CHP İzmir, belki de tarihinde ilk kez, partinin üst yönetimi ve genel merkez karar organının dışında bırakıldı.
Bu, resmen bir cezadır.
Yumuşatırsanız;
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ilk uyarıdır.
Muhatabı da; İzmir İl Başkanı Ali Engin’dir...
Tabii anlayabilirse...
Anlamamakla ısrarcı olur; İzmir İl Örgütü’nü tam ortasından ikiye bölme, kendinden olanları “şah”, olmayanları “şahmaran” olarak görmeye devam ederse, ayrışmayı-bölünmeyi durduramazsa, arkası gelecektir...
Fıtık ettiler;
Ben de gittim ameliyat oldum. Ucuz kurtuldum, ucuz...
Beni bu hale kim getirdi; kim mi fıtık etti?
Hangi birini yazayım birader; yaz yaz, anlat anlat bitmez...
Baş aktör, benim çok sevgili, dünyanın en güzel ikinci kadını Meltem Hanım.
Söylene söylene, “sen adam olmazsın” diye kafama vura vura, kasığımı patlattı.
Kurultay bitti, şimdi sıra geldi CHP’nin en üst yönetim organı MYK seçimlerine...
Bu kez ortaya “sandık” falan konulmayacak.
İzmir-İstanbul-Ankara İl başkanlarının, CHP Genel Başkanı’nın bilgisi dışında hazırladığı, ardından Kocaeli’nin de katılımıyla, Hurşit Güneş ve Alaattin Yüksel’in denetimde ortaya çıkarılan “sarı liste” gibi, Kılıçdaroğlu’nun “anahtar listesi”nden silinen bazı isimlerle hazırlanan “çakma” listeler de olmayacak.
CHP lideri, “Ben bu arkadaşlarla çalışmak istiyorum” diye tek liste ortaya koyacak; “oylarınız beyler” diyecek...
Hepsi bu kadar...
Sarı liste, çakma liste derken; Parti Meclisi’ne İzmir’den 7 kişi girdi.
Bir litre sütle, bir kilo yem alamıyorum...
Üretici şikayet eder, kıyamet kopartır, biz de aval aval dinlerdik.
Ama o dündü...
Bugün aynı üretici; “Ah nerede o günler. Keşke bir litre sütle, bir kilo yem alabilsem” diye dua eder hale geldi.
Çünkü;
Üretici artık sattığı bir litre sütle, ancak bir kilo ot; hani o bildiğimiz ot var ya, onu alabilir hale geldi.
* * *
Kızgın mıydı?
Değilmiş...
Öfkeli, sinirli, şekeri-tansiyonu tavan mı yapmış?
Öyle bir halde de değilmiş...
O zaman bu işin üzerinde biraz durmak gerekiyor.
Çünkü;
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, sekiz yıl boyunca; “kan kusup kızılcık şerbeti içtim” deme durumundaydı.
Bugün Alaçatı Port diye bir proje varsa; bu Remzi Özen’in eseridir.
Başka bir deyimle, Alaçatı eski Belediye Başkanı Remzi Özen, Alaçatı Port Projesi’nin “babası”dır.
Projeyi önce hayal eden, ardından Fransız ve ABD’li rüzgar ve deniz bilimcilerine inceleten, 1970 ila 1990 yılları arasında geçen 20 yıl boyunca hazırlık çalışmaları yaptıran, 1994 yerel seçimlerinde de “Dünya Kenti Alaçatı” sloganıyla projeye start veren yine Remzi Özen’dir.
Kısacası; her bir villanın 800 ila 1 milyon dolara satıldığı Alataçı Port, Alaçatı’ya Remzi Özen’in bıraktığı önemli bir mirastır...
Bugün küskün...
Neredeyse 8-9 yıldır, Alaçatı Port ve çevresine adımını dahi atmamış.
Ben Can Çelebioğlu’nun yerinde olsam...
Değilim ama, olsam diyorum...
Ne bu kadar uğraşır;
Ne boşu boşuna sinirlerimi bozar;
Ne haklıyken, kamuoyunda haksız duruma düşer
Ne de gazete ve televizyonlara “yazlık malzeme” olurum...
Şüphesiz bu bir tercih meselesi...
Alaçatı Port, yanıbaşında bulunan dünyanın bir numaralı sörf merkezinin rüzgarını keser, “tık nefes”, yapar mı, yapmaz mı; sörf kullanmayı beceremediğim için bilemiyorum.
Ama Dünya Sörf Şampiyonaları’nın düzenlediği Alaçatı’da, bu işin sporcu ve teknik uzmanları, “Bu proje Alaçatı’yı yok eder” diyorlarsa, bir bildikleri var, derim.
Böyleyse, Alaçatı için gerçekten üzgünüm.
Arkasından Fatiha okumaktan başka yapacak bir şeyimiz kalmıyor demektir.
Neyse; Alaçatı yok olur, olmaz tartışmalarını yazarımız Erdal İzgi’ye bırakıyorum.
Onun uzmanlık alanına giriyor.
Dönüyorum; belde belediyesinin de yüzde 5 ortağı olduğu trilyonluk Alaçatı Port Projesi‘ne.