Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gelelim yabancı sermayeperestliğe. Ülkemize yabancı sermaye şu veya bu nedenle pek uğramamış sayılır. Bu pek doğru olmasa da, bazı ülkelerle karşılaştırılarak Türkiye'nin çok az yabancı sermaye çektiği söylenir. Elbette ciddi bir gerçek payı da vardır bu tezde. Üstelik yabancı sermaye ithalattan üstündür çünkü iç girdilerin kullanımını ve istihdam sağlar. Yabancı sermayenin aynı zamanda teknoloji, know-how ve rekabet getirdiği tezleri de vardır. Kurum kültürü ve ticaret düzeni bakımından da ekonomiye çok önemli katkıları olur. Ancak körü körüne de yabancı sermaye savunulmaz. Yabancı sermaye bu avantajların hiçbirini sağlamıyor, sadece mevcut bir tesisi ucuza alıp, daha sonra bol miktarda kârı yurtdışına transfer ediyorsa, burada yarar etmeni az demektir. Sıklıkla verilen örneklerden, daha doğrusu karşılaştırmalardan biri Çin'dir. Çin gerçekten olağanüstü yabancı sermaye çekiyor. Ancak unutmayalım Çin dünyanın en büyük nüfusuna sahip, istikrarlı ve dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda. Türkiye bu anlamda devede kulak kalır. Zaten devede kulak kadar da sermaye çekiyor. Üstelik Çin'e giden yabancı sermaye "Aç bakalım şu tepsiyi, satılacak ne var?" demiyor. Yeni kuruluşları oluşturuyor. Bu eleştiri karşısında bazı yabancı sermayeperestler, "İlk önce var olanları alınır, daha sonra da yenileri kurulur" diyor. Bu bir bakıma doğru. Çünkü ülkemizde var olan yabancı sermaye içeride kimi zaman pazar payını büyütecek biçimde yatırımlar yapmışlardır.Yabancı sermaye konusunda stratejik önem tartışmasını kabul etmek pek mümkün değildir. Anayasa'da millileştirme yetkisi oldukça, bu beyhude bir eleştiridir. İstenildiği an el konulabilir. Kaldı ki, altın hisse denilen tek bir hisseyle o kuruluşu kontrol altında tutmak da mümkündür. Asıl kaygı veren, ekonomide bu denli büyük yabancı sermaye payı olunca cari dengenin ne hale geleceğidir. Çünkü haliyle kâr transferleri ödemeler dengesinde ciddi bir gedik yaratacaktır. Bazı Latin Amerika ülkelerinin (özellikle Brezilya'nın) sadece bu nedenle cari işlemler açığı verdiğini biliyoruz. İkincisi de global firmaların diğer global firmalarla iş yaptığını, yerli olanların ise mağdur olup zamanla pazar payını yitirdiğini biliyoruz. Tabii buna haklı olarak, daha verimli ve rekabetçi olsunlar onlar da çabalasınlar denebilir. Ancak bunun çok gerçekçi olmadığını iş dünyasında olanlar bilir. Kimi eleştirilerin haklılığına rağmen, yabancı sermayeye yasal bir sınır koymanın doğru olmayacağı kanısındayız. Bu bizi özellikle AB içinde sıkıntıya sokar. Ancak çeşitli toplumsal duyarlılıkları ve ekonomideki rekabet yapısını düşünerek özelleştirme stratejisini götürmeye de özen gösterilmeli. Örneğin Rolls Royce ve Jaguar satılırken İngiltere'de az fırtına kopmamıştı. Yarından itibaren temmuz sonuna dek yıllık iznimi yapacağımdan yazılarıma ara veriyorum. hgunes@milliyet.com.tr Ülkemizde yabancı sermaye konusunda iki etmenden ötürü alerji vardır. Biri ulusal bağımsızlık savaşı sürecinden gelen bir milliyetçilik duygusu, diğeri de solculuktan gelen antiemperyalist fikirler. Her ikisi de elbette 30 yıl öncesine göre çok daha gerilerde kalmış görünüyor. Bugün her şeye rağmen yabancı sermaye alerjisi çok daha zayıf. Ama yine de yok değil.