bu kez kur da yükseldi. İşte bu gelişme hem açıklanmalı, hem de kutlanmalı, ama şımarılmamalı. Bizce bu olumlu gelişmenin ardında kuşkusuz mali disiplin var. Çünkü kurdaki yükselmeye göre bu sonuç elde edildiğine göre, tek olasılık, sıkı maliye politikası ve faiz dışı fazla yaratmaktaki başarı. Yıl sonu için (kamu hesapları bülteni tanımına göre) öngörülen faiz dışı fazla 27.3 milyar YTL'ydi.

Yazının Devamı

Ballı satış başlıyor

22 Haziran 2005

Şimdi ise konjonktür daha uygun. İlk aşamada TT'nin yüzde 55'i satılacak. Tahmini bedel de 4.5-5.0 milyar dolar olacak. Yani şirketin tamamı için alt sınır 8.2 milyar dolar oluyor. Yarışma olacağına göre bu fiyat aşılabilir. Ancak yine de bu mali kriz öncesinden düşük kalacaktır. İhale kapalı teklif usulüyle yapılıyor. Yani kimse rakibinin fiyatını bilemiyor. Almak isteyen "başkasının eline geçmesin" diye yüksek tekliflerde bulunuyor ve önemli fiyat farkları oluşabiliyor. Üstelik pazarlıkla fiyat daha da tırmanabiliyor. Satışın önkoşulları arasında şu noktalar göze çarpıyor: Lider ortağın yüzde 34 paya sahip olması, Özkaynakların 250 milyon dolardan aşağı olmaması,GSM operatörlerinin tek başlarına bu ihaleye katılamaması, Ortaklardan birinin dünyanın herhangi bir yerinde 2 milyon aboneli bir iletişim şirketini en az 3 yıl yönetmiş olması. Açıklayalım: birincisi, bu işin başlıca bir sahibinin olması isteniyor. Yüzde 34 payın nedeni bu. Üstelik belli bir deneyim aranıyor. İkincisi, özkaynakları sınırlı olan birinin bu işe girmesi istenmiyor. Üçüncüsü, GSM operatörlerinden herhangi birinin TT'yi elde ederek tekelci bir konum elde etmesi istenmiyor.17 Haziran'da ortaklık bildirim

Yazının Devamı

Borsaya berber gerek

21 Haziran 2005

Sıcak paranın böyle sınıflandırılması çok önemli. Çünkü bıyıklılar bıyıksızlardan farklı hareket ediyor. Mesela bıyıklılar ülkeye girip çıkarken çok daha yavaş hareket ediyor. Üstelik risk konusunda pek hassas değiller. Mesela riskli bir ortam tamamıyla aşılmadan alıma geçebiliyor, yahut da ufak tefek riskler karşısında hemen tepki göstermeyebiliyorlar. Oysa bıyıksızlar ancak tüm risklerin aşıldığı anlaşılınca giriş yapıyor, ya da riskin belirtileri ortaya çıkar çıkmaz çıkabiliyorlar. Tabii bu hareketler çok daha büyük miktarlarda ve çok kısa sürede yapıldığı için piyasalar derinden sarsılabiliyor. Öteden beri bıyıksız yabancıların en sevdiği piyasa borsadır. Bıyıklılar ise Hazine bonolarını sever. Gerçi bu yapı son zamanlarda değişti. Artık gecelik faizde bekleyen bıyıksız yabancılar Hazine bonolarına ballı börek dalıyorlar. Fakat bıyığın ötesinde ülke içinde borsa alım-satımlarıyla geçinmeye (ya da sürünmeye) çalışan oyuncular var. Bunlara "sakallılar" diyebiliriz. Bıyıksızlar uzun süre aldıkları hisse senetlerinin üstüne yatarken sakallılar çok hızlı alış-satış yapabiliyor. Ve işte bu sakallılar borsayı hoplatıp zıplatıyor. Yani oynaklık yaratıyor. Borsada 1997-1999 arası

Yazının Devamı

İmtiyazlı üyelik telaffuz bile edilmemeli

17 Haziran 2005

Karamsarlığın bir nedeni de AB'nin hızla büyümesi ve sindirim sorunlarının çıkması. Hele Türkiye; bırakın sindirmeyi, ağızdan bile sığması zor bu ülke, yüksek ve eğitimsiz nüfusu, kültür farklılığı ve düşük refah düzeyiyle çok sorun yaratıyor.Ancak AB'nin Türkiye'yi reddetmesi olanaksız. En azından taahhütleri var. Üstelik "büyük Avrupa" konsepti açısından Türkiye tek şans. Buna rağmen, sıralanan sıkıntılar nedeniyle bir ara formül olarak Türkiye'ye şimdi "imtiyazlı üyelik" öneriliyor. Böylesi bir üyelik, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını sağlasa da, işçilere dolaşım hakkı tanımıyor. Avrupa Para Birliği'ne girilemiyor ve hiçbir AB kurumunda temsil hakkı elde edilemiyor. Kısacası, Gümrük Birliği'ne (GB) benzer bir statü. Oysa Türkiye zaten GB'ye dahil.Aslına bakarsanız Türkiye GB'yi tam üyelik yolunda bir adım olarak gördüğü için katılmıştı. Üstelik bundan çektiği zararlar oldu ve tazmin edilmedi. İşte bu nedenle AB'ye tam üyelik yolunun tıkanması Türkiye'ye büyük haksızlık! Bazı aydınlarımız şimdi bu tür bir üyeliğin de değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Çok yanlış. İmtiyazlı üyelik ikinci sınıf muamelesi görmektir. Batılılaşma Türkiye'nin ütopyasıdır ve bu ütopya AB'ye

Yazının Devamı