Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

Yaz geldi.
Okullar kapandı.
Milyonlarca çocuğumuz bu yaz neredeler?
Anadolu’da hemen hemen her köyde ve şehirlerde Kuran Kursları açıldı.
Çocuklar, ailelerle teke tek yapılan görüşmeler, duvarlara yapıştırılan afişler, yerel radyoda yapılan anonslarla bu kurslara yönlendiriliyorlar.

ÇOCUKLARIMIZ...

Söylem basit.
Hem güzel vakit geçirsinler, hem dinlerini öğrensinler, hem de yeni sosyal çevre edinsinler...
Konu açılınca hemen soruyorlar;
Kuran kurslarına niye karşısın?
Çocukların sağlıklı bir ortamda, yeni bir sosyal çevre edinerek, doğru dini bilgiler edinmelerine karşı değilim.
Ben sadece; “Bu kursların programları standart mı, ehil hocalar ders veriyor mu, yoksa çocuklar hurafelerle dogmatik bir düşünceye mi yönlendiriliyor?” diye endişeleniyorum.

Çocuklar için yalnız Kuran kursları yok tabi.
Özellikle büyük şehirlerimizde, tatil yörelerinde, yüzmeden fotoğrafcılığa, futboldan, tiyatro drama derslerine, güzel konuşmadan çikolata yapım kurslarına kadar bin türlü kurs var.
Çocuklarımızı bu kurslardan birine göndermek onların yeni sosyal çevre edinmelerini ve kendilerini geliştirmelerini sağlayacaktır. Kendi adıma bugün çocuk olsaydım yemek yapma kurslarına giderdim.
Dünyanın en güzel ikinci kadını, Meltem’e;
İkide bir “Yumurta kırmayı bile beceremiyorsun” dedirtmem, alâ omlet yapmayı öğrenir...
Pazar sabahları, aç kedinin ciğer beklediği gibi, “sahanda sucuklu yumurta yapmaları” için kuyruk sallayıp peşinden koşmam... Takar önlüğü, ocağın başına geçip, mis gibi tereyağlı sucuklu yumurtamı, sahanda nar gibi kızartır, miğdeye indirirdim.

Haberin Devamı

Benim çocuklarım...

Tam Başbakan’ımızın aradığı bir aile reisiyim.
Tayyip Bey duysa sanırım “benimle gurur duyar”, iftihar ederdi.
O’nun otuzküsür yıl sonra Başbakan olacağını ve bir gün de çıkıp, “boş oturmayın, çalışın, üç çocuk yapın” diyeceğini tahmin etmiş bir “baba” olarak, Allah bağışlarsa; ikisi oğlan, biri kız üç çocuk yetiştirdim.
Hepsinin doğdukları günü bugünkü gibi hatırlıyorum.
Ama nasıl büyüdüklerini bilemiyorum.
Bir de baktım ki büyüyüvermişler. İnsan şaşırıp kalıyor.
Haliyle soruyor kendine;
Kundağa sarılmış minicik bebek nasıl da bu kadar çabuk büyüdü?
Demek istiyorum ki, çocuklarımız bu kadar çabuk nasıl büyüdü diye şaşıracağımıza, çocuklar büyürken onlarla daha fazla zaman geçirip, daha çok ilgilenirsek, işte o zaman onların nasıl büyüdüğünü de hemen hatırlarız.
Hani derler ya “Bir daha dünyaya gelirsem...” çocuklarıma daha fazla zaman ayıracağıma şimdiden söz veriyorum, diye...
Söz vallahi de billahi de söz...

Haberin Devamı

Benim çocukluğum...

Çocukluğumdan aklımda kalan en belirgin anı; şimdi yerinde yeller esen, dev apartmanların dikildiği Karataş’taki açıkhava Deniz Sineması’nda Sunalko ve Cincibir gazozu sattığım...
Gişede dünyanın sanki en önemli işini yapıyormuş havasında bilet kestiğim günlerdir.
İnanmayacaksınız ama bu gişecilik yüzünden, Karataş, Asansör, Yalı, Halilrifat, 181 sokağın en “hit” delikanlısıydım.
Kızların gözbebeği yani.
Ne yalan söylüyeyim; çok kız tavladım.
Her film değişikliğinde bana “pas” veren, İngiliz Bahçesi’nde buluşup, elini tutup ağaç altında oturmayı kabil eden güzellere, “en iyi yeri” ayırırdım.
Bu da yaşıtlarım arasında benim ayrıcalığımdı.
Film arasında çekirdek de sattım.
Herkes çitletip kabuğunu yere attığı için, filmden sonra gece yarısı, gözümden uyku akarak yerleri süpürür ve çekirdek kabuğunu yerlere atanlara bildiğim bütün sevgi sözcüklerini(!) sıralardım.
Güzel günlerdi.

Haberin Devamı

Çocuklardan korkmayan “taş” olsun

- Öğretmen Ali’ye çalmak fiilinin gelecek zamanı nedir diye sordu.
Ali cevap verdi: “Hapse girmektir öğretmenim.”

- Küçük Kayseriliye öğretmeni altı kere altı kaç diye sordu.
Otuz dokuz diye cevap verdi çocuk.
Otur sıfır!..
Arkadaşı “Neden otuz dokuz dedin” diye sordu.
Küçük Kayserili, “pazarlık edecektim, öğretmen anlamadı” dedi.

- Öğretmen bir gün kaç saattir diye sordu.
Çocuk yirmi beş dedi.
Öğretmen kızgınlıkla olur mu dedi.
Çocuk cevap verdi; geçen hafta günler bir saat uzadı dediniz ya.

- Okula yeni gelen öğretmen ilk derste “kendini geri zekâlı hisseden varsa ayağa kalksın” dedi. Sınıfta çıt yok.
Öğretmen tam, “demek...“ diye söze başlayacakken çocuklardan biri ayağa kalktı.
Öğretmen sordu:
“Sen kendini geri zekâlı mı hissediyorsun?”
Çocuk “hayır” dedi.
“Ama sizin tek başınıza ayakta kalmanıza gönlüm razı olmadı.”

ÇOCUKLARIMIZ...

Ela’nın sihirli eteği

Çocuklarla başladık, çocuklarla devam edelim.
Adı Nisan Kaynar...
Yedi yaşındaki Nisan çok ama çok yetenekli.
Aynı zamanda çok sevgili ve can dostum ünlü bir hukukçu ağabeyimin de torunu.
Aşağıda, Nisan tarafından yazılmış bir öyküyü, satırına, noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlıyorum.
Okumanızı öneririm.
Çünkü bu küçük kızımız devam ederse, geleceğin çok ünlü bir roman yazarı olacaktır.

Bir varmış bir yokmuş...
Annesi Ela’ya şirin mi şirin bir etek almış. Ela her gün eteği giyip dans ediyormuş. Gittiği her yerde onu giyiyormuş,
Sonunda gerçekten de eteğinin dışında hiç bir giysisini giymez olmuş.
Bir gün yine eteğini giydiğinde gözleri neredeyse kör eden bir ışık saçılmış etrafa. Birden uçmaya başlamış. Işık sönmüş, Ela yere inmiş ve etek konuşmuş:
“Merhaba. Benim adım Sihirli Etek. Bu arada seni uçuran bendim. Şimdi söyle bakalım, adın ne?”
Ela korkudan sadece, “Ama... Ama sen konuştun!” diyebilmiş.
Etek, “Adı üstünde sihirli bir eteğim ben. Korkmana hiç gerek yok” demiş.
Ela korkusunu yenince, “Benim adım Ela. Tanıştığımıza memnun oldum” demiş.
Etek “Bende memnun oldum” diye cevap vermiş.
Ela, “Ama sakın annem ve babama gözükme” demiş.
Etek “Neden?” diye sormuş.
Ela, “Çünkü seni fark ederlerse deliye dönerler ve seni dışarıya atarlar” diye cevaplamış.
Annesi ve babası işe gittikten sonra gizlice parka gitmişler.
Orada epeyce oynadıktan ve havalarda uçtuktan sonra dönmüşler.
Ela’nın annesi ve babası geldiklerinde, Ela hemen Sihirli Etek’i saklamış.
Ertesi gün tatil olduğundan annesi ile babası işe gitmeyeceklermiş.
Ela sessizce eteğe “Ben sana çıkabilirsin diyene kadar saklandığın yerde kal. Eğer çıkarsan neler olabileceğini zaten sen biliyorsun” demiş.
Saatler birbirini kovalamış. Ertesi gün annesi ile babası yine işe gitmişler. Ela ile Sihirli Etek de yeniden parka gitmişler.
Akşam üzeri eve uçarak dönerlerken Ela’nın annesi ve babası Ela’yı görmüşler.
Ela “Her şeyi açıklayabilirim. Lütfen kızmayın. Sadece sihirli bir etek. Korkmanıza gerek yok. Sakın bana deliye döndüğünüzü söylemeyin” demiş korkuyla.
Annesi gülmüş ve sormuş “Neden deliye dönelim ki? O eteği sana sürpriz olsun diye sihir tozu ile biz kapladık”
Ela’nın aklına çok güzel bir fikir gelmiş ve “Sihirli Etek’in ailemize katılmasını kutlayalım mı?” diye sormuş.
Herkes hep bir ağızdan “Evet!” diye bağırmış.
Güzel bir partiyle eteğin aileye katılmasını kutlamışlar.
O gün çok eğlenmişler.
Nisan KAYNAR / 24 Haziran 2012