İstanbul Boğazı’ndaki kutlamalar böyleydi.ULUSAL televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde İstanbul’daki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki havaifişek ve ışık gösterilerini izledim.
Ağzım bir karış açıkta kaldı.
Ekran başından dakikalarca gözlerimi ayıramadım.
Ve sonra akşam Karşıyaka’da bir arkadaşımla buluştum.
O güzelim sahil bomboş, kapkaranlıktı.
İnanın bana, normal bir cumartesi gecesi o sahiller daha kalabalık daha şen, daha hareketli oluyor.
Ve Alsancak...
Ve Birinci Kordon...
Görüp göreceğimiz 29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları, buradaydı.
Fener alayı coşkuluydu.
Funda Arar’ın konseri kalabalıktı.
Havaifişek gösterileri de, ancak bir yıl öncesine göre daha iyiydi..
Hepsi bu kadar...
Üzüldüm...
Kendi kendime kızdım...
* * *
İstanbul’un Boğaz’ı varsa, İzmirimizin de Körfez’i var.
İstanbul’un Boğaz Köprüsü varsa; bizim de Kadifekalemiz var.
Körfez’in ortasına demirlersiniz bir gemiyi ya da mavnayı, beş-on, on beş-yirmi dakika havaifişeklerle gökyüzünü de, denizi de ışıl ışıl aydınlatırsınız.
Körfez’in her yerinden insanlarımız balkonlarından, pencerelerinden seyir zevkini tadarlar, eğlenirler, coşarlar...
İstanbul bunu yaptı...
Ama biz yapamadık, yine yaya kaldık!...
* * *
Neden? diye sordum...
İzmir siyaseten cumhuriyetin, cumhuriyetçilerin kalesi.
Ilımlı İslam ya da benzer kavramların yeşeremediği, filizlenemediği tek büyük şehirlerimizden biri.
Cumhuriyet Bayramı’nı, her yerden daha görkemli, daha coşkulu, daha gösterişli kutlamak, törenleri bir “şölen” havasında kutlamak gerekmez mi?
Bu İzmirliler’in hakkı değil mi?
Üstelik de içinden geçtiğimiz süreçte, dosta düşmana bunu göstermememiz iyi olmaz mı?
Ne yapalım olmadı...
Yapılamadı...
Kadifekale’den, tüm kenti sarmalayacak bir “ışık gösterisi” bile bizlere çok görüldü.
İnşallah, 2010’da ömrümüz vefa ederse(!), 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı seneye en az İstanbul kadar görkemli kutlarız...