CİDDİ söylüyorum, Buca yazmamaya karar vermiştim.
Çünkü, ben dahil herkesi baydı...
“Ne halleri varsa görsünler” diye geçiştirecektim.
Olmadı...
Belediye Meclisi toplandı, yine kriz patlak verdi.
Bu kez de Buca Meclisi’ni AKP Grubu terk etti.
Bu kez de diyorum; çünkü önce bir grup CHP’li meclisi terk etmişti.
İZMİR için, Ege için “şok” bir karardı.
“Erol Yaraş Ege TV’den ayrılmış” diye günlerce konuşuldu.
Her kafadan bir ses çıktı, internet sitelerinde ve masalarda farklı yorumlar yapıldı.
Öyle ki, Yaraş’ın ayrılışınının ertesinde “Ege TV satıldı” bile dendi.
Erol Yaraş, yıllara dayanan arkadaşlığımız bir kenara, iyi bir gazeteci -televizyoncudur.
İzmir’de üç televizyon kanalının kurucusudur. Yıllardır bu televizyonlarda başarıyla görev yapmıştır.
Ege TV’yi de son beş yılda, mesleki deyimle “uçuran”, markasını iyice pekiştiren, yıldızını parlatan isimdir.
Milliyet Ege’de “bu köşede” buluşuyor, dertleşiyor, elimizden geldiğince haksızlıklarla mücadele ediyorduk.
Yine tam gaz devam edeceğiz, ama biraz daha farklı bir şekilde.
Bugünden itibaren Doğan Gazetecilik de iş başı yaptım. Ege’de Yayın Danışmanı olarak artık sizlerle günün 24 saati birlikte olacağım.
Benim için son derece onurlu, gururlu ve keyifli bu başlangıcın haberini, başkasından değil, benden duymanızı istedim. Yani yeniden hoş bulduk...
Haydi şimdi biraz gülümseyelim...
* * *
Hikaye 1:
İstanbul Boğazı’ndaki kutlamalar böyleydi.
ULUSAL televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde İstanbul’daki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki havaifişek ve ışık gösterilerini izledim.
Ağzım bir karış açıkta kaldı.
GAZETECİLER de insandır...
Gazetecilerin de eşleri, çocukları vardır.
Onlar da, yakınları da herkes gibi hastalanırlar...
Sizinle bugün bir gazeteci arkadaşımızın, hasta çocuğuna gerekli bir ilaç için yaşadığı, sağlıkta “utanç” verici ya da günümüzde “paran yoksa, yaşama öl” duruma getirilişimizin küçük bir örneğini paylaşmak istiyorum.
Yılların gazetecisi Mustafa Çabuk, yaşadıkları için “Sağlıkta Devlet Terörü” yakıştırması yapıyor.
İçine düştüğü çaresizliği okuduktan sonra eminim siz de aynı görüşü paylaşacaksınız.
Kim bilir her gün hastanelerde, sağlık ocaklarında bu ve bunun gibi yüzlercesi yaşanıyor.
EGE TV’DE yayın günü artık pazartesiye alınan “Haftalık” programında da seslendirdim, “CHP İzmir İl Başkanı olsam, istifa ederdim” dedim.
Aynı görüşü yine tekrarlıyorum.
CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, insan olarak çok iyi, düzgün, bilgili bir kişi olabilir.
Ama iyi insan olmak başka, iyi bir CHP İzmir İl Başkanı olmak ayrı şeyler.
29 Mart yerel seçimlerinden sonra, CHP, İzmir’de iyi yönetilmiyor. Yaşanan krizler iyi idare edilmiyor, süreçler iyi değerlendirilemiyor.
Karşıyaka -Bayraklı Belediyeleri arasındaki Kent A.Ş işçileri bunun ilk örneği oldu. Ardından Buca’da olaylar patlak verdi, parti disiplin kurulları çalıştırıldı.
Ortalık durulacağına daha çok karıştı.
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi, Üçyol-Üçkuyular metro hattında çalışacak olan vagonların alımını yaptı.
Metro bitirilebilirse(!), kentin yeraltında Çin malı vagonlar gidip-gelecek.
Yapımı yılan hikayesine dönen, Bozoğlu’nun mukavelesinin fesih edilmesinden sonra peş peşe yeni ihaleler yapan Büyükşehir Belediyesi, 32 adet vagonun ihalesini Çin’e vererek bir sorunu daha aştı ammaaaaaaaaaaaaaa...
Acaba diye kendime sormadan geçemiyorum...
Çünkü, bu ihaleye iki firma katıldı. Biri İspanyol CAF firması, diğeri de Çinli CRS idi.
İspanyollar 32 metro aracı için 95.8 milyon, Çinliler ise aynı araçlar için 32.6 milyon Euro teklif verdiler.
Büyükşehir’in de tercihi Çin malından yana oldu.
EN son ne zaman “kuru üzüm” yediniz diye sorsam; ne cevap verirsiniz?
Uzun uzun düşündükten sonra çoğunuzun; “yaş olarak tüketiyorum” diyeceğinizi biliyorum..
Olmadı efendim; olmadı...
Çünkü yaş ayrı, kuru üzüm ayrı..
Neden mi?
Yaş üzümü, en sağlıklı olarak üç, bilemediniz dört ay yiyebilirsiniz.
Oysa üzüm yılın her mevsiminde, her ayında hatta her gün bir miktar yenmesi gereken bir sağlık kaynağı, yaşamı uzatan bir meyvedir.