HAYDİ Güneydoğu'ya kampanyamız devam ediyor. Dünkü durağımız Türkiye'nin en uç illerinden Siirt'ti. Urfa, Diyarbakır, Van ve Elazığ'a göre insanı en fazla etkileyen diz boyu sefalet. Terörün yok ettiği köylerden göçenler kent merkezine yığılmış. Bırakın eğitimi, ne işleri var ne de aşları...
İl merkezinin nüfusu 104 bin. Köy ve kasabalarla birlikte toplam nüfus: 254 bin. İlköğretimde okullaşma oranı erkeklerde yüzde 79, kızlarda ise yüzde 39. Anlayacağınız kadınlarımızın en fazla ihmal edildiği kentlerden biri Siirt.
Feodal yapının, örf ve adetlerin ve diğer çevresel etkenlerin kıskacında geçmişten günümüze hep ihmal edilen Siirtli kızların, kadınların, artık onları düşünen bir valileri var.
7 ay önce göreve başlayan Osman Acar, kent için pek çok hizmet başlatmış. Ama bunlar içerisinde bir tanesi var ki, tüm Türkiye'ye örnek olabilir...
Her kent için sihirli kelimeler var. Siirt'inki de TOPKAV. Diğer adıyla Toplumsal Kalkınma Projesi. Projenin hedef kitlesi 7'den 70'e tüm bayanlar. Şehrin dört
ÖZEL okulların genel eğitim içindeki oranı yüzde 1.5. Oysa en az yüzde 10 olabilmeli. Çünkü Türkiye o potansiyele sahip. Fazla uzağa gitmenize gerek yok, konut ve her yıl on binlerce satılan Avrupa otomobillerin fiyatını sorun yeter...
Eğer süper lüks konutlara, otomobillere, birkaç aydan fazla kullanılmayan yazlıklara, lüks tüketim mallarının ithalatına ve dershanelere trilyonlar harcıyorsak, eğitime de para harcamalıyız...
En güçlü ülkeler bile temel eğitimden sonraki ekonomik yükü azaltmak için özel öğretim kurumlarını teşvik ederken, bizde tam tersine çökertiliyor...
Özel okulculuğun Türkiye'de gelişmemesinin birinci nedeni devletin yanlış eğitim politikası, ikinci önemli neden de özel okul sahiplerinin beceriksizliğidir...
Bir başka yanlış da, paralı eğitim ve özel okulculuğun eğitimde fırsat eşitliğini bozacağı gibi yanlış bir anlayışın kafalarda saplantı haline gelmesidir...
Parası olananın parasıyla okuyacağı bir düzende, devletin parası olmayanlara
KIBRIS dönüşü bir günlüğüne Adana'ya uğradım. Öylesine heyacan verici bir projeye imza atıyorlar ki, yerinde göreyim istedim. Onca yorgunluğa rağmen, gittiğime de değdi doğrusu.
Çukurova, Adana deyince Türkiye'nin en gözde illerinden biri akla gelir. Zengin, altyapı sorunlarını çözmüş, eğitim düzeyi yüksek, sorunu az illerden biri olarak bilinir.
Ama Adanalıları dinleyince, madalyonun öteki yüzünün hiç de öyle olmadığı gerçeği ile yüz yüze geliyorsunuz...
Rakamlar ilginç:
Kentteki toplam nüfusun yüzde 23.2'si hiç okuma yazma bilmiyor. İlkokulu bitirenlerin toplam nüfusa oranı yüzde 43. Halkın yüzde 66.2'si cehalet sınırının altında. Toplam nüfusun yüzde 64'ü çalışmıyor. En son büyük ölçekli sanayi yatırımı 25 yıl önce yapılmış. Terörden kaçanlardan yüz binlercesi Adana'yı adeta abluka altına almış. Sefaletin diz boyu olduğu eski Adana'da hane başına 8 nüfus düşüyor. Sınıf mevcutları 80, 90 kişi. Sadece bu bölgede, okul çağında olup da okula gidemeyen 10 binden fazla öğrenci var...
&n
KKTC'de en karlı yatırım üniversite açmak. Halen 6 üniversite var. 7'nci açılmak üzere. 3, 4 tane de yolda. Türkiye'nin yanı sıra KKTC yöneticileri de, ülkenin geleceğini üniversitelerde görüyor. Cumhurbaşkanı Denktaş ve Başbakan Derviş Eroğlu, her toplantıda bu konunun altını ısrarla çizdiler. Teşvik edilen sektörlerin başında geliyormuş.
YÖK'ün Ankara dışında yaptığı ilk toplantı, dün Girne'de gerçekleşti. YÖK Başkanı Gürüz'ün "tarihi" olarak nitelendirdiği bu toplantıda alınan kararlardan ilki KKTC üniversitelerini, ikincisi meslek lisesi mezunlarını ilgilendiriyor.
YÖK ile KKTC Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde, KKTC üniversiteleri Türkiye tarafından resmen tanındı. YÖK artık sadece Türkiye'nin YÖK'ü değil, KKTC'nin de YÖK'ü olacak. KKTC'nin yükseköğrenimdeki mevzuat boşluğu da böylece doldurulmuş olacak.
KKTC'de ilginç üniversiteler var. Örneğin dün gezdiğimiz Uluslararası Amerikan Üniversitesi, bir tatil köyünde kurulmuş. Öğrenciler de mekandan olsa gerek kendilerini o havaya kaptırmışlar. Ortam
MİLLİYET'in başlattığı "Haydi Güneydoğu'ya" kampanyası devam ederken, YÖK de "Haydi Kıbrıs'a" dedi ve kendimizi bir anda Gazimagosa'da bulduk.
Türkiye'nin uluslararası boyutlardaki en önemli sorunu: Kıbrıs. Yavru vatanla ilişkiler giderek ivme kazanıyor. YÖK'ün genel kurul toplantısını Lefkoşa'da yapması da KKTC için önemli bir anlam taşıyor...
Ada "kumarhaneler merkezi" mi olacak, yoksa "ilim, bilim yuvası" mı?.. Türkiye'nin resmi politikası KKTC'nin İngiltere gibi bir eğitim adası olması. Bu yüzden eğitime yönelik girişimleri hep destekledi. YÖK'ün son ziyareti de, bu destek zincirinin son halkasını oluşturuyor...
KKTC'de 6 üniversite var. 7'ncisi de yakında açılacak. KKTC'deki her on kişiden biri üniversite öğrencisi. Adaya en büyük ekonomik canlılığı çoğu Türkiye'den gelen bu öğrenciler sağlıyor.
En eski ve en büyük üniversitesi Doğu Akdeniz 10 bin öğrencisi var. Onu Yakın Doğu, Girne Amerikan, Lefke Avrupa, Uluslararası Amerikan ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi izliyor...
&nb
ANADOLU liseleri, kolejler, üniversite ikinci basamak... Önümüzdeki günlerde peşpeşe sınavlar var. Öğrenciler de, aileler de yorgun, tedirgin, heyecanlı... "Olsa, bitse de kurtulsak" noktasına geldiler.
Birkaç saatlik sınavlarla insanların yaşamına yön verilmesi ne kadar saçma. Ama başka çaresi de yok. İlk ve orta öğretimde ortak bir standart oluşturulmadığı sürece, bu saçma sapan sınav yarışı devam edecek...
Geçen gün bir toplantıda rektörler anlattı. En iyi üniversitelerin, en iyi öğrencileri bile bulundukları bölümlerden pek memnun değilmiş. "O halde onca yarış niye?" sorusuna aldığım yanıt ise, çok daha liginçti:
Öğrenciler, ilgi alanlarına yönelik, severek yapacakları mesleklerden daha çok; popüler, iyi kazanç getiren mesleklere yöneliyorlar. Sonuçta da çok iyi üniversitelerin çok iyi fakültelerini kazansalar bile mutsuz oluyorlar. Pek çoğu bir - iki yıl sonra "zararın neresinden dönsem kardır" deyip bölüm değiştiriyor.
ODTÜ'de her fakültede rehberlik ve psikolojik danışma merkezleri
SON yıllarda eğitim sektörü öylesine büyüdü ki, artık katrilyonlar konuşulmaya başlandı. Rektörler trilyonlara, kolej müdürleri yüz milyarlara, devlet okullarının müdürleri de on milyarlarca liraya hükmediyor.
Anlayacağınız personeliyle birlikte 20 milyonu bulan eğitim ordusunu yönetmek, artık büyük bir işletmeciliği de gerektiriyor.
Peki bu konuda neler yapılıyor? Eğitim sektörüne yönetici yetiştiriliyor mu?..
Evet demek zor. Çünkü okul yöneticileri de, rektörler de el yordamıyla seçiliyor. Pek çoğunun ne trilyonları idare edebilecek ekonomik yeteneği, ne de binlerce öğrenciyi, yüzlerce personeli yönetecek idari tecrübesi var. Bu yüzden de zaten kıt olan kaynaklar, adeta heba ediliyor.
Batılı eğitim kurumlarında yönetici seçilirken ya da atanırken, eğitim konularındaki birikimi kadar, idari ve ekonomik yeteneğine de bakılıyor. Hata birçok ülkede idari ve akadamik işler birbirinden ayrılmış, ayrı ayrı yöneticiler görevlendirilmiş...
Bütün bunları niye
MÜNAZARA sözünü yıllardır unutmuştuk. İlkokul ve ortaokuldayken iki gruba ayrılıp, çetrefilli konulları kıyasıya tartışırdık. Bu sayede hem değişik konuları çok iyi araştırır, hem de mikrofon korkumuzu yenmeye çalışırdık.
Sonraki yıllarda o münazaraların çok yararını gördüm. En azından, düşündüklerimi hangi ortamda olursa olsun korkmadan, sıkılmadan, ezilmeden rahatlıkla açıklamayı öğrendim...
Biz ve bizden önceki kuşaklar münazarlarla büyüdü. Eğitim sistemimiz o zamanlar, şimdi olduğu gibi ezbere dayalı değildi. Düşünen, araştıran, konuşan, sorgulayan insanlar yetiştiriyordu...
Sonra ne olduysa oldu. Manyakça bir sınav yarışı başladı. Sınavda soru sorulmayan dersler, konular bir kenara itildi. Düşünen, sorgulayan, anlatan öğrencilerin yerini, seçeneklere göre düşünen robotlar aldı...
İşte böyle bir ortamda Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü'nün başlattığı Üniversitelerarası Münazara Yarışması içimize su serpti. Elemeler 6/11 Mart tarihleri arasında İstanbul'da yapılmıştı. 19