Fenerbahçe henüz uçuruma yuvarlanmamıştı ama tam kıyısında tek ayak üzerindeydi Kasımpaşa maçına kadar. Ya düşecek ya geri atacaktı kendini.
Aşağı yuvarlanırsa çıkması en az bir sezon sürecekti.
Kurtuldu...
Peki hemen ayağa kalkıp koşmayı, rakiplerine yetişmeyi becerebilecek mi?
Kasımpaşa galibiyetinden o kadarı okunamıyor maalesef !..
Çünkü Kasımpaşa takımı Fenerbahçe’den çok daha kötü durumdaydı. Yatırımı kesilmiş, küçülmeye gitmiş, Rıza Çalımbay gibi bir marka ile yollar ayrılmış, adeta “düştün sen” telkini yapılmış bir takımdı.
Lig’de ilk üç maçını kazanamayan, Avrupa’da kötünün iyisini son saniyede zor güç bulan Fenerbahçe’yi ipten döndüren Advocaat’ın son maçtaki kadroyu yarı yarıya değiştirmiş olması, kadroya almadığı Salih’e fatura kesmesi değildi. Maçta galibiyeti getiren iki unsur vardı ve ikisi de sahadaki futbolcuların kafasındaydı.
Birincisi, ilk yarıyı ezip çiğnemeyi bir kenara bırakmışlardı.
Aslında lige hiç de fena başlamayan Galatasaray’ın aylar sonra seyircisiyle buluşması düğün dernek olmalı değil mi?..
Ne gezer!.. Birileri ortaya atmış “Takımı Sneijder yönetiyor”diye... Pankartlar afişler; “Riekerink’e destek” mesajları doldurmuş Arena’yı.
Yahu Bayram da geçti seyran da; puan cetveline göre hiçbir desteğe ihtiyacı olmayan teknik direktöre destek niye?
Çünkü taraftar yönetime kırgın...
Riekerink’i yüceltip kulağını çekiyorlar onların.
Ne gerek var kendi ayağına kurşun sıkmanın?
Bakın; futbolcular da insan... Etkileniyorlar. Coşkulu olmak istiyorlar, olamıyorlar. Her iki yarıda da onar dakika sürdüremiyorlar o havayı.
Biri Dick Advocaat’ı uyarsın!.. Burası Türkiye’dir... İşler iyi gitmiyorken, üstelik iyi gitmeyen işlerden baş sorumluyken, kötü futbol ile galibiyetsizliği sahadaki “kabiliyetsizliğe” bağlayan tespitlerle anlatmayı bir kenara bırakın, gözyaşlarıyla özür dilese bile her cümlesi aleyhine delildir.
Hollanda’da açıklayıcı bulunabilir “özeleştiri”... Beceriksiz isimlerin altını çizmek makul ve mantıklı olabilir. İnsanlar “teşhisi koymuş yakında düzeltir” diye düşünebilir. Ama bizde “beceremedim itirafı” olarak algılanır, istifanın ilk adımı şeklinde değerlendirilir, “madem öyle topla pılını pırtını” aceleciliği ile karşılık görür.
Nerede kaldı onun “Türkiye’nin acemisiyim”, “Futbolcularım kalitesiz”, “Bir sorun var ama anlayan beri gelsin” mealindeki sözleri... Aynı hataları yapıp bir daha futbolcuları kontrol edemeyen Hiddink, Zeman ve Aragones’i hatırlatmayalım şimdi...
Burası “sevap seven - günah gizleyenler” ülkesi!..
Kimse günahını, hatasını yüzüne vursun diye milyonlar vermez adama. Üstelik o günah ve hataların vebali en azından bir kısmı- boynundaysa.
Fenerbahçe’yi anlatmaya gerek yok. Advocaat “yarısı dolu” diyor ama yarısı boş bir bardak gibi. Maçın bir devresini
Fenerbahçe yönetimi çok pişman olmuştur Bursaspor maçının bilet fiyatlarında indirim yaptığı için...
Keşke aynı kalsaydı, otuz bin kişi yerine muhtemelen on bin kişi protesto ederdi oyunu, skoru ve yönetimi; değil mi?
Ben diyorum ki, bundan sonra Saracoğlu’ndaki maçların kale arkası bile 1.000 lira olsun!
Ya eski parayla, ya yeni TL ile…
Ama mutlaka 1.000 lira.
Yeni parayla olursa, kimse gelmez... Protestolar cılız kalır.
Eski parayla bin lira ise Fenerbahçe’nin oynadığı futbolun tam karşılığıdır ve “zaten kaç para verdik ki, ne bekliyoruz” diye yine bağıramaz tribünler.
“Yenilenmeye” Lens, “nostaljiye” Sow ile gönderme yaparak formaya rekabet tribüne coşku getirecek diye umulan ve Advocaat’ın “mazaretimiz yok” cümlesini destekleyen “ilk üç maç galibiyet alamadığı olmamış” istatistiğe yaslanan Fenerbahçeli futbolcular “bu şartlarda oynamadan kazanacaklarını” sanıyorlardı galiba!..
Öyle ya... Kendi sahalarında mı kaybedeceklerdi bir de?.. Tarihi mi değiştirecekti Bursaspor?..
Nasıl olsa çantada keklikti üçüncü hafta üç puan.
İstersen langırt masasındaki tahta bebekler gibi çakılı dur ve kazan!..
Sen öyle san.
İlk 45 dakikada Fenerbahçe adına en büyük varyasyon, kendi ceza sahası önünde Skrtel- Neustadter- Souza üçgeniydi. Tatlı tatlı alıp veriyorlardı birbirlerine... Sonra Volkan’a gönderiyordu biri. Onu da santra çizgisinde düşürüyor bir Bursasporlu veya üç kişi birden yükleniyordu... Hadi baştan.
Bindirme, verkaç falan nafile... Ne orta sahaya geçebiliyor top, ne de oradan forvete... Sow 15 atarmış, Lens 12!.. İsterse Ronaldo olsun ileride; top gelmeyince ne yapacak ki?
Milli Takım kadrosu açıklandığından beri futbolda “yedi yıldızlı” bir dert ile uğraştı durdu Türk Milleti...
Rusya ile hazırlık maçında parlayan Emre Mor, Dünya Kupası serüveninde gençlerin Hırvatistan gibi bir futbol fenomeniyle beraberliği de kesmedi... Sanki yerleri boş kalmış gibi hâlâ tartışıyoruz kadro dışı eskileri.
Aslında Arda hariç milli takıma alınmayanların performans/yaş haddi gibi bir izahı bulunabilir zihnimizde...
Sadece Arda’nın yokluğu “hoca tercihi” denilen seçme özgürlüğü sınırlarını aşıyor ve olayı köpürtüyor.
Bizi futbol dışı gerilimlerin şehvetli polemiğine çekiyor.
Çünkü Arda Dünya’nın en iyi takımında çok da güzel oynuyor...
Peki neden giyemiyor Ay-Yıldızı?
Hırvatistan maçı arifesinde yazıma “İdeali gollü beraberlik” başlığı atmıştım. Ve galibiyetten bile iyi olacağını gerekçeleriyle anlatmıştım.
İdeal gerçekleşti…
Hatta katmerlisi... Guruptaki diğer maçlar da berabere bitti.
“Milli Futbol Gündemi”eleştirinin şehvetinden kurtulabilse, bugün Terim’in futbol zekasını, oyuna müdahale yeteneğini yüceltip futbolcularımızı kutluyorduk- ki, fazlasıyla hak ettiler.
Lakin, tartıştığımız, “kadro dışı eski yıldızların istikbali”!..
“Sen büyüksün Terim; affedersin”!..
“Yok yok; önce onlar özür dilesin”!..
Kervanı yolda düzeceğimiz Dünya Kupası seyahatimizin ilk adımı Hırvatistan deplasmanında,“turkuaz renkli” Ay-Yıldızlı takımımız (!) için ideal olan beraberliktir...
Mümkünse gollü tarafından!
Puan hesabı falan yapmıyorum ben; bu ciddi bir memleket meselesi.
Ulusal Futbol Direktörümüz aile içindeki tavla maçına bile kazanmak için otururken hedefe beraberliği koymak bazılarına tuhaf gelebilir... Lakin bir puan, hem mağlubiyetten iyidir hem grubun çıkış kapısı anahtarıdır hem de bizden güçlü bir takım karşısında zafer olacaktır...
Hatta bizim özel durumumuz nedeniyle “galibiyetten bile iyidir” gollü bir beraberlik!
Şaşırmayın; anlatayım:
Çünkü düne kadar “yıldız” bildiklerimizin veto yediği bir milli takımımız var bugün. Fatih
Terim tüm riski omuzuna almış, yapılmayanı yapmış... Günahı da ona, sevabı da.