Şimdi tam zamanı!.. Milli Takım’ın yarısını “performans dışı gerekçelerle” dışarda bırakan Fatih Terim’in “aç ve istekli gençleri”, Rusya gibi zorlu bir sınavdan alnının akıyla çıkmış, dışarda kalanların “hiç de vazgeçilemez olmadığı” anlaşılmış, Terim küllerinden doğan Anka Kuşu gibi yeniden kanatlanmışken, Hoca’nın “kalkışmacı futbolculara” yaptığı haksızlığı rahatça yazabilirim.
Milli Takım Rusya maçında dökülse, gençler formayı dolduramasa, muhtemelen Terim’in tercihleri “yeniden ve kendisi aleyhine” masaya yatırılır, ben de “fırsatçı” durumuna düşmemek için yazmazdım bu yazıyı belki.
Birine bir şey söylemek istiyorsanız güçlü anını seçmelisiniz yani. Tersi kalleşlik kokar.
Evet... Sayın Terim başta Arda Turan, Fransa’da problem çıkaran gedikli millileri kadroya bile almayarak riskli ama çok doğru bir hamle yaptı. Gazeteciliği boş verin, bir TC vatandaşı olarak bile sonuna kadar katılırım eylemine.
Tersi olsa, ne Milli Takım’a saygı kalırdı ne de Terim’e...
Peki Fatih Hoca’nın hatası nerede?
Rusya maçından önce yaptığı basın toplantısında:
Arda Turan bu ülkeden çıkan en yüksek kariyerli futbolcudur ve şu anda Dünya’nın en iyi takımında başarıyla oynamaktadır.
Ancak Milli Takım’da yoktur.
Futbolumuzun bir numaralı profesyoneli Fatih Terim, davet bile etmemiştir kendisini...
İşte size polemiğin katmerlisi.
Bir yanda “Milli Takım, Terim’in tapulu malı mıdır ki, adil ve performansa dayalı seçimler yapmak ihtiyacı duymamaktadır” fikri.
Öte tarafta Terim’e “disiplin Ay-Yıldız’ın olmazsa olmazıdır” desteği.
Aslında Milli Takım’a alınmayan başkaları da var... Hepsi Avrupa Şampiyonası’nda isimleri prim ve kalkışma söylentileri ile anılanlar.
Onlara bir eleştiri getirmiyor, Arda Turan üzerinden çalışıyor Terim muhalifleri.
Şampiyon olacak diye kuş sütüyle beslediği atının yarışta nal topladığını gören Karadenizli, hiç renk vermemiş; aksine sesini yükseltmiş hipodromda:
“Bakın aslanıma hepsini önüne kattı kovalıyor”!..
Sıkı Fenerbahçeliler de aynen böyle bakabilir duruma... Zaten başka da çareleri yok şu anda!
Çünkü Kadıköy’de umut ve hüsran alacakaranlıkta tek kale maç yaptı dün. İkisi de kazanamadı.
Advocaat’a gelince... O önünü göremiyor... Film başladıktan sonra el yordamıyla yerine oturan ve konuyu anlamak için ekstradan kafa patlatan seyirci gibi hoca...
“Jön kim, olay hangi coğrafyada geçiyor?... Doğru yere mi oturdum acaba”?..
Oysa iş daha karışık.
Evet... Fenerbahçe’nin sezona mağlubiyetle başlama nedeni, en başta Fenerbahçe yönetimidir.
Pereira ile zamanında yollar ayrılmamış, onun transferleri, onun 3-5-2’siyle sezonun eşiğine gelinmiş, bir haftadan kısa süre kala takımın başına yeni hoca Advocaat getirilmiştir.
Fenerbahçe, Başakşehir maçına teknik direktörsüz çıksa mağlup olmayabilirdi inanın!..
Bu demek değildir ki, Advocaat kötü bir hoca... Tam tersi belki... Muhtemelen çok iyidir. Zaten kimsenin Pereira gibi olmayacağı kesindir. Lakin yeni bir elbise bile provasız uymaz insana. Öğrenecek, anlayacak, tartacak, eldekini en iyi kullanma yollarını arayacak. Başakşehir’e tek ayak üzerinde yakalanmıştır hem Advocaat hem de Fenerbahçe.
Yani zaman lazım adama.
Hele rakipleri tanıma... Ona daha aylar var.
Özetlersek, Fenerbahçe yönetimi Fenerbahçe takımını almış, zamanda günümüzün iki-üç ay öncesine koymuş, deneme yanılma metotlarına mahkum etmiştir ligin gümbür gümbür devam ettiği sırada.
Fenerbahçe’nin sezona puansız başlama sebebi, ne futbolcular, ne diziliş ne de teknik direktör Advocaat’tır...
Hepsinin eksiği yanlışı vardır... Ancak tümünün üst sebebi Yönetim’dir.
Koskoca sezonda nasıl bir hoca olduğu apaçık belli olan Pereira’dan kurtulmak için yeni sezonun başlamasına bir hafta kalana kadar bekleyen Yönetim.
Hollandalı hoca meslekte değil ama Süper Lig’de, futbolcular topta değil ama yeni hocanın beklentilerinde acemiydi özetle.
Geldiğinden bu yana ancak kendi futbolcularının adını ezberleyecek kadar vakit geçmiş Advocaat olanca iyi niyetle Fenerbahçe’yi yeni bir formatla çıkardı maça...
Geçen sezonu altı savunmayla başlayıp bitiren takımda savunmaya ait beş adam oluyor ön libero Mehmet Topal ile birlikte... Salih ve Ozan tamamen hücuma dönük oynuyor. Bir de Van Der Wiel Monaco ve Grasshoppers maçlarındaki gibi sağdan çıkarsa, altı savunmadan altı hücumcuya terfi ediyor Fenerbahçe.
Teori güzel de pratik öyle mi?..
Ve balayı bitti, Şenol Güneş Beşiktaş Yönetimi’ni “mahkemeye verdi”!..
Evet... Deneyimli hocanın “şampiyon takımdan dört futbolcu gitmez” ifadesiyle medyaya sunduğu dilekçe, resmen Beşiktaş’ın transfer politikası hakkında açılmış bir “davadır”...
Suçlanan yönetim, başvurduğu mahkeme ise halktır...
Başta Beşiktaşlı vatandaşlar, tüm kamuoyu...
İster kişisel kariyerini gözetmek için yapılmış bir girişim diyebilirsiniz buna, isterseniz Devler Ligi ve Süper Lig’de muhtemel başarısızlıklar için yönetimi uyarmak ve önlem almaya zorlamak niyetiyle uyarı.
Ama ne olursa olsun Güneş’in haksız olduğunu söyleyemezsiniz...
Belli ki, kapalı kapılar ardındaki serzenişleri işe yaramadı; o da kamuoyunun bilgisine ve halkın yüce adaletine sundu hem kendinin hem de takımın içinde bulunduğu durumu.
Takımdan gidenleri gazetelerden okuyan, gerekenler yerine başka mevkilere transfer yapıldığında şaşıran, Beşiktaş sadece satarken çok daha büyük ekonomik darboğazdaki rakiplerinin transferlerine hayret eden, ikaz edip dinletemeyen, “olmaz böyle şey” deyip şapkasını alıp gitse “gemiyi terk etti” diye suçlanacağını bilen şampiyon bir teknik direktörün gelecek tatsız gelişmelerden önce “resmi” bir başvuru yapmasın
“Yüzyılın transferleri” bile fayda etmeyip son iki sezonda altı kupanın beşini ezeli rakibi Galatasaray’a kaptıran Fenerbahçe, sonunda makus talihini değiştirecek, Avrupa’yı bile titretecek uluslararası garanti belgeli teknik direktör buldu!
Tanımıyorsanız sizin probleminiz; adı Advocaat...
Umarım her şey Fenerbahçe’yi yönetenlerin dilediği gibi olur... Ama şu anda “işte budur” diyecek tek Fenerbahçeli yoktur.
Tamam... Pereira gibi sorun çözmek bir yana, kendi kendine sorun çıkaran bir hocadan sonra Advocaat antrenman ve taktiğe karışmayıp Saraçoğlu’da kahve içse, 36 yıllık kariyeri ve yapısından kaynaklanan disiplin, tecrübe, donanım ile elbette “düzeltmiş” görünecektir Fenerbahçe’yi.
Benimsediği 4-3-3 düzeni ile “oyun anlayışından dizilişe kadar Portekiz sahilindeki bir ahtapot kadar omurgasız” selefinden daha çok güven verecek adamdır Hollandalı...
Ama açık konuşun; bu mudur Fenerbahçe’nin gönlünde yatan aslan?
Aranan, beklenen, koşulsuz güvenilecek hoca Advocaat mıdır?
Nitekim katmerli sorularla geldi Fenerbahçe’ye:
Galatasaray’ın kupası “süper” de... Konya’da poposu tokatlanıp sezonun ilk nefesini “ağlayarak” alan futbolun“atmosferi” hâlâ zehirli, hâlâ sağlığa zararlı, belki eskisinden beter!..
Kim bu veletler?.. Beşiktaş otobüsünü taşa tutup dört kişiyi bıçaklıyorlar yollarda. 15 Temmuz gecesi Köprü’de, Belediye önünde, Özel Kuvvetler merkezinde vatandaşı katledenlerden ne farkları var?
Hem de bu millet “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diye tankların altına yattığı, 20 milimetrelik Cobra toplarına boya mermisi “paintball” muamelesi yaptığı bir süreçte ve futbol gibi teferruatın da teferruatı bir işte...
Tam da “kardeşlik hukuku artık Türkiye’nin yeni mizacıdır”sandığımız günlerde...
Görüntüleri var... Yakalayıp teste sokmak lazım; zeka özürlü değillerse mutlaka Fetö’ye çalışıyorlar.
Tamam... Hoşgörü ve centilmenlik adına çok zorlu bir sınavdır futbol!..
Rekabet dozunu ayarlamanın en aklı başında adam için bile çok güç olduğu, zevki tarafgirlikle artan, kışkırtıcı/heyecanlı bir oyundur...