Süper Lig futbol donanmasıysa, “denizaltı” Fenerbahçe!.. Ağır aksak, ıkış tıkış ama yukarıdakileri derinden, yavaş yavaş ve azimle takip ediyor.
Avantajına olan “dalgalı denizleri”, “fırtınalı havaları” bekliyor.
Tedirgin ediyor bir yandan... “Yetişir, hatta geçebilir” hissi yaratıyor tepedekilerde.
Mümkün mü bunca fersah sonra?..
Günün birinde yüzeye çıkıp dizelleri çalıştırabilirse; belki...
Kolay değil proje üzerinde “nükleerdir” kendisi. Çeliği sağlamdır... Ne olmuşsa olmuş, bu sezona arızalı girmiş.
Ama ne unvanlar ne rütbeler silinmiş. Her zaman üç-beş torpidosu da bulunur hani.
Bizim meslekte, birinin işine yarayacak yerden bakıp yazarsanız, “adamı” diye damgalanırsınız. Benim gibi üst üste iki kere yazarsanız, artık dedikoduyu bırakır, “çıkarınızı” dolar cinsinden hesaplamaya başlarlar!..
Çiğ süt emenler çok alınırlar...
Elbette benim gibi davet, hediye falan kabul etmeyen, avanta maç seyahatine gitmeyen biriyseniz umursamazsınız...
***
Evet... Aziz Yıldırım’ın beğeneceği şeyler yazdım son günlerde.
“3 Temmuz’un hesaplaşma sürecinde, tam da Fenerbahçe’nin kaybettiklerini tazmin etmesi beklenirken Fenerbahçe’nin bir yıl zindan ve yaşam boyu karalamayla mağdur başkanından vazgeçerseniz, o zulmü kendi ellerinizle kapatmış olursunuz” dedim...
Ne kadardı Fenerbahçe’nin tahmini 3 Temmuz zararı?.. Sadece maddi...
Güler yüzlü disiplini ve vatansever titizliği ile sadece görevini yapıp mesleğini onurlandırdığı için kimse “heykelini dikelim” önerisi getirmese de insanın hukuka güvenini geri döndüren Fenerbahçe Kumpası Başsavcısı Fuzuli Aydoğdu’nun davetine icabet ettim geçenlerde...
O sordu, ben anlattım, katip Selçuk kardeşim yazdı.
Bir iki hoş-beşten sonra, 3 Temmuz 2011 ertesinde Bağdat Caddesi’nde yürüyüş düzenleyen Fenerbahçe taraftarlarına “Yanlış adrestesiniz; Vatan Caddesinde yürümelisiniz” diye yazdığımda zıpkın yemiş gibi beni arayan Mehmet Baransu ve bazı şube müdürleri ile görüşme ayrıntılarımdı konu.
Telefonda “Hedef gösteriyorsunuz” diye çıkışan Baransu’ya “Sana ne, sen gazeteci misin, polis misin” demiştim; sayın Başsavcı da aynı fikirdeydi...
Yine de Baransu için üzüldüğümü eklemeden edemedim.
***
Zeki ama gariban bir Anadolu genci olarak Fetö tezgahında işlendikten sonra tetikçiliğe soyunan ve kısa sürede edindiği gücün sarhoşluğuna kapılarak kendini “her şey” sanan talihsiz bir insandı o da...
Burada futbol değil, skor önemli… Sahada, tribünde ve saha dışında gerilip adeta kopma noktasına gelen Fenerbahçe, Konya’dan penaltı golüyle aldığı galibiyetle tüm dertlerinden kurtulmadı ama derin bir nefes aldı.
Sorunları çözmek için sıraya koyacak zaman kazandı her şeyden önce.
Puan cetveline bakacak cesareti buldu.
Gelecek için söyleyecek sözü oldu.
Futbol sonra!
Sıra dışı bir ilk yarı yaşandı maçta… Pozisyon yoktu, kaleye şut yoktu, hatta girişim bile yoktu ama Fenerbahçe 1-0 galipti.
Fenerbahçe’nin bu pozisyonsuzluğa katkısı Advocaat’ın sol kanatta iki savunmacı Hasan Ali ile İsmail’i önlü arkalı oynatmasıydı. Gerisi tamamen Aykut Kocaman tercihi.
“Heykeli dikilecek savcı” okyanus ötesinden aldığı emirle 3 Temmuz 2011 sabahı Fenerbahçe Başkanı’nı, yöneticilerini bohçalayıp içeri tıkmakla meşgulken, Hakan Şükür milletvekili seçileli 22 gün olmuştu.
Galatasaray’da rahmetli Metin Oktay’la kıyaslanma gafletinin öznesi Hakan Şükür...
Ne siyaseti bilirdi ne Türkiye’yi ama haddinden fazla meşhurdu!
Ve fena halde takviyeli!..
Şükür’ün özdeşleştiği Galatasaray’ın eli kalem tutan taraftarları ise kendisi ile iftihar ediyor, ona Spor Bakanlığı’ndan Federasyon Başkanlığı’na kadar üst düzey roller biçiyordu.
Olsun ki, Galatasaray da nemalansın!
Fenerbahçe’nin sembolleri zindanda, Galatasaray’ınki Meclis’teydi ve kimse yükselişine engel olamayacaktı sarı-kırmızılı kulübün.
Sorarım size... Aklı bedeni kadar gelişmemiş Emenike’nin duygusal salınımlarından kime ne? “Nofrost buzdolabı” kalıplı Van Persie, marka mı madara mı; neyin nesi?..
Volkan ihtiyaç varsa “şut kursuna” gitsin, takım arasın bulsun karşılıksız “ruh bursu” alsın, ilgilendirir mi bizi.
Advocaat da avukatını bırakıp gitsin isterse!
İnanmayacaksınız ama şampiyonluk bile “olmasa da olur” kategorisinde!..
Evet şampiyonluk... Futbolun Nirvana’sı... O bile önemsiz Fenerbahçe’nin şu sezon asıl kaybettiği “şey” yanında.
Çok iyi biliyorsunuz aslında o “şey”i!
Çünkü siz yarattınız. Emekle, cesaretle, kol kola, özveriyle...
Sakat Sneijder yarım Podolski ile Gençlerbirliği gibi deplasmanın en zorlarından birini -yarım maçlık performansla da olsa- mağlup ederek ligde sağlam yürüyen Galatasaray’ı öyle kutlamak gerekir ki, namı İstanbul sınırlarını aşan Riekerink”e “bey” de yetmez; “beylerbeyi” yakışır artık!..
“Ya ikinci yarı” diyebilirsiniz tabi...
“Muslera olmasaydı” diye sorabilirsiniz.
Daha iyi ya!.. Futbol bilgeleri hep tekrarlamaz mı “şampiyon olmak için kötü oynarken de maç kazanabilmek lazım” cümlesini?..
Şampiyonluk için gereken her şeyi yapıyor işte Galatasaray!
Espri bir yana iyi oynarken gol attı Galatasaray, kötü oynarken yemedi ve kazandı. O kadar.
HHH
Valla bulunmaz fırsat!.. Karizma ve otorite sahibi yarım asra yaklaşan bir futbol kariyerine “hiçbir riske girmeden” efelenip “uza bakalım” diye posta koyarak ne kadar mangal yürekli olduğunu göstermek istiyorsan, şu an Fatih Terim biçilmiş kaftan...
Sert ol ki, mert sansınlar.
Vatan sana minnettar kalsın böylesine zor bir duruma el koyabildiğin için.
Kesip atma tarzına hayran olsunlar. Namın yürüsün, adın “Terim’i bitiren adam” olarak anılsın.
Böyle olur “adamın hası”!..
Gerisi?..
“Terim yalakası”!