Ne çok severim bir bilseniz!
Çocukluğumda havaların ısınıp yazın gelmesini sırf dondurma yiyebilmek için dört gözle beklerdim.
Çünkü o dönem, şimdiki gibi yaz-kış dondurma satılmazdı.
Şimdi yıl 365 gün; canın çekti mi, git dondurmanı ye vaziyetindeyiz.
Dondurma, sıcak havalardan bunalan insanların en çok tükettiği ürünlerin başındadır.
Ne var ki hazır dondurmalar insan sağlığını tehdit ediyor.
Sıcak bir İzmir akşamında, İtalyan Ceo Montevecchi‘den dinlediklerim, beni çok keyiflendirdi.
Ekonomiyle aram çok iyi değildir.
Açıkçası pek anlamam.
Ne var ki, Ege’nin ilk çimento fabrikası olan, 2001 krizinde Akgerman Ailesi‘nden İtalyan devi Cementir Holding‘in çoğunluk hissesini satın aldığı Çimentaş’ın, uzunca bir sessizlikten sonra geldiği noktayı, yaptığı ve yapacağı atılımları duyunca heyecanlandım.
Çimentaş Group düne kadar İzmir’de kendi yağıyla kavrulan bölgesel bir oyuncuydu.
Bugün ise yapılan 200 milyon Euro’lık yatırımla, İzmir merkezli ulusal ve uluslararası düzeyde bir oyuncu haline getirildi.
Mustafa Güçlü, Selahattin Mersin, Taner Aykaç, Oğuz Can, Bay Montevecchi’nin A Takımı.
Pervin Şenel Genç: 425 gündür tutuklu.
Hüseyin Kırmızı: 211 gündür tutuklu.
Tülay Azeri: 211 gündür tutuklu.
Selçuk Savcı: 425 gündür tutuklu.
Ali Sabuktay: 230 gündür tutuklu.
Hilmi Özen: 425 gündür tutuklu.
Mehmet Sayar: 425 gündür tutuklu.
İlk günkü gibi düşünüyorum. Şöyle yazmıştım: Aziz Kocaoğlu ile tutuklu-tutuksuz bürokratlar hakkında yürütülen “İzmir Çetesi” davasıyla ilgili iddianame, baştan sona, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. maddesinin (b) fıkrasına aykırıdır...
Çünkü;
İzmir Büyükşehir Belediyesi davasında, doğrudan ve dolaylı olarak; haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar yoktur.
Ve bu tür olaylarda cebir ve şiddet olmazsa, soruşturmanın özel yetkili savcı ve mahkemeler tarafından yürütülmesi kesinlikle yasaya aykırıdır.
Nedeni de şu:
Özel Yetkili Mahkemeler; mafya usulü silahlı baskı ile ihale yönetmek veya uyuşturucu ticareti yapmak gibi çetelerin işlediği organize suçlara bakarlar.
Yaz geldi.
Okullar kapandı.
Milyonlarca çocuğumuz bu yaz neredeler?
Anadolu’da hemen hemen her köyde ve şehirlerde Kuran Kursları açıldı.
Çocuklar, ailelerle teke tek yapılan görüşmeler, duvarlara yapıştırılan afişler, yerel radyoda yapılan anonslarla bu kurslara yönlendiriliyorlar.
Söylem basit.
Hem güzel vakit geçirsinler, hem dinlerini öğrensinler, hem de yeni sosyal çevre edinsinler...
24 Ocak kararları sonrası hep aynı şey söylendi: “Devlet küçülmeli...” O yıllarda 20’li yaşların sonuna gelmiş bizler de, “devrimcilik-komünistlik yapmayın” damgasını yemeyi göze alarak bu slogana şiddetle karşı çıktık.
Devlet, küçülmemeliydi.
Et, süt, ayakkabı, kumaş üretmeliydi.
Kömür ve maden ocaklarını çalıştırmalıydı.
Elektrik santralları kurmalıydı.
Demir-çelik üretmeliydi.
İşin suyunu çıkarmamayı bir öğrenebilsek.
Ya da en azından bir denesek...
Ne bu görüntüler yaşanacak ne de insanlar mağdur olacak. Ama beceremiyoruz işte...
* * *
Hiç kimsenin birbirine saygısı kalmadı.
Kural tanımazlık...
Ses çıkartılmayınca, tepemize edecek kadar şımarmak, küstahlaşmak...
Alsancak’a yapılacak olan iki AVM, haftalardır kentin gündeminde.
Kimi, “yapılsın, yıkılsın...”
Kimi, “yapılmasın, yıkılmasın...” diyor.
Bir de arada kalanlar var;
“Yapılsın ama şöyle olsun...”
“Yıkılsın ama yerine yenisi yapılsın...”