ÇANKAYA’DA bir lokantacı:
“Yirmi kilo pirinçten pilav yapıyordum. Kalmıyordu. Şimdi 5 kilodan yaptığımız pilavı bitiremiyoruz...”
Bir matbaacı:
“Tam bir aydır şaltere basmadım. Artık insanlar bırakın basılı evrak sipariş vermeyi, kartvizit bile bastırmıyorlar. Makinelerimiz aylardır çalışmıyor...”
Kemeraltı’nda gelinlikçi:
“Bir haftadır şu dükkandan içeri bir Allahın kulu girmedi. Utancımdan cumartesi günü işyerimden kaçıyorum. Çünkü yanımda çalışanlara haftalıklarını ödeyemiyorum...”
Karabağlar’da mobilyacı:
‘İŞLERİMİZ hiç ama hiç iyi değil...’ İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu, Marmaris’te düzenlenen “Başkanlar Kurulu”ndaki konuşmasında, esnafın içinde bulunduğu sıkıntılı durumu bu “tek” cümleyle özetledi.
Ve Başkan Zekeriya Mutlu, Birliğe bağlı 131 esnaf ve sanatkar oda başkanı ile Marmaris’te üç günlük bir “kriz kampı”na girdi.
Başkanlar Kurulu’nda ilk gün, esnaf ve sanatkarın içinde bulunduğu son durum değerlendirildi ve bir tespit yapıldı.
Esnaf ne durumda?
Sonuç:
Ülkemizin “orta direği” esnaf zor da. Üstelik de çok zor da...
İş yok. Alışveriş yok denecek kadar az. Tabi kazanç da yok.
FARKINDA olmamanız mümkün değil.
Tabi et yiyor ya da kasap ve marketten et alabiliyorsanız?
Alabiliyorsanız diyorum, çünkü et artık “altın” oldu...
Ve bugün gelinen noktada, ne asgari ücretlinin ne de bir emekli ailenin et satın alma ve yeme şansı kalmadı.
Orta gelir grubu içinse “ehhhhhhhh” ya da “belki ayda bir kez” demek yanlış olmaz.
Kemiksiz etin kilosu kasapta ve markette 30-32 liraya, özel et ürünleri; biftek-bonfile-pirzola gibi 34-36 liraya dayandı.
Kimse farkında değil ama et fiyatlarında bir “felakete” doğru gidiyoruz.
PERŞEMBE-cuma-cumartesi-pazar ve pazartesi...
İzmir’den uzak, ülkemizin en yeşil illeri olan Trabzon ve Rize’deydik.
Buna bir de ben salı-çarşamba “kafadan tatil” ekleyince, telefonlarım susmak bilmedi.
“Ne oldu?”, “Yazıları bıraktın mı?”, “Kaza mı geçirdin?”, “Hastalandın mı?”
Yok canım, “Domuz gibiyim” diyeceğim ama, millet kalkıp, maazallah, domuzla gribi birleştiriverir; ne me lazım; “Turp gibiyim” deyip geçelim.
Özel bir gezi değil; Kıyı Ege Belediyeler ve Ege Belediyeler Birliği’nin düzenlediği “eğitim semineri” için Karadeniz’e gittik.
Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve bürokratlar..
SADECE altı adet yapmak bile, kentin güney ve kuzeyindeki ulaşımı, tam olmasa bile, büyük ölçüde rahatlatmaya yetti.
On ay öncesine göre, güneyde Gaziemir ve Adnan Menderes Havaalanı’na, Kuzey’de ise Çiğli, Menemen ve Aliağa güzergahına, geçişte hissedilir bir kolaylık yaşanıyor.
İzmir, ulaşım sorununu çözmek için sıkışan güzergahlardaki kavşaklara “aç kapa” denilen, altgeçitler yapmak zorunda.
Ege TV’deki “Haftalık” programında, Erol Yaraş ve Nedim Atilla ile, iki yıl neredeyse her hafta, söyleye söyleye, şu an trafiği rahatlatan 6 adedini sonunda yaptırabildik.
Yetmez.
İzmir’e en az onbeş-yirmi tane yaparak, kavşakları trafik lambalarından kurtarıp transit geçişi sağlamalıyız.
Çok değil mi diyeceksiniz?
MARKA yaratmak da, marka olmak da zor.
Tıpkı, “uzun ince bir yol” gibidir.
İki yıl önce, İzmir’de gencecik bir işadamı, Mesut Sancak’ın Narlıdere’de başlattığı 160 milyon liralık bir yatırım, “çok zor” olan bu yolu, buğun “kolay” a çeviren bir esere dönüştü.
Ve artık İzmir dendiğinde akla ilk gelen, saat külesi, Kadifekale, Birinci kordon, kemeraltı dizesine bir de Narlıdere Folkart eklendi.
Uluslar arası ödüllü mimarlarımızdan Emre Arolat’ın çizdiği, 168 daireli ultra lüks Folkart Evleri, hem sancak ailesinin hem de İzmir’in gururu haline geldi.
Temmuz 2007 - Ekim 2009. iki yılda tamamlanan Narlıdere Folkart Evleri’nde bugün anahtar teslim töreni var.
Neden Mesut Sancak, neden Folkart Evleri?
İZMİR’DE çok tartışılan, çok sayıda firmanın dosya almasına karşın, ESHOT’un hazırladığı şartnameye uygun ne yazık ki tek bir firmanın girerek kazandığı kent-kart ihalesi yine gündemde.
Bu sistemi ülkemizde sadece İzmir değil pek çok kent, toplu ulaşım hizmetinde kullanıyor.
İzmir dışındaki pek çok ilde, neredeyse “sıfır komisyonla” ihale edilen hizmet alımı, nedense İzmir’de ESHOT tarafından firmaya ciddi bir komisyon ödenerek alınıyor.
Bunu çok yazdık çizdik, ama ne Başkan Kocaoğlu’na ne de ESHOT yönetimine dinletemedik.
Bildiklerini okudular.
ESHOT, bu nedenle daha çok para kazanacağına, firmaya belli bir komisyon ödediği için kardan zarar ediyor, kasasına daha çok para gireceğine, bunun bir bölümünü ihaleyi kazanan firmayla paylaşmak zorunda kalıyor.
İşin en ilginç olan ve üzücü yanı, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ESHOT Genel Müdürlüğü’nün bunu “normal” olarak kabul ediyor olması.
KONAK’TAKİ Bahri Baba Parkı gerçekten lanetli mi?
AKP Milletvekili Tuğrul Yemişçi’ye göre, “lanetli...”
Ben ise böyle düşünmüyorum...
İnsan doğma-büyüme İzmirli olunca, kentin adım adım gelişmesini; olumlu ya da olumsuz izleyebiliyor.
Son 10-15 yıl içinde İzmir’e yerleşmiş olan birisine “Bahri Baba Parkı”nı sorun, aptal-aptal suratınıza bakmakla kalmaz, “nerede” diye sorar.
Haklıdır da..
Bahri Baba Parkı, Konak’ta, Güney Deniz Saha Komutanlığı’nın yanında, bugün Belediye Otobüs Terminali olarak kullanılan alandır.